“Kürtaj Haktır” Ne Demek?

bedenimiz-bizimdir_kurtaj-haktirCemre Baytok

Erdoğan, kürtaj ve sezaryen cinayettir diye önce, her kürtaj bir Uludere’dir diye de ertesi gün söyleyiverdi. Ardından da, başka bir politik atmosferde olunsa, her birinin arkasından sokağa çıkılacak laflar sarfedildi devlet mercilerinden. Ötesinin artık görünmediği nokta da Melih Gökçek’in “tecavüzden olan çocuk mu ölecek, anası ölsün” sözü oldu.

Bu süreçte feminist gruplardan, kadın örgütlerinden, soldan ve çeşitli başka muhalif kesimlerden epey ses çıktı. Eylemler, toplantılar, imza kampanyaları, hükümete çağrılar sürüyor. Feministler olarak Erdoğan’ın ilk açıklamalarından sonra çağrıda bulunduğumuz Beşiktaş’taki eylemde kullanılan “Kürtaj hakkımdan Erdoğan’a ne”, “Kürtaj hakkımızı tartıştırmıyoruz”, “Kürtaj haktır, Uludere katliam”, “AKP elini bedenimden çek” gibi sloganlar, sonraki günlerde Türkiye’nin birçok yerinde birçok kadın tarafından sahiplenildi ve bu sözlerle sokağa çıkıldı.

Bu sözleri söylerken elbette Erdoğan’ın Uludere’yle ilgili uluslararası kamuoyunda da yeralan tartışmalardan ötürü sıkıştığını ve çubuğu böylece başka bir alana büktüğünü biliyorduk. Fakat sarfettiği her kelimenin bir geçmişi var. Uludere’yle kürtajı bağlaması manidardı. Yani kadın düşmanlığıyla ırkçılığı. Uludere katliamına yönelik bunca zaman hiçbir adım atılmamıştı ve Kürtlere yönelik baskıların üstünü örtmek için başka bir baskı öne sürülüyordu: kadınların kendi bedenleri üzerindeki tasarrufunu biraz daha kısıtlamak. Üç çocuk doğurun söyleminde hukuka havale edilerek gelinen noktanın kürtajı sınırlamak ya da yasaklamak olması şaşırtıcı değildi bir bakıma: AKP zaten sistemli bir biçimde Türk nüfusunu artırmak için çabalıyordu. Bunun yolu da kadınların bedenlerinin ve hayatlarının denetim altına alınmasından geçiyordu. Kürtaj uzunca bir süredir bütün kadınlar için erişilebilir bir operasyon değil, devlet hastanelerindeki kısıtlamalar bunun önemli bir sebebi. Diğer bir sebep, halihazırda evli kadının kocasından izin alması gerekliliği. O nedenle kürtajı yasaklama hamlesinin hem hangi kesimleri hedef aldığını ve daha fazla mağdur edeceğini görmek hem de bu hamleyi bütünlüklü şekilde kadınları doğurma faaliyetine indirgeme politikaları içine oturtmak gerekiyor.

Kürtaj evet bir haktır, zorunluluktan doğan toplumsal bir hak. Şu an gündemde olduğu için akıllara düştüğü üzere, bir şeyin ihlali veya yasaklanmasından ötürü hak tanımı yapılamaz yalnızca. Bir hakkı benimserken yanı sıra ne dendiği önemlidir. Kürtaj eğitim, çalışma gibi haklarla eş değil açık ki. Ama başka haklardan daha karmaşık da aynı zamanda: kadınlar birçok sebeple istenmeyen gebeliklerini sonlandırmak isteyebilir ve bunun sonucunda erkek egemen baskıyı göğüsleyerek vücuda dışarıdan müdahale demek olan bu operasyonu yaptırabilir. Kürtajın hak olduğunu söylemek, hukuka tercüme etmek değil, tam da gündelik kullanımıyla, kararın kadınların olduğunu kürtaja yol açan birçok veçheyi (temel olarak erkeklerin bu meseledeki rolünü) de içererek kurgulamak anlamına geliyor.

Bu nedenle, feministlerin ve tüm kadınların Uludere katliamının üzerinden atlanarak ve ayrımcılığın Kürtler ve kadınlar nezdinde pekiştirildiği bu apaçık durumda “kürtaj haktır, Uludere katliam” demesi anlamlı ve bütünleştirici aynı zamanda. Kürtaja yönelik politikalardan Kürt kadınlar da, farklı kesimlerden kadınlar da azade değil çünkü. Yanı sıra, böyle bir saldırıyı sadece gündem değiştirmeye yönelik politik manevraya indirgemek, ‘üç çocuk doğurun’la başlayıp bugün kapsamı genişlemiş olan kadınlara yönelik saldırıyı görmezden gelmek olur. Feminist karşı duruşun varlığı ve güçlenmesi tam da bu noktada elzem. Nitekim Erdoğan da, ne kadın cinayetleri ne de kadın emeği gibi feministlerin yıllardır mücadelesini verdiği konularda yapamadığını yaptı: kürtajın yasaklanmasına karşı duran “feministler”i telaffuz edebildi Diyarbakır’daki konuşmasında.

Kürtaj haktır çıkışı gerici değildir, elitist de değildir. Çünkü kürtajın hak olduğunu tekrarlarken varolan bir haktan geriye düşmek yerine ucuz/ücretsiz, erişilebilir, sağlıklı ve kadının beyanı doğrultusunda karar verilecek bir hak talebini açığa çıkarıyoruz. Aynı zamanda erkeklerin korunmasının bu meselenin esasına dair olduğunu dile getiriyoruz. Kadınlar için doğum kontrol yöntemlerinin eksikliğinden söz ediyoruz. Kadınların cinsel ilişkiyi reddebileceklerini önemle vurguluyoruz. Kürtaj hakkının cinsellikle doğurganlığın ayrıştırılması anlamında da pozitif bir yanı da olduğuna dikkat çekiyoruz. Zaten feminist bakış açısıyla ele alındığında bir toplumsal hakkı savunmak ancak bu şekliyle olabilir. Öbür türlüsü soyut ve dışlayıcı bir insan hakları söylemine teslim olmak olur. Kürtaj haktır demek kadınının üzerindeki erkek egemen müdahaleye karşı çıktığı ölçüde, kürtajın soyut bir hak söylemine hapsolmasını engeller ve “insan hakları”nın oluşmasındaki politik süreci ve hukuku temellendiren çıkar çatışmalarını bilerek yol alır. Aksine bu zorunlu durumun “kadınların kararına” bırakılması için verilen tarihsel gayreti hatırlatır. Tam da kadınların –en geniş anlamıyla- deneyimlerine denk düşebilecek, o nedenle de uygulamayı eleştiren bir yerden hak tanımı yapabiliriz. Ve bu nedenle cenin, embriyo, kürtaj süresi veya din tartışmasına girmiyoruz, bu tartışmaların kadınların erkeklerden bağımsız olarak kendi bedenlerine sahip çıkmalarını gölgelediğini biliyoruz.

Kürtaj kadınlar için bedene müdahale içeren her deneyim gibi iyi bir deneyim değildir. Keyfiyet veya tercihle açıklanamaz. Ama sözün buradan, yani kadınlar için ne kadar zor bir karar olduğundan ve psikolojik etkilerinden kurulması, yine indirgeyici olur. Ahlakçı veya özcü bir tekabül olur. Zorla doğurmak, istemeden hamile kalmak, çocuk yetiştirecek gücü olmamak, çocuk bakımının kadına yüklenmesi gibi bir sürü nedene yönelik bir yasal düzenleme kürtaj hakkı. Elbette her yasal düzenleme gibi erkek egemen yansımaları var. Kürtaj kararını inisiyatifimize almak için mücadele ederken emeğimiz ve cinselliğimizle ilgili arka planın mücadelesini de birlikte verdik. “Bedenimiz bizimdir” sözü aslında tüm bunları dile getiriyor.

Son olarak, tüm bu bağlam sebebiyle, öne çıkarılması gereken, kürtajın yasaklanması halinde doğacak sonuçlar ya da iyi bakılamayan, devlet şiddetine maruz kalan veya başka türlü sömürüler altındaki doğmuş çocuklar da değil bizim için. Kadının istemediği veya zorlandığı bir durumda bir çıkış işaret etmesi üzerinden sahipleniyoruz kürtaj hakkını. Kadınların kürtajı kendi inisiyatiflerine alması bir mücadelenin sonucu, fakat “karar kadınların” demek elbette hak söylemine sığmaz. O nedenle bugün kürtajla ilgili Erdoğan’ı yankılayan her açıklamanın sistemli bir erkek egemen saldırı olduğunu deşifre ediyoruz. Tüm bu toplamda, gündemin biz kadınların iradesi dışında belirlendiğini, bunda Erdoğan ve partisi kadar, toplumun birçok kesiminin desteğinin olduğunu görüyor ve buna karşı çıkmakta ısrar ediyoruz.

Yorumlara kapalıdır.