Mutfak Cadıları (sayı 2, nisan 2010)
Ekonomik krizlerin en çok da kadınlar için yoksullaşma ve işsizlik anlamına geldiği hep söylenegeldi. Ama krizlerin kadınlar için bir başka anlamı daha var: Ev işlerinde adeta bir sihirbaz gibi “mucizeler” yaratarak aile giderlerini en aza indirmek. Ankara Ticaret Odası’nın yayınladığı “Ucuz Yaşam” başlıklı raporda, “ucuz yaşam formülleri” uygulayan “vatandaş”ların % 20 – 30 oranında tasarruf sağladığı belirtiliyor ve bu “vatandaş”lar, övgü dolu sözlerle birer model olarak sunuluyor. Ne var ki raporda, bu “formüller”in laboratuarlarda uygulanan formüllerden farklı olarak ağır iş anlamına geldiğinin de, bunları uygulayanların cinsiyetsiz vatandaşlar değil ev kadınları olduğunun da üstü örtülmüş. Oysa bu “formüller”, kadınlar için, düpedüz daha çok karşılıksız ev ve bakım emeği harcamak demek. Ankara Ticaret Odası “Ucuz Yaşam” Raporu’nu yayımlayarak kadınların toplumsal cinsiyet görevlerini bir kez daha tanımlıyor.
Raporda, krizin “Türk halkının yaratıcı zekâsını geliştirdiği” (Kürt halkı belli ki bu “formüller’e başvurmuyor!) söylendikten sonra, bu yaratıcılıktan çeşitli örnekler veriliyor. Kadınlar artık kullanım tarihi geçmek üzere olan ürünleri satan marketlerden alışveriş ediyor ve pazarlara da meyve-sebzenin ucuzladığı akşam saatlerinde gidiyorlarmış. Bu yaratıcılığın kadınlar için bedeli, söz konusu marketleri evin uzağında dahi olsa arayıp bulmak, malları yüklenip eve taşımak; akşam saatinde pazardan sebze-meyve yüklenerek trafik, yol, çamur demeden eve getirmek. Rapor doğal olarak, ev işleri süresinin uzayacağından ve böylece kadınların harcadıkları karşılıksız emeğin artmış olduğundan bahsetmiyor.
Önerilen formüller arasında, çamaşır makinesinden boşalan deterjanlı suyla elde yıkanacak çamaşırları ve balkonu yıkamak, şofbenden sıcak su gelene kadar akan soğuk suyu biriktirmek (ve sonra onu kovalarla taşımak ???) da var, sobada ısıtılan suyla yıkanmak da… Bu cinsiyetsiz vatandaşlardan birisi (erkek olanı) yıkanacağı zaman, sizce o suyu kim biriktiriyor, banyoya kim taşıyor ve diğer vatandaş yıkanırken kim döküyor? Peki, çamaşır/bulaşık makinesi, indirimli elektrikten yararlanmak için saat 22.00 – 06.00 arası çalıştırıldığında, yıkanmış olan çamaşırları asmak için kimin uykusu bölünüyor?
Kas, kemik ve eklem ağrıları artık “kadın hastalıkları” olarak kodlandı bile. Acaba neden? Kadınlar neden kırk yaşına gelmeden eklem ağrıları ve omurga sorunlarıyla karşı karşıya kalıyorlar? Kim bilir, belki de cin fikirli bilim adamları yakında omurga sorunlarını açıklayacak bir gen bulmak üzeredirler! Kadınların bedenlerini tüketen bu iş yükünü onlara reva gören tüccarlar, belki de sosyal sorumluluk projeleri kapsamında bu genin araştırılması için kaynak ayırıyorlardır…
Daha ucuza gelsin diye çarşıdan kırık yumurta alıp o yumurtaları eve taşırken çeşitli mucizeler yaratan kadınlar, eve geldiklerinde, yine kırık peynir ve kırık pirinçle yemek hazırlıyor, tercihen yemeği sobanın üzerinde (ocağa göre saatlerce daha uzun sürecek şekilde) pişiriyor, birkaç kez kullandıkları yağda kızartma yapıyorlarmış. Ayrıca yemekte kendi hazırladıkları salçayı kullanıyor, aileye kendi elleriyle yaptıkları turşu, reçel ve yoğurdu sunuyorlarmış. Bebeği olan kadınlar ise, hazır mama yerine pirinç unundan kendileri mama yapıyorlarmış. Ev kadınlarının marifetleri bunlarla sınırlı değil. Eski kazakların sökülüp, paspas, elbezi vb. örülerek değerlendirilmesi, çocuğa harçlık vermek yerine sandviç ve beslenme çantası hazırlanması da işin cabası…
Bu mucizeler, krizin ve yoksullaşmanın faturasının en çok kimlere çıkarıldığının belgeleri. Kuşkusuz kadınların yükü bununla da kalmıyor. Evin idamesini sağlamak için karşılıksız emek harcayarak yaptıkları bu işlerin dışında, kadınlar ayrıca evin gelirini sağlayacak işler de yapıyorlar: Ya evde parça başı ücretle ve muhtemelen gece çamaşır makinesi çalışırken dikiş, nakış, kalem, sabun, mum vb. elişleri, ya da ev dışında, erkeklerin kabul etmeyeceği koşullarda, özellikle hizmet sektöründe, çeşitli işler…
Bütün bunlar bize ne söylüyor? Kriz dönemlerinde, yoksulluk koşullarında, erkeklerin yanında her zaman, emeklerine el koyabilecekleri bir kadın, sermaye içinse her zaman acil yardım supabı olarak kullanılabilecek kadınların olduğunu. Ve evet, kadınlar ev işi yapmayı bıraktıklarında dünyanın duracağını…