Vallahi Feministiz Müdür Bey!

Müge Yetener

Başbakanlığa bağlı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün Diyarbakır’da yaptığı toplantı kararlarının medyaya yansımış bölümünü gözlerimiz dehşetten büyüyerek okuyoruz.

Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun da katıldığı 29 Şubat-2 Mart 2008 tarihli ‘Aile Hizmetlerinde Sivil Toplum Kuruluşları ile İstişare Toplantısı’nı rapora dönüştürerek yayımlamış olduğu, her biri  cinsiyetçiliğin, dinci gericiliğin, milliyetçiliğin birer ibret vesikasına dönüşmüş bu kararlar, en açık ifadelerini kadın düşmanlığında somutluyorlar. Maddelerden biri;  kadınların çok çocuk sahibi olmasını engelleme amaçlı yasa çıkarılmasını, bunun için de halka belli bir çocuk sayısından sonra sağlık hizmeti  verilmemesini öneriyor. Oysa başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın,   ”Türk milletinin kökünü kazımak istiyorlar. Genç nüfusumuzun azalmaması için en az üç çocuk yapın” önerisi henüz hafızalarımızda taze. Bölge için ayrı, batı için ayrı yasa mı  çıkarılacağı konusu kafamızı karıştırıyor. Bu maddenin Bölge’deki seçim sonuçlarıyla ilgisi olup olmadığını düşünürken,  ”sağlık hizmeti verilmemesi” tehdidi kulağa tanıdık geliyor. Daha önce de Adana valisinin, çocukları eyleme katılanların yeşil kartlarını iptal etmekle, kömür yardımı vermemekle, aileleri sağlıksız bırakmakla tehdit ettiğini hatırlıyoruz. Raporun töre cinayetlerine bakışı ise kadın düşmanlığının, gizlenemeyecek kadar yoğun olduğunu açığa vuruyor.  Töre cinayetleri  ”kadından kadına yönelik şiddet” olarak isimlendiriliyor, suçu ve sorumluluğu kadına yükleniyor. Erkek şiddetinin, kadının varlığına ve yaşam hakkına yönelik bu en açık görüntüsünün bile bu biçimde gizlenme çabası ”pes” dedirtiyor. Bir diğer suçlu; FEMİNİSTLER! ”Medyada töre cinayetlerine ilişkin kullanılan feminist dilin değiştirilmesi ve hukuki boyutların ön plana çıkarılması için çalışılması” feminizm düşmanlığını açığa vuruyor. Bu düşmanlık haline de yabancı değiliz. Bir 8 martta, diyanetin internet sitesine konulan bir kitapta, ”feminizmin ahlaksızlık olduğuna ” dair imaların yer aldığını, tepkiler üzerine geri adım atıldığını hatırlıyoruz.  Kararların diğer maddelerine ise, ataerkinin kadınların bedenini ve cinselliğini denetleme çabasında dinin önemli işlevini ve bu konudaki yoğun gayreti görmemek mümkün değil.Bu kararların bütünü; cinsiyetçiliğe, milliyetçiliğe, ırkçılığa ve gericiliğe karşı feminist sözün ne kadar önemli olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. Biz kadınlar, sağlığın her an geri alınabilecek bir sadaka veya lütuf değil, bir hak olduğunu, kadınların, erkek şiddetinden kaynaklanan töre cinayetlerinin suçlusu değil mağdurları olduğunu bir kez daha vurguluyoruz

Yorumlara kapalıdır.