TRT 1 ekranlarında yayınlanan “Ramazan Sevinci” programına konuk olarak katılan Türk Tasavvuf düşünürü ve avukat Ömer Tuğrul İnançer’in hamile kadınlar üzerine söylediği; “Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetik değildir. 7-8 aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobiline biner, biraz dolaşır. Sonra akşam üstü çıkarlar. Şimdi ise maşallah kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bunun adı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir”sözlerine diyeceklerim var:
Öncelikle, bu yaşıma geldim, sokaklarda; “ben hamileyim, görün bakın ben hamileyim” şeklinde davul çalar nitelikte kendini görünür kılmak isteyen hiçbir kadına rastlamadım. Gördüğüm tüm hamileler günlük telaşlarında koşturan insanlar. Ama onların bu sıradan halleriyle sokaktaki varlıkları davul çalmak anlamına geliyormuş ne yazık ki. Sokaktaki varlıklarıyla cinselliği anımsatıp, günaha sokuyorlar herhalde görenleri. Peki dert cinsellik ve cinselliğin “ayıplığı” ise, düğünler, özellikle “gelin alma” merasimlerinde “oğlan evi”nin çaldırdığı davullar, sünnet törenlerinde ortalığı yıkan davul seslerinin cinsellikle hiç mi alakası yok! Buradaki cinsellik çağrışımından söz edene, bunun terbiyesizlik olduğunu söyleyene hiç rastladınız mı? Ayıp sınıfına konan kadının cinselliğidir! Kadın saklamalıdır seviştiğini, koca karnıyla dolanıp sevişme anını hatırlatmamalıdır çevresindekilere. Peki nikahlar sevişeceğimizi ilan eden ve onaylayan sözleşmeler değil midir? Bu anlayışla bunların da ayıp sayılıp, gizli olması gerekmez mi? Yani kızının nikahında baba bilmiyor mu gerdek gecesi hakikatını. Ayıpsa bu da ayıp! Ayrıca başbakanın en az üç çocuk söylemi de ahlaka uygun mu bu taraftan baktığımızda. Kadını “korumak, saygı duymak,yüceltmek” adına kadının mahremiyetini deşifre etmemekse o ayıp bu ayıpların manası, yatak odasına uzanan bu dayatmanın açıklaması nasıl yapılır bilemedim.
Hamilelik estetik değilmiş bir de. Günümüzün güzellik anlayışına göre bu estetik olmama meselesi dillendirilmiş olacak. O halde sokaklarda var olan birçok kilolu kadını, erkeği “estetik” değilsiniz diye evlere mi hapsedeceğiz. Hamile kadınlar, mahkûmların havalandırma sıralarını bekledikleri gibi mi bekleyecekler “beylerinin” arabalarında havalandırılmalarını. Peki ya “beyin” arabası yoksa bu hamile kadının gezme, dolaşma, hava alma ihtiyacı nasıl giderilecek. Bütün kadınların arabalı “beyi” varmış gibisine üstten bir çözüm önerisi var bu zatın sözlerinde. Ya da diğer kesimi zaten baştan yok saymış, muhatabı görmemiş. Muhattap aldığı kesim arabalı olanlar. Kadının zaten arabası yok, olamaz da! Ve o koca karnına rağmen halâ gezmek istiyorsan “beyinin” arabasına lütfen. Sonra akşamüstü gezersiniz, karanlıkta, aman kimse karnını görmesin. Mazalllah görenler o karnın nasıl bu hale geldiğini düşünecek olurlar, seviştiğini anlarlar da günaha girerler. Nasıl yüklenirsin bu vebali. Hem canım “estetik” de değil zaten. Sen otur evde bekle havalandırma sıranı.
Bu zat İslâmi bakış açısıyla sözünü söylerken islâmda anneliğin “kutsallığını” atlıyor gibi. İslam inancında hamile kadın, çocuğunu emziren kadın asla cinsellik çağrıştırmaz. Bu anlayışta ayrı bir yerde “yüceltilir” kadın. “Cennet vaadi” bile vardır. Şimdi benim kafam karıştı enikonu. Üç çocuk beş çocuk yapın denilen kadınlara, hamile kalınca sırf “estetik” olmadıkları için ev hapsi yolu mu görünmekte. Peki ayaklarımızın altındaki cennete ne olacak bu”terbiyesizlik”hallerimizle.Kanatlanıp uçacak mı? Kanat deyince, “kanatlısı, kanatsızı tv lerde uçuşturulan” ve bunun adının “ realizm değil terbiyesizlik” olduğu söylenen objeler var bir de bu zatın sözlerinde.Yahu dizilerde, filmlerde “bakire” olmadığı için dışlanan, ötelenen, senaryonun kurgusu içinde bu “özrü” ile bir şeklide cezalandırılan yüzlerce kadın tiplemesini yıllarca konuk ettik evimize ekranlardan.Yakın zamanda izlediğimiz Fatmagül’ü “bakireliğini” kaybetti diye terk etti Mustafa, tecavüzcüleri sorgulamak ilk anda aklına bile gelmedi ne Mustafa’nın ne ailesinin.Fatmagül’e yüklenildi ilk etapta.Bir zarın yitirilişinin üzerine destanlar dizilen bu toplumda asıl terbiyesizliğin bu olduğu görmezden gelinerek dikkatler uçuşan kanatlı kanatsız objelere çekiliyor. Kadınların bedenlerinin bir parçası olan zara onca anlam yükleyip kadınların hayatlarını karartmak, bu zarı sürekli görünür ve önemli kılmak, çekinmeden gündemde tutup, filmlere dizilere konu etmektir asıl terbiyesizlik. Denildiği üzere kadının “mahremiyetini” deşifre etmemekse asıl olan, deşifre etmeyin o vakit, bir zar üzerine bu kadar anlamlar yükleyip daraltmayın hayatlarımızı. Kanatlı ya da kanatsız pedlerin görünürlüğü o kadar masum kalmaktaki kadın bedeni üzerinden yapılan bu politikaların yanında.
Sokakta dolaşan milyonlarca insan doğal bir olay olan hamilelik süreci sonunda varlar bu yeryüzünde. Ve bu hamilelik sürecinin bir erkekle bir kadının cinsel birleşmesi sonucu başladığını bilmiyor değiliz. O halde ayıp olan neden sadece kadının cinselliği. Neden kadının büyüyen karnı kadının ayıbıymış gibi dört duvar arasında saklanmaya zorlanıyor? Nerde “kutsal” saydığınız annelik anlayışı, nerede “ayaklarımızın altına serilen cennet”. Bir pedin kanadına takılıp uçtu mu yoksa?