Barış İçin Kadın Girişimi, kadınların çözüme ve barışa dair beklentileri, talepleri, gerekli yasal düzenlemeler, savaş hakikatleri ve güvenlik reformu konularının yer aldığı, kadınların barış sürecine yaklaşımlarını ve çözüm için önerilerini sundukları raporu açıkladı. ‘Barış İçin Kadın Girişimi Çözüm Süreci Raporu’nu paylaşıyoruz:
Barış İçin Kadın Girişimi Çözüm Süreci Raporu-2013
Kadınların Barış Sürecine Yaklaşımı Kalıcı Bir Barış İçin Öneriler
Giriş
2013 yılının Ocak ayından itibaren Türkiye’de yeni bir döneme girildi. Taraflar,
bu yeni dönemi “çözüm süreci” olarak tanımlıyor. Ancak bugün gelinen
noktada, kamuoyunun ve sürecin taraflarının “çözümden” anladığının, birbirlerinden
radikal biçimde ayrıldığını söylemek gerekir. Türkiye demokratik güçleri
sürecin sonucunda, Türkiye devleti ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında
30 yıldır süren savaşın durdurulması ve bu savaşın sebebi olan Kürt kimliğini
inkârdan kaynaklanan sorunların çözülmesini beklerken, AK Parti hükümeti
çözümden beklentisinin “terörün” bitmesi olduğunu ifade ediyor. Bu rapor ise
çözüm sürecini kadınların bakış açısından ele almayı hedeflemektedir.
Siyasi ve toplumsal aktörler, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları
ve kitle örgütleri, kadın örgütleri ve akademisyenler, Türkiye’de yaşanmış 30
yıllık savaşın yarattığı büyük toplumsal tahribatların boyutlarını yerinde gördüler,
bugüne kadar yazdıkları çok çeşitli raporla saptadılar ve kamuoyu
ile paylaştılar. Bu raporlar, Türkiye devletinin savaşta kullanmış olduğu çeşitli
yöntemlerin, özellikle Kürtlerin yaşadığı illerde, genelde ise tüm Türkiye’de büyük
kitleleri mağdur ettiğini, toplumsal, ekolojik ve ekonomik yapıyı tahrip ve
terörize ettiğini gösterdi. Bu yöntemlerin arasında uluslararası ve ulusal hukuk
tarafından suç kabul edilen paramiliterleştirme, zorla yerinden etme, zorla kaybetme,
yargısız infaz, taciz ve tecavüz bulunmaktadır.1 Konu ile ilgili yapılan
akademik çalışmalar ise, çatışmalarda yaşanan can kayıpları ve resmi ideolojilerin
yol açtığı toplumsal militaristleşmenin, halklar arasında düşmanlığı körüklemekte
olduğunu belgeliyor. Öte yandan, hem topluma karşı işlenen suçlar,
hem militaristleşme, hem de halklar arasındaki düşmanlığın en fazla kadınları
etkilemekte olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca Türkiye’de, tıpkı dünyada olduğu
gibi, kadınların en fazla mağdur olan kesim oldukları kadar, barış için en
fazla mücadele etmiş kesimler olduğunu da görüyoruz. Barış İçin Kadın Girişimi
(1996), Arkadaşıma Dokunma (1993), Barış Anneleri (1993), Barış İçin
Kadın Buluşmaları (2004), Vakti Geldi (2005) gibi oluşumlar bu mücadelenin
örneklerindendir.
2009 yılında kurulan Barış İçin Kadın Girişimi (BİKG), Türkiye’de başlayan
barış için çözüm sürecine kadınların katılımını sağlamak için çeşitli eylemler
yapmıştır. Bu rapor BİKG’in amaçlarını, eylemlerini, gözlem, görüşme ve araştırmaları
ile bunlardan elde ettiği sonuçları kamuoyu ve ulusal ve uluslararası
kurum ve kuruluşlar ile paylaşma hedefini taşımaktadır. BİKG bu rapor ile Türkiye devletini, bir an evvel kadınları merkezine alan bir ulusal plan yapmayave barışın inşası sürecinde kadınların eşit katılımını sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirmeye davet ederken; aynı zamanda barışın toplumsallaşması ve şeffaflaşması gereğini göstermektedir. Aksi takdirde Kürt sorununun çözümünün
kalıcı ve sürdürülebilir olamayacağını iddia etmektedir. BİKG’in bu çağrısı aynı
zamanda, Türkiye’nin parçası olduğu uluslararası kuruluşların ve özellikle de
Birleşmiş Milletler’in kararları ile de uyum göstermektedir.
1995 yılında Pekin’de yapılan ve tüm dünyadan kadınları bir araya getiren
Dünya Kadın Konferansı’nda kadınların savaştan ve çatışmadan en fazla
etkilenen gruplardan olmalarına rağmen çözüm ve barış dönemlerinde ihtiyaçlarının
karşılanmadığı, mağduriyetlerinin görülmediği ve deneyimlerinden
faydalanılmadığı saptanmıştır. Konferansta barışın inşasında görev alan tüm
uluslararası ve ulusal kurumların kadın-erkek eşitliğini gözetmeleri gerektiği
ifade edilmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2000 yılında oy birliği ile almış olduğu
1325 sayılı karar ve onu takiben 2009’da çıkardığı 1889 nolu ve 2013’de güçlü bir hatırlatma ve ek vurguyla çıkardığı 2122 nolu kararlar da bu doğrultuda, çatışma sonrası dönemlerde barışın
sağlanması ve yaygınlaştırılması ile ilgili yapılacak tüm çalışmalarda, kadınların
eşit katılımının önemini vurgular ve ülkeleri bu konuda aktif bir siyaset
geliştirmeye davet eder.
Raporun birinci bölümünde Barış İçin Kadın Girişimi tanıtılacak, amaçları
ve bu amaçları geliştirmek için benimsediği yöntemler anlatılacaktır. İkinci bölümde
BİKG’in yaptığı çalışmalar temel alınarak merkezi siyasi gruplar ile yerel
ve toplumsal kesimler içinde yer alan kadınların çözüme ve barışa yaklaşımı
ele alınacaktır. Üçüncü bölümde ise kadınların çözüme dair beklentileri ve talepleri;
yasal düzenlemeler, hakikatlerin ortaya çıkması ve güvenlik reformları
başlıkları altında tartışılacaktır. Böylelikle bu raporla BİKG, barışı tesis etmeye
yönelik ve kadınların eşitliğini temel alan bir ulusal planın neleri içermesi ve
neleri gözetmesi gerektiğine dair önermelerini sunacaktır.
Barış İçin Kadın Girişimi, Amacı ve Yöntemi
1.1. Barış İçin Kadın Girişimi Kimdir?
Barış İçin Kadın Girişimi 2009 yılında Türkiye’de barış ve kadın özgürlüğü
mücadelesi veren çok sayıda Kürt kadının tutuklanmasının ardından farklı
kesimlerden kadınlar tarafından kurulmuştur. 2009 ile 2012 yılları arasında
Türkiye’de barış eylemlerini geliştirmek ve kadınların savaş ve çatışmadan
doğan çok çeşitli mağduriyetlerini tartışmak ve belgelemek amacıyla faaliyet
göstermiştir. BİKG’in bileşenleri arasında hem kurumlar hem bireyler
yer almaktadır. Ayrıca BİKG’in üye profili, Türkiye’deki tüm siyasi, sınıfsal,
etnik, dini ve cinsel yönelim çeşitliliğini kapsamaktadır.
BİKG yakın zamana kadar barış talebini bütün ülkede yükseltmek ve
barışın yolunu açmak için sokaklarda, evlerde, okullarda ve işyerlerinde barış
noktaları kurmuş ve eylemler yapmıştır. Savaşın Kürt ve Kürt olmayan
kadınlara verdiği doğrudan ve dolaylı zararları tespit etmeye çalışmıştır.
Savaşa ayrılan bütçe ile kadınları güçlendirmek için neler yapılabileceğine
ilişkin veriler oluşturmuş, forumlar ve atölyeler düzenlemiştir. Kürtçe,
Türkçe ve İngilizce hazırlanan web sitesinden (www.barisicinkadinlar.com)
tüm bu faaliyetlerin ayrıntılarına ulaşılabilir.
Ocak ayında çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte BİKG, çok sayıda
kadınla birlikte Adana, Ankara, Antalya, Çanakkale, Bursa, Diyarbakır,
İstanbul, İzmir ve Van gibi çeşitli şehirlerde kadınların barıştan beklentilerini
nasıl ortaklaştırabileceği ve görünür kılabileceğine dair tartışmalar
yürütmüş ve atölyeler yapmıştır. Bu atölyeler; Dünyada Barış Süreçlerinde
Kadınların Rolü, Birleşmiş Milletler’in 1325 Numaralı Kararı ve Türkiye’ye
Uygulanabilirliği, Filistinli ve İsrail’li Kadınların Barış Mücadelesi, Kıbrıslı
Rum ve Türk Kadınların Barış Mücadelesi ve 1325, Savaşta Ekolojik Yıkım ve
Doğaya Yönelik Şiddet ve Kayıplar, Fail-i Meçhuller, Zorla Yerinden Etme ve
Kadınların Mücadelesi, Savaş Ekonomisinin Kadınlar Açısından Sonuçları,
Kadın Barış Filmleri başlıkları altında gerçekleşmiştir.
Ayrıca BİKG çeşitli basın kuruluşlarından kadınlarla bir toplantı yaparak
barış süreci ve kadınların sürece bakışını tartışmış ve Akil İnsanlar Heyeti’nden
kadınlarla bir araya gelerek gözlemlerini paylaşmıştır.
BİKG, 4 Mayıs 2013’te Boğaziçi Üniversitesi’nde, Kadınlar Barış Sürecinde
Aktif Rol Alıyor başlığı ile Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörlüğü yapmış Prof. Yakın Ertürk’ün de konuşmacı olduğu ve Birleşmiş Milletler Cinsiyet, Barış ve Güvenlik
Danışmanı Sanam Naraghi-Anderlini’nin video konferans ile bağlandığı,
Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen 200 kadının katıldığı bir toplantı
düzenlemiştir. Toplantıda kadınların barış talepleri ve barış sürecine
nasıl katılacakları konusunda kararlar alınmış ve bunlar bir basın toplantısı
ile kamuoyuna duyurulmuştur. Bu rapor, toplantıda alınan kararlar çerçevesinde
BİKG’in yürüttüğü çalışmaları özetleyecek ve kadınların barıştan
beklentilerini gerekçelendirerek ayrıntılı bir biçimde ortaya koyacaktır.
BİKG’in toplantıda aldığı kararlar ve bunlar doğrultusunda yürüttüğü
çalışmalara geçmeden önce şunu belirtmek gerekir: BİKG bir düşünce ya
da sivil toplum kuruluşu değildir. Amacı doğrudan kadın ve barış siyaseti
yapmaktır; kendini kadınların tarafı olarak belirlemiştir. Nitekim
Ocak 2013’ten bugüne gelen süreç içerisinde de BİKG, kadınların barış siyaseti
yapması, barışın inşasında eşit bir özne olarak yer alması, görünürleşmesi
ve güçlenmesi yolunda eylemler gerçekleştirmiştir. En önemlisi ise
BİKG, savaş ve çatışmanın ataerkil, sermaye odaklı ve milliyetçi toplumsal
düzenlerin kadınlar arasında yarattığı ayrışmaları aşarak kadınların ortak
sözünü ve eylemini oluşturmaya çalışmıştır. BİKG’in tüm çalışmaları barış
sürecinde kadınların muhataplığını ve aktif katılımını örgütlemek ve arttırmak
hedefini güder.
1.2. Kadınlar Neden Çözüm ve Barış Süreçlerinde Yer Almalıdırlar?
BİKG 4 Mayıs 2013’te düzenlediği geniş katılımlı konferansta kadınların
çözüm sürecinde yer almalarının sebeplerini aşağıdaki gibi saptamıştır:
Kadınlar nüfusun %50’sini oluşturmaktadır. Barış süreçleri toplumun
yeniden inşa edildiği ve yeni toplumsal sözleşmelerin ortaya çıktığı
dönemlerdir. Bu dönemlerde kurulan yapıların tamamında kadınlar eşit
temsil edilmezse kadınlar bu sözleşmeye katkı sunmamış, rıza vermemiş
olur.
Kadınlar savaştan doğrudan ve/veya dolaylı olarak etkilenmişlerdir.
Yakınlarını kaybetmiş, zorla göç ettirilmiş, gözaltında taciz ve tecavüze
uğramışlardır. Ancak kadınların savaş sırasındaki mağduriyetleri bu tür
doğrudan saldırılarla sınırlı değildir. Savaş olan toplumlarda militarizm
sebebiyle erkekler saldırganlaşmış, erkeklikleri kışkırtılmıştır. Bu sebeple
kadına yönelik şiddet artmıştır. İşte bu yüzden, cinsiyet eşitsizliği ve savaşçı
ideolojilerin biçimlendirdiği erkeklikler arasındaki ilişkinin açığa çıkarılması
ve buna karşı alınacak önlemlerin tüm toplumsal sözleşmeler ve barış
çalışmalarında yer alması gerekir.
Erkekler, barış sürecini egemenliğin yeniden paylaşılması olarak
algılarlar. Oysa kadınlar için önemli olanların başında savaşın toplumsal
dokularda yarattığı zararın onarılması, tazmin ve telafisi gelir. Türkiye’de
başta Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri olmak üzere kadınlar, savaş sırasında
zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetlerin faillerinin
ortaya çıkarılması, kadınlara ve çocuklara yönelik saldırı ve katliamların
araştırılarak hesap verilmesi ile ilgili mücadele içindedirler. Onların bu
mücadelelerini hesaba katmayan ve taleplerini içermeyen bir barış güven
vermez, kalıcı olmaz.
Kadınlar savaş boyunca barış için mücadele ederler. Bu mücadele
sırasında politik, etnik, sınıfsal ve dini ayrımlarını aşarak birliktelik geliştirir
ve ortak diller üretirler. Türkiye’de kadınlar 1980’lerden beri onlarca
kez barış için bir araya gelmiş, sözleri ve eylemleriyle Türkiye’de barış mücadelesi
tarihinin en önemli bileşeni olmuşlardır. Yani barışma konusunda
deneyimlidirler ve bu yeni dönemde erkeklerin kadınlardan öğreneceği çok
şey vardır. Bugüne kadar Türkiye’de defalarca barış görüşmeleri yapılmış
ancak bunlar her defasında boşa çıkmıştır. Bu süreçlerin bozulmasının sebeplerinden
biri toplumun ve özellikle kadınların dışlanmasıdır.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, erkekler ve egemenler
arasındaki silahlı savaş dursa dahi, gündelik hayatta yaşanan ırkçılık, cinsiyetçilik
ve eşitsizlik devam etmektedir. Ancak görünmez, konuşulmaz olmuştur.
Örneğin, hem Kürtlerin zorunlu göç deneyimi hem de Suriye’den
gelen Arap, Alevi ya da Kürt göçmen kadınların uğradığı ayrımcılık, taciz
ve tecavüzler, savaşın gündelik hayatta kadınlara daha fazla şiddet uygulanması
anlamına geldiğini göstermektedir. Kadınların siyasi olarak özne
ve muhatap haline gelmesi, güçlenmesi, görünür olması ve karar mekanizmalarına
katılması bu tür toplumsal çatışmalara ve ayrımcılıklara karşı en
büyük güvencedir.
Kadınların barış süreçlerinin dışına atılmasının önemli nedenlerinden
biri kadınların savaşın muhatabı olarak görülmemesidir. Taraflar,
kadınları ve kadın merkezli konuları, savaşın cinsiyet ilişkileri ve eşitliği ile
ilgili olmadığını, savaşanların cinsiyet özgürlüğü için silaha davranmadıklarını
hatırlatarak masanın dışında tutarlar. Bir diğer deyişle cinsiyet eşitliği
savaşın sebebi olmadığına göre, müzakerelerin gözetmek zorunda olduğu
bir mesele de değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendi yaptığı araştırmalar
dahi Kürt sorunu ile cinsiyet eşitsizliğinin, Kürt özgürlük mücadelesi
ile kadın mücadelesinin içiçeliğini göstermektedir. Bir diğer deyişle
savaş da barış da kadınları yakından ilgilendirmektedir.
BİKG, yukarıda sayılanlar ışığında, kadınların çözüm sürecinin tarafı
olduğu fikrinden hareket eder. Kadınlar savaştan erkeklerden farklı şekillerde
etkilenir, çatışmaları farklı şekilde deneyimler ve çok çeşitli hak ihlallerine
uğrarlar. Cinsiyet eşitliğini sağlayacak ve kadınların mağduriyetlerini
gidererek onları güçlendirecek barış süreçlerinin yaratılması için, kadınların
sürecin her alanında eşit temsil edilmesi, kadın hakikatlerinin belgelenmesi,
kadınların insani güvenliğini sağlayacak siyasetlerin geliştirilmesi ve
kadınların kamusal alanda, siyasette, toplumsal ve ekonomik yeniden yapılanmada
eşit güç olarak var olmalarını sağlayacak yasaların hazırlanması,
barış sürecinin önceliklerinden olmalı; bunlar bir ulusal plan çerçevesinde
ve katılımcı ve şeffaf bir yöntem geliştirilerek hayata geçirilmelidir.
1.3. Türkiye’de Kadınların Çözüm Sürecine Katılımı
Kadınların barış süreçlerine katılımı tüm dünyada sınırlı bir şekilde gerçekleşmektedir.
Nitekim 1990 ile 2012 arasında süren 102 barış sürecinde
katılımcıların (müzakereci, imzacı, arabulucu, gözlemci, danışman vs.) sadece
%8’i kadın olmuştur. İmzacıların %3’ü, arabulucuların % 3.2’si, görüşmelere
tanık olarak katılanların ise sadece %5.5’i kadındır.3
Bunların arasında 2008’de Kenya %25 ile, 1992’de El Salvador %13 ile,
1995’de Hırvatistan %11 ile, 1996’da Guatemala %10 ile, 1998’de İrlanda
%10 ile, 2001’de Afganistan %9 ile ve 2008’de Uganda %9 ile barış sürecine
katılım sağlayan kadın sayısının en yüksek olduğu ülkelerdir. Diğer ülkelerde
katılım %5’in altında kalmış, birçoğunda ise hiçbir kadının katılımı
gerçekleşmemiştir.
İmzalanan anlaşmaların içeriğine gelince; 45 barış sürecini ve bu 45
süreçte imzalanan 300 anlaşmayı ele alan bir araştırmaya göre bu anlaşmaların
sadece %18’i savaş zamanı kadınlara yönelik işlenmiş suçları konu
etmiştir. 102 farklı süreçte imzalanmış 582 anlaşmanın ise sadece 92’si, yani
%16’sı cinsiyet eşitliğinden bahsetmektedir. Oysa Türkiye’de olduğu gibi
tüm bu ülkelerde de barışa giden yolda kadınların mücadelesi önemli bir
yer tutmuştur.
Yukarıda da bahsedildiği gibi Türkiye’de Ocak 2013’ten itibaren yürüyen
sürece “çözüm süreci” ismi veriliyor. Benzerlerinden farklı olarak Türkiye’de
yürüyen bu sürecin hukuki bir çerçevesi ve dolayısıyla resmi anlamda
imzacı, tanık, arabulucu ya da danışmanları bulunmuyor. Ancak hukuki
çerçeve yokluğunun sorunları bu raporun esas konusunu teşkil etmiyor. Bu
raporu ilgilendiren en önemli meselelerden biri, bu hukuki çerçeve yokluğunda
dahi olsa devlet tarafından çözüm süreci bağlamında kurulmuş olan
resmi yapıların içindeki kadın temsilidir.
Ocak 2013-Ocak 2014 tarihleri arasında Türkiye’de çözüm ile ilgili iki
resmi yapı kurulmuştur. Bunlar sivil bir inisiyatif olarak oluşturulan Akil İnsanlar
Heyeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan Çözüm
Süreci Komisyonu’dur. Önceleri herkes tarafından Akil Adamlar Heyeti
olarak adlandırılan ancak daha sonra kadın kurumlarının ve siyasetçilerin
uyarısı ile ismi Akil İnsanlar Heyeti’ne dönüştürülen yapı, çeşitli gazeteci,
akademisyen, sivil toplum temsilcisi ve benzeri kişilerden oluşmaktaydı.
Heyet yedi bölgede çalışacak dokuzar kişilik alt komisyonlara bölünmüştü
ve bu komisyonlar iki ay boyunca sorumlu oldukları bölgelerde toplantılar
yaparak, toplumsal ve siyasi aktörlerin barış ile ilgili kaygılarını, arzularını
ve düşüncelerini raporladılar. Raporlar, Temmuz 2013’te Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı’na teslim edildi.
Akil İnsanlar Heyeti’ni oluşturan 63 kişiden sadece 12’si kadındı. Yani
heyetin içinde kadınlar %19 oranında temsil ediliyordu. Şunu da belirtmek
gerekir ki heyet içinde Türkiye’deki kadın hareketinden kadınlar yer
almamıştır. BİKG’in Akil İnsanlar Heyeti’nde bulunan kadınlarla yaptığı
toplantıda, heyette bulunan kadınlar, bölgelerinde kadınlarla özel görüşme
yapmak için çaba sarf edeceklerini belirttilerse de BİKG bunun gerçekleşmediğini
ve bir çok bölgesel komisyonun kadınlarla ayrı görüşme yapmadığını
saptamıştır. Hükümet Akil İnsanlar Heyeti’nin raporlarını açıklamamış
olsa da, raporlar Heyet’te bulunanlar tarafından kamuoyu ile paylaşılmıştır
ve cinsiyet dağılımındaki eşitsizliğin raporlara da yansımış olduğu
görülmüştür. Akil İnsanlar Heyeti’nin raporları ağırlıklı olarak Türkiye’deki
erkeklerin görüşlerini kapsamış, cinsiyet eşitsizliği ve militarizm konularına
da, kadınların savaştan kaynaklı mağduriyetlerine de, barış mücadelesi
amacıyla yürüttükleri eylemlere de son derece sınırlı yer vermiştir. Heyetteki
bazı kadınların bu yöndeki çabaları da sonuçsuz kalmıştır. Sonuç olarak
Akil İnsanlar Heyeti raporlarında kadınlar çok sınırlı biçimde, sadece anne
olarak yer almışlardır. Oysa bu raporda belirtileceği gibi kadınların savaşta
uğradıkları mağduriyet ve barış taraftarlıkları anne kimliklerinden çok ötedir
ve sadece bu kimlikle kapsanamaz.
Meclis çatısında kurulmuş olan ve çözüm sürecinin ikinci resmi mekanizması
olarak tasarlanan 11 kişilik Çözüm Süreci Komisyonu’nda ise sadece
bir kadın milletvekili görev yapmaktadır. Öte yandan komisyona bilgi verenler
arasında Barış ve Demokrasi Partisi tarafından davet edilen Cumartesi
Anneleri, Barış Anneleri ve BİKG yer almıştır. Raporun ikinci bölümünde
BİKG’in Çözüm Süreci Komisyonu ile olan görüşmesine yer verilecektir.
Peki barış sürecinin oluşmasında kadınlar, kadın örgütleri nasıl oluyor da
süreçten dışlanıyor? Bunun en önemli sebebi Türkiye’deki cinsiyet eşitsizliğinin
barış sürecine yansıması olarak özetlenebilir. Türkiye’de kadın sorunu ile
savaş arasındaki ilişki kurulmadığı için zaten var olan cinsiyet eşitsizlikleri
ve kadınların parlamento ve siyasetin diğer alanlarında; söz, yetki ve karar
mekanizmalarında yer alamamaları, bu komisyonların yapısına doğrudan
yansımıştır.
Öte yandan şunu da belirtmek gerekir ki Kürt tarafı kadınların temsiliyetini
gözetmektedir. Türkiye devleti ile çözüm diyaloğunu sürdüren Abdullah
Öcalan, PKK ve KCK arasında iletişimi sağlayan Barış ve Demokrasi Partisi
heyetinde kadınlar yer almaktadır. Aynı şekilde aşağıda daha ayrıntılı anlatılacağı
gibi çözüm süresinde KCK yapısal bir değişikliğe giderek eşbaşkanlık
sistemini kabul etmiş; KCK Başkanlık Konseyi de kadınların yüzde elli temsil
edildiği bir yapı haline gelmiştir.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılmış araştırmalar kadınların ve sivil toplumun
diğer bileşenlerinin barış süreçlerine katılmamaları halinde doğacak
sonuçları açıklıkla belirtmektedir. Bu araştırmalara göre katılımcılığın sağlanmadığı,
cinsiyetler ve sınıflar arasında eşitliğin sağlanmasının benimsenmediği
barış süreçleri başarıya ulaşsa dahi, toplumda anlamsızlık, aldatılmışlık,
beklentilerin boşa çıkması ve baskılanma hissi yaratmaktadır.4 Cinsiyet
eşitliğinin yasal zeminin sağlanmadığı ve barış sürecinde savaş ile cinsiyet
eşitsizliklerinin ideolojik olarak ilişkilendirilmediği barış mutabakatları sonucunda
kadına yönelik şiddet artmaktadır. Ayrıca yine kadınların dışlandığı
barış süreçleri, savaşın yarattığı toplumsal kayıpları en az tanıyan, en az
gözeten ve telafi ve tazmin mekanizmalarını en az çalıştıran şekillerde sonuçlanmaktadır.
Barış İçin Kadın Girişimi, Türkiye devleti ve AK Parti hükümetinin kadınları
resmi mekanizmalardan dışlayan ve cinsiyet eşitliğini çözüm gündemine
almayan siyasetlerine müdahale etmek için 4 Mayıs 2013’te düzenlediği
geniş katılımlı Kadınlar Barış Sürecinde Aktif Rol Alıyor başlıklı konferansta
bir dizi karar almış ve bu kararları uygulamaya geçirmiştir.
1.4. Kadınlar Barış Sürecinde Aktif Rol Alıyor Konferans Kararları
Türkiye’de otuz yıldır süren savaşın sonucunda 17.000’i paramiliter güçler
tarafından öldürülmüş olmak üzere 40.000’i aşkın insan hayatını yitirmiş
ve 3.000 kişi kaybedilmiştir. Kürdistan’da yüzlerce toplu mezar saptanmıştır.5
Bölgede binlerce köy yakılmış, 939 köy ve 2.019 mezra boşaltılmış ve 2.5 milyon
insan zorla göç ettirilmiş 6, binlerce insan tutuklanmış, işkence görmüş ve
cezaevinde yatmıştır.7 Kadınlar bu süreçte öldürülmüş, yakınlarını kaybetmiş,
göç ettirilmiş, işkence görmüş, taciz ve tecavüze uğramış8, yoksullaşmış,
intihara sürüklenmiş; hayatı devam ettirmek ve yas tutmak onlara bırakılmıştır.
2000’li yıllarda ise ölüm ve işkencede azalma olmasına rağmen, toplu
tutuklamalar artarak devam etmiş: ayrıca Kürtler göç sonucu geldikleri yerlerde
kimi zaman lince varan çok çeşitli ayrımcılıklara uğramışlardır. Türkçe
bilmeyen ve üretimden koparılan kadınlar yalnızlaşmış ve dışlanmıştır. Sivil
ölümler ise mayınlar sebebiyle, ya da gösteriler sırasında güvenlik güçlerinin
orantısız güç kullanması sonucunda devam etmiş, toplu çocuk tutuklamaları
ve tacizleri yaşanmış9, ayrıca geçmişte işlenmiş suçlar ortaya çıkmadığı gibi
failler mülki amirliklerde terfi ettirilmeye devam etmiştir. Tüm bunlardan
dolayı çözüm ve barış süreci kadınların mağduriyetlerini giderici, eşitliklerini
sağlayıcı ve güçlenmelerine katkı sunacak düzenlemeler içermelidir.
1.4.1. Talepler
4 Mayıs 2013’te BİKG’in düzenlediği Kadınlar Barış Sürecinde Aktif Rol
Alıyor başlıklı konferansta kadınlar, Birleşmiş Milletler’in 1325 sayılı kararı
çerçevesinde Türkiye’nin bir ulusal plan yaparak, anayasal dönüşümü
sağlamasını, demokratik katılım yollarını açmasını, kadınlara ve Kürtlere
yönelik ayrımcı siyasetlere son vermesini talep etmişlerdir.
Bu amaçla özellikle anadilde eğitim ve öğretim ile kamusal alanda
anadilde hizmetin yasal güvence altına alınması, kadınların mağduriyetlerini
giderici ve toplumsal cinsiyet merkezli sosyal politikaların benimsenmesi,
devletin her alanda kadın erkek eşitliğini sağlama görevinin anayasal
güvence altına alınması ve tüm siyasi alanlarda kadınlar ve erkeklerin eşit
temsilinin sağlanması gerekmektedir.
Öte yandan kadınlar geçmişte işlenen suçların ortaya çıkmadığı bir
barışı güven verici bulmamaktadırlar. Savaşta, cezaevinde ya da gözaltında
taciz ve tecavüz suçlarının af ya da zaman aşımı dışında tutularak faillerin
bulunması ve yargılanması kadınların temel taleplerinden biri olarak ortaya
çıkmıştır.
Köye dönüşün şartlarının sağlanması, köy boşaltmalardan kaynaklı
zararların hakkaniyetli tazmin ve telafisi, tüm faili meçhul cinayetlerin,
kayıpların ve çocuk cinayetlerinin faillerinin bulunması, yargılanması ve
toplu mezarların uluslararası anlaşmalara uygun şekilde saptanması ve
kimlik belirlemelerinin yapılması da kadınların hayata devam etmelerini
sağlayacak şartlardandır.
Kürt kadınlarına, kayıplarına yönelik değersizleştirme politikası
nedeniyle yaşadıkları psikolojik baskının sona erdirilmesine yönelik çalışmalar
yapılmalıdır.
BİKG bünyesindeki toplantılarda kadınlar tüm şehir ve köylerde
toplumsal cinsiyet ve çocuk odaklı güvenlik sektörü reformları talep etmişlerdir.
Bu amaçla tüm mülki amirliklerde toplumsal cinsiyet eğitimleri
verilmesi, kalekolların yapımının hemen durdurularak karşılıklı güven
sağlayacak adımların atılması, koruculuğun kaldırılması, askerlerin yaşam
alanlarından çekilmesi, mayınların temizlenmesi, kadınların ve diğer tüm
siyasi tutukluların serbest bırakılması gerekmektedir.
BİKG diğer ülkelerin deneyimlerinden yola çıkarak bu taleplerin
ancak, barışla ilgili kurulan ve kurulacak tüm heyetlerde kadınların yarı
yarıya temsilinin sağlanması, bu heyetlerin kadın örgütleriyle işbirliğinin
sağlanması ve barış görüşmelerinde söz konusu edilecek tüm konularda
toplumsal cinsiyet boyutunu gündeme getirecek heyetlerin oluşması ile
mümkün olduğunu iddia etmektedir.
Türkiye’de barış süreci henüz “ikinci aşamaya” yani sorunun çözümü
için somut adımların atılması aşamasına gelmemiştir. İkinci aşamada; kadınların
taleplerinin ve katılımlarının sağlanmaması, 1325’in öngördüğü
gibi bunu mümkün kılacak mekanizmaların yaratılmaması, toplumsal barışın
inşa edilmesine büyük engel teşkil edecektir. Çünkü toplumsal barış
ancak kadınların ve diğer toplumsal kesimlerin katılımıyla gerçekleşir.
1.4.2. Eylem Planı ve Yöntem
Halihazırda Türkiye’de yürüyen çözüm sürecinde kadınların katılımını
sağlayacak organlar kurulmamıştır. Bu sebeple 4 Mayıs 2013’te yapılan
konferansta kadınların çözüm sürecinden beklentileri tartışılmış ve kadınların
kendilerinin çözüm sürecinde aktif rol almanın yollarını oluşturmaları
fikri benimsenmiştir. Buna göre BİKG bünyesinde beş komisyon
kurulmuştur. Bunlar kadınların savaştan kaynaklı mağduriyetlerini çeşitli
boyutları ile ortaya çıkaracak Kadın Hakikat Komisyonu, toplumsal cinsiyet
eşitliğini sağlayacak ve kadınların savaş kaynaklı mağduriyetlerini tazmin
ve telafi edecek yasal düzenlemeleri tartışacak Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve
Anayasa Komisyonu, kadınların bundan önce yaşadıkları mağduriyetlerin
tekrar etmesinin engellenmesi amacıyla yapılacak insani güvenlik düzenlemelerini
belirleyecek olan Güvenlik Reformu Komisyonu, kadınların barış
taleplerini gündemleştirecek Basın ve Medya Komisyonu, çözüm sürecini
aktif olarak izlemek, süreci kadınlar açısından değerlendirmek, başta kadın
grupları olmak üzere tüm toplumsal gruplarla ve tüm taraflarla görüşmeler
yaparak hem kadınların barıştan beklentilerini saptamak hem de kadınların
ortak bir söz oluşturmaları için kurulan ve tüm kadınların katılımına
açık Temas ve Gözlem Komisyonu’ dur.
Temas ve Gözlem Komisyonu’ndan kadınlar, Mayıs 2013’ten bu yana, çeşitli
gözlem ve temaslarda bulunmuşlardır. Yeni karakolların inşa edildiği ve
gerillanın çekilme güzergâhında olan Dersim’de ve kalekol yapımına itiraz
eden halka açılan ateş sonucu bir kişinin öldüğü Lice’de kadın kurumları
ve mülki amirliklerle görüşülmüştür. Barış, müzakere ve çekilme sürecinin
güven artırıcı politikalarla yürüyüp yürümediğini yerinde gözlemlemiş, sürece dair tanıklıkları, kaygıları, talepleri dinlemişlerdir.
BİKG diğer kuruluşlar ve gazeteciler ile birlikte PKK’nin çekilmesinde
Kandil’e erişen ilk grubu izlemiş, İstanbul, Diyarbakır, Doğu Beyazıt, Ceylanpınar,
Nusaybin, Bursa, Çanakkale, Ankara, Adana ve Antalya’da temas
ve gözlemlerine devam etmiştir. Meclis’te kurulmuş olan Çözüm Süreci
Komisyonu’na sunum yapılmış; ayrıca yine Meclis’te grubu olan AK Parti,
BDP ve CHP’li kadın milletvekillerinden bazılarıyla görüşülmüş ve bunlara
kadınların savaş sırasında uğradığı zararlar anlatılmış ve çözüm sürecinden
beklentileri iletilmiştir.
Son olarak gözlem ve temas grubu Kandil dağlarında bulunan KCK’li
kadınlarla görüşmeler yapmıştır.
Tüm bunlarla eş zamanlı olarak BİKG atölyeler düzenlemeye devam etmiştir.
Raporun ilerleyen kısmında BİKG komisyonlarının çalışmalarına yer
verilecektir. Bu çalışmalar kadınların çözüme yaklaşımı, yasal düzenlemeler,
kadın hakikatleri ve cinsiyet eşitliği merkezli insani güvenlik reformları
başlığı altında ele alınacaktır.
Kadınların Çözüme Yaklaşımı
Bilindiği gibi dünyada yaşanan barış süreçlerinin sonunda iki hedefin
gerçekleşmesi beklenir. Bunlardan birincisi iktidarın demokratik bir şekilde
yeniden paylaşılmasını ve eşit katılımı sağlayacak düzenlemeler, diğeri
ise toplumsal barışın inşasıdır. Bu hedefler doğrultusunda benimsenen
yöntemler ise dört başlık altında özetlenebilir: 1) anayasal ve yasal düzenlemeler,
2) savaşta işlenen suçların açığa çıkarılarak yargılanması ve mağduriyetlerin
tazmin ve telafisi, 3) insani güvenliği sağlayacak reformlar, 4)
silahsızlanma ve silahlı güçlerin topluma ve siyasi yaşama katılımı. Bugün
itibariyle Türkiye’de bunların hiçbiri ile ilgili olarak bir adım atılmamıştır.
Öte yandan dünya örnekleri barış süreçlerinin sağlıklı bir şekilde yürümesinin
ve sürdürülebilir olmasının ancak ve ancak toplumsal katılım ve
destek ile mümkün olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde barış sadece
erkeklerin şeffaf olmayan müzakereleri ve anlaşmalarına dayandırıldığında barış anlaşmaları ya imzalanmalarının üzerinden 5 sene dahi geçmeden
bağlayıcılığını kaybetmekte ya da anlaşma sonrası ortaya çıkan toplumsal
yapı ayrımcı, cinsiyetçi ve militer olmaya devam etmektedir. Toplumsal katılımın
sağlanmasında en önemli etkenlerden biri barış süreçlerine kadınların
katılımıdır. BİKG, sürece kadınların katılımını sağlamak, barış süreci
ile ilgili olarak cinsiyet eşitlikçi bir görüş oluşturmak ve bu görüşü siyasetin
parçası haline getirmek ve toplumsallaştırmak amacıyla sürecin siyasi ve
toplumsal tarafı olan kadınlar ile bir dizi görüşme yapmıştır. Raporun bu
bölümünde bu görüşmeler aktarılacaktır. İlk kısımda müzakereyi yürüten
siyasi taraflarla yapılan görüşmeler ele alınırken, ikinci bölümde müzakerenin
doğrudan içinde olmayan/olamayan kesimlerin görüşlerine yer verilecektir.
2.1. Müzakereyi Yürüten Siyasi Taraflarla Görüşmeler
BİKG, hükümet, Abdullah Öcalan, TBMM, BDP ve KCK’nin doğrudan
ya da dolaylı olarak katıldığı müzakere sürecine kadınların bir taraf olarak
katılabilmesi için çalışmalarda bulunmaktadır. BİKG, şu ana kadar, Meclis
çatısında kurulmuş Çözüm Süreci Komisyonu’nda bir sunum yapmış, kadınlarla
ve KCK’li kadınlarla bir dizi görüşme gerçekleştirmiştir.
Giriş kısmında da belirtildiği gibi kendini kadın siyaseti yapan bir grup
olarak tanımlayan BİKG’in hedeflerinden biri çözüm sürecinde kadınların
sesini yükseltmek, kadınların çözüm sürecine katılımını sağlamak ve cinsiyet
eşitliği merkezli bir çözüm sürecini toplumsallaştırmaktır. Aynı zamanda
BİKG barış ve çözüm sürecinin bütününe dair de söz söyler. BİKG
siyasi partiler ve KCK ile temaslarında, kadınlar arası iletişimi, kadınlar
arası deneyim paylaşımını ve kadın sözünün oluşturulmasını esas almış ve
TBMM’deki siyasi partiler ve KCK söz konusu olduğunda görüşmelerini bu
yapıların üyesi olan kadınlarla yürütmeyi uygun bulmuştur.
2.1.1. Çözüm Sürecini Araştırma Komisyonu
Barış için Kadın Girişimi, 20 Haziran 2013 tarihinde temas ve gözlemleri
hakkında bilgi vermek üzere TBMM Çözüm Süreci Komisyonu’nun bir
oturumuna katılmıştır. Yaklaşık 2 saat süren toplantıda öncelikle Barış için
Kadın Girişimi’nin kuruluşu ve yaptığı işler anlatılmış, farklı şehirlerde ve
farklı çevrelerden kadınların barış talebiyle nasıl bir araya geldiği açıklanmıştır.
İkinci olarak kadınların savaştan nasıl doğrudan ve dolaylı olarak
etkilendiği tarif edilmiştir. Üçüncü olarak ise kadınların çözüm sürecine
neden katılmaları gerektiği, talepleri ve bu taleplerin nasıl gerçekleşeceği
konusu tartışılmıştır.
Komisyonun AK Partili vekilleri bu anlatılanların 1990’larda gerçekleştiğini,
kendi politikalarının geçmişten ayrıştırılması gerektiğini vurgulamıştır.
Bunun üzerine 2000’lerde savaşın aldığı biçim tartışılmıştır. BİKG
bu tartışmada kalekolların yapımı, ayrımcılık, kadınların ve çocukların
tutuklanması, anadilde eğitim ve güvenlik güçleri tarafından kadınlara
uygulanan taciz ve tecavüzleri tekrar gündeme getirmiştir. Çözüm Süreci
Komisyonu tüm dile getirilenler arasından sadece kadınların kalekolların
yapımı ve asker sayısının çokluğu sebebiyle çeşitli ilçelerde sokağa çıkamamasını
dikkate almıştır.
Komisyon’da yapılan sunum sırasında geçmişte çeşitli suçların işlendiği
dönemde mülki amirliklerde bulunan kişilerin AK Parti döneminde de
hiçbir yargı sürecine tabi tutulmaması ve tam tersine terfi ettirilmesi de tartışılmıştır.
BİKG’in İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun Lice, Şırnak ve
Silopi’de görev yaparken gerçekleşen hak ihlallerinden bahsetmesi komisyonda
gerginlik yaratmıştır. AK Partili vekiller, BİKG’in Gezi eylemlerine
katılımının çözüm sürecine karşı olduğu anlamına geldiğini ima etmişlerdir.
Ayrıca Birleşmiş Milletler’in 1325 sayılı kararına yapılan vurgu “batıcı”
bulunarak eleştirilmiştir. Buna karşın, BİKG tarafından kararın Afganistan,
Irak, Nepal, Malezya gibi ülkelerde de uygulandığı hatırlatılmıştır.
Muhalefet partilerinden MHP ve CHP’nin katılmadığı Çözüm Süreci
Komisyonu’nda, sadece bir kadın milletvekili olması, sürece kadınların katılımını
sağlayacak hiçbir politika üretilmediğinin göstergesi olmuştur. Nitekim
yakın zamanda yayımlanan komisyon raporunda BİKG’in talepleri
ve saptamaları yer almamıştır.
2.1.2. Siyasi Partiler
3 Temmuz 2013’te BİKG, Meclis’te grubu bulunan ve BİKG’e randevu
veren BDP, CHP ve AK Parti kadın milletvekilleriyle ve Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Başkanı AK Parti milletvekili Azize Sibel Gönül ile görüşmüştür.
MHP ile uygun tarih bulunamadığı için görüşülememiştir.
BİKG partilerle görüşmelerinde dünya deneyimleri ile ilgili olarak hazırladığı
raporu sunmuş, kadınların barış ve çözüm sürecindeki rolünün
partiler dışı bir mesele olduğunu anlatmış ve bu sebeple ortak çalışmalar
önermiştir. Çözüm sürecinde siyasetçilerin kullandığı dile, kadınların müzakerelere
eşit katılımının gerekliliğine ve Birleşmiş Milletler’in 1325 sayılı
kararına dikkat çekilip, kadınların varlığının barışın kalıcılığının garantisi
olduğunun altı çizilmiştir.
2.1.2.1. AK Parti
AK Parti ile yapılan görüşmelerde ortaya çıkan, AK Partili kadın milletvekillerinin
konuyla ilgili birbirlerinden farklı görüşlere sahip olmaları,
yapılan hak ihlallerinin geçmişe ait olduğunu düşünmeleri,
kendilerini devraldıkları sorunları çözen konumunda gördükleri ve
savaş hakikatlerini ortaya çıkarmak konusunda hiçbir hazırlıklarının
olmadığıdır.
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Azize Sibel
Gönül, BİKG’in anlattıkları ve özellikle Dersim temas ve gözlemleriyle
ilgilenmiştir. Sekiz bölgede toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine alan
çalışmaları yaptıklarını anlatan Gönül, bu gezilerde kadın ve barış konusunu
gündeme getirdiklerini söylemiştir. Ayrıca bu konuya önem
vermeye devam etmeyi vaat etmiş, BİKG’in yaptığı temasları önemli
bulduğunu ve bunların sürmesi gerektiğini ifade etmiştir.
AK Parti Halkla İlişkiler Başkan Yardımcısı ve Akdeniz için Birlik
Asamblesi Türk Grubu Başkanı Zeynep Karahan Uslu kendisiyle yapılan
görüşmede, AK Parti politikalarının doğru olduğunu, yaşanan süreçlerin
sorumlusunun AK Parti olmadığını, on bir yıllık hükümetleri döneminde
Kürt sorununun açılımını sağlamaya çalıştıklarını, barış sürecinde
ölümlerin olmamasının en önemli mesele olduğunu ve bunun da AK
Parti’nin başarısı olduğunu söylemiştir. Ancak, kadın hakikatlerinin ortaya
çıkarılması, kadınların sürece dâhil edilmesi gibi BİKG’in yaptığı
önerilere karşılık vermemiştir.
Kadından Sorumlu eski Devlet Bakanı ve AK Parti Kadın Kolları
Başkanı Güldal Akşit de görüşmede, AK Parti politikalarının doğrulu-
ğunun ve öneminin göz önünde bulundurulması gerektiğini ve partinin
politikalarının başarılı olduğunu savunmuştur.
AK Parti görüşmeleri sırasında milletvekilleri, özellikle kadın sorunları
bağlamında önemli adımlar attıklarını söylemişlerdir. Kadın sorunlarını
savaşa bağlamadan ele aldıkları, sorunun boyutlarını görmedikleri ve kadınların
karar verme mekanizmalarına katılmaları konusunda bir hazırlıkları
olmadığı görülmüştür.
AK Partili kadınların çözüm sürecinde ısrarlı olduğu ama homojen
bir bakışları olmadığı yapılan görüşmelerden anlaşılmıştır. Ancak hepsi
geçmişten devralınan bir sorunu şimdi kendilerinin çözdüğünü, kendi
dönemlerinde şiddet yaşanmadığını ve ihlal olmadığını iddia etmişlerdir.
Kürt/Türk ayrımı yapılmadan kayıpların herkesin ortak kaybı olduğunu
vurgulayan AK Partili kadın milletvekillerinin Kürtlerin uğratıldığı özel
haksızlıkları görmedikleri izlenimi edinilmiştir. Kadınlar olarak diğer partilerden
kadınlarla ortak hareket etmeye ilişkin bir yaklaşımları olmadığı
da belirlenmiştir.
2.1.2.2. CHP
BİKG’in CHP’li vekiller Sena Kaleli, Melda Onur, Hülya Güven, Ayşe
Danışlı ve Binnaz Toprak’la, barış sürecinde kadınların rolüyle ilgili gerçekleştirdiği
görüşmede milletvekilleri, barışın inşası için partiler ve meclis dışı
bir kadın oluşumu ve sivil toplumun daha etkili olabileceğini vurgulamışlardır.
CHP’li kadın vekiller meclisten ziyade, sivil toplumun barış konusunda
atacağı adımların meclis üzerinde oluşturacağı baskının öneminin
altını çizmişlerdir.
CHP’li vekiller, BİKG’in, Meclis’te BM’nin 1325 sayılı kararının gündemleştirilmesi
ve bir ulusal plan hazırlanması konusunda önerge verilmesi
yönündeki önerilerini olumlu karşılamış, ancak kadın olarak Meclis’te
siyaset yapmanın zorluklarından söz etmişlerdir. Hükümetin çözüm sürecini
şeffaf bir şekilde yürütmediğini, bu nedenle planlanan barış politikalarından
haberdar olmadıklarını, kadınların oluşturacağı geniş ve yaygın bir
barış platformunun Meclis’te bulunan kadın vekilleri de güçlendireceğini
ve onların barış konusunda daha aktif rol oynamaları konusunda yardımcı
olacağını aktarmışlardır.
Ayrıca CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Danışlı, üyesi olduğu AB Uyum
Komisyonu ve Türkiye-AB Parlamento Komisyonu’nda, BİKG’le yaptığı görüşmeden
edindiği bilgileri ve BİKG’in raporlarını paylaşacağını belirtmiştir.
2.1.2.3. BDP
BDP ile yapılan görüşmeye BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak ve Grup Başkanvekili
Pervin Buldan katılmıştır. İlk bölümü basına açık olarak yapılan
görüşmede BDP’li vekiller, kadınların kalıcı bir barış için sürecin en önemli
aktörleri olduğuna, ancak AK Parti hükümetinin dünya örneklerinden farklı
olarak süreci şeffaf yürütmemek konusunda ısrarcı olması nedeniyle kadınların
hem çözüm sürecinden hem barışın inşasından uzak tutulmaya çalışıldığına
dikkat çekmiştir. Ayrıca çözüm süreci ve barışın inşası yönünde BİKG
ile her türlü işbirliği ve ortak çalışmaya hazır olduklarını belirtmişlerdir.
Akil İnsanlar Heyeti ya da TBMM Çözüm Süreci Komisyonu gibi çözümle
ilgili mekanizmalarda çok daha fazla sayıda kadının yer alması gerektiğini
söyleyen Gültan Kışanak, bölgede insansız hava araçlarının, korucuların
ve silahlanmanın devam ettiğini belirtmiştir. Gerçek bir barış için silahsızlanmanın
önemli olduğunu, koruculuğun tümden kaldırılması gerektiğini,
militarizme harcanan tüm kaynakların eğitime, sağlığa ve kadınlar yararına
harcanmasının önemini vurgulamıştır.
Görüşmede ayrıca Lice’deki kalekol protestosu sırasında öldürülen Medeni
Yıldırım’dan bahseden BDP’li kadın vekiller, güvenlik güçlerinin devam ettirdiği
operasyonların, karakol ve kalekol yapımlarının, bölgede devam eden
siyasi baskının ve siyasi tutsakların serbest bırakılmamasının çözüm sürecini
inandırıcı olmaktan uzaklaştırdığını anlatmıştır.
BDP milletvekilleri, bölgedeki mayınların temizlenmesi, zorla göç ettirilmiş
insanların köye geri dönüşleri için devlet projeleri, koruculuk sisteminin
kaldırılması, HES projelerinin durdurulması ve %10’luk seçim barajının iptal
edilmesi konularında yaptıkları çalışmaları paylaşmışlardır.
2.1.2.4. Özet
Tüm görüşmelerden çıkan sonuç, Meclis’teki mevcut dengeler ve partiler
arası anlayış farkı sebebiyle, kadınların ortak hareket ederek barış süre-
cinde kadınların sesini yükseltme olasılığının düşük olduğudur. AK Partili
kadınlar yapılanların yeterli olduğunu, CHP’li kadınlar hem içlerindeki
ayrışmalar hem de AKP’nin dışlayıcı siyasetleri sebebiyle süreçte aktif rol
alamadıklarını söylemişlerdir. Ancak TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu (KEFEK) örneğinde olduğu gibi bazı noktalarda farklı partilerden
kadınların ortaklaşabilmiş oldukları anlaşılmıştır. Çözüm sürecinde,
TBMM KEFEK gibi bir yapının kurulması, buna barış çalışması yapan kadınlar
ve kadın kurumlarının da dâhil edilmesi ve bu yapının barış ve kadın
meselesinde daha aktif ve partiler üstü bir rol oynaması gerekmektedir.
Böyle bir yapı BM’nin 1325 sayılı kararını hem gündeme getirebilir, hem de
uygulanmasında rol oynayabilir.
2.1.3. KJB
BİKG, 4 Mayıs 2013 tarihinde yapılan konferansta alınan kararlar ve
belirlediği eylem planı çerçevesinde Ağustos 2013’te KCK’nin kadın bileşeni
KJB (Koma Jinên Bilind) yönetimi ile görüşmüştür. Bu görüşmenin ana
çerçevesini, daha önce Meclis’te yapılan temas buluşmalarında da olduğu
gibi kadınların barış süreçlerinde ve sözleşmelerinde eşit temsil ve katılımları,
toplumsal bir barışın inşası için kadın hakikatlerinin ortaya çıkarılması,
yaşanan otuz yıllık savaşın başta Kürt kadınları olmak üzere Türkiye’de
yaşayan tüm kadınları doğrudan ve dolaylı olarak maruz bıraktığı tüm şiddet
biçimleri ile bunların ortaya çıkarılmasının yanı sıra tazmin ve telafi
mekanizmaları oluşturmuştur.
BİKG, KJB ile yapılan görüşmede en önemli noktalardan birinin, Türkiye’nin
de resmi olarak tanıdığı ve bazı örneklerle denetleyicisi olduğu
BM’nin 1325 numaralı kararının barış müzakereleri sürecinde yürürlüğe
konması ve işletilmesi olduğunu söylemiştir.
Yapılan görüşmede KJB üyesi kadınlar barışın inşasına yönelik görüşlerini
aktarırken “çözüm süreci” adı verilen bu süreçten kadınların dışlanmasının
barışın toplumsallaşmasının önündeki en büyük engellerden biri
olduğunu tespit etmişlerdir. Türkiye devleti ve PKK arasında barış görüşmelerinin
başladığı bu dönemde KCK’de eş başkanlık sistemine geçilmiş
olması ve KCK’nin kadınların eşit olarak temsil edildiği bir yapı haline getirilmesi;
hem Kürt kadın hareketinin yıllardır devam ettirdiği mücadelenin
önemli bir kazanımı, hem de barış sürecinde Kürt kadın hareketinin
ve KJB’nin eşit muhatap olarak katılmaktaki kararlılığının bir göstergesi
olarak işaret edilmiştir. KJB kalıcı ve toplumsallaşan bir barışın ancak kadınların
sürece aktif katılımları ile mümkün olabileceğini vurgulamış, bu
konuda gerekli mekanizmaların oluşturulmasının ilk adımlarının acilen
atılması gerektiğinin altını çizmiştir.
Bu mekanizmaların başında, savaşın kadınların hayatındaki doğrudan
ve dolaylı etkilerini net bir şekilde ortaya çıkartmak için gerekli komisyon
ve araştırma gruplarının oluşturulması gelmektedir. KJB üyeleri geçmişte
yaşanan ve kendileri açısından pek çok olumsuzlukla sonuçlanan müzakere
süreçlerini, özellikle de 1999’daki geri çekilme sürecini hatırlatarak kesin
ve yasal güvenceler olmadan sürecin daha fazla ilerletilemeyeceğini vurgulamışlardır.
Barışın inşası için her şeyden önce görüşmelerin şeffaf bir
şekilde yapılması, karşılıklı güven adımlarının atılması gerekliliğine vurgu
yapan KJB, bu güvenin inşası için geçmişle, savaşın tüm olumsuz sonuçlarıyla
yüzleşmenin ve savaş suçlarının ortaya çıkarılmasının gerektiğini
belirtmiştir.
Bu raporda da değinilen dünyadaki diğer barış sözleşmeleri ve barış
süreci örneklerini yakından takip etmiş ve incelemiş olan KJB, Türkiye’de
kadın hakikatlerinin ortaya çıkarılması, barışın inşasında kadınların erkeklerle
eşit söz hakkı ve temsiliyeti elde etmesi konularını yalnızca Kürt kadınları
için değil, Türkiye’de yaşayan tüm kadınlar ve dünya kadınları için
önemli bir mücadele alanı olarak görmektedir. Bu mücadele çerçevesinde
KJB’nin süreçle ilgili yaptığı tespitler şunlardır:
PKK ve KCK barış sürecinin ilk aşaması olarak görülen geri çekilme
süreci boyunca müzakereler için kendi payına düşen sorumlulukları
yerine getirmiştir. Ancak AK Parti Hükümetinin ikinci aşamaya geçilmesi
için gerekli yasal düzenlemeleri acilen yerine getirmesi gerekmektedir.
Bu yasal düzenlemelerin başında barış sürecinin bir müzakere biçiminde
yürütülmesini sağlayacak mekanizmaların ve komisyonların oluşturulması
gelmektedir. Ancak bu şekilde, çözüm süreci adı verilen bu görüşmeler
şeffaflaşarak kamusallaşabilir ve Türkiye halklarının tamamının
katılımıyla demokratik bir karakter kazanabilir.
Yasal siyaset yaptıkları için tutuklanmış yüzlerce Kürt halihazır
da cezaevinde tutulurken, kadın gerillaların dağdan inip siyasete katılımı
için gerekli koşulların sağlanabileceği konusunda devlete güven duymaları
mümkün değildir. Bu nedenle binlerce KCK tutuklusu Kürt siyasetçinin
serbest bırakılması bu güven zeminin oluşması için elzem adımlardan biridir.
Geri çekilmenin gerçekleştiği bölgelere askeri güçlerin yerleştirilmesi
devletin niyeti konusunda ciddi bir güvensizlik oluşturmaktadır. Gerillaların
bölgedeki yaşam alanlarındaki varlıkları kadınlar için önemli bir
güven unsuruyken, gerillanın çekildiği alanlara askerlerin yerleştirilmesi
tehdit hissini daha da arttırmaktadır.
Mevcut karakolların azaltılması ve askeri gücün normalleştirilmesi
gerekirken, yeni kalekolların ve askeri yığınağın özellikle sınır bölgelerine
yapılması, ayrı bir kaygı vesilesidir.
Barışın toplumsallaşması için Türkiye’deki tüm demokratik güçlerin
dâhil olduğu bir müzakere süreci gereklidir. Bu bağlamda, özellikle
kadınların ve kadın örgütlerinin barış sürecine aktif katılımları gerekmektedir.
Gezi direnişiyle birlikte hareketlenen toplumsal muhalefet alanı da
barışın toplumsallaşma imkânını artırmıştır.
Hükümetin Suriye politikaları, barış süreciyle doğrudan ilişkilidir.
Rojava’da yaşanan gelişmeler barış süreci için bir pazarlık aracı olarak kullanılmamalıdır
ve Türkiye’deki toplumsal güçlerin de Suriye ve Rojava gündemini
yakından takip etmesi gerekmektedir.
2.1.3.1. Çekilen PKK’li Kadınlar
BİKG, 8 Mayıs 2013 tarihinde PKK’li grupların sınırdan ilk çekilmelerini
izlemek üzere gazetecilerle birlikte Behdinan’ın Metina bölgesine gitmiştir.
Sıfır noktasına gelen PKK’li kadınlarla yapılan görüşmelerde, kadınlar
1999’daki geri çekilmede çok sayıda gerillanın öldürülmesinin geri dönüşün
endişe verici bir süreç olarak yaşanmasına neden olduğunu anlatmışlardır.
Geri dönüş sırasında gerillalar çok zorlu koşullarla yüz yüze geldiklerini;
bir yandan korucuların tacizleri, diğer yandan İHA’ların tehdidiyle karşılaştıklarını
ve çekilmenin yasal bir çerçeveye kavuşturulmadığını, aksine
zorlaştırıldığını aktarmışlardır.
2.1.3.2. Özet
Dünyada bir çok barış süreci kadınların kurduğu yapılarla toplumsallaşmış
ve ilerlemiştir. Bugün itibarıyla Türkiye’de şeffaf ve yasallaşmış bir
müzakere olmadığı görülmektedir. Şeffaf ve yasallaşmış bir müzakere, sürecin
yürümesi için elzemdir. Ancak bu tür bir müzakere dahi kadınların
sorunlarının gündeme alınacağı garantisini taşımamaktadır.
BİKG, farklı siyasi, inanç, etnik, cinsel yönelim ve sınıfsal konumlardaki
kadınların içinde yer alacağı bir müzakere tarafının oluşması gerektiği kanısındadır.
Çözüm sürecinde kadınlar egemen siyaset dışı bir taraf olarak
yer almalı ve kadınların ortak sorunlarını ve taleplerini sürece dahil etmelidir.
Kadınların sorunları ile ilgili Kürt kadınları çok kapsamlı çalışmalar
yapmıştır. Bu çalışmalarda kadınların mağduriyetlerini saptamış ve bunları
telafi edecek eşitliği sağlama yönünde önemli adımlar atmıştır. Ancak
bunlar tek taraflıdır ve topluma yansıması da kısıtlıdır. Benzer çalışmaların
AKP ve CHP tarafından da yapılması gerekmektedir.
2.1.4. Yerel ve Toplumsal Kesimler
BİKG aldığı kararlar doğrultusunda çözüm sürecinin farklı şehirlerde
kadınlar tarafından nasıl algılandığı, ne gibi beklentilerin ortaya çıktığı ve
kadınların sürece ne şekillerde müdahil olduğunu saptamak amacıyla temaslarda
ve görüşmelerde bulunmuştur. Sürecin ilerlememesi hem Batı’da
hem Kürdistan’da ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Şu an itibarıyla halkların
üç ayrışmış hakikat yaşadığı söylenebilir. Bir yanda savaşın doğrudan
mağduru olan ve barış ve çözüm konusunda somut talepleri bulunan Kürtler,
bir tarafta sürecin onları dışlayarak yürütülmesi sebebiyle aktif destekte
bulunmayanlar, bir yanda ise AK Parti tarafından sürecin en doğru şekilde
yürütüldüğünü düşünen ve muhalefete tahammülü olmayanlar bulunmaktadır.
BİKG’in çalışmaları bu farklı hakikatlerin birbirleri ile karşılaşmaları
ve birbirlerini dönüştürmelerini sağlayacak alanların kurulmasının toplumsal
barışa yapıcı katkı sunduğunu göstermiştir. Kadınlar bu alanların
kurulmasında önemli rol almaktadırlar, ancak desteklenmeleri ve bu alanları
çoğaltacak mekanizmaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Aşağıda Lice, Dersim, Diyarbakır, Doğu Beyazıt, Ceylanpınar, Nusaybin,
Ankara, Antalya, Bursa ve Çanakkale ziyaretleri aktarılacaktır. Ayrıca
bir karşılaşma alanı olarak Gezi Parkı süreci ayrı bir başlık altında ele alınacaktır.
2.1.4.1. Lice, Dersim, Diyarbakır, Doğu Beyazıt, Ceylanpınar, Nusaybin
BİKG’in Lice, Dersim, Diyarbakır, Doğu Beyazıt, Ceylanpınar ve Nusaybin’de
yaptığı görüşmeler ve gözlemler Kürt kadınlarınn barışa yaklaşımını
ve çözümden beklentilerini açıkça göstermektedir. Öncelikle söylemek
gerekir ki Kürt kadınlarının çözüm sürecini ve barışı desteklemelerinin
önemli sebeplerinden biri, ölümlerin olmamasıdır. Ancak kadınların süreçle
ilgili olarak egemen olan duyguları endişe ve öfke olarak kendini göstermektedir.
Bu endişe ve öfke uzun yıllardan beri devlet eliyle ezilmek, horlanmak
ve kayıba uğratılmaktan kaynaklanmaktadır. Aşağıda öfke ve endişenin yerel
ölçekte sebepleri ve aldığı biçimler sıralanmıştır:
Çekilme dönemine kadar bir çok Kürt ili ve ilçe merkezine yakın
kırsal alanlarda hem kadın hem erkek PKK’liler bulunmaktaydı. Gerillaların
varlığı halk tarafından askeri güçlerin yapabilecekleri ve 90’larda yoğun
bir biçimde deneyimlenmiş hak ihlallerine karşı ciddi bir caydırıcı etki olarak
görülmektedir.
Ayrıca kadın PKK’liler, bulundukları bölgelerde kadınlara yönelik
suçlara karşı teminat olmuş ve toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmişlerdir.
Bu iki sebepten ötürü de Lice, Dersim ve Doğu Beyazıt’ta, gerillalar
hem kadın olmaktan hem de Kürt olmaktan kaynaklı mağduriyetlere karşı
askeri ve toplumsal bir güç olarak görülmektedir. Dolayısıyla çekilmenin
kadınları hem erkeklere hem de devlet ve ordu güçlerine karşı savunmasız
bıraktığına dair bir algı bulunmaktadır.
Geçmişte yaşanan çekilmeler, 1990’lardan beri gerçekleşmiş olan
çeşitli çözüm ve barış süreçleri ve bunların sonucunda savaşın tekrar alevlenmesi
Kürt kadınlarda çözüm sürecinin geçici olduğuna dair ciddi bir
kaygı uyandırmaktadır.
Bursa, “Eşitlik, Özgürlük, Barış İçi Kadınlarla Deneyim
Dersim’de Alevi kadınlar gerillanın çekilmesi ve çözüm süreci ile
birlikte AK Parti hükümetinin Aleviler üzerindeki baskıyı arttıracağından
endişe etmektedir. Özellikle bir grup CHP’li kadın, barışın bir Sünni ittifakına
dönüşeceğinden kaygılanmaktadır.
Hemen hemen tüm Kürt illerinde, ilçelerinde ve kırsalında kadınlar
taciz ve tecavüz, öldürülme ve yakınlarının öldürülmesi ve kaybedilmesi
gibi çok çeşitli felaketler yaşamışlardır. Bunların cezalandırılmaması, ortaya
çıkarılmaması; tam tersine bu suçların faillerinin bölgede veya Türkiye’nin
başka yerlerinde mülki amirliklerde yer almaya devam etmeleri, barışın
kalıcı ve sürdürülebilir olacağı konusunda endişe yarattığı gibi hükümete
karşı da ciddi bir öfke ve güvensizlik oluşturmaktadır.
Ancak Kürt halkının genelinin ve özellikle de kadınların, öfke ve
endişelerini, 30 yılı aşkın savaşta biriktirilmiş bir bilgelik ve sağduyu ile
kontrol ettiği ve bunların barışın karşısında bir engel oluşturmadığı gözlemlenmiştir.
Sürece ilişkin gözlemleri kadınları, hükümetin barış adına güven
verici adımlar atmadığı noktasına getirmiştir. Bunların başında yapımına
hız verilen ve Dersim’de inanç mekanlarına kurulmakta olan kalekollar gelmektedir.
Lice’de ise ilçenin çevre ve içindeki sekiz karakol, garnizon ve lojmanda
bulunan askerlerin gündelik hayatın çok fazla içinde bulunmaları,
kadınları bakış ve sözleriyle rahatsız etmeleri barışa inancı azaltmaktadır.
Bu davranışlar, geçmişi yeniden canlandırmakta, Dersim’de 1937-38 katliamlarını,
Lice’de ise 1993 yılında Lice yakılırken kadınlara yönelik taciz ve
tecavüzleri hatırlatarak, bu olayların tekrar yaşanması korkusunu alevlendirmektedir.
Kadınlar çözüm süreci başladığından beri, hız kazanan karakol inşaatlarının
durdurulması, çatışmalarda can vermiş PKK’lilerin naaşlarının
teslim alınması ya da hükümete yönelik “adım at” kampanyalarında aktif
bir şekilde rol almaktadırlar. Bu sayede öfke ve endişelerini travma olarak
yaşamaktansa aktif olarak barışın inşasına katkı sunmaktadırlar.
Türkiye-Suriye sınırına yapılan duvara karşı Ayşe Gökkan’ın ölüm
orucuna girmesi üzerine BİKG Nusaybin’e giderek Ayşe Gökkan’la ve Nusaybin’li
kadınlarla görüşmeler yapmıştır. Yapılan görüşmelerde, çözüm
sürecinde pek çok uygulama nedeniyle barışa dair umut ve güven duygusunun
eksilmesinin sınıra örülmeye başlanan beton duvarla daha da pekiştiği
tespit edilmiştir. Mardin’in Nusaybin ilçesi ile Rojava’nın Kamışlı kenti
arasındaki sınırda dikenli yüksek telle örülü duvarın yakın akrabaların görüşmelerini
ve ticareti zaten çok zorlaştırdığını söyleyen kadınlar, betondan
örülecek yeni bir duvar değil mayınlı bölgenin temizlenmesini istemekteler.
Ayrıca kadınlar sınırların ve duvarların ne demek olduğunu en iyi bilen
kesim olarak sınır boyunca gece-gündüz beklemişler, yerelin dışlanarak
karar alınamayacağını, iki halk arasına duvar örülemeyeceğini söylemişlerdir.
Duvara karşı düzenlenen gösterilerin şiddet kullanılarak bastırılmasına
BİKG’ten kadınlar da tanıklık etmişlerdir. Kadınlar hükümetin duvar
örmekten vazgeçtiğini açıklamasına karşı güvensizlik içindedirler. Nitekim
hükümet kısa bir aradan sonra duvar örmeye devam etmektedir.
Ceylanpınar’da ziyaret edilen, Suriye’deki savaştan kaçan kadınların
sorunlarının Türkiye’deki göçe zorlanmış kadınların sorunlarıyla bir
çok benzerlik taşıdığı gözlemlenmiştir. Ceylanpınarda’ki yaşam koşulları,
savaşın, kişinin hayatını tümden ve yaşamı boyunca etkileyeceğini bir kez
daha göstermiştir. Ceylanpınar’da yapılan temaslar, savaş koşullarında göç
eden kadınların fiziki, ekonomik ve cinsel saldırıya ne kadar açık olduğunu
göstermiştir. Ceylanpınar’da bakım emeğini tümüyle yüklenen kadınlar,
işsizlik ve ağır yoksulluk içinde yeterli sağlık ve eğitim hizmeti alamamakta
ve taciz, tecavüz, zorla evlendirme ve zorunlu seks işçiliği ile karşı karşıya
kalmaktadırlar.
2.1.4.2. Ankara, Antalya, Bursa, Çanakkale
BİKG çözüm sürecinin ülkenin Batı’sında yaşayan kadınlar tarafından
nasıl algılandığını gözlemek için Ankara, Bursa, Antalya ve Çanakkale’de
çeşitli kadın gruplarıyla bir dizi söyleşi, çalıştay ve sohbet toplantısı düzenlemiştir.
27 Nisan 2013’de Ankara BİKG’in düzenlediği bir toplantıda çok sayıda
kadın bir araya gelmiş, barışın kadınlar için taşıdığı anlamı ve barış sürecine
müdahil olmanın imkânlarını tartışmıştır. Bu toplantıda sürecin şeffaf
bir biçimde sürmesi, kadınların çözüm sürecinin her aşamasında kurulacak
bütün kurul ve komisyonlara katılımının sağlanması, kadın hakikatlerini
araştırma komisyonları kurulması, savaş suçlarının ve kadınlara karşı iş-
lenmiş cinsel suçların ortaya çıkarılması, bu tür suçların af kapsamı dışında
bırakılması, köye dönüşlerin sağlanması ve kadınlar tarafından izlenmesi
başlıca talepler olarak belirlenmiştir.
Bursa BİKG ise çalışmalarında farklı kesimlerden kadınları buluşturmak
için çaba harcayarak 13 Temmuz 2013 tarihinde, “Eşitlik, Özgürlük, Barış
İçin Yürüyoruz” isimli, CHP Milletvekili Sena Kaleli ve BDP Milletvekili
Sebahat Tuncel’in de katıldığı ile bir yürüyüş düzenlemiştir. Bunun Bursa
için bir ilk olduğu tespit edilmiştir. Bu organizasyon esnasında Bursa’daki
bir çok kesimden dernek, vakıf, sendika, meslek örgütü ve siyasi partilerle
görüşmeler yapılmış, çeşitli medya kuruluşları ziyaret edilmiştir.
BİKG 14 Eylül 2013’de Antalya’da, Filmmor Kadın Kooperatifi ve Antalya
Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi ile birlikte “Barış için Kadın
Filmleri Festivali” düzenlemiştir. Festivalde kadına yönelik şiddet ve savaşta
kadın olma hallerini anlatan belgesel filmler gösterilmiş, bu filmler aracılığıyla
savaşta kadın olmaktan kaynaklı yaşanan hak ihlalleri ve kadına
yönelik şiddet tartışılmıştır. Burada da kadınların barışı konuşma ihtiyacı
açığa çıkmıştır.
BİKG, 2 Kasım 2013 tarihinde Çanakkale’de çeşitli kadın gruplarıyla buluşmuş
ve özellikle kadınların barışa bakış açısı ve Kürtlere ve kadınlara
yönelik ayrımcılık üzerine görüş alışverişinde bulunmuştur.
Tüm bu çalışmalarda edinilen gözlemler aşağıda sıralanmaktadır:
Meclis’te gözlemlenen ve kadın vekillerin ortak hareket etmesinin
önünde engel teşkil eden faktörlerin çeşitli kentlerde de kendini gösterdiği
belirlenmiştir. Örneğin Bursa’daki yürüyüş ile Gezi arasında köprü kurma
çabaları farklı kesimden kadınlar arasında tartışma yaratmış, AK Parti milletvekili
yürüyüşe katılmamış; Sena Kaleli Sebahat Tuncel’le bir araya geldiği
için sosyal medyada suçlamalara maruz kalmıştır.
Batı şehirlerinde kendini ulusalcı olarak tanımlayanların çözüm
sürecine karşı çıkmaları, kadınların bir araya gelmesinde ciddi bir engel
oluşturmaktadır. Bu çevreleri sürece ve kadın merkezli bir eylem birliğine
katmak için bir çalışma gerekmektedir.
Çanakkale’de CHP’li kadınlarla yapılan görüşmede, bir yandan hiçbir
kadının ağlamasını istemediklerini söyleyen CHP’liler, öte yandan “AK
Parti’nin şeffaf olmayan” barış sürecini onaylamadıklarını, İmralı’ya gidecek
heyete AK Parti tarafından müdahale edilmesini doğru bulmadıklarını
söylemiş, anadilin konuşulması gerektiğini öne sürerken, anadilin anayasal
güvenceye alınması konusunda sessiz kalmışlardır. CHP’li kadınlar genel
olarak barış süreciyle ilgili yapılan bu görüşmeyi yoğun bir AK Parti karşıtlığı
üzerinden özellikle yaşam alanlarına ilişkin duydukları kaygı ile birlikte
aktarmışlardır.
Çanakkale Kent Konseyi’nden, farklı siyasi çevrelerden ve mesleklerden
15 kadının katıldığı toplantıda ise bir yandan savaşın kaynakları üzerine
ideolojik tartışmalar yaşanmış, ancak Çanakkale’nin barış kenti olduğu ve
bunun altının doldurulması gerektiği, barış dilini kullanmak ve sorumluluk
almak gerektiği, bunun için de eğitimin şart olduğu gibi siyaset dışı söylemler
dikkat çekmiştir.
Batı illerinde Kürtler siyaset yapma ve toplumsal alanda var olma
sıkıntıları yaşamanın yanı sıra gündelik hayatta da ciddi bir ayrımcılıkla karşı
karşıya kaldıklarını anlatmışlardır. Ayrıca Kürt kadınlara ve özellikle Kürt
kadın öğrencilere karşı devlet tarafından da ayrımcılık yapıldığı belirtilmiştir.
Ancak yaşanan ayrışmalar tamamıyla tamir edilemez değildir. Örneğin
15 Nisan 2011’de Diyarbakır Sur İlçe Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın
Çanakkale’yi ziyareti ve Sur Belediyesi’nin Çanakkale Belediyesi’yle
kardeş belediye haline gelmesinin 8 Mart, 1 Mayıs ve nispeten Newroz’larda
bir yumuşama yarattığı; bu kutlamaların eskiye oranla daha geniş bir katılımla
yapıldığı gözlenmektedir.
Yapılan toplantılarda, kadınlar gündelik hayatlarını siyaset üzerinden
kurmadıkları için farklı etnik ve inanç gruplarına ait kadınlar arasındaki
bağların ve köprülerin erkeklere nazaran daha kolay kurulabildiği vurgulanmıştır.
2.1.4.3. Gezi ve Park Forumları
BİKG, Taksim Gezi direnişini demokrasi ve barış talebi olarak gördüğünün
altını çizerek barış sürecinin Gezi direnişi ile bağlantısını kurmaya
çalışmış ve Gezi direnişinin barış sürecinin toplumda yol açtığı rahatlama
duygusu ile bağlantılı olduğunu tespit etmiştir. BİKG, Gezi ve sonrasında
Türkiye’nin her tarafındaki siyasi ve toplumsal sorunların birbirine bağlı
olduğunu göstermeye dair çeşitli etkinliklerde bulunmuştur. BİKG’nin
tesbitine göre medyanın Gezi’yi haberleştirmemekle yanlı olduğunu göstermesi
ve kolluk güçlerinin şiddet kullanması, 90’larda Kürt bölgelerinde
yapılanların daha geniş kesimlerce anlaşılmasını sağlamaya yaramıştır.
Gezi direnişi barış talebinin çözüm sürecinin dışında kalmış olan kesimlere
ulaşmasını mümkün kılmıştır. Özellikle Gezi’de ve daha sonra çeşitli yerel
parklarda kurulan forumların (Abbasağa, Bebek, Cihangir, Tatavla [Feriköy],
Maçka ve Yoğurtçu Parkı) toplumun hakikatleri öğrenme arzusunu
geliştirdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca bu hakikatlerin paylaşımı, barış sürecine
desteği ve barışın toplumsallaşmasını kolaylaştırmıştır. Gezi, farklı fikir
ve inançtaki kadınlar arasındaki zemini bir yandan güçlendirirken, zaman
zaman da bazı kadınları dışarda bırakmış ve tedirgin etmiştir.
Tüm forumlarda, artık merkez medyaya güvenilemeyeceği görüşü
en fazla vurgulanan nokta olmuştur. Bir çok katılımcının ilk defa, devlet
ve medya üzerinden yıllardır eksik ve yanlış bilgilendirildiklerine ilişkin
bu denli güçlü bir farkediş yaşadıklarına tanık olunmuştur. Bu farkedişin,
çekingen bir şekilde de olsa belirli oranda Kürt meselesini de kapsadığı,
ancak yine de bu konunun genel olarak tedirginlik yarattığı da altı çizilmesi
gereken noktalardır.
Somut örnekler ve paylaşımlar farklı kadınların barış taleplerini
ortaklaştırmada önemli rol oynamaktadır. Örneğin yakınlarını kaybetmiş
Cumartesi Anneleri’nden bahsedildiğinde, insanların Fırat’ın doğusunda
olup bitenlerle Fırat’ın batısında Gezi olayları çerçevesinde deneyimlenenler
arasında bağlantı kurdukları tespit edilmiştir. Abbasağa’da Ağustos
2013’te Barış Anneleri’yle yapılan bir forumda, katılanların Öcalan isminin
zikredilmesine rağmen daha önceki forumlardaki gibi buna takılmayıp dile
getirilen acıları duyabildiklerinin ve anlatılanlarla bağdaşlık kurabildiğinin
altının çizilmesi gerekir.
Ayrıca forumlarda yerel seçimlere odaklanmaya çalışılmış ve temsili
demokrasinin yetersizliği nedeniyle Kürt hareketinin de destek verdiği
yerinden yönetim ve doğrudan demokrasi kavramları ilk defa daha kalabalık
ortamlarda dile getirilmiştir. Foruma katılan insanların bir kısmının
ise bu iç içeliğin yeterince farkında olmadığı, buna dikkat çekildiğinde ise
“Kürtçülük yapılıyor” refleksine halen kolayca kapıldığı görülmüştür.
2.1.4.4. Konferanslar ve Buluşmalar
BİKG bir çok kadın örgütüyle, barış konusunda fikirlerini almak ve birlikte
yapılacak projeleri konuşmak üzere temas kurmuştur. Buralarda yapılan
görüşmeler, kadınların barış konusundaki taleplerinin birbirine çok
benzediğini ve kadın talepleri kabul edilmeden kalıcı bir barışın gerçekleşemeyeceği
görüşünü paylaştıklarını göstermiştir. 19 Ocak 2013 tarihinde Hazar
Derneği ve CHP’den kadınlarla bir araya gelerek barış için birlikte neler
yapılabileceği tartışılmıştır. Bu ilk toplantıdan sonra BİKG, çeşitli gruplarla
temaslarını sürdürmeye devam etmiştir. BİKG’in katıldığı konferanslar arasında
“Eşitlik İçin Buluşuyoruz” başlığıyla 21-22-23 Haziran 2013’te Ankara’da
81 ilden 600 kadının katıldığı Kadın Sivil Toplum Kuruluşları Forumu,
25-26-27 Ekim 2013’te İstanbul’da yapılan ve yüze yakın kadın örgütünün
katıldığı Sığınaklar ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bulunmaktadır.
Ayrıca International Civil Society Action Network (ICAN)’in İstanbul’da
26-28 Ekim 2013 tarihleri arasında yapılan çalıştayında on dört Ortadoğu
ve Kuzey Afrika ülkesinden 49 barış aktivisti kadın, Ortadoğu ve Kuzey
Afrika bölgesine barışı getirmek için neler yapılması gerektiğini tartışmış;
barışın sağlanması için kadınların mutlaka aktif olarak süreçlere katılması
gerektiğinin altı çizilmiştir.
BİKG, Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) koordinasyonuyla
Paris’te katledilen Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve
Leyla Söylemez’e atfedilen ve “Jin Jiyan Azadî” şiarıyla düzenlenen konferansa
da katılmıştır. Bu konferansta Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan 26 ülkeden
250 kadın, 31 Mayıs-2 Haziran 2013 tarihleri arasında Diyarbakır’da
bir araya gelmiş, deneyimlerini paylaşmıştır.
24-26 Mayıs 2013 tarihleri arasında, dindar kesimden kadın örgütü
temsilcileri ve bağımsız kadınlardan oluşan Buluşan Kadınlar Grubu 11.
buluşmasını Diyarbakır’da gerçekleştirmiştir. BİKG’ten kadınların konuşmacı
olarak da katıldığı Ortak Geleceğimizin İnşasında Buluşan Kadınlar
başlıklı toplantıda ülkenin her yerinden gelen kadınlar barış sürecine verdikleri
desteği vurgulamış, bu sürecin kadınların katılımı olmadan sağlıklı
bir şekilde yürütülemeyeceğinin altı çizilmiştir. Kadınların kişisel savaş de-
neyimlerini de paylaştığı toplantı BİKG’in taleplerinin her kesimden kadın
tarafından paylaşıldığını gözler önüne sermiştir.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, 7 Haziran 2013’te Dünya Barış
Deneyimleri Konferansını düzenlemiştir. İrlanda, Güney Afrika, BASK
bölgesi, İngiltere ve Sri Lanka’dan barış temsilcilerinin deneyimlerini aktardıkları
toplantıya BİKG de katılmıştır.
BİKG 25-26 Mayıs 2013 tarihinde bir grup barış girişimcisinin çağrısıyla
Ankara’da toplanan Demokrasi ve Barış Konferansı’na çok sayıda temsilciyle
katılmıştır.
2.1.4.5. Özet
BİKG kadınlarla yaptığı buluşmalar, gözlemler ve katıldığı toplantılarda,
siyasi ve ideolojik farkların çözüme yaklaşımda belirleyici olduğunu ve
kadınların arasında fikir ayrılıkları yarattığını tespit etmiştir. Ancak farklı
hakikatlerin paylaşılması, kadınların somut sorunlarını ve taleplerini dile
getirmeleri bu bölünmüşlüğü ortadan kaldırma potansiyelini taşımaktadır.
BİKG gözlemleri sonucunda siyasi ve toplumsal alanlarda kadınların barışın
bir tarafı olarak temsil edilmeleri gerektiği görüşünü pekiştirmiştir.
Farklı kent ve kasabalarda çok farklı kadın örgütleri yıllardır barış çalışması
yapmakta, somut konularda ortak hareket etme deneyimi biriktirmektedir.
Bu çalışmaların ve birikimin çözüm sürecinde önemli bir rol
oynayacağı açıktır. Bugün itibarıyla hiç bir kadın savaşın devam etmesini
istememektedir. Ancak savaşı farklı şekillerde deneyimlemiş oldukları için
ancak birbirlerinin deneyimini ve hakikatini algıladıkları ölçüde ortaklaşabilmektedirler.
Bu ortaklaşmanın güçlendirilmesi ve kadınların barış
sürecinde bağımsız bir yapı ile temsil edilmesi, BİKG’in bundan sonraki
çalışmalarında da en önemli mücadele alanlarından birini oluşturacaktır.
Kalıcı Bir Barışın Sağlanması İçin Öneriler
BİKG gerçekleştirdiği gözlemler ve temaslar sonucunda ve yaptığı komisyon
çalışmaları ışığında, kadınların sorun alanlarını ve çözüm sürecinden
beklentilerini üç ana başlık altında toplamıştır.
3.1. Anayasal Değişimler
Barış İçin Kadın Girişimi anayasa meselesini, salt hukuksal bir metin
olarak görmemektedir. Anayasa, kadınların ve tüm toplumun siyasal ve
ekonomik hayatına yön veren, onun içindeki egemenlik ilişkilerini düzenleyen
bir ana belge, bir kurallar bütünüdür. Bu kurallar, rejimin niteliğine,
krizine, iç çelişkilerine ve toplumsal muhalefetin durumuna bağlı olarak
değişir.
Tanık olduğumuz anayasa hazırlanış biçimi güven verici değildi ve süreç
buna uygun olarak sona erdi. Ezici çoğunluğu cinsiyetçi olan bir meclisin
bir anayasa metni üzerinde uzlaşmaya çalışması bile başlı başına bir sorundur.
Hazırlık sürecinin şeffaflaştırılması ve “anayasayı birlikte yazma” yaklaşımının
temel alınması gerektiğine inanıyoruz. Anayasa ile ilgili taleplerimiz şunlardır:
Cinsiyetçi olmayan bir anayasa istiyoruz.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini ve cinsiyet kimliklerini gözeten bir anayasa
istiyoruz.
Hayatın her alanında eşit temsili ve eşit katılımı güvence altına alacak
bir anayasa istiyoruz.
Ezilenler lehine “eşitlikçi, demokratik, sosyal, özgürlükçü” bir barış
anayasası istiyoruz.
Kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerinin anayasanın deyim yerindeyse
ruhuna sinmesi için anayasanın bütününün bu nitelikleri taşıması gerektiğini
düşünüyoruz.
3.2. Hakikat Komisyonu
Savaşın yol açtığı şiddet ve hak ihlalleri üzerine Türkiye’de çeşitli sivil toplum
kuruluşları çalışmalar yapmakta, raporlar ya da kitaplar yayınlamaktadır.
BİKG, geçmişle yüzleşmeden, geçmişte yaşanan şiddet üzerine konuşmadan
savaşların tamamen yok olduğu yeni bir toplumun kurulmasının imkânsızlığına
dayanarak bir Hakikat Komisyonu oluşturmuştur. Lice’de bir kadının söylediği
şu söz bu yüzleşmenin önemini bir kez daha göstermiştir: “Önce devlet
Lice’yi kendisinin yaktığını kabul etsin!”
Aşağıda BİKG’in çalışmaları sonucu elde ettiği bulgular sıralanmaktadır:
Çözüm Süreci Raporu 41
BİKG’in oluşturduğu Hakikat Komisyonu bugüne kadar yapılmış
araştırmaları ve yayınlanmış raporları okuduktan sonra, 1980’lerin sonundan
1990’ların ortasına kadar görülebildiği kadarıyla devlet politikalarının
bir tarihçesini çıkarmış ve savaşın hakikatinin çeşitli boyutları olduğunun
sonucuna varmıştır. Bunları, devletin, kadınların, faillerin, mağdurların ve
Batı’daki halkın hakikati olarak tanımlayan hakikat komisyonu, bu hakikatlerin
birbirinden farklı olduğu için ayrı ayrı ele alınıp herbiri üzerinde ayrı
ayrı çalışma gereğini saptamıştır. Savaşın hakikatinin bütün bu düzeyler bir
arada ele alınmadıkça anlaşılmayacağı açıktır.
Devletin hakikati, devletin Kürt siyaseti ve bu siyasetin zaman
içinde nasıl değiştiğidir. Kürt siyasi hareketini engellemek ve kontrol altına
almak için devlet, çeşitli zamanlarda çeşitli stratejiler uygulamıştır. Bu
stratejilerin hem Kürt hareketinin faaliyetlerine hem de devletin sorunu tanımlama
ve ele alma biçimine göre değişiklikler göstermiş olduğunu, köy
yakma, zorunlu göç, faili meçhuller, gözaltında kayıplar, tecavüzler gibi insanlığa
karşı suçların tesadüfi olmadan belirli bir stratejiye göre uygulandığını
göstermek devletin hakikatini ortaya çıkarmaktır. Ayrıca, bugün de
çok işlevsel bir biçimde kullanılan “orantısız güç” ve “izinsiz gösteri” gibi
kimi kavramların hangi bağlamda ortaya çıkan güvenlik stratejilerinin bir
parçası olduğunu anlamak gerekmektedir.
Kadınların hakikati ise savaş halinde kadınlara yönelik devlet politikalarının
ve güçlenen erkek egemen sistemin kadınların yaşamında yol
açtığı tahribatlar çerçevesinde tanımlanmaktadır. Tüm savaş boyunca kadın
bedeni de bir savaş alanı haline getirilmiş, kadınlar tacizden tecavüze,
kısırlaştırılmaktan her türlü şiddete, çeşitli savaş suçlarına ve hak ihlallerine
maruz kalmışlardır. Ancak tüm bu hak ihlallerinin ve insanlığa karşı suçların
da yukarıda sözü edilen savaş stratejilerine paralel olarak biçim değiştirdiği
bir gerçektir. Kadın bedenine yönelik şiddet türlerinin bir zamanlaması
olduğu noktasından hareketle, kadına yönelik şiddetin ne zaman
nasıl uygulandığını ve hangi devlet politikasının parçası olduğunu ortaya
çıkarmak gerekmektedir. Çatışma sırasında ölen kadın gerilla bedenlerine
karşı işlenen insanlık suçları da ortaya çıkarılmalıdır. Ancak savaş hakikatleri
konuşulurken kadınlara uygulanan taciz ve tecavüz politikasının diğer
hak ihlallerine nazaran en az konuşulan konu olduğu da görülmüştür.
Kadınlar sadece bedenlerine karşı işlenen suçlarla, savaşın parçası
haline getirilmiş değillerdir. Bunun yanısıra, savaş dullarından söz etmek
gerekir. Kocasını, babasını ya da yetişkin oğlunu kaybeden kadınlar bir
yandan mevsimlik işçilik ya da gündelik temizlik gibi ağır ve düşük statülü
işlerde, çocuklarıyla birlikte cüzi ücretler karşılığı çalışmakta, bir yandan
da aile içinde sözlerini geçiremez duruma gelmektedir. Bakım işleri de zorunlu
göçe maruz kalmış kadınların üstüne kalmakta ve kadınlar her türlü
sosyal haktan mahrum yaşamaktadırlar. Hiç anlamadıkları bir dille, bir ev
ve sokak düzeniyle, alışmadıkları devlet daireleriyle karşı karşıya kalmak
da savaşta yaşanan kadın hakikatlerinin bir parçasıdır. Ancak kadınların
bu süreçte Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) hareketiyle birlikte
güçlendikleri de görülmekte, farklı bir aile düzeninin kurucuları haline gelmekte
oldukları da anlaşılmaktadır.
Faillerin hakikati dendiğinde anlaşılan bu ihlalleri yapanların kim
olduğu, ceza alıp almadıkları, şu anda hangi görevlerde olduklarıdır. Ayrıca
faillerin, Kürt halkına yönelik savaşta oynadıkları rol sırasında öğrendikleri
çeşitli güvenlik taktiklerini, daha sonraları başka alanlarda kullanıp kullanmadıklarının
da gün yüzüne çıkması gerekmektedir.
Mağdurların hakikati, tüm bu hakikat katmanlarının arasında bugüne
kadar üzerinde en çok konuşulmuş olandır, ancak bu hakikatlerin bile
toplumsal bilinirliği sınırlıdır. Mağdurların hakikatleri dediğimizde yerinden
edilme, zorunlu göç, yoksullaştırma ve kimliksizleştirme politikalarını
anlıyoruz. Toprak sahibi, belli bir toplumsal statüye sahip kişilerin bile bir
günde vasıfsız işçi, geri kalmış, barbar ve hatta terörist haline getirilmesi
üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bazı büyük kentlerde göçle gelen
insanların tekrar bir yaşam kurmaları zaman almış, bugün kamuoyunda
“taş atan çocuklar” diye adlandırılan TMK mağduru bir kuşağın ortaya çıkmasına,
işsizliğin kronikleşmesi ile ucuz bir emek gücünün yaratılması gibi
bir dizi sosyolojik olguya yol açmıştır.
Batı’nın en belirgin hakikati olarak 30 yıllık savaş boyunca medya
ve resmi ağızlardan anlatılanlar anlaşılmalıdır. Bu anlatılanlar, kendi hakikatini
oluşturmuş; yaz boyunca park forumlarında da görüldüğü gibi,
savaşta yaşananların bilinmesinden ziyade canavar Kürt imgesinin gelişmesine
neden olmuştur. Açılım sürecinde de görüldüğü gibi, bu imgenin
gücü bazen atılmak istenen reform adımlarının bile önünü kesmektedir.
Bu yüzden, çözüm sürecinde zaman zaman devletin en yetkin ağızlarından
duyulan savaş dili anında bu geçmişi hatırlatmakta ve yaratılmış olan
düşmanlığı tekrar güçlendirmektedir. Aynı zamanda bugün Kürt halkının
protesto ve gösterilerinin gayrımeşru görülmesi ve bunları engellemek için
güvenlik güçlerinin kullandığı “orantısız” yöntemlerin normal kabul edilmesi
de Batı’da yaşayan halkın hakikati olmuştur. İstanbul’da Galatasaray
Meydanı, Diyarbakır’da Koşuyolu Parkı gibi bazı mekanlar her hafta gözaltında
kaybedilenlerin devletten istendiği mekanlara dönüştürülmüş; savaş,
şehirlerin coğrafyasına kendi hafızasını da kazımıştır.
Savaş hakikatlerinin ortaya çıkmasında en önemli araçlardan biri
bilimsel çalışmalardır. Başta Arjantin ve Guatemala olmak üzere, çeşitli ülkelerde
adli tıp uzmanlarının da içinde yer aldığı antropolog, kimyacı, biyolog
ve hak savunucularından oluşan ekipler kurulmuş, toplu mezar ve savaş
alanlarında çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar devletin sindirme politikalarının
zaman içinde nasıl değiştiğini gösterme imkânına sahiptir. Örneğin
Kolombiya’da cenazeler üzerinde yapılan bir araştırma işkence teknik ve
biçimlerinin bir sistematik içerdiğini ve 5 yıl içinde değiştiğini göstermektedir.
Bu gibi araştırmaların bir diğer önemli sonucu ise kayıpların cenazelerinin
tespit edilmesi ve ailelerine ulaştırılmasıdır. Benzer çalışmaların
Kürt illerinde de acilen ve kanıtlar karartılmadan yapılması gerekmektedir.
3.3. Cinsiyet Merkezli İnsani Güvenlik Reformu
Raporun önceki kısımlarında da belirtildiği gibi, çözüm süreçlerinin
toplumsal barışı sağlaması için gerekli olan üç ayaktan bir tanesi insan
odaklı güvenlik reformlarıdır. Güvenlik reformları, bir yandan şiddetsizliğin
ve sivilleşmenin sağlanmasını amaçlarken bir yandan da geçmişte işlenmiş
olan suçların tekrar etmemesine yönelik önlemleri içerir. Bu reformlar,
aynı zamanda, çatışmalı ortamların ve ağır insan hakları ihlallerinin
doğrudan ve dolaylı olarak zarar verdiği toplumsal kesimlerin kendilerini
güvende hissedecekleri ortamların yasal, siyasal, toplumsal ve ekonomik
düzenlemeler aracılığı ile inşa edilmesini amaçlar.
Daha önce de belirtildiği gibi kadınlar ve çocuklar savaştan en çok zarar
gören kesimler arasında yer almaktadır. Raporun bu kısmında Barış İçin
Kadın Girişimi’nin yaptığı temaslar sonucunda tespit ettiği ve kadınları ilgilendiren
insani güvenlik sorunları ele alınacak, sürdürülebilir bir barışın
tesis edilmesi için kadınların kendi güvenlikleri ile ilgili ne gibi taleplerde
bulunduğu tartışılacaktır. Raporun bu kısmına geçmeden önce belirtmek
gerekir ki insani güvenlik reformlarının en önemli ayaklarından biri, silahsızlanmanın
sağlanması, silah bırakan grupların siyasi ve toplumsal faaliyet
gösterebilecekleri bir ortamın tesis edilmesi için yasal düzenlemelerin
yapılması ve bu düzenlemelerin hayata geçirilmesidir. İfade özgürlüğünü
garanti altına alan yasalar ve gerillanın eve dönüşünü kolaylaştırıcı düzenlemeler
güvenlik reformunun olmazsa olmaz şartlarındandır. Burada kadın
gerillaların durumu özel bir yer teşkil eder. Ancak Türkiye’de süreç, henüz
böyle bir aşamaya gelmekten çok uzaktır.
Dünyadaki barış süreçlerinde ateşkes, geri çekilme ve silahsızlanma genellikle
bir bütün olarak ele alınmaktadır. Yasal çerçevenin oluşturulması,
uygulamanın takibi için gözlemci heyetlerin kurulması, yapılması gerekenlerin
saptanması ve tarihlenmesi doğrudan ya da dolaylı müzakereler
yöntemiyle gerçekleşmektedir. Kürdistan’da PKK’nin bu mekanizmalar kurulmadan
geri çekilmeyi başlatması ve ateşkes ilan etmesi bir yandan barışı
işaret ettiği ve ölümleri durdurduğu için sevinçle karşılanırken, bir yandan
da çekilmenin kadınlar için bazı kaygılar yarattığı söylenebilir. Bu süreçte
kadın örgütleri ve özellikle Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH)
devreye girmektedir. Kürt kadın örgütlenmesi kadınlar için en önemli güven
verici güç olmakta; DÖKH’ün kampanyaları, eylemleri ve dayanışma
ağları sayesinde kadınlar, hem ataerkil yapılardan hem erkek şiddetinden
hem de devlet şiddetinden nispeten korunmaktadırlar. Aşağıda kadınları
ilgilendiren güvenlik sorunları kısaca ele alınacaktır. Bunların başlıcaları,
dil, protesto hakkı ve ifade özgürlüğü, cezasızlık olgusu, kalekol ve baraj
yapımı, koruculuk, ayrımcılık, şiddet ve mülkiyet sorunlarıdır.
Dil Baskısı
Türkiye’de Kürt kadınlarının ekonomik, siyasi ve toplumsal güvenliklerinin
önündeki en büyük tehditlerden biri Kürtçe’nin resmi kurumlarda
tanınmaması ve kullanılmamasıdır. Bu nedenle, anadilde eğitim ve Kürtçe
devlet hizmeti kadınların en başta gelen talebidir.
Sadece Türkçe konuşan ve hizmet veren devlet kurumları sebebiyle kadınlar
devlet hizmetlerinden kısıtlı olarak yararlanmakta; devletle karşılaştıklarında
ise devlet görevlilerinin çoğunun erkek olması ve sadece Türkçe
konuşması sebebiyle devleti eril ve sömürgeci bir devlet olarak algılamaktadırlar.
Kadınlar, kamusal alandan dışlandıkları, eğitim, sağlık ve ücretli çalışma
hakkından erkeklere nazaran daha az faydalanabildikleri için Türkçe’ye
daha az ihtiyaç duymuş ve Kürtçe’nin korunması ve yaşatılması konusunda
önemli bir rol oynamışlardır. Ancak, dilin aktarımının kadınlar yoluyla olması,
kadınların Kürt dilini, kültürünü ve kimliğini yaşatmada belirleyici
olmasını sağlarken, anadili dışında bir dil kullanmıyor olmaları da ayrımcılığa
uğramalarına yol açmıştır.
Bundan ötürü, Kürt kadınlarının Türkiye’de resmi politikalar sebebiyle
ciddi bir dil terörü ile karşı karşıya oldukları söylenebilir. Her ne kadar Kürt
illerinde çok dilli belediyeciliğin kısmen de olsa hayata geçirildiği gözlense
de, bu kazanım coğrafi olarak sınırlı kalmaktadır. Tüm bu nedenlerle,
kadınların barış taleplerinin başında Kürt dilinin eğitim ve hizmet yoluyla
garanti altına alınması, dil ve kimlik güvenliğinin sağlanması gelmektedir.
Koruculuk
Barış sürecinde öncelikle ele alınması gereken sorunlardan biri koruculuktur.
Ancak bugünkü çözüm sürecinde koruculuk devam etmekte
olduğu gibi yeni korucular da işe alınmaktadır.
Koruculuğun hem korucular açısından hem de Kürt halkı açısından ne
gibi güvenlik sorunları yarattığı gittikçe daha fazla gündeme gelmektedir.
Ancak koruculuğun kadınlar üzerindeki etkisi yeterince incelenmemiştir.
Oysa koruculuk sistemi, hem korucu aileleri hem de korucu olmayı kabul
etmemiş olanlar açısından bakıldığında kadınlar için ciddi güvenlik riskleri
yaratmaktadır. Koruculuk bugün sadece gerillaya karşı savaşta değil, aynı
zamanda çok çeşitli suç örgütlenmelerinde rol alan bir yapıdır. Bilge köyü
katliamı bunun en açık örneklerinden biridir. Kadınlara yönelik taciz, tecavüz,
kız kaçırma, aile içi şiddet ve kadın cinayetleri korucuların kadınlara
yönelik işledikleri suçların başında gelmektedir.
Son zamanlarda koruculuk sistemine kadınlar da dâhil edilmeye başlanmıştır.
Korucu kadınlara bir yandan silah kullandırılmakta, bir yandan da
erkek korucuların silahlarını temizlemek, yemek pişirmek ve karakolların
temizliği gibi işler yaptırılarak cinsiyet eşitsizlikleri ve rolleri yeniden üretilmektedir.
Koruculuğun kaldırılması ve korucuların koruculuk dışında silahsız
başka işlerde istihdam edilmesi kadınların kendi güvenlikleri için oluşturdukları
bir diğer ortak taleptir.
Kalekollar
Dünyada uygulanan güvenlik reformlarının amaçlarından olan sivilleşmenin
temel uygulamalarından birinin mücadeleyi siyasi alanda sürdürmeyi
mümkün kılacak yasal reformların yapılması olduğunu belirtmiştik.
Ancak şiddetsizliğin sağlanmasının tek koşulu bu değildir. Aynı zamanda
silahlı örgütlerin çekildiği yerlerden “güvenlik güçleri” ve askerlerin de çekilmesi
gerekmektedir.
Oysa Türkiye’de bunun tam tersi bir uygulama hayata geçmekte, gerillanın
çekildiği bölgelerde kalekollar inşa edilmektedir. Kalekollar yüksek
güvenlik tedbirleri alınmış, kat kat kalın duvarlarla kaplı, insansız araçlar
tarafından korunan askeri karakollardır. Kalekolların yapılmasının barışa
değil savaşa yatırım anlamına geldiği ve bu sebeple de Kürt halkını son
derece tedirgin ettiği defalarca belirtilmiştir. Barış İçin Kadın Girişimi’nin
yaptığı temas ve gözlemlerde de, kalekolların yapılması ve güvenlik güçlerinin
hem sayısının çoğaltılması, hem de görünürlüğünün artmasıyla birlikte
kadınlar için bir çok köy ve ilçenin yaşanmaz hale geldiği tespit edilmiştir.
Kalekollar ve askerlerin yaşam alanlarında bulunmalarının yanısıra,
askerler tarafından kadınlara yönelik laf atma, rahatsızlık verme ve tacizin
de artmasıyla birlikte kadınlar sokağa çıkmakta zorluk yaşadıklarını ifade
etmişlerdir. Ayrıca kalekol yapımları doğayı tahrip etmekte, kalekol ışıklandırmaları
sonucunda bir çok yaşam türü yok olmaktadır.
Bir çok ilde ve ilçede kalekollara karşı yapılan protestolarda kadınlar ön
sıraları almaktadır. Sekiz askeri tesisin bulunduğu ve yeni bir kalekol inşaatının
sürdüğü Lice’de yapılan gösteride Medeni Yıldırım isimli bir genç
askeri güçler tarafından öldürülmüş ve konuyla ilgili hiç kimse ceza almamıştır.
Cezasızlık Olgusu
Bölgede sadece Medeni Yıldırım’ın değil, bir çok benzer ölümün de ce-
zasızlıkla sonuçlanması büyük kaygı yaratmakta, güvensizliği arttırmaktadır.
Güvenlik reformlarının bir başka amacı sivil halka karşı işlenen suçların
yargılanması ve bir daha tekrar etmesini engelleyecek tüm önlemlerin
alınmasıdır. Ancak Türkiye’de konu birkaç mahkeme dosyası dışında resmi
olarak gündeme gelmemiştir. 17 000 faili meçhul, binlerce köy boşaltımı,
adaletsiz tutuklama ve 3000 kayıba rağmen, ne bir hakikat komisyonu oluşturulmuş
ne de bir yüzleşme yaşanmıştır.
Çeşitli raporlara göre, 1990’lar kayıpların, faili meçhullerin, köy yakmaların
ve JİTEM’in yıllarıysa, 2000’ler bazı güvenlik güçleri ve mülki amirliklerin
tecavüz ve taciz şebekeleri kurduğu yıllardır. 1990’lı yıllarda oluşmuş
kontrgerilla ve suç şebekelerinde bulunduğu ile ilgili ciddi şüpheler
bulunan bir çok kişi yargılanmaları bir yana, terfi ettirilmiştir. Öte yandan
2000’lerde Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz ya da Enis Ata gibi bir çok çocuğun
ölümüne sebep olmuş olan güvenlik güçleri mensuplarının kimlikleri
gizlenmiş, haklarındaki soruşturmalar sonuçsuz kalmıştır. Aynı şekilde son
yıllarda resmi görevlilere karşı açılan taciz ve tecavüz davaları da sonuçsuz
kalmaktadır.
Tüm bu cezasızlıkların yanı sıra, 10 000 Kürt siyasetçinin tutukluluğu
da devam etmektedir. Bir diğer deyişle, kadınlar için bir yandan resmi
görevlilerin işlediği suçların cezasız kalması, diğer yandan her türlü siyasi
faaliyetin tutuklanma tehdidini yaratması güvensizliğin en önemli kaynaklarındandır.
Mülkiyet İlişkileri ve Sosyal Güvenlik
Savaş, köy boşaltmalar ve koruculuk sisteminin Kürdistan’daki önemli
bir etkisi, mülkiyetin hızla el değiştirmesi olmuştur. Boşaltılan köylere korucular
el koymuş, köylülerin yokluğunda çizilen tapu sınırları sonucunda
bir çok köylü evsiz ve topraksız kalmıştır. Bütün bunların neticesinde, özellikle
son yıllarda arazi kavgaları artmış, ölümlere dahi sebebiyet vermiştir.
Kadınların mülkiyet üzerindeki payı zaten düşüktür ancak böyle topyekûn
bir mülksüzleşme kadınların durumunu daha da kötüleştirmiştir. Kadınlar
göç ettikleri il ve ilçelerde inşaat temizliği, mevsimlik tarım işçiliği ve
merdivenaltı işlere mecbur bırakılmıştır. Bu işlerin tamamı belirsiz, uzun
saatli, sosyal güvencesiz, düşük ücretli ve emek yoğun işlerdir. Türkiye’de
savaşta kadınların uğradığı zararı gidermeye yönelik her türlü programın
bu sorunları da gidermesi gerekmektedir.
Boşaltılan köylerle ilgili tazminatları düzenleyen kanun uyarınca yapılan
ödemelerden kadınlara pay verilmemiş, ödemeler hala aile reisi sayılan
erkeklere yapılmıştır. Zaten son derece kısıtlı bir etkisi olan bu programın
tekrar gündeme gelmesi ve kadınların lehine işleyecek şekilde düzenlenmesi
gerekmektedir.
Ayrımcılık
Savaşın bir başka sonucu ise Batı şehirlerine göçtür. Yaptığımız incelemeler
Kürt kadınlarının Batı illerinde siyasi, toplumsal, kültürel ve ekonomik
bir ayrımcılığın hedefi olduklarını göstermektedir. Bunların arasında
iş ve ev bulamama gibi sorunlar olduğu gibi, kendini saklama, fikirlerini
söyleyememe, kolluk güçleri tarafından izlenme, tehdit edilme de bulunmaktadır.
Ayrıca kadınlar için, çocuklarının okulda ve mahallede maruz kaldığı
ayrımcılık da ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Örneğin Bursa’da yapılan
bir panelde Kürt kadınlar okulda uğradıkları ayrımcılık, alay ve suçlamalar
sonucunda çocukların bunalıma girdiğini, okula gitmek istemediklerini
anlatmışlardır. Yine kadınların anlatılarına göre, Kürt olmayan işverenler
Kürtlere iş vermemektedir. Çanakkale’de ise kadınlar kaza ya da benzeri
bir olay nedeniyle polisle temasları olduğunda, suçsuz olsalar bile mutlaka
karakolda tutulduklarını, fail olan kişilerin ise hemen bırakıldığını belirtmişlerdir.
Benzer şekilde dükkânı olan Kürt kadınların tacize uğradığı,
okulda çocukları dövüldüğünde müdürlerin döven öğrenci hakkında işlem
yapmadığı da anlatılmıştır.
Kadınların can güvenliği ve sosyal güvenliği açısından çok önemli olan
bu sorunlar, ancak ayrımcılığa karşı ciddi bir kampanya ve siyasi erkin alacağı
önlemlerle telafi edilebilir.
3.4. Özet
Birleşmiş Milletler, barış ve çözüm süreçlerinde kadınların ve çocukla-
rın güvenliğinin sağlanması gerekliliğini vurgular ve üye ülkeleri bu konu
ile ilgili planlar yapmaya ve programlar geliştirmeye davet eder. BİKG, bugün
itibarıyla Türkiye’de genelde Kürt halkının özelde ise Kürt kadınlarının
çok ciddi hukuki, kültürel, toplumsal ve ekonomik güvenlik sorunları
olduğunu saptamıştır. Bu sorunların başlıcaları savaştan kaynaklı kayıplar,
koruculuk sistemi, mülksüzleştirme, tutuklanma tehdidi ve güvenlik güçlerinden
kaynaklı taciz, tecavüz ve yargısızlıktır. Kürt kadınlarının güvenliğinin
sağlanması için öncelikle Kürdistan bölgesinde güvenlik güçlerinin
sayısının azaltılması, kalekol yapımlarının derhal durdurulması, anadilde
eğitim ve hizmetin sağlanması, savaştan kaynaklı zararların kadınları eşit
hak sahibi kabul edecek şekilde telafi edilmesi, savaş suçlarının yargılanması
ve hakikatlerin ortaya çıkartılması ile olacaktır. Ayrıca Batı şehirlerindeki
ayrımcılığa karşı siyasetler de geliştirilmesi gerekmektedir.
Kürt kadınları için kadın gerillaların bulunduğu yerlerde kadınların
kendilerini hem güvenlik güçleri hem de erkeklere karşı savunmakta daha
güvenli hissettikleri belirtilmiştir. Aynı şekilde Demokratik Özgür Kadın
Hareketi’nin güçlü olduğu yerlerde de kadınlar bir çok alanda kendilerini
savunabilmektedirler. Tüm bu sebeplerden ötürü kadınların güvenliği ile
ilgili geliştirilecek tüm plan ve programlarda Kürt Kadın Hareketi ile işbirliği
içinde olmak ve hareketi güçlendirecek siyasetlere yatırım yapmak
gerekmektedir.
Sonuç
Bu rapor, Barış İçin Kadın Girişimi’nin Mayıs 2013-Ocak 2014 arasında
gerçekleştirdiği temas ve gözlemlerden elde ettiği bulguları kapsıyor. Çalışmaların
yürütüldüğü ve raporun yazıldığı sırada, çözüm süreci ile ilgili birkaç
ciddi hayal kırıklığı yaşandı. Bu esnada Barış İçin Kadın Girişimi’ndeki
kadınlar, diğer bütün kadınlar gibi tedirginlik yaşadılar, sürecin bozulması
endişesine ve yürümesi arzusuna tanıklık ettiler. Bu hayal kırıklıklarının
başında Nusaybin ile Rojava arasına örülen duvar ve Gewer’de (Yüksekova’da)
gerilla mezarlıklarının tahrip edilmesini protesto eden halktan üç
kişinin polis tarafından öldürülmesi geliyor. Görünen o ki, Kürt kadınları
çözüm süreci boyunca ifade ettikleri kaygılarında haklı çıktılar, süreç durma
noktasına geldi ancak barış umudu kaybolmadı. Lakin barış ve çözüm
için arzu ya da umut yetmiyor.
30 Eylül 2013 tarihinde Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan, 6
Aralık 2013 tarihinde TBMM’ye gönderilen ve henüz yasalaşmayan “demokratikleşme
paketi” çözüm için devletin yapması gerekenleri kapsamamıştır.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu 26 Aralık 2013 tarihinde çalışmalarını
sona erdirdiğini ilan etmiştir. KCK tutuklularının serbest kalmasıyla
ve Roboski katliamının aydınlatılmasıyla ilgili bir adım atılmamıştır.
BDP’li vekillerin serbest bırakılması için emsal gösterilerek yapılan
başvurular reddedilmiş; vekiller ancak Anayasa Mahkemesi’ne yapılan
bireysel başvuru neticesinde tahliye edilmişlerdir. Hem demokratikleşme
paketi hem anayasa uzlaşma çalışmaları çözüm için ciddi adımlar içermediği
gibi, yapılacağı açıklanan düzenlemeler kadınlara, LGBTİ bireylere,
farklı inanç, etnik ve politik gruplara, çözüm sürecinin ilerlemesini ve
barışın toplumsallaşmasını isteyen herkese eşitlik, özgürlük ve demokrasi
getirmekten uzaktır.
AK Parti Hükümeti çözüm sürecinde de kadın erkek eşitsizliğini derinleştiren
politikalarını güçlendirerek sürdürmüştür. Yürüttüğü politikalarda,
evli-evli olmayan, çocuklu-çocuksuz, başı açık-kapalı, meşru-gayri
meşru gibi ikiliklerle kadınlar arasında hiyerarşi kurmaya çalışmıştır. Kadını
aile dışında yok sayan politikalarla kadınların bedenine ve emeğine
yönelik devlet eliyle yürütülen müdahaleler devam etmiştir. Savaş dili ve
politikalarıyla tüm kadınlara yönelik erkek şiddeti güçlenmeye devam etmiştir.
2014 yılı bütçesi, 20 Aralık 2013 tarihinde kabul edilmiştir. Bütçede
yine en yüksek pay güvenlik harcamalarına ayrılmıştır. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre bütün Türkiye’de sadece 120 kadın
sığınmaevi varken ve nüfusu 100 bini aşan 8 ilde hiç kadın sığınmaevi
yokken bütçe düzenlemelerinde bu durum göz önüne alınmamıştır. Tüm
kadınlar için işsizlik ve sosyal haklardan yoksunlaşma devam etmektedir.
Türkiye’deki değişen gündem barış sürecinin devamlılığına sürekli
tehdit oluşturmaktadır. Hükümetin Ortadoğu politikaları bölgede barış,
Türkiye’de çözüm sürecini güçlendirmek yerine taraftarı olduğu kimi
gruplarla kurduğu ilişkilerle Suriye’de iç savaşı alevlendirmiştir. 17 Aralık
2013 tarihinde patlayan hükümet krizi Türkiye’nin geleceğini daha da bilinmez
hale sokmuştur; hükümetin artan baskıcı tutumu ise ne iktidarın
şeffaflaşmasına, ne yolsuzlukların adil bir şekilde üzerine gidilmesine, ne
de gerçek bir hukuk devletinin yerleşmesine olanak tanımaktadır. Bu durumda
barış sürecinin yasallaşması daha da zor görünmektedir.
BİKG, yukarıda bir çok kez belirtildiği gibi sürecin adil ve sürdürülebilir
olmasının koşullarının; yasal bir çerçeve oluşturulması ve kadınların taraf,
gözlemci ve arabulucu olarak sürece eşit olarak dâhil edilmesi olduğunu
düşünmektedir. Ayrıca BİKG’in yaptığı çalışmalar, gözlemler ve buluşmalar
barış sürecinin ilerlemesinin ancak eşit katılımlı bir anayasa yapılması,
savaş hakikatlerinin ortaya çıkması ve devleti değil insanı merkeze alan bir
güvenlik reformunun yürürlüğe konması ile mümkün olacağını göstermektedir.
Anayasada ve süreç boyunca çıkacak tüm metinlerde cinsiyet eşitliğinin
sağlanmasının karara bağlanması, savaşın kadınlara doğrudan ve dolaylı
etkilerinin ortaya çıkarılması, savaşta işlenen hak ihlallerinin faillerinin
yargılanması ve kadınların yaşam ve dolaşım hakları ile toplumsal, siyasal
ve ekonomik özgürlüklerini kurabilecekleri bir güvenlik perspektifinin
kurumsallaşması gerekmektedir. Tüm bunlar aynı zamanda BM’nin 1325
sayılı kararında yer almaktadır.
Barışın kalıcı ve sürdürülebilir olması, toplumsal mutabakatın yeniden
düzenlendiği bu sürece tüm ezilen ve dışlanan toplumsal kesimlerin katılmasıyla
mümkündür. BİKG bu sebeplerle barış çalışması için bütün çevrelerden
kadınların bir araya geldiği partiler üstü bir oluşum ihtiyacını ve bu
oluşumun çözüm için bir ulusal plan oluşturması gereğini vurgulamaktadır.
BİKG, kendi çalışmalarında, kadınların bir araya geldikleri yapılarda
ve kendi hakikatlerini özgürce paylaştıkları alanlarda ortaklaşabildiklerini
ve çözümü inşa edebildiklerini; bu esnada gerçekçi ve somut taleplerini de
seslendirebildiklerini defalarca göstermiştir.
Barış İçin Kadın Girişimi, çözüm sürecinin kadınların toplumsal yaşama
eşit bir biçimde katılımını sağlayacak bir barışa dönüşmesi için çalışmaya
devam edecektir.
25 Ocak 2014
BARIŞ İÇİN KADIN GİRİŞİMİ
bariskadingirisimi@gmail.com
Twitter adresimiz: @barisicinkadinlar
Dipnotlar:
1- Şemsa Özar, Nesrin Uçarlar, Osman Aytar (2013). Geçmişten Günümüze
Türkiye’de Paramiliter Bir Yapılanma: Köy Koruculuğu Sistemi. Disa
2 – Bu bölümde kullanılan veriler UNWOMEN (United Nations Entity for
Gneder Equality and the Empowerment of Women) ve UNIFEM (United Nations
Development Fund for Women) raporlarından alıntılanmıştır.
3 – İHD Diyarbakır Şubesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2012 Yılı
Çocukların Yaşam Haklarına Yönelik İhlal Raporu
4 – www. yakayder.com, www. hafiza-merkezi.com
5 – Türkiye’de Koruculuk Sistemi: Zorunlu Göç ve Geri Dönüşler” Raporu, Göçder-
2013
6 – Ayşe Tepe Doğan, Handan Çağlayan, Şemsa Özar (2011). Ne Değişti? Ankara:
Ayizi
7 – Yay. Haz. Eren Keskin, Leman Yurtsever. Hepsi Gerçek – Devlet Kaynaklı Şiddet,
Punto Yayınları (2006.)
8 – İHD Diyarbakır Şubesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2012 Yılı
Çocukların Yaşam Haklarına Yönelik İhlal Raporu
Ankara Barış İçin Kadın Girişimi –
Adana Barış İçin Kadın Girişimi – “Kadınlar Barışı Konuşuyor”
BİKG Konferansı – “Kadınlar Barış Sürecinde Aktif Yer Alıyor”
Barış İçin Kadın Girişimi çalışmaları kadınların bir araya geldikleri yapılarda ve kendi hakikatlerini özgürce paylaştıkları alanlarda ortaklaşabildiklerini ve çözümü inşa edebildiklerini; bu esnada gerçekçi ve somut taleplerini de seslendirebildiklerini defalarca göstermiştir.