“Yaşadığım Hiç Bir Şeyi Gönüllü Yaşamadım”

nevin111Hasbiye GünaçtıTürkiye cinayeti “Isparta’nın Yalvaç ilçesi koru kaya köyünde yaşayan evli ve iki çocuk annesi, 26 yaşındaki Nevin Yıldırım, kendisine silah zoruyla tecavüz eden ve uygunsuz fotoğraflarını yayacağı tehdidinde bulunan 35 yaşındaki Nurettin Gider’i av tüfeğiyle vurduktan sonra başını kesti. Çuval içinde getirdiği Gider’in başını köy meydanına atan Yıldırım, ‘Arkamdan konuşmayın. Namusumla oynamayın. İşte namusumla oynayanın kellesi’ dedi.” haberiyle öğrenmişti.

Her gün en az 3 kadının yakınları olan erkekler tarafından öldürüldüğü haberleriyle uyanan feministler bu defa bir kadının tahammülünün son noktasından isyana sürükleniş haberiyle karşılaşmışlardı. Bu, “Yeter artık!” demekti; “Senden başka türlü kurtulamayacağımı anladım.” Bence bir meşru müdafaa idi.

Haberin feminist hareketin ortasına düştüğü günler, AKP’nin kürtajı yasaklama girişimine karşı “Kürtaj haktır karar kadınların” diye sokağa çıktığımız günlerdi. Nevin’in tecavüz(cü)den hamile olduğunu ve bebeği doğurmak istemediğini öğrenmiştik. Erkek şiddetine karşı kadınları kollayamayan devlet, Nevin’in kararına ve koşullarına rağmen kürtaja izin vermedi. (Aynı günlerde, Sağlık Bakanı Recep Akdağ tecavüz sonucu hamile kalan kadınlara “Siz doğurun biz bakarız” diyerek tecavüzcülere cesaret vermiş, iktidar kadını yine hiçe saymıştı.) Nevin’in doğurmak zorunda kaldığı bebeğe güya devlet sahip çıktı. Bebeğin adı sanı belli yaşa kadar gizlenmeliyken, nerede olduğu, cinsiyeti, ismi dâhil aleni bir şekilde gazetelerde yazıldı. Emine Erdoğan da bebeği manen sahiplenerek iyice deşifre etti. Ama aynı Emine Erdoğan’ın (keza Başbakan’ın) Nevinlere dayatılan hayatı doğru tahlil ettiğini, kadın cinayetlerini, tacizi, tecavüzü sorguladığını, kadından (mağdur edilenden) taraf olduğunu hiç duymadık.

Nevin, Türkiyeli kadınlara nasıl bir rol biçildiğinin nerdeyse tüm göstergelerini üstünde taşıyor. Genç yaşta dedesinin zoruyla teyze oğluyla evlendirilmiş, iki çocuk yapmış. Kocası düşük ücretli bir işte il dışında çalışıyor. Nevin de her yıl başka illere pamuk, pancar ve nohut toplamaya yevmiyeli işçi olarak götürülüyor. (Köyde yevmiyeli çalışmaya uygun kişileri toplayıp pancara pamuğa götürme işini de hep Nurettin Gider yapmakta.)

Nevin 15 aydır Isparta cezaevinde. Biz, aramızdaki feminist avukatlar vasıtasıyla, mektuplarla ve Nevin’in isteğini esas alan bir dayanışma çerçevesinde onunla bir iletişim kurduk. Bu sürecin bir parçası olarak 4 Ekim 2013 günü ceza davasının ilk duruşmasına katıldık. Duruşma salonundaki tanıklıklar için ne yazılsa az; Nevin’i meşru-müdafaaya sürükleyen süreç, kadınlara biçilen hayatın trajik sonuçları anlamında çok veri barındırıyor.

Duruşma esnasında Nevin’in köyünden bazı tanıkların “Nevin’in maktulle gönüllü ilişkisi vardı” iddialarına, “Maktulü Nevin öldürmemiştir” iddiası eklendi. Nevin’se “Tecavüz etti, yaşadığım hiç bir şeyi gönüllü yaşamadım, namusumla oynadı öldürdüm” diyordu. İddia edildiği gibi Nevin ve tecavüzcü arasında bir ilişki olsa bile bu Nevin’in tecavüze uğramadığı anlamına gelmez. Kaldı ki bunca baskı altında kadın için özgür bir ilişkiden bahsedilemeyeceğini hepimiz biliyoruz.

Kocasının ya da ailesindeki başka erkeklerin tecavüzüne uğrayan kadınlar tecavüzcülerini şikâyet edemedikleri için istatistikler hep eksiktir. Şikâyet ettiğimiz durumlarda mücadele dolu çok zor bir süreçten geçiriliyoruz. Hakim Nevin’e soruyor: “tecavüze uğradığını neden annene babana söylemedin, neden şikayet etmedin?” “Bu topraklarda tecavüzü açık eden kadınların başına neler geldiğini hiç mi bilmiyorsunuz!” diye oturduğum yerden ayağa fırlamak istiyorum. Nevin ise bu soruya cevap vermiyor. Feministlerin 30 senedir tahlil ettiği durumu 30 saniyede nasıl anlatsın ki Nevin.

“Adaletin temsilcileri” duruşma salonunda Nevin’e, hiç gereği yokken, ”Çocuğu neden istemedin?” diye sorular sorarak tekrar şiddet uyguladılar. Erkekler için, hiçbir zaman bakım emeği harcamayacağı, ömrünü vermeyeceği bir çocuk için “Çocuğumu istedim ”demekten kolay ne var!

Erkeğin kadının üzerine basarak yürüdüğü yoldan kadına hep mezar, erkeğe de beraat çıkıyor. Nevin’in ”Yaşadığım hiçbir şeyi gönüllü yaşamadım” sözleri kadınların erkek egemen sistemde nasıl konumlandırıldığının trajedisini anlatan bir kitabın adı olabilir. Demem o ki, bir kadına “İlişkin vardı” derken, bu iddianın tecavüzü örtmemesi, erkeğin aradan sıyrılmaması için durup düşünmek, feminist gözle bakıp görmek gerek.

Duruşmada öğrendiklerimize göre, köyde akrabalık şemsiyesi altında rahat hareket eden Nurettin’i kimse engelleyemiyor. Hatta durumdan haberdar olan karısı Kezban, mahkemede ifade ettiği üzere, “Kadın lazımsa söyle ben sana bekâr kız bulayım” demek zorunda kalıyor. Ama hâkime Nurettin’in ona da şiddet uyguladığını açıkça söyleyemiyor. Erkek egemen sistemde sorgulanmayan erkekler, hukuk karşısında da kollanmaya devam edilirken, çevrelerindeki kadınların bu adamlar karşısında nasıl korunaksız olduğu hiç konuşulmuyor.

“Orospunu geri al, o benim evimde değil senin evinde orospu oldu, sen hallet”

“Nurettin Nevin’in evine çok girip çıkıyor” dedikodusu köyde Nevin’in aleyhine bütün yıkıcılığıyla sürerken, Nevin’in hamileliğinin il dışında çalışan kocadan olmadığı öğreniliyor. Kayınpederi Nevin’in babasına, “Gel orospunu al” diyor. Baba, “Benim evimde değil senin evinde orospu oldu” diye cevap veriyor… Nevin aile içinde bir insan kişi değil, bir eşya gibi oraya buraya gönderiliyor… Bütün kadınlar gibi; bölünüyor, çapılıyor, çıkarılıyor. Parça parça edilen hayatını toplama kısmı kendine bırakılıyor. Böylesine sert, erkek egemen dünyada Nevin katil olmadan hayatını toplayamıyor. Kadınların konuşunca başına neler geldiğini görmeden, “Tecavüz iki yıl mı sürermiş. İlişkisi vardı, rızası vardı, vuralım kahpeye” demek bu kadar kolay olmamalı.

Nurettin bir telefon almış Nevin’e. “Kocan evde olmadığında ara, aramazsan kafanı kırarım” demediğini bilen var mı? Köyde ya da kentte erkeklerin kadınları nasıl sıkıştırdıkları, susmaya zorladıkları bilinmezmiş gibi, erkek “Seviyorum” dediği için kadının razı(ymış gibi) görünmesinin ya da öyle sanılmasının sebepleri tahlil edilmeksizin Nevin, başı öne eğik oturduğu sanık sandalyesinde başını hiç kaldıramasın diye yerden yere vuruluyor. Ya hiç konuşmuyor ya da çok az konuşuyor. O’ndan kurtulamadığını kimseye anlatamıyor. Bir ara; “O beni hep takip ediyordu, bugün çocuğu aşıya götürdün, dün şuraya gittin, yaptığın her şeyden haberim var diyordu” dedi ama sanki bu çok önemli cümlesini bizden başka duyan olmadı.

Hâkim sorularına cevap ararken ben, “Şimdi bu salonda kadın katili bir erkek olsaydı, cinayetini meşrulaştırmak için sistemini de arkasına alarak ‘Ona baktı, buna güldü, beni aldattı, kıyafeti, saçı, başı, yemeği yaktı, bebeği ağlattı…’ diye hâlâ öldürdüğü kadını suçlardı. İteklese yere kapaklanacak olan kadını 30 bıçak darbesiyle, iki şarjör kurşunla, baltayla canavarca hisle öldürdüğü yetmezmiş gibi, tahrik indirimi almak için her yalanı söylerdi. Erkeklerin kadınları öldürmekten başka çareleri hep var aslında. Sokaklar, yollar, dünya erkeklerin; kapıyı çarpıp gidebilirler. Ama yine de kadınları öldürüyorlar. Kadınlarınsa şiddetten ve tecavüzcüden kurtulma yolları kapatılmış; gidecek bir yerleri yok. Kadın erkeği öldürüyorsa öldürülmemek içindir. Bu bir öz savunmadır… Cinsiyet körü, erkek kollayıcı hukuk sisteminde kadınlara ya susarak öl ya da söyleyerek öl diyorlar” diye geçiriyordum içimden.

Türkiye’de öldürmekten başka çareleri olduğu halde savunmasız kadınları öldüren erkekler gerek aileleri tarafından, gerekse çocukları tarafından da “Kadın hak ettiydi” diye kollanırken, erkekleri öldüren kadınlar, öldürmediği sürece o adamdan kurtulması imkânsız olduğu halde toplum tarafından dışlanıyor. Nevin’in kayınvalidesi, kayınbabası da bu hususta bizi yanıltmıyor Hapishaneye ziyarete gelen kızı, Nevin’e surat asarak, “Başımıza gelenler senin yüzünden” deyiveriyor.

Bir an beraber düşünelim: Nevin Nurettin’i öldürmeseydi neler olurdu? Başka bir deyişle, kadın bu defa neden öldürülmedi? Erkeklerin keyfe keder bahanelerle takır takır kadın öldürdüğü bu coğrafyada neden öldürülmedi? Cinayetin fotoğrafının bu soruya bulunacak cevaplarla daha net görüleceğini düşünüyorum. Nevin öldürmeseydi bu şiddet “rıza” bahanesiyle sürecekti. (Çıkışların kapatılmış olduğunu gören kadınlar susar, kadınlar konuşmadıkça erkek “Rızası vardı” der.) Belki de başka bir erkekle ilişkisi var diye babası, kocası, erkek kardeşi Nevin’i öldürecekti. “Ya kendin öl ya biz seni öldüreceğiz” diye intihara zorlanacaktı. (Bize gönderdiği mektuplarda yazdığına göre zaten iki defa intihara kalkışmıştı.) Köyde ayyuka çıkan dedikodular zaten Nevin’i bir şekilde öldürüyordu.

Nevin’in neden öldürülmediği sorusunun cevabını bulmayı size bırakıp, bu sistemde kadınlara dayatılan hayatı tahlil etmeden, oturduğu yerden ha bire kadınlar aleyhine konuşan herkese kulak yakan bir küpe olsun diye, tecavüze uğradığını güvenip de kocasına söyleyen Gülay Armağan’ın başına gelene bakalım:

“…1975 doğumlu Gülay Armağan, 3.12.2011’de kocası Metin Armağan tarafından kafasına baltayla vurularak öldürüldü. Koca ifadesinde kaç kez vurduğunu hatırlamadığını söylüyordu. 1999’da evlenmişlerdi; akraba evliliği. İki çocukları oldu. Bu vahşi cinayetin ardındaki tecavüz hikâyesi de oğullarının sünnetinde başlamıştı zaten. Metin Armağan’ın ağabeyi Daimi Armağan, Gülay’a o gün tecavüz etmişti. Sonra da iki yıl boyunca aralıklarla kendisini cinsel ilişkiye zorlamıştı. Olayın açığa çıkması Kasım’ın son günlerinde, Metin Armağan’ın eve geldiğinde ağabeyiyle karısını birlikte görmesiyle oldu. Armağan karısına dedi ki: “Doğrusunu anlat. Söz sana bir şey yapmam.” Gülay anlattı. Söz almıştı ama 3 Aralık’ta Gülay’a bir şey yapıldı…

9 Ekim 2013 günü Gülay Armağan’ı öldüren adamın son duruşması vardı:

“Sanığın öldürme eylemini Gülay A.’dan kaynaklanarak işlediğini belirten mahkeme, ‘Sanık atılı suçu şiddetli elemin sonucu olarak işlediği mahkememizce kabul edildiğinden, maktul Gülay A.’ın eşinin kardeşi ile rızasıyla cinsel birliktelik yaşadığının anlaşılması dikkate alınarak 21 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir” dedi. Sanığın duruşmadaki iyi halini dikkate alan mahkeme heyeti, cezayı 17 yıl 6 aya indirdi… Sanığın ağabeyi Daimi A. ise, Gülay ve M.A.’ın rızası olmadan ortak ikametlerine girdiği gerekçesiyle, bir yıl 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. ‘Konut dokunulmazlığını ihlal’ suçlamasıyla aldığı ceza sabıkasız olması nedeniyle ertelendi.”

Devlet Gülay’ı korumadı, kocasını ve kayınbiraderini engellemedi

Erkek yargımız, kimsenin hayatına kastetmeyen, hiçbir suçu olmayan Gülay’ın kafasını baltayla ezen Metin’e 17 yıl ceza verip, tecavüzcü D. Armağan’ı aklarken, Yalvaç’ta tecavüzcüden kurtulmak için meşru müdafaada bulunan Nevin Yıldırım’ı ağırlaştırılmış müebbetle yargılıyor. Gülay öldürüleceğini anladığında kocasını öldürseydi belki de Nevin gibi ağırlaştırılmış müebbetle yargılanacaktı. Gülay tecavüze uğradığını kocasına söyledi ve öldürüldü. Nevin kimseye söyleyemedi, hamile kaldı, başka türlü öldürüldü. Öldürseler de öldürülseler de Türkiye mahkemelerinde kadınlar yargılanıyor. “Şiddetli elem,” nasıl oluyorsa, zabıtlara erkek lehine bir ceza indirim sebebi olarak geçiyor. Boşamak, ayrılmak yerine öldüren erkekler aklanıyor. Fakat yıllarca elemin, şiddetin en ağırını yaşayan kadınların ölüsü de dirisi de ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyor.

Biz Nevin’in davasını izlemeye, Nevin izin verdiğince dayanışmaya (15 Kasım’da ikinci duruşması var) devam ederken, Kezban’ın da –maktul kocası tarafından- mağdur edildiğinin aklımızda olduğunun bilinmesini istiyoruz. Feminist politikayı kadına yönelik erkek şiddeti ve erkeği kayıran adalet karşısında mağdurlaştırılan, kurban edilen bütün kadınların “öldürmezlerse öldürüldükleri” gerçeğinden yola çıkarak yapıyoruz.

 

 

Yorumlara kapalıdır.