Mutfak Cadıları – Aralık 2010
Bu yazı uluslararası bir firmada yaşanan bir tacizle ilgili. Aslında Mutfak Cadıları bülteninde işyerlerindeki tacize yer verip vermemekle ilgili başta tereddüt ettik.
Ancak taciz o kadar çok çalışma hayatının içinde, o kadar çok güç dengelerinden besleniyor ki, o kadar çok kadın ya susmak ve içine atmak zorunda kalıyor veya susmazsa ağır baskılara maruz kalıp işinden oluyor ki, işyerlerindeki tacizin kadın istihdamındaki sorunlarla birebir ilgili olduğuna karar verdik. İşte uluslararası bir firmada departman müdürü olan bir arkadaşımızın bize yazdıkları:
“Ben Amerika kökenli bir firmada çalışmaktayım, işimiz yabancı alıcılar için üretim yapan fabrikalardaki çalışma koşullarını denetlemek ve fabrikanın işçiler açısından güvenli, uygun olup olmadığına karar vermek. Çalıştığım departmanda 60 kişiden 48’i kadın. Geçen ay departmanımızdaki kadın arkadaşlardan 3’ü, iş yerinin temizlikçisinin onları aylardır taciz ettiğini söyledi bana. Bu şekilde tacize uğrayan 12 kadın varmış. Önceleri herkes sorunu sadece kendisi yaşıyor sanıyormuş, sonra diğerlerinin de başına geldiğini anlayınca hep beraber farklı çözümler bulmaya çalışmışlar. Örneğin kendi çöplerini kendileri atmaya başlamışlar, temizlikçi ayaklarının dibinde duran çöp tenekelerini alırken onlara yiyecek gibi bakamasın, ‘çaktırmadan’ dokunamasın diye. Masalarını kendileri temizlemeye başlamışlar. Birisi biraz açık bir şey giydiğinde diğerleri uyarmaya başlamış, “Eğilince göğsünün çatalı görünüyor, ince sutyen giyince meme uçların belli oluyor” şeklinde. Ama sonra başka yollarla; sürekli yerleri paspaslamak, acaba çöp kovaları dolu mu diye gün içinde sürekli kontrol etmek, uzaktan uzaktan başını çevirmemesine bakmak gibi yollarla bu tacizler devam etmiş. Ancak o zaman kendilerini suçlamaktan vazgeçmişler ve söylemeye karar vermişler. Soru işareti olarak bile kendilerinin sorgulandığı bir durumu kaldıramayacakları için, temizlikçi genel müdürün tanıdığı olduğu için, bu gibi durumlarda hep kadınların işlerinden olduğunu bildikleri için hiçbiri adlarının açıklanmasını istemiyordu, çok çekiniyorlardı. Ben en cahilleri olarak neden çekindiklerini anlamamıştım “ne münasebet tabii ki hemen bu sorunu halledeceğiz” dedim ve adlarını açıklamayacağıma da söz verdim. Durum tabii ki çok netti ve tabii ki de temizlikçi bir ceza alacaktı.
Konuyu genel müdürümüze açtığımda bana sorduğu ilk soru kimlerin şikayetçi olduğuydu. Bunun şuan için bir önemi olmadığını, açıklamayacağımı, önemli olanın …… Beyin çok kadını taciz ediyor olduğunu söylediğimde, kendinden emin olanın adını saklamayacağını söyledi, demek ki sakladıkları bir şey vardı. Bu kadar hızlı ve net bir karşı saldırıyı hiç beklemiyordum. Bu kadınlarla yıllardır beraber çalıştığımı, hiçbirinin kimseye haksız bir suçlama yapmayacağını söylüyordum, ne gerekse bu açıklamalara… Tartışma büyük bir hiddetle sona erdi, genel müdürümüz böylesine ‘sorumsuz’ bir suçlama biçimini asla dikkate almayacaktı. Ayan beyan bir tacizci ayan beyan korunuyordu ve tacize uğrayan kadınlar suçlanıyordu. Ben neye uğradığımı şaşırmıştım, ne kadar emindim olayın hemen çözüleceğinden, yıkılmıştım. Benim hayatta olan biten hiçbir şeyden haberim yokmuş özetle, kadınlar endişelerinde haklılarmış ve bunlar daha başlangıçmış, daha fark etmem gereken çok şey varmış mış mış… Aslında daha önce iş hayatımda tacize uğradığını açıklayan hiçbir kadına tanık olmadığını fark ettim. Ayan beyan tacizci diye bir tanım yoktu aslında, tacizci vardı. Yolda birisi bizi parmakladığında bağırmak kolaydı, otobüsteki tacizle baş etmek olası ama ya müdürümüz, şefimiz, iş arkadaşımızla ne yaparız? Ensest gibi, nereye tüküreceğin bilinmez bir hal bu.
Şikayetçi olan arkadaşlara düzgün bir açıklama yapamadım, ama anlamışlardı, onlar zaten genel müdürün temizlikçiyi savunacağını biliyorlardı, salak olan bendim, tartışmaların devam edeceğine söz verdim. Çok öfkelenmişlerdi, onların öfkesi ve inadı bana güç verdi. Ertesi sabah ilk iş tüm diğer müdürlere haber verip genel müdürün odasında toplantıya çağırdım. Toplantı nedenini duyduklarında bir hışımla toplantıya gelen müdürler, genel müdürün açık saldırısı karşısında geri çekilmeye başladı. Genel müdür toplantıya bu kadınların giyimlerinden bahsederek başladı, her kendilerine dönüp bakanı sapık zanneden küçük beyinlerini anlatarak devam etti. Genel müdür …. Beyi çok iyi tanırdı, üç çocuk babasıydı, pırlanta gibi adamdı, böyle iftira ile bir kişinin ekmeği ile oynanmazdı, bu düpedüz edepsizlikti. O konuştukça diğer müdürler adamın ekmeği, adamın çocukları demeye başladı ve evet bu işyerinde kadınlar da biraz fazla açık giyiniyordu… Oysa dekolte giyen ama tacize uğramış bir tane şef, müdür yoktu, sadece en alt kadro tacize uğruyordu, bu düpedüz güç meselesiydi. Temizlikçinin ekmeğini dert edinen bir kişi bile kadınların ekmeğini, çocuklarını, gururlarını aklına getirmiyordu. Kadınlar her zaman suçlu olacak bir şeyler yapmışlardır değil mi? Haklı olamayacak kadar zayıftır kadınlar. Onlara hak vermek erkek egemenliğini yerle bir eder.
Ertesi gün aylardır tacize uğramış olan 12 kadının 6’sını yazılı açıklama yapmaya ikna oldu. Öylesine kızgınlardı ki adlarını açıklamaya razılardı artık, birlikte olmaktan çok güç alıyorduk… Genel müdürün odasına gidip açıklamaların fotokopisini masasına koydum, artık ne isterse yapabileceğini, ama bu saatten sonra kadınlarla ilgili tek söz bile söylerse veya tacizci ile ilgili bir şey yapmazsa bu yazılı açıklamaları bağlı olduğu Avrupa müdürüne vereceğimi söyledim. Bu sefer şok olan O olmuştu, bizden bu kadar net direnç beklemiyordu, O çok net karşı çıkar, biz de sesimizi çıkarmaya cesaret edemeyiz diye düşünüyordu, hele kendisinin tehdit edileceğini hiç ama hiç beklemiyordu. Bu olaydan iki saat sonra temizlikçi işten çıkarıldı.
Bundan bir gün sonra departmanın tüm kadınları bir toplantı yaptık, çok mutluyduk zaferimizden, hep beraber başarmıştık. İçimiz sıcak ve güven doluydu. Sonrasında bir daha hiçbir tacizi örtbas etmemek için; tacize uğradığımızda neler hissederiz, neden böyle hissederiz, neden tacizi saklamamalıyız, neden utanmamalıyız, neden bu bizim suçumuz değil… gibi konuları konuştuk. Ancak hep beraber uğraşırsak bunun üstesinden gelebileceğimizi anlamıştık, zor işti tacizi deşifre etmek.
Toplantıdan sonra departmandaki on şeften biri olan kadın yanıma geldi ve dedi ki “genel müdürümüz de beni taciz etti, üç defa baş başa yemeğe çıkmak istedi, bazen ağza alınmayacak şeyleri sanki şakaymış gibi söylüyor bana…”. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü… On şeften sadece o şefin durumu genel müdürün ağzından çıkacak söze bağlıydı, dokuz tanesinin durumu ise bana bağlıydı, genel müdür taciz etmek için ona bağımlı olanı seçmişti, üzerindeki gücünden emin olduğu şefi…
Şimdi, tacize uğradığını fark eden (evet bunu fark etmek, kendine itiraf etmek ne büyük aşama) şefin durumu karşısında biz de kendi sınırımızı fark ediyoruz. O diyor ki ben asla bunu ispatlayamam, ispatlamak zorunda değilsin diyorum. Ama bir genel müdürü böyle işten atmazlar, evet atmazlar, evet ispat isterler. Hem ispat bile yetmez, illa başka neden lazım, mesela genel müdürün başarısız olması lazım, mesela yerine daha iyi bir adayın olması lazım, mesela başka bir adamın kuyruğuna basmış olması lazım, bir kadının kuyruğuna, hele altındaki bir kadının kuyruğuna bastı diye hangi adamın canı yansın? İlla bunun ‘büyükler’ arasında bir savaş olması lazım. Temizlikçi genel müdürü riske atmasa atılır mıydı işten? Şimdi kimi kime şikayet edeceğiz bilmiyoruz. Tam aramızda bu tartışmalar olurken ben daha fena bir şey hatırlıyorum: İlk işime girdikten dört ay sonra o zamanki genel müdürüm benim bölümümdeki sorunları akşam yemeğinde baş başa konuşmak istediğini söylemişti. Ben tamamen anlamazdan gelerek “iyi ama hiç sorun yok ki, sorun çıkarsa alacağım olsun” diyerek alayla geçiştirmiştim. Sonra da kendime “Bir şey yok, geçti gitti, zaten bir daha sormadı, sormadı…” demiştim. Oysa bir ay sonra departmanım değişmişti… Ben bunun akşam yemeği reddine verilen bir ceza olduğunu bile kendime söyleyememiştim, hayır tacize uğradığımı düşünemeyecek kadar işe ihtiyacım vardı, taciz diyemeyecek kadar zayıftım…”
İşte böyle, iş yerlerinde taciz hep olur, kimileri gider, kimileri kalır, kimileri unutur, kimileri ağlar, kimileri susar, kimileri savaşır, kimileri kaybeder… Biz işyerinde tacizlere son diyoruz, tacizi ispat etmesi gereken kadın değildir, taciz erkeklerin iktidar alanının mesesi, nesnesi değildir, birçok saldırıyı göze alarak tacizi açıklayan kadının beyanı esastır. Tacizi güç dengesinden koparacak, üstü tarafından saldırıya uğrayan bir kadını haklı kılacak tek mekanizma budur. KADININ BEYANI ESASTIR. Buna itirazınız varsa yukarıdaki Genel Müdür haklıdır. Tartışma burada bitmiştir.