Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG) 2009 yılında oluşturuldu. BİKG kadınların barış ve hakikat hakkı için, adaletin peşini bırakmadan adil bir barış için ve karşılıklı güvenin mümkün olduğu bir müzakere süreci için mücadeleyi sürdürüyor.
twitter @barisicinkadin
Barış İçin Kadın Girişimi nasıl oluşturuldu?
Bizler barış için buluşan, barış için mücadele eden kadınlarız.
Bu ülkede yaşayan ve aynı şiddetten etkilenen, farklı politik ve sosyal çevrelerden, farklı kimliklerden, farklı inançlardan, farklı cinsel yönelimlerden kadınlar olarak yıllardır savaşa ve erkek egemen şiddete karşı mücadele ediyoruz. Savaşın kadınlar için ne anlama geldiğini biliyoruz.
Doksanlardan itibaren çeşitli zamanlarda kadın barış gruplarında bir araya geldik. Barış için Kadın Girişimi hep birlikte erkek egemenliğine ve savaşa karşı sürdürdüğümüz mücadelenin sonucu olarak 2009 yılının Mayıs ayında kuruldu. O günden beri barış talebini bütün ülkede yükseltmek ve barışın yolunu açmak için sokakları, evleri, okulları, işyerlerini barış noktaları haline getirmeye çalışıyoruz.
2009 nisanında kadına yönelik şiddete ve savaşa karşı birlikte mücadele verdiğimiz arkadaşlarımız neden gösterilmeden gözaltına alındı. Barış için Kadın Girişimi bu tutuklamaların hem savaşa hem de erkek egemenliğine karşı mücadelemizi engellemenin bir yolu olduğu düşüncesiyle kuruldu. Kadınlara yönelik bu saldırıların amacı, kadınları sokaklardan ve politik alanlarından sürmekti. O günden bugüne halka halka büyümek, barış mücadelesinde Türkiyeli tüm kadınlar olarak birbirimize ulaşmak, sesimizi çoğaltmak için yolumuza devam ediyoruz. Barış koşullarının da, barışın da ancak “kadın sözünün” etkin olmasıyla mümkün olabileceğine inanıyor, bunun için mücadelemizi sürdürüyoruz.
Öldürmeye Değil Yaşatmaya Bütçe İstiyoruz
Dünyadaki değerlerin üçte ikisini biz yarattığımız halde, dünyayı ve bütün canlıların yaşamının yok eden ve zehirleyen savaşa karşı fikri sorulmayanlarız. Savaşların göç, yoksulluk, şiddet, tecavüz, ayrımcılık gibi sonuçlarını en fazla biz kadınlar yaşıyoruz.
Kadınların dışlandığı politikalarla, kadınların dışlandığı yönetimlerce alınan kararlar sonucunda kadınların eğitimine, sağlığına, güven içinde yaşamasına, kendini geliştirmesine, yeryüzünün korunmasına ayrılacak paylar savaşa, askeri operasyonlara, ölüme, bombaya, mayına harcanıyor.
Kadınlar koca ya da baba şiddetinden kurtulabilecekleri sığınma evlerinden, para kazanma ve hayatlarını sürdürme olanaklarından yoksun bırakılıp, fuhuşa, sokakta yaşamaya, şiddet gördükleri evlerine geri dönmeye ve ölüme terk edilirken, ülke bütçesi ise savaşa harcanıyor. Kadınların kazanılmış sosyal hakları ellerinden alınıyor. Anadilde eğitim hakkı olmaması bir yandan kadınların eğitiminin önünde engel teşkil ederken, diğer yandan kadınları kamusal hayatın dışında bırakıyor. Göçlerle sürüklendikleri yeni dünyalarda daha da yalnızlaşmalarına, erkeklere mahkûm olmalarına yol açıyor.
Savaş göç, köylerin boşaltılması, ormanların yakılması ve canlı hayatın yok edilmesi, yaşanan toprakların terk edilmek zorunda kalınması demek. Zengin ülkelerin yoksulları, yoksul ülkelerin en yoksulları olan biz kadınlar göçler sonunda daha da yoksullaşıyoruz, hayatın iyice kıyısına itiliyoruz.
Savaş Erkek Cinselliğini Silaha Dönüştürüyor
Savaş, ülkeyle, vatanla bayrakla özdeşleştirilen kadın bedenlerinin yağmalanması demek. Savaş kadınların gündelik hayatlarında da saldırının, tecavüzün, dayağın, kapatılmanın, bir kez daha meşrulaşmasının yolunun açılması demek.
Kadın bedeniyle özdeşleşen toprağın istilası, ele geçirilmesi, erkek cinselliğini savaş aracına dönüştürüyor. Savaş erkek cinselliğini silaha dönüştürüyor.
Savaş ve askerileşme, kadınları da daha çok doğurmaya, ev ve aile içinde kalmaya, hayatla ilgili taleplerinden vazgeçmeye, yöneltiyor, zorluyor. Kadınların anneliği hayatta sahip olabileceği tek özellik olarak benimsemeye yol açıyor.
Her türlü ev içi emeğin, yoksulluğun yükü iyice biz kadınların sırtına biniyor. Savaş, milliyetçilik ve ırkçılığı yükseltiyor, insanları birbirine düşman ediyor, komşuların birbirinin katiline dönüşmesi tehlikesi yaratıyor.
Savaşta da barışta da şiddet günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası. Evde koca ya da baba şiddetine, sokakta hak aradığımızda devlet şiddetine, gözaltına alındığımızda cinsel saldırılara, tacize ve tecavüze maruz kalıyoruz. Erkek egemen sisteme ve savaşa karşı seslerimiz bastırılmak isteniyor, politik mücadele alanımıza müdahale ediliyor. Savaş kadınların ayrımcılığa, görünmez kılınmaya, erkek egemenliğine karşı mücadelesini zorlaştırıyor, zayıflatıyor.
Savaş, yaşadığımız toprakları erkeklerden ve silahlardan ibaret kocaman bir kışlaya çeviriyor. Eril dil ve erkek şiddet sokağa egemen oluyor. Savaş “erkeklik” anlamına geldiği için erkekliği zedelediği, aileye karşı olduğu düşünülen her türlü varoluş biçimi her zamankinden daha fazla bastırılmaya, yok edilmeye çalışılıyor. Savaş esnasında, zaten var olan LGBT bireylere yönelik düşmanlık ve şiddet de artıyor.
Bizler kadınlara karşı savaşın silahlı/silahsız, ordulu/ordusuz olarak bütün şiddetiyle sürmekte olduğunu düşünüyoruz. Günlük hayatta sevgi, şefkat, annelik, evlilik bağlarını içine alan düşünce ve inanışlar bu şiddetin üstünü örtüyor. Çatışma alanlarında kadınlara yönelen şiddet, barışta meşru addedilen bu şiddet sayesinde mümkün olabiliyor.
Bizler savaş ve savaştan rant ve çıkar sağlayanların bizleri inandırmak istediği gibi ‘Kürt sorununun’ çözümsüz olduğunu düşünmüyoruz. Kimsenin düşüncelerinden, inançlarından, kimliğinden, cinsel yöneliminden dolayı ayrımcılığa ve şiddete maruz kalmayacağı, barış içinde bir yaşam mümkün. Barışın bize hediye edilmeyeceğini, bunun için mücadele etmemiz gerektiğini biliyoruz. Barış için ısrar ediyoruz. Biz kadınlar yeryüzünün bütün canlıları için yaşanabilir bir dünya istiyoruz.
Kadınlar olmadan barış olmaz.
Barış İçin Kadın Girişimi