S.Dilek Şentürk
“Kadın için önemli değil evde meşgul olur da, erkeğe zor” cümlesi hem sık duyduğum, hem de her duyuşta elimi kılıcıma götüren bir kelime yığını. Ben bu sözü o kadar çok duyuyorum ki, bunaldım artık.
Otuz bir yıllık iş hayatımdan sonra üç yıl önce emekli oldum. Çok güzelmiş ve sık sık tekrarlanması gerekiyormuş gibisine, beni bunaltan bu sözü söyleyenler de ne yazık ki yıllardır aynı yolları birlikte yürüdüğümüz kadın arkadaşlarım. Emekli öğretmen dostlarım.
Bir araya geldiğimizde biriktirdiğimiz anılarla dolu sohbetlerimiz çok ta keyifli geçiyor aslında. O günleri yaşar gibi oluyor, kaybettiğimiz dostlarımızı anarken yaşarsa da gözlerimiz, birlikte olduğumuz o anı şeker tadında yaşıyoruz diyebilirim. Ancak söz dolanıp ta emeklilik hayatımıza geldiğinde nasıl oluyor anlamıyorum guruptan bir kadın mutlaka söylenmeliymiş gibi bir anda dilinin ucundan salıveriyor beni öfkelendiren sözcükleri. Kadın kendine meşguliyet buluyormuş zaten ev içinde temizlikti, düzendi, yemekti, ütüydü, gelendi gidendi derken sıkılmaya vakti kalmıyormuş. Hatta “çalışırken nasıl yetiştirirdik şimdi gün yetmiyor” gibisine söylemleri de üstüne eklemekte gecikmiyor. Ama erkek için çok zormuş emeklilik, boşlukta kalıyorlarmış, kadın olarak hallerinden anlayıp destek olmamız gerekiyormuş. Öyle bir anlatıyor ki anlatan, içim sızladı sızlayacak! Sarıyor sarmalıyor, dil bilmez yol bilmez bir bebek, evin küçük oğlu konumuna oturtuyor koskoca adamı. Hatta düştüğü boşluktan dolayı ona acıyıp daha çok ilgilendiğini, çocuk gibi pışpışladığını ifade etmekte.”Nasıl yani?” diyorum “arkadaşlar durun biraz beni dinleyin”.Dinliyorlar. Haklısın diyorlar. İyi güzel de tekrar bir araya geldiğimizde söz emekliliğe geldiğinde emeklilik sözünün ardından bu sevimsiz cümle birinin olmazsa diğerinin, guruptaki her hangi bir kadının ağzından yine mutlak surette dökülüp salonun havasına karışıyor, soluk almamla birlikte ciğerlerime, kanıma, beynime ulaşıyor. Her defasında “nasıl yani, bir dakika arkadaşlar beni dinleyin” sözünün ardından epey bir anlatsam da, dinleyip haklısın deseler de bu böyle devam edip gitmekte ne yazık ki.
“Arkadaşlar” diyorum, “Karı-koca yirmi otuz her neyse yıllarca çalışıp emekli olduk, ama şu kadına biçilen rollerden de emekli olalım artık, kendimizi kocanın huzurundan, evin düzeninden sorumlu tutmayalım. Evi paylaştığımız kişilerin yeter artık yükünü taşıdığımız!” Ve devam ediyorum bıkmadan usanmadan her defasında;
Nasıl bir şeydir boşlukta kalmak, erkeğin boşlukta kalması yani. Bu boşluk ne arıza bir şey ki sadece erkekleri almakta içine. Kadın düşmez mi boşluğa, emeklilik insan hayatında yeni ve değişik bir dönemdir. İş hayatından kopan, yılların alışkanlıklarını geride bırakıp yeni bir hayata başlayan kadının hiç mi içinde fırtınalar kopmaz.Çalan bir okul zili, yolda gördüğünüz öğrenciler, tebeşirin kokusu hiç mi rüyalarınıza girmedi.Hangimiz kolay alıştık bu döneme.Eee bizi kim pışpışladı.Çalışma hayatımız bitmedi ki zaten ev içinde müebbet ev kadınıyız, öyle değil mi.Peki biz ne zaman pışpışlanacağız.Geçtim pışpışlanmaktan ne vakit kendimiz için yaşayacağız bu cihanda.
“Haklısın” diyor biri, “bu tarafını düşünmemiştim hiç” “Ama” diye devam ediyor; “Cidden erkeğin evde olması çok zor, üstelik ben de tedirgin oluyorum. Rahat bir temizlik yapamıyorum.-Kitap okuyorum süpürgenin sesi beni rahatsız ediyor-diyor. O evdeyken iş yapamıyorum. Erkek evde olmamalı arkadaş.”
İşi beraber yapın, birlikte kirletmiyor muyuz zaten evi diyecek oluyorum, hem o vakit herkes kitabını gazetesini de rahatlıkla okur diyorum.”Aaa o mu beceremez, bırak temizliği bir yumurta kırıp yiyemez ben olmasam” diye saldırılara, savunmalara maruz kalıyorum. Daha da abartıp “Erkeğe yakışmaz ev işi” sözü şak diye yapıştırılıyor yüzüme. Olmuyormuş, yakışmıyormuş, dahası “erkeklerini” o şekilde görmek hoşlarına gitmiyormuş. Ter döküyorum her defasında ama yılmıyorum.
Çünkü biliyorum ki arkadaşlarım ne kadar bana karşı çıksalar da içlerinde bir yerde “bu kadın haklı” diyorlar, bunu hissediyorum. Benim gibi düşünen ve düşüncelerini günlük hayatın pratiklerinde uygulamaya çalışan kadınları “kadın olamama” “Erkek Fatma” olma haliyle yer yer verdikleri örneklerle kınasalar da “haklısın” dediklerini duyuyorum ya!Olsun.Bu bana cesaret veriyor.Çünkü biliyorum ki kadınların, doğdukları gün ataerkil sistem tarafından giydirilen ve bir ömür üstlerine yapıştırılan rollerinden kurtulması o kadar da kolay değil.Bize reva görülüp ,hatta böyle olduğuna, olması gerektiğine, böyle olunursa “kadın” olunabileceğine inandırıldığımız cinsiyet rollerinin politik olduğunu görebilmek de öyle.Bunun için kadın dayanışmasının kaçınılmazlığına ve bu dayanışmayla, paylaşımla kadınların dönüşebileceğine inanıyor bu dönüşümün sağlayacağı gücü düşündükçe mücadele etme enerjimin arttığını hissediyor,dayanışmadan, paylaşmadan, mücadeleden asla yılmıyorum.Ben her kadının içinde bastırılmış, yok sayılmış bile olsa bir feminist ruh olduğuna, dayanışma ile bu ruhun açığa çıkıp mücadeleye katılacağına inanıyorum.
Gerçekleşen taleplerimiz, mücadelemizle edindiğimiz, edineceğimiz kazanımlarla kuracağımız yeni dünyada hangi kadın yaşamak istemez ki. Yeter ki bastırılmış, yok sayılmış o ruhu açığa çıkarmayı başaralım!