Kampın ikinci akşamında gerçekleşen Feminist Etik toplantısına yansıyan gerginliklerin hep birlikte konuşulması için ertesi sabah bir toplantı düzenlendi.
Feminist Etik
Feminist etiğin aslında mücadele etiği olduğu, bir kurallar mahkemesi değil, yol alırken oluşan bir eğilim, hukuk olduğunu konuştuk. Feminist gruplarda zaman zaman hataların ve kırıcı davranışların olabildiği, fakat bunların onarılması gerektiği söylendi. Bunu yaparken de feminist etik kavramının arkasına geçip birbirimize saldırmamamız gerektiğini konuştuk. Aynı zamanda feminist etiğin zaman içerisinde dönüşmeye açık olması gerektiğini, bugün feminist etiğin içine aldıklarımızın, birkaç sene sonra değişebileceğini konuştuk.
Feminist etik kavramının nasıl bir araya geldiğimizi belirttiği, feminist yöntemin hayat bulma hali olduğu ve değişime açık olması gerektiği üzerine konuştuk. Etiğin, eylem başlangıcı olduğu ve üzerinde hareket edebileceği bir alanın olması gerektiği söylendi. Dolayısıyla etiğin, hem bir başlangıç hem de son olduğu ama üzerine kurulduğu temelin dönüşüme izin vermesi, katı olmaması gerektiği konusunda konuştuk. Ayrıca bu temelin güven üzerine kurulu olması gerektiği söylendi.
Dostluk ilişkileri ile halledebileceklerimizin örgütler içerisinde feminist etik kavramıyla boyut değiştirdiği söylendi. Eğer sorun bütün gruba yayılıyorsa, feminist etik üzerinden tartışabileceğimiz ama bu kavramı sürekli birbirimize karşı kullanmamamız gerektiği söylendi.
Hiyerarşi, Mağduriyet, Kaygı
“Ayrıca iktidar kavramı üzerinde durduk. İçimizde imkanına, isteğine, deneyimine vb göre örgütlenmemizi sahiplenme eşikleri oldukça değişik. Bu sebeple aramızda bazı arkadaşlar, bazı arkadaşlara göre daha fazla çalışıyor, iş yapıyor şu an. İşi çok fazla sahiplenip, angaje olmuş arkadaşların durumuna dair hemen iktidar kavramını kullanmanın doğru olmadığını konuştuk. Emeklerinin hakkını vermek gerekiyor. Ancak henüz başlama aşamasında olduğumuz için işler oturana kadar bu şekilde olabileceği gerekçesinin; işlerin bu şekilde kalması ihtimalini taşıdığını akılda tutmak ve buna dair yöntemler bulmak faydalı olacaktır. Örneğin tüm komisyonlar için sıkı bir rotasyon uygulaması koyabiliriz ve gelebilecek farklı önerileri konuşmak üzere bir araya gelebiliriz.” (18 Aralık)
SFK içerisinde zaman zaman hiyerarşilerin oluşabildiği ama örgüt içerisinde rotasyon ile kişiler yer değiştirdiği için oluşan hiyerarşilerin örgütsel yapıdan kaynaklanmadığı söylendi. Ayrıca son zamanlarda hiyerarşi korkusunun ve her şeye hiyerarşi dememe refleksinin çokça tekrarlandığı vurgulandı. Bununla birlikte, mağdurluk üzerine de konuşmaya ihtiyacımız olduğu, sinirlenince durup sakinleşmeyi beklemenin öfkeyi dindirmeye yarayacağı ama mağduriyet hissini ortadan kaldırmayacağı ve her hata yapanın çok da mağdur olmayabileceği hakkında konuştuk. Öfke ve mağduriyet duygularının yanı sıra, kaygının da kontrol altına alınması gerektiği de söylendi.
Feminizm ve Sosyalist Feminist Kolektife Dair
Feminizmi kendi hayatlarımıza uygulamanın gerekliliği üzerine konuştuk. Sadece mücadele vermenin yetmeyeceği, aynı zamanda kendi hayatlarımızı da sürekli dönüştürmemiz gerektiği söylendi ve önemli olanın feminizmi nasıl kullandığımız değil, onunla nasıl ilişkilendiğimiz olduğunu konuştuk.
Feminizmin her an dönüştürmek olduğu, özel olanın politik olduğu ama kişisel olanın her zaman politikleştirilemeyeceği söylendi. Özel olanın kişisel olmadığı, erkek egemenliğinin bir parçası olduğu ama kişisel olanı da boğmaması gerektiğini konuştuk. Tepkilerimize aşırı politika yüklemenin yargılayıcı ve kırıcı olabildiği söylendi. Feminizme çok şey atfetmemize rağmen, feminizmin kendisinin bu kadar temiz ve yüce olmadığını ve bizlerin de bu toplumun sakat ve malul insanları olduğumuz, kişisel mizaçlara yer bırakmamız ve aşırı politik ve kavramsal yüklemelerden kaçınmamız gerektiğini konuştuk. Ayrıca, her şeyin politize olmasının kişilik yitmesine neden olabileceği ve hem kişisel hem de örgütsel olarak mahrem alana ihtiyacımız olduğu söylendi. Hepimizin zaafları ve egosu olan insanlar olduğunu unutmadan, kendimize ve karşımızdakine hata yapma hakkı tanımalıyız.
Sorun Çözümü, Mail Grubu, Tartışma Dili
“Kolektif bir çalışma sırasında bazı arkadaşlarımız arasında yaşanan bir gerginlikten dolayı toplantıyı terk etmenin doğru bir tavır olmadığı onun yerine sorunu sonraya bırakmadan, o çalışmayı-toplantıyı kesip durumu hafifletmenin önemli olduğunu ve gerginliği o toplantının kendi dinamiği içinde çözmeye çalışmanın faydalı olabileceği belirtildi. Bir diğer öneri ise konunun ilk muhataplarının öncelikle konuşup sonra belki küçük grup içinde tekrar konuşabilecekleriydi. Bununla ilgili daha önce maillerde de dönen “şiddetsiz toplantı yöntemleri” üzerine yardım-bilgi alabileceğimiz arkadaşlar var.”
“Ebonit çubuklar haline gelmemek için öncelikle biriktirmemek, kızgın bile olsak paylaşmak ve birbirimize güvenmemiz gerektiğini, birbirimizle rahatlıkla konuşabiliyor olmamız gerektiğini konuştuk. Eleştiriye tahammülsüz olabildiğimizi öte yandan kırmadan, yapıcı eleştirebilmeye de dikkat etmemizin işleri kolaylaştıracağı konuştuk.” (18 Aralık)
Yaşanan gerginliklere, krize dönüşmeden müdahale etmemiz gerektiğini konuştuk. Bunun için tartışmaları büyütmeden, sorunları sadeleştirerek konuşmamız gerektiği söylendi. Yaşananların büyütülmemesinin ve ertelenmemesinin önemli olduğunu da konuştuk. Özellikle üslup konusunda dikkatli olmamız gerektiği ve zaman zaman frene basmayı bilmemiz gerektiği konuşuldu. Herkesin hata yapabileceğini hatırlamalı ve hata yapan kişiyi ya da sorunun muhataplarını hırpalamadan, konuşarak halledebilmeliyiz. Konuşmanın ne kadar önemli olduğunu bu toplantıda bir kere daha gördük.
Sorunların çözülmesi için geçtiğimiz bir yılda bir tür yöntem geliştirdik; örgütlenme komisyonu yüz yüze toplantı ayarlıyor. Fakat çözümün sadece örgütlenme komisyonuna kalmaması için bir yöntem geliştirebileceğimiz konuşuldu. Sorunları açık toplantıyla, muhatapların da katılımıyla çözmemiz gerektiği konuşuldu.
SFK içerisinde güven ortamının olmasının çok önemli olduğu toplantı boyunca sıklıkla dile getirildi. Ayrıca fikir ayrılıkları ve kişisel anlaşmazlıkları birbirinden ayırmamızın ve kimi sorunları fazla kişiselleştirmememizin önemli olduğunu da konuştuk. Ayrıca benzer problemlerin sadece İstanbul’da değil, diğer illerde de yaşandığını ve yaşanabileceğini de konuştuk. Bu toplantının diğer illerde yaşanan sorunların çözülmesi adına faydalı olduğu söylendi.
Sorun çözümü için toplantıda öneriler geliştirdik. Bu önerilerden biri; toplantı ya da eylemlerden sonra bir değerlendirme yapılmasıydı. Bu değerlendirmeleri ilkesel hale getirip, sadece olumlu ve iyi yanları değil olumsuzlukları da konuşabilmeliyiz. Böylece çalışma sırasında atlanılan, geçiştirilen kırgınlıklar ve anlaşmazlıklar hemen dile getirilebilir ve sorun büyümeden çözülebilir.
18 Aralık toplantısında toplantı düzenine ilişkin konuşulanları da buraya eklemenin faydalı olacağını düşünüyorum:
“Tüm bu konuşmaların yanı sıra en çok bir arada olduğumuz ve birbirimizi de belki en çok gerdiğimiz toplantılara dair da epeyce konuşma fırsatımız oldu. Şöyle ki;
Bir toplantıda, kendimizi konuşulan her konu hakkında fikir beyan etmek zorunda hissetmemeliyiz. Bunun soldan gelen kötü bir alışkanlık olduğunu söyleyen bir arkadaşımız solda “tavır koymak” diye bir şey olduğunu ve bunu mutlaka konuşarak yapma ihtiyacı hissedildiğini belirtti. Yani konuşmazsan yoksun! Bu histen kurtulmaya çalışmanın belki iyi geleceğini düşündük.
Toplantı düzenine ilişkin konuştuklarımız
– Toplantılarda çok fazla tekrar yapmamaya özen göstermek önemli. Çünkü bu toplantıyı gereksiz yere uzatıyor ve haliyle sönümlenme hepimizde bir düşüşe neden oluyor.
– Toplantı sırasında Gündem maddeleri zaman ile sınırlandırılmalı. Söz alacak konuşmacılar için süre sınırlandırması işimize yarabilir. Deneyip bakalım diyoruz. Konusuna göre 3 ile 5 dakika arası bir süre ile başlayım.
– Çok zor ama yanımızdaki ile fısıldaşmayalım.
– Sürekli çay, sigara, tuvalet kesintileri toplantının dikkatini dağıtıyor. Belki daha düzenli bir gündem hazırlayıp bu ihtiyaçlar için de aralara zamanlar koyabiliriz
– Uzuuun ve sık konuşmamaya dikkat edebiliriz
– Konuşurken, dinlerken vücut, yüz hareketlerimiz ve sesli tepkilerimize başka arkadaşlarımızın cesaretini kırmamak için dikkat etmek gerekebiliyor.”
Son olarak mail grubu ve tartışma ve yazışma diliyle ilgili konuştuk. Bu konu 18 Aralık toplantısında da konuşulmuştu.
“Gerginliklerimizin mail üzerinden tartışılarak halledilmeye çalışılmasının e-group üzerinde negatif bir etki yarattığını, öncellikle orada olmayan kişilere bilgiyi e-mail yoluyla yaygınlaştırmak yerine toplantıda olanlarla konuyu tartışıp, çözme yoluna gidilmesinin, belki alakasız olabilecek müdahelelerin, yanlış anlaşma ve kafa karışıklığının önüne de geçilmiş olunacağı vurgulandı.
Yazılan yazılarda geçmişte yaşanmışlıkların izlerine rastlanabiliyor ve o geçmişi birebir yaşamamış olanlar veya bilmeyenler için bu zor ve haksız bir durum olabiliyor. Geçmişteki konular hala bugünü etkiliyorsa, buna dair konuşma ihtiyacı olan arkadaşlar varsa toplanabilir ve bunu konuşabilirler şeklinde bir öneri geldi.”(18 Aralık)
Bu toplantıda da e-grupta yazılanların birçok kadın tarafından okunduğu, herkesin bundan etkilendiği ve maruz kaldığı konusunda konuşuldu. Bunu bir sorumluluk olarak hatırlamamız ve ihtiyatlı yazmamız gerektiği söylendi. Ayrıca yazı dilinin mesafeli olduğu, yüz yüze söyleyemeyeceklerimizin mailda söylendiği ve yazı dili ile gelen mecazlar, kavramlar ve tahlil biçiminde suçlamaların her şeyi daha da zorlaştırdığı üzerine konuşuldu. Sen dilinin savunma mekanizmasına yol açtığı da söylendi. Birbirimize yazarken hakaret etmememiz gerektiğinin altı çizildi.
E-grupta yaşanan tartışmalarda ne yapabileceğimiz üzerine de konuştuk. Hepimizin kabul edeceği, tartışmanın kötüleşmesini önleyecek bir mekanizmada anlaşabileceğimiz söylendi. Hızlı maillaşmalarda hepimizin müdahale edebileceği ve ‘bunu burada konuşmayalım’ diyebileceği konuşuldu.
Zaman zaman gözyaşlarının aktığı ve duygusal anların yaşandığı bu toplantı sonunda hepimiz rahatlamıştık, çünkü konuşarak sorunları çözebileceğimizi ve hepimizin SFK’ya çok değer verdiğini ve sahiplendiğini bir kere daha görmüş olduk.