KESK’i olağanüstü genel kurula götüren süreç, birçoğumuzun yabancısı olmadığı bu süreç. KESK Genel Merkezi’ndeki bir kadın çalışanın, Genel Sekreter Emirali Şimşek tarafından birden fazla kez cinsel şiddete maruz bırakıldığını beyan etmesi üzerine başladı. Kadınlar, aşağılanmak, baskı altına alınmak, denetlenmek anlamına gelen tacizle, sol politika yapan karma örgütler de dahil olmak üzere bir çok ortamda karşılaşmaktadır. Bu anlamda, tüzüğünde “cinsiyetler arası eşitsizliğin ortadan kaldırılması için mücadele etmeyi” kendine amaç edinmiş bir konfederasyon olan KESK’te de benzer bir durumla karşılaşmak şaşırtıcı olmadı. Genel sekreterle işyerinde hiyerarşik bir konum içinde bulunan kadın çalışan, yaşadığı sistematik tacizi KESK MYK’sına ilettiği halde sorun kapalı kapılar ardında “çözülmeye”, daha doğrusu örtülmeye çalışıldı. KESK’e bağlı sendikalardaki siyasi gruplar ise olayı ya görmezden geldiler, ya “siyasi komplo” olarak nitelediler, ya da kadın arkadaşımızın yanında görünüp konuyu yine de KESK içindeki siyasi dengeler bağlamında değerlendirdiler. KESK Kadın Sekreterliği ise kadınlar tarafından seçildiğini ve kadınlar için orada olduğunu unutarak “kadının beyanı esastır” ilkesini yok saydı ve tacizci erkeğin yanında yer aldı. Tacizi örtmeye çalışan KESK MYK’sı, tacizci erkeği savunan kadın sekreterliği ve bunu siyasi rant hesaplarına katık eden KESK bileşenlerince yeniden travmatize edilen kadın arkadaşımız, büyük bir cesaret örneği gösterdi, susmayarak olayı yargıya taşıdı. Bundan sonra ise iki erkekle muhatap edilerek üstü kapalı tehditlere maruz kaldığı için şikâyetini geri almak zorunda bırakıldı. Olayın üzerinden aylar geçtiği halde çözüm bulunamamış ve KESK mekanizmalarının işletilememiş olması karşısında feministler olarak elbette cinsel tacize/şiddete maruz kalan kadın arkadaşımızın yanında, tacizin karşısında yer aldık. Bu zor süreçte hem onunla dayanışmaya çalıştık, hem de yine kadının arzusu ve olurunu alarak tepkilerini ve beklentilerini içeren 19 kadın örgütü imzalı metni KESK üyeleriyle, daha sonra da, 41 kadın örgütü tarafından imzalanan metni ise tüm kamuoyuyla paylaştık.Bu süreçte, tacize taraf olarak kadın dayanışmasını esas alan feministlerin suskunlukla, sessizlikle karşılanması, neredeyse mağdur kadının suçlu çıkarılmaya çalışılması, kendine emekçi diyenlerin emeğe dair değerleri çiğnemeleri ve tacizi yok saymak için türlü bahaneler bulunmaları, feminist mücadelenin onlarca yıllık kazanımı olan “kadının beyanı esastır” ilkesinin işletilmesini savunan kadınların “yargısız infazla” suçlanması, bizim için bir turnusol kağıdıdır. Bilinmelidir ki taciz de kadını denetlemeye, emeğini, bedenini sömürmeye yarayan tüm bildik şiddet yöntemlerinden biridir ve erkekle kadın arasındaki ezen-ezilen ilişkisinin bir göstergesidir. Kadının varlığına, özgürlüğüne yönelmiş bir açık tehdittir. Bu nedenle ahlaki değil, politik bir meseledir. Söz konusu kadınlar olduğunda emek hareketi bileşenlerinin çoğunluğunun da, cinsel tacizle mücadele konusunda ne kadar ilkesiz olduklarını ortaya koyan, bütün bu bileşenlerin erkek egemen sistemden beslenerek davrandığını ortaya çıkaran sürecin sonunda bu kez tüm feministler adına bir çağrı daha yazılarak, KESK olağanüstü kongresinin, tarihe, cinsel tacizi yok sayan ve/veya cinsel tacizi aklayan bir kongre olarak geçmemesi talep edildi, cinsel tacizin bir “pazarlık” kozu olmadığı bir kez daha hatırlatıldı, tüm KESK delegeleri, cinsel tacize tereddütsüz karşı çıkmaya, yaşanan şiddete “ama”sız tavır almaya çağırıldı. Olağanüstü genel kurula gelindiğinde KESK’li kadınlar bir basın açıklaması yaptılar ve kongrede taleplerini bir kez daha dillendirdiler. Salonda yapılan konuşmaların “taciz” sözcüğünü hiç geçirmeden, “bildiğimiz konu”, “olay”, “sıkıntı” sözcükleriyle geçiştirilmiş olması karşısında ise bir kez daha “kadının beyanı esastır” pankartını açıp, “tacizi aklama”, “herkes sussun kadınlar konuşsun”, “Bijî piştgiriya jinan” sloganları ile sürecin takipçisi olacaklarını vurguladılar. KESK’i olağanüstü kongreye getiren süreçte kadınlar bağımsız bir feminist hareketin gücünü ve önemini yaşayarak deneyimlediler.
Olağanüstü kongrede bir kadın başkanın seçilmiş olması, yönetimde ilk kez bu kadar sayıda kadının yer bulabilmesi olumlu bir başlangıç kabul edilebilirse de, KESK’i olağanüstü kongreye götüren sürecin kenarından dolaşılmış olması ve kongrede kadının beyanını esas alan bir tutum belirlenmemiş olması üzerinden atlayamayacağımız bir olgudur. Feministlerin taleplerinin ve KESK’te tacizi önleyecek, ortaya çıkaracak mekanizmaların kurulması ve işletilmesinin önemi ortadadır. “Kadının beyanı esastır” ilkesini koşulsuz olarak hayata geçirebilmek için bağımsız feminist hareketten güç alan KESK’li kadınların mücadeleleri devam edecektir. Kuşkusuz bu süreç çeşitli kadın platformlarında bir araya geldiğimiz kadın gruplarıyla ilişkimizi de zedeledi. Çünkü bir kez daha gördük ki tacize karşı ortak tutum almayı engelleyen örgütsel aidiyet tarzlarıyla karşı karşıyayız. Önümüzdeki günlerde, kadın platformlarında bu süreçte yapabildiklerimiz, yapamadıklarımız ve bizi birlikte davranamamaya iten koşullar mutlaka gündemimize gelecek ve erkek egemenliğine karşı mücadelede bizleri birbirimizden ayrı düşüren mekanizmaların üzerinden atlamadan yol alacağız gibi gözüküyor.