Biseksüel ve Evli Bir Feminist: Kurukahveci Adeola Hanım

kurukahveci3Evliliğim üniversiteyi yarım bırakıp aile evine dönmüş ve annesiyle nasıl mücadele edeceğini bilemeyen birinin aklına ilk gelen kaçış planıydı diyebilirim. Beni ailemden kurtarsın diye seçtiğim adamsa, dindar ailemin aksine, dinle hiç alışverişi olmayan, aslında evlilikle de bir alışverişi olmayan ama en az benim kadar ailesinden kaçmaya çalışan biriydi. Ben namaz kılmak, oruç tutmak ve sürekli bir başörtüsü kavgası vermekten kurtulmak istiyordum; o ise içinden sigara parasını alıp kalan maaşını ailesine vermekten ve ailenin bitmek bilmeyen borçlarından kurtulmak istiyordu. İkimizin de evlenmekten ödü patlıyordu ama ailelerimizden de iyice bunalmıştık.

Birçok dindar ailede olduğu gibi benimkinde de evlene kadar çocuk, evlendikten hemen sonra kadın-birey sayılıyorsunuz. Kocasının aklıyla düşünebilen bir birey tabii; birey dediysek, o kadar da değil. Yine de, yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım diye, evlenmeden hemen önce aslında evlenmek falan istemediğimizi birbirimize söyledik. Sevme kısmı tamamdı ama bu evlenme işinin sevgiyle pek alakalı olmadığını da biliyorduk. Başkalarıyla birlikte olmak istersek bunu ilk önce kendi aramızda bir konuşacağımız -ki o zamanlar sevgili kocam için kafasını sallayıp geçebileceği bir şeydi bu-, benim biseksüel oluşumun değerlendirmeye alınacağı, o ev işi yapmazsa benim de yapmayacağım, ailesine düzenli ziyaretler gerçekleştirmeyeceğim ve buna benzer başka bir sürü şey hep konuşuldu…Konuşuldu tabii de, boş konuşuldu. Boşanma da bunlara dâhildi. “Eğer yüzümüze gözümüze bulaşacak bir şeye dönüşeceğini fark edersek, boşanma orada duruyor” demiştik. Şimdi yüzümüze gözümüze bulaştı ama boşanma hiç oralarda bir yerlerde gibi değil!

Bu evlilik sayesinde bir dolu insan tarafından sürekli kontrol edilmekten kurtuldum diyebilirim. Demeyebilirim de, çünkü hala sigaralı, alkollü fotoğraflarımı kendi rahatlığım için gizliyorum. Kurtulmadığımı da biliyorum zaten. Annem en son oy vereceğim partiyi duyunca kahırlanıp 20 dakika hüngür hüngür ağladı. “Bir insan oy için bu kadar ağlamaz, acaba numara mı yapıyor” diye şaşkınlık içinde izledim ama yok, içtenlikle ağlıyordu. Zaten numaracı biri de değildir. “Sen neden böylesin? Ben seni böyle yetiştirmedim. Hiç istediğim gibi olmadın, ne yaptıysak olmadın” diye sarsıla sarsıla ağladı hem de.

O dakikalar itibariyle benim için tek teselli üç gün sonra itiraz edemeyecekleri bir biçimde bana göre evime, onlara göre kocama gidecek olmamdı. Ben gidince eve giriş çıkış saatlerim, nereden gelip nereye geçtiğimle ilgilenmek zorunda kalmıyorlar. Kocamın da ilgilenmediğini, yani karışmadığını aslında biliyorlar da “Madem biri karışmayacak bari kocası karışmasın” diyorlar zannımca. Gerçekten de bu evliliğin hayatıma karışan kişi sayısını ve karışılan konuları ciddi oranda azalttığını söyleyebilirim. Politikleştiğimi, toplantılara gittiğimi, şehir dışına çıktığımı, kocamın ailesiyle ilişkilerimi bilerek ilerletmediğimi, izin almadığımı, yol sormadığımı, hepsini pekâlâ biliyorlar. Ben de evlenmeseydim bunların olmaması için ellerinden ne geliyorlarsa yapacaklarını biliyorum. Elimde bekâr olduğum 25 yılın verisi var.

Evlenmekten tırsa tırsa çok sevdiğim biriyle evlenmiştim ama biseksüel olduğumu ille de söyleyesim geliyordu. Madem evleniyorduk adam da beni biraz fazla tanısındı, demedi demesindi. Ama eline geçen ilk fırsatta dedi. Çünkü ben evlenmeden önce konuştuklarımızın bağlayıcı olduğunu düşünüyordum salakça. O ise durumu “Değişmiş olamaz mıyım?” diye başka bir yere çekiyordu. Uzun bir süre sevişmediğimiz bir dönemde ona, konuştuğum feminist kadınlardan da aldığım ilhamla, belirli biri olmadığı halde ‘başkalarıyla birlikte olmayı düşünmek istediğimi’ söyledim. Bu konu hiç sevişmediğimiz dönemde ara ara açılıyordu zaten ama o; meseleyi “Ben senden başkasıyla birlikte olabileceğimi hiç sanmıyorum. Benim için böyle bir ihtimal yok” diye geçiştiriyordu. Ona söylemeden bir gece önce çok da cazip birini geri çevirmiştim, “Biz bu konuyu daha konuşuyoruz, tüketemedik, uzlaşamadık” diye.
O gece tartışma sonunda gerçekten de patladı. Hayatımda biri mi vardı? Artık onu sevmiyor muydum? Başkasına mı âşıktım? Falan mıydı fişman mıydı derken üstü kapalı ‘başka erkek’ imasına çok kızıp neden aklına ille de erkekler geldiğini sordum. Bir dolu şeyi saklı gizli yaşamaktan ya da hiç yaşayamamaktan bezdiğim için onunla evlendiğimi ve bu saklı gerçekler içerisinde biseksüellik olduğunu da kendisine hatırlatınca “Biseksüelliğin bana mı denk geldi?” diye pönkürüp kapıyı suratıma çarptı. Daha da sinirlenmiştim ama yine de girdim odaya. Yatakta oturmuş ağlıyordu. Bir şey demeden yanında oturdum, bırbır bir şeyler söyledi hiç birini anlamadım. Biraz sakinleşince bana küsüp yatmayı tercih etti, sinirim iyice tepeme çıktı! Kadınlarla dolu ortamlara girip çıkıyor olmamın, benim hep korktuğumun aksine, onu hiç rahatsız etmeyişinin neye denk düştüğünü de görmüş oldum böylece.

Yakın bir arkadaşıma o tartışmayı anlatırken “İnanabiliyor musun? Adam zaten bildiği bir şeyin kendine denk geldiğini, o an orada var olduğunu falan sanıyor yaaa, bir de küsüyor” diye sitem ettim biraz. O da bana “E sen adama başkalarıyla birlikte olmak istiyorum demişsin. Delirmemiş, cinnet geçirmemiş de küsmüş” dedi. Ama arkadaşım kocamın kendinden yaşça epey küçük kadınlarla flört ettiğini falan bilmiyordu, o der öyle. Bilmiyorsa arkadaşım bilmiyordu. Sanki kocam da mı bilmiyordu kocamın 17-18 yaşındakilerle flört etmeye kalktığını? Çok iyi biliyordu ve bu flörtlere rağmen “Ben senden başkasıyla birlikte olabileceğimi hiç sanmıyorum” deyip duruyordu.

İlgili flörtler yine bu sevişmediğimiz zaman dilimine yayılmış durumdaydı. Hem böyle söyleyip hem de kolayca gönlünü kaptırabilecek kadınlarla mesajlaşıyor olmasını çok ikiyüzlü bulduğumu defalarca yüzüne söyledim. Bir gün bu genç kadınlarla “masum mesajlaşmalar”ı hepimizin hayatını yoracak bir şey haline gelirse ondan başka kimseyi sorumlu tutmayacağımı anladığına emin olana kadar söyledim de söyledim. Emin olunamıyor ama. Bir keresinde gecenin köründe evi mesaj bombardımanına tutan kadınlardan birini arayıp “Canım yeter attığın mesaj, eline koluna yazık. Yarın iş yerinde görürsünüz zaten birbirinizi” deyip kapatmışlığım da var. Ama ben yanlış anlıyordum, abartıyordum falan filan. Böyle bir pişkinlik olmamalı ya, neyse.

Flörtleşmekten kendini alamadığını sanırım kabul ettiği bir dönemde evlilik dışı cinsellik yeniden konuşulmaya başlandı. Benim de bir iki flörtüm oldu o arada ama mesele sevişmeye yaklaşınca bıraktım ikisini de. Bunları biliyordu. Bu kez “Ben, tamam, sende ısrar ediyorum ama senin arzularını öldüren kişi de olmak istemiyorum” dedi, “Kiminle ne yapmak istiyorsan yap.”“Allah razı olsun” dedim,“Ben de zaten izin istiyordum.”

Uzunca bir süre de bunun üzerine tartıştık. Bizim evde Feminist Politika sayıları genelde banyoda, çamaşır makinesinin üzerinde durur. Aydınlanıp aydınlanıp çıkıyordu tuvaletten. Bir süre sonra bu kadar didiştiğimize değecekmiş gibi bir hisse bile kapılmaya başlamıştım. Ama onun yerine, ben “Başkalarıyla birlikte olmayı düşüneceğim” tartışmasını açmadan çok kısa bir süre önce bir arkadaşıyla birlikte trans seks işçileriyle birlikte olduklarını öğrendim. Biseksüelliği midir artık ne seksüelliğiyse bana denk gelmişti.

Bu adamın her önüne gelenle “fingirdeme”siyle benim başkalarıyla birlikte olmayı düşünüyor olmam arasındaki farkı göremeyeceğini, gösteremediğimi; boşanmaktan daha iyi bir şey yapamayacağımı düşünmeye başlamıştım. Demek ki, diyordum, onun için evini paylaştığı kişiyle iyi vakit geçirip cinselliğini de nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşamak, benim için önemli olduğu kadar önemli değil. Ya da pek çok erkek gibi kendi canı ne istiyorsa yapmayı, mesele ben olunca “Hayır, sen yaparsan çok ağlarım” demeyi daha yaşanılır buluyor. Hatta boşanma fikrine öyle bir yapıştım ki, sabah akşam ailemle gereğinden fazla görüşmeye gerek kalmadan, mümkünse yine annemin yanına taşınmadan, fakat acilen yine saçma sapan işler yapmama da gerek kalmadan bu işi nasıl yapabilirim, onu düşünüyordum. Bir sürü insana neden ayrıldığımızı anlatmak zorunda kalacaktım. Bir dolu insana neden evli olduğumu anlatmak zorunda kaldığım gibi.

İkimiz de hep geçici işlerde çalışmış, vasıfsız insanlarız. Yani çalışma saatlerimiz hep çok uzun ve kazandığımız para hep çok az. Evde birlikte geçirdiğimiz zamansa kısıtlı. Akşam yemeğinden sonra film izlemekten başka beraber yapabileceğimiz çok fazla şey yok. Ama ara sıra bile olsa ayrı ayrı dışarı çıkıyoruz. Yan yana değilken birbirimizi sürekli arayıp nerede, ne yaptı, yanında kim var diye araştırmıyoruz. Hiç evlilik yıldönümü kutlanmadı, genelde 20 gün sonra falan hatırladık ikimiz de. Yaklaşık altı ay kadar ayrı şehirlerde gayet de güzel yaşadık. Yani anlaşamadığımız neredeyse tek konu cinsellikti. Başkaları için görünür bir problem olmayınca ve cinselliklerimiz de konuşulabilir konular olmayınca, benim istediğim boşanmanın izahını yapmak çok zor. Benden bir açıklama bekleyecek olan kitlenin ruh halini aşağı yukarı anlattım zaten.

O hiç sevişmediğimiz dönem, kocamın trans seks işçileriyle tanıştığı dönemmiş. Ben yalnızca kendi isteksizliğim söz konusu sanıyordum ama onun depresyonuna da bir anlam veremiyordum. “Sevişemedi diye bir insan bu kadar üzgün olmamalı yaa, bunun bir şeysi var ama nesi?” deyip duruyordum. Ona da soruyordum da, tabii ki “Ben meğersem penisi de seviyormuşum” demiyordu bana. Onun yerine “Biseksüelliğin bana mı denk geldi?” diyordu işte.

Şimdilerde konu biseksüelliğim mi yoksa açık bir biçimde seksüelliğim mi sorgular oldum. Bir sonuca varmak gibi bir derdim yok, süreci sevdim ve alıştım. Daha büyük tartışmalara girmeye ise hazır değilim, sanırım istemiyorum da. Fakat şundan çok eminim ki bu “aile”de pek az şey eskisi gibi. Mutluluktan çıldırtmasa da üzmeyen, hatta zaman zaman gülümseten bir değişim bu. Tabii bazen beni bir pilav tenceresinden farklı kılan şey ne emin olamıyorum. Sanırım bir müddet daha pencereden sokağı izleyip kendi kendime boş boş konuşacağım. Sonra belki bir ara yeniden yazarım size.

 

Yorumlara kapalıdır.