feminizmin kitabı: feminizmin seyir defteri
derleyenin oldukça uzun önsözünde kitabın hangi amaç için derlendiği açık bir dille anlatılmakta. bu nedenle okuyucuya düşen kitabın satırları arasında dolaşırken hissettiklerini paylaşmak.
satır aralarında dolaşmaya başlıyorum. istanbul’da bir konak… muhtemelen eve gelen mürebbiyelerden fransızca öğrenmiş osmanlı soylusu (yine ihtimal) bir kadın. ihtimal gemi yoluyla veya kara yoluyla mecmualar geliyor ve bu mecmuaları kendi dillerinden okuyorlar. avrupalı kadınların neler yaptığını öğreniyorlar ve …..
“evet, erkekler zahiren bu kadar hürriyetperver göründükleri halde hakikatte birer küçük mustebitten başka bir şey değillerdir.hürriyet hürriyet sadalarıyla koca kıtaları kanlara boğdukları esnada bile kendilerinden daha büyük, daha mühim olan alem-i nisvanı gözleri görmedi.onlara hukuk-ı siyasiye değil, hukuk-i insaniye bile bahşetmekten çekindiler. içlerinde hukukumuzu mudafaa etmek arzu edenlere bile feminist diye tahkir ve tezyif etmeye başladılar.” y.naciye bu satırları yazdığında yıl 1913. osmanlının son demleri. hürriyet isteriz sadaları osmanlı sokaklarına çoktan inmiş. osmanlı entellektüelleri; ermenisi, rumu, çerkezi, kürdü, türkü henüz hep birlikte jön türkler adı altında cumhuriyet ve hürriyet ister haldeler. 1915′ e iki sene var…
ihtimal osmanlı aydınları tesettür meselesini konuşmaya başlamış olmalı ki “tesettür dini bir meseledir…biz dini, şeriatın bahşettiği mevkii, örf ve adete kurban etme fikrinde değiliz. şeriat-ı garra-yı muhamedide mevkimiz neresi ise bize onu versinler.” diyor emine seher ali.
kadınlar dünyası imzası ile yazılan “başlıca ihtiyacımız nedir?” adlı makalede osmanlı feministleri başlıca ihtiyaçlarını “kıyafet-i hariciyemizin ıslahı, ikincisi işçilik hayatının ihyası, üçüncüsü maarifin tamimidir” şeklinde sıralıyorlar.
ermeni kadınları da farklı şeyler söylemiyor. onların söylemleri daha çok taşra ermeni kadınlarında yoğunlaşıyor ve eğitim şart diyorlar. ermeni kadınlarının farklı dertleri var bu nedenle meşrutiyetin ilanını coşkuyla karşılıyorlar. “ve kim bilir belki de bir gün, düşmanın patlamaya hazır vahşi ve şiddetli öfkesi, ermeni kadınlarının vereceği bu yeni, tatlı, medenileştirici ve geri çekilmez mücadele ve savunma tarzı karşısında yenik düşecektir.”
araya savaş giriyor yazılanların satır aralarında savaşa rastlamaya başlıyoruz. savaşla birlikte kadınların niye barış sevdiğine dair satırlar çoğalıyor ve kadınların savaşta yaptıkları hizmetlere övgü de…yüz yıl öncesinde yazılıp çiziliyor bunlar ama çok tanıdık, sanki dün kaleme alınmış gibi. düşünüyorum satır aralarında dolaşırken; savaş kararı veren erkekler ve barışı seven kadınlar… burada bir adeletsizlik var.
hayganuş mark 1919’da yazdığı ‘yolumuz’ adlı makalesinde “savaş her şeyi harap edip yıkarken korkunç bir sefalete neden olurken, az da olsa birkaç iyilik bıraktı ardında. bunlardan biri de kadınların toplumsal sözleşmenin ördüğü ağlardan özgürleşmesidir” diyor. bu satırları yazarken ne kadar özgür acaba soykırıma uğramış bir halkın kadını olarak veya cumhuriyeti sevinçle karşılayan diğer satırlarında kürt kadınları, çerkez kadınları, rum kadınları hepsi aydınlanma ideolojisinin onlara getireceği özgürlüklerin heyecanı içinde ve farkındalar erkeklerden hiç fayda yok değişim dönüşüm için. kendi güçlerine güvenmek istiyorlar bu nedenle ve öyle yapıyorlar. dernekler kurup dergiler çıkartıyorlar.
cumhuriyet dönemi kadınlarının yazdıkları da osmanlı dönemi kadınlarından daha az heyecanlı değil ama daha temkinli. her satır başında “türk kadını” vurgusu cumhuriyet ideolojisi ile uyum içinde. ama her satırda mücadeleye devam diyorlar, ne için mücadele edecekleri değişime uğramış az da olsa. siyasi temsiliyet belki farklı olan…
sonra herkesin bildiği gibi uzunnnn bir sessizlik dönemi geliyor…
ve sonra türkiye, askeri darbenin tankları altında eziliyor. bilindiği üzere savaşların en devrimcisi ve direngeni kadınlardır, iş bölümünde onlara düşen budur çünkü. ellerine silah alıp savaştıkları için değil devrimcilikleri, savaş karşısında geliştirdikleri direnme biçimlerinden dolayı böyle bu.
türkiye’de de böyle oluyor ve bu sefer kadınlar bugünkü tanımı ile ikinci dalga feminist hareket adı altında ilk muhalif hareketi başlatıyorlar.
somut dergisinde bir sayfa kaparak işe başlayan feministler bir yandan birlikte politika yaptıkları erkeklere feminizm sözcüğünü kabul ettirmeye çalışırken diğer yandan kendi aralarında feminizmleri tartışıyorlar hep birlikte…
gündemler değişmiş, ninelerinden farklı bir gündem var önlerinde. ninelerinin haşa gündeminde olmayan beden boy gösteriyor artık. ev içi emek, kadın cinselliği vs. vs…
hepimizin bir yerinden bulaştığı bu sürecin hikayesini derleyen, derledikleri ile gayet güzel ortaya koyuyor bu yılları. o günlerde neler söylendiğini, o günlerde kullanılan söylemin bu günlere nasıl evrildiğini makalelerin izini takip ederek buluyoruz. hepsi birbirinden düşündürücü ve ufuk açıcı bu makaleleri okurken ” buna katılmıyorum”, “evet bu doğru” derken buluyorum kendimi. hem 20 yıl önce yazılmış hem güncelliğini koruyor yani…
makale yazarlarının bir çoğunu tanıyoruz belki. birçoğu hala feminist hareketin öznesi iken bazıları başka mecralarda belki…
o yıllarda ikinci dalga feminizmleri, kürt feministleri, kürt kadın hareketi ne demiş diye baktığımızda okuduğumuz makaleler bize tatmin edici cevaplar verecektir diye düşünüyorum.
lakin ben kendimi de görmek isterdim yani bağımsız feminist hareketin sokağa yansımasını demek istiyorum. sokakta ben vardım, iş yerinde, sendikada vs. vs.de. ben 2. dalga feminist hareketin aynı zamanda sokakta vücut bulmuş haliydim. belki bir yerlerde karaladığım bir iki cümle de vardı. ben ayşe, fatma, hatice, asiye… belki bu başka bir feminizm kitabının konusu, bilmiyorum, bekliyorum…
feminizmin kitabının sayfalarında dolaşalım, hafızamızı tazeleyelim, bizi görelim, değişim ve dönüşümümüze bugünden bakalım, yarın için yol olsun…