Ekonomik krizle birlikte, “kriz dönemlerinde kooperatiflerin özel bir öneme sahip olduğu” tezi öne çıkarılmaya başlandı. Bir şehir efsanesi tadında olan bu tez, sanki kooperatifler yoksullardan, kadınlardan yana, küçük üreticinin krizle baş etmesini sağlamak üzere düşünülmüş şahane bir formülmüş gibi dile getiriliyor. Oysa bu doğru değil! Evet kooperatifler küçük üreticilere, büyük sermaye karşısında ayakta kalabilmek için bir fırsat sunuyor; ancak kooperatifleri neoliberal politikalara eklemlenmek üzere dile getirilen yukarıdaki sözde sihirli formülün temellendiği nokta emek sömürüsü.
Ekonomik krizlerin en çok kadınları vurduğunu daha önce söylemiştik. Birleşmiş Milletler tarafından da ekonomik kalkınma ve krizden çıkış konusunda önemli bir emek istihdam mekanizması olarak değerlendirilen kooperatifler, ne yazık ki var olan yasal düzenlemeler sayesinde esnek ve güvencesiz çalış(tır)ma için şahane bir zemin oluşturabiliyor. 2012 yılının Birleşmiş Milletler tarafından kooperatifçilik yılı ilan edilmesi ve özellikle kriz sonrası dönemde kooperatiflerin yeni emek istihdam biçimleri olarak değerlendirilmesi gerektiği yolundaki bildiriler, kadın emeğinin sömürülmesi bağlamında değerlendirilmeli.
Kooperatif dediğimiz zaman, özellikle yoksullar ve haliyle kadınlar için patriyarkal kapitalist sistemin karşısında alternatif oluşturabilen, üretimden itibaren tüm süreçleri kolektif, adil ve demokratik şekilde kurgulanan, esasen bir yaşam biçimine tekabül eden ve sistemin değişikliğine neden olabilecek bir birliktelikten mi, yoksa piyasa kooperatifi dediğimiz ve sistemin pompalamasıyla neoliberal politikalara eklemlenebilen ve yukarıda bahsettiğimiz kadın emeğinin sömürülmesi üzerinden var oluşunu sürdüren bir yapıdan mı söz ettiğimiz önemli…
Türkiye’de Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı, ünvanında “kadın” ibaresi bulunan 75 kooperatif bulunuyor. Bunların yanı sıra yine üyeleri sadece kadınlardan oluşan 28, içinde kadın üyelerin de bulunduğu 55 tarım ve 1 konut kooperatifi bulunuyor. Bu rakamları Türkiye’de bulunan toplam kooperatif sayısı ile karşılaştırdığınızda karşımıza çarpıcı bir tablo çıkıyor: Türkiye’de kooperatiflerdeki kadın oranı %0,8! Yani neredeyse yok. Öyle ki kooperatif birlikleri bile yaptıkları toplantılarda içlerinde az sayıdaki kadına rağmen kürsüden yaptıkları konuşmalarda bile “beyler” diye sesleniyorlar.
Kadınların kooperatif ortağı olma veya yönetiminde bulunmalarıyla ilgili yasal bir engel bulunmuyor. Ancak patriyarkal kapitalist sistemin ördüğü koşullar, örneğin mülkiyet sahibi olmamaları kadınların bu kooperatif gibi örgütlenmelerin içinde özellikle de yönetimlerinde yer alabilmelerini neredeyse imkânsız kılıyor. Var olanların çoğu da kadınların gündelik yaşamda ihtiyaç duydukları ve cinsiyete dayalı iş bölümüne uygun konularda kurulmuş kooperatifler. Bunlar dikiş, tekstil, yöresel dokuma gibi ya da reçel ve sabun yapımı, erken çocuk bakımı ve eğitim hizmetleri, lokantacılık, el ürünleri yapımı gibi konularda faaliyet gösteriyor. Aslında zaten üretici olan kadınların normalde karşılıksız emek olarak görülen üretimlerini örgütlü bir hale getirerek ekonomik bir değere dönüştürüyor olması kooperatifçilik deneyimlerinin yanı sıra kadınlara kazandırdıklarının başında geliyor. Bu, özellikle kırsal alanda kadınlar için tek örgütlenme biçimi olması ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına bağlı kooperatiflerde kadın emeğinin görünür kılınması bakımından önemli bir olgu.
Bu bakımdan kooperatifleri yukarıdaki ilk seçenek doğrultusunda oluşturmak ve ikinci seçenek karşısında bu tür yapıları savunmak, kadınların bir gelir sahibi olmaları ve erkekler karşısında bir ölçüde güçlenmeleri açısından önemli görünüyor. Ancak patriyarkal kapitalizmin dayattığı günümüz koşullarında kooperatifleri gerek iç işleyiş gerekse yasal mevzuat açısından kadınlar lehine işletilen mekanizmalar olarak değerlendirmek kadınlar açısından gerçekçi olmayacaktır. Bu bakımdan kooperatif kurumunun feminist perspektifle baştan değerlendirilmesi gerekmektedir.
*Bu yazıyı Sosyalist Feminist Kolektif içinde kooperatifler konusunda karşılıklı fikir alış verişine ihtiyacımız olduğunu düşünerek, sizlerden de gelen katkılarla sonrasında tartışmaya açmak üzere kaleme aldık.