Karşınızda ilk lezbiyen ilişkisini 25 yaşında yaşamış bir kadın var. Her sabah aynı kadınının hayaliyle uyanması da biraz öncesine denk gelir.
Feminist Politika’da bir köşe var: Nasıl Feminist Oldum… Bazen “Nasıl Biseksüel/Lezbiyen Oldum” diye de bir köşe olsa kimler neler yazar çok merak ediyorum. Mümkün mü böyle bir köşe? İpini çekiverirler valla! Lez/bi “olunur” mu? Tercih mi bu! Yönelim, yönelim!
Ben “yönelim”den birçok farklı hatıranın, tecrübenin, rastlantının ve belki doğuştan getirdiğimiz bazı özelliklerin cinsel kimliği ve cinsel yönelimi oluşturduğunu anlarken başkaları yönelimi alınyazısı sayıyor herhalde. Eşcinsel ve tercih kelimeleri yan yana geldiği an karşıdakinin cehaletini yüzüne yapıştırıvereceksin: Tercih değil, yönelim! Söz doğru da bizim yönelimden anladıklarımız farklı işte.
Tabi, “yönelim”in “sabit, değişmez bir cinsellik” yerine kullanılır hale gelmesinin haklı bir tarihi var. Topyekün bir toplum seni değiştirmeyi kendine görev edinmişse, üstüne “kendini bildin bileli” de böyle hissediyorsan parmağını sallayıp “kader böylesini yazmış, yönelimimi mıh gibi alnımda taşıyorum” türküsünü söylemeye başlarsın, haklısın. Ama sonra gelsin laboratuvarda “eşcinsellik geni” arama soytarılıkları, gitsin bir azınlık grup olarak eşcinseller. Aman kimseye zararımız yok, vallahi eşcinsellik bulaşıcı değil demeye başlarsın. Ne ateşli queerler gördüm, tercih değil yönelim diye diye yerleri tekmeliyorlardı. İşte hanımım, sen istediğin kadar bulaşıcı değil de; bulaştı mı bulaşıyor, bulaşınca da fena olmuyor.
Cinsel yönelim ve cinsel kimlik çok küçük yaşlardan getirdiğimiz anılar ve tutkularla şekilleniyor; ama her gün yeni bir tuğla konuyor üstüne, bazen de bir bölümü komple yerle bir oluyor. Fakat değişik tecrübelere olanak tanımayan ortamda garip yönelim neylesin…Her şey mekanikken, her tutkunun yönü belliyken kadının aklına şu tuğlayı şuradan alıp şuraya koyayım demek gelmez tabi. Peki ya cinsellik, dostluk ve gündelik ilişkiler bu kadar katı çizgilerle birbirinden ayrılmasaydı ne olurdu? Gariban yönelim de bir silkelenip kendine gelir, paçasını gen haritasındaki yerinden kurtarıp insan içine karışırdı.
Ben erkeklere yönelik öğrenilmiş tutkumun izini 5-6 yaşlarıma kadar sürebiliyorum. Ondan beri geceleri rüyama sayısız erkek girdi. Cinsel aksiyonu zayıf, romansvari rüyalarla başlayıp sonra sonra erotik rüyalarda ustalaştığım doğrudur. Yeterli yaşa gelince önce feminizm tedrisatından geçtim, derken 70’lerin politik lezbiyenleriyle tanıştım. Fakat hepsinden önce devrimcilik damarlarda akmaya başladığından “en radikali” neyse onu arzuluyordum. Şu politik lezbiyenleri okuyup iç geçirdiğimi hatırlarım: “Ne iyi olurdu… Ama mümkün değil, tam bir heteroyum!”
Sonra feministlerin olduğu bir çevrenin içine girdim. Kapıdan girdiğim an tüm kalıpları ve üstümü başımı parçalayarak… Yok öyle olmadı. Uzun zaman hetero hayatıma devam ettim. Farklı olarak, kadınlarla önceki dostluklarımdan daha yoğun duygusal ilişkiler kurdum. Birlikte mücadele etmek zaten insanları yakınlaştırır, bir de gizlini saklını paylaştığın bir güven ortamı var burada, düşün… Birbirini ilgiyle dinliyorsun, duyguların her zamankinden önemli oluyor yanındaki için, kendi tecrübeni yanındakinde bulup daha da yakınlaşıyorsun. Tamam, artık sevgi var, bağlılık var. Fakat cinsel tutku? Ay yok, hiçbir şey hissetmiyorum. Zaten hissediyor muyum diye de sınamıyorsun kendini, ajandanda tez vakitte lezbiyen ilişki kur, diye bir başlık yok. Ancak arada lezbiyenlikten bahsederken mahpus heteroluğumu yatırıyorum masaya.
Bir kere, lezbiyen arkadaşlardan biri, yahu iki lezbiyen erotik film izlesen, bir kadınla da yakınlaşsan gör bak uyarılıyor musun, demişti. Bu itekleme herkeste çalışmaz, aman evde denemeyin. Şu cinsellik denilen şey, plana, projeye gelmez. Ama öyle güzel virajları, sürprizleri vardır ki siz yine de gittiğiniz düz yolda arada çevrenize bakın derim.
Neyse, ben baktım. Baktım ve gördüm. O sırada bir kadınla uzun süredir ilgilendiğimi biliyordum. Fakat bu ilgide cinselliğin emaresi, bir uyarılma vs yok. Sonradan fark ettim, uyarılma bir ana bakar, tüm bu ilgi de cinselliğe dahil aslında.
Ben kendisini uzaktan süzüp iç çekerken bir gece başka bir kadınla dans etmeye başladım. O da ne? Islandım mı? EVET canım ıslandın. Bu nasıl güzel bir duygu, bu kadın ne güzel, ne güzel onu kavramak… İlk ıslanma ardından ilk sevişme de geldi kısa süre sonra.
Of ne kadar iyiydi. 25 yaşındaydım ve bir kadınla sevişirken vücudumda daha önce hiç bilmediğim yerleri keşfettim. Daha önce tatmadığım zevkleri tattım. Eski bildik alışıldık cinselliğimin duvarları çöktü. Bir süre sadece kadınlarla birlikte oldum. Açıkçası en iyisi ilk sevişmemdi. Halen hissettikleirmi hatırlıyorum. Orada saatlerce terleyip vücudumu yanımdakinin vücuduna bastırmak, sonra tekrar terlemek istemiştim.
Artık lezbiyen kadınların olduğu yerlerde kendime lezbiyen diyordum. Halen erkeklere yönelik tutkum var mı , diye düşünmeden… Biseksüel demektense lezbiyen demek daha dobra geliyordu. Sanki biseksüelim demenin muhafazakar bir tarafı vardı. “Utanacak, çekinecek bir şey mi lezbiyen olmak! Kadınlarla lezbiyen ilişki yaşıyorsan lezbiyensin işte, biseksüelliği karıştırma!” Biseksüellerin yaşadığı dışlanmaya dair raf raf kitap bitir istersen, anlamak için sıkıntıyı bizzat yaşamam lazımmış meğer.
Derken, tekrar hayatıma bir erkek girdi. Üstelik onunla sevişmem de değişmişti. Nelerden haz aldığımı daha iyi biliyordum. İşte yine hetero seks ve hiç de fena değil. Artık kendime bir şey demem gerekecekse biseksüel demem gerekiyor galiba (Herkesin cinsel yöneliminin değişebileceğini düşündüğümden “yönelimime” isim takmakla ilgili sorunum olsa da…)
Tüm lezbiyen tecrübelerim genelde politik kadınlarlaydı. Cinselliğin sabit olmadığını bilen, eşcinselliği genlerde aramayan kadınlardı. Bir bakışın da, içilen içkinin getirdiği sıcaklığın da cinsellikte kıymetini bilenler… Ama pek politik olmayan lezbiyenlerle ilişki yaşamaya başlayınca durumun biraz daha çetrefilli olduğunu anladım. Hadi birbirimizi tanıyalım…
“İlk ne zaman bir kadından hoşlandın, nasıldı?”
Valla 20 yaşlarında kafada iknaydım ama tık yoktu, derken eşcinselliğin olumlandığı, kadınların yakın ilişkiler kurduğu bir ortama girince…
“Ne? Politik olarak mı yani?”
Ha? Yoo… Kimse politik olarak biriyle sevişmez sanırım. Ama politik olarak kadınlar kadınlarla sevgili olsa, lezbiyen ilişkinin getirdiği tüm o ihtimalleri tatsa fena olmaz diye de düşünüyorum.
İhtimaller… Şimdi burada kadınlar arası ilişkilerin hezeyanlarından bahsetmeyeceğim, o kısım çok sıkıcı. Gelin şahaneliklerden bahsedelim biraz. İhtimaller… Düşünün ki cinsellikte roller yok (kimi lezbiyen ilişkilerde var elbette; ama olmayanı da var) ve size sınırsız olasılıklar sunuyor. İstediğin tavrı takınabilirsin. Hetero ilişkilerde de bu rollerden çıkmaya çalışsam da en iyi ihtimalle kendimi dışarıdan izlerdim: “Rolleri yıktım mı acaba şimdi?” Kadınlarla ise istediğim gibi davranmakta gerçekten ilk defa özgür hissettim kendimi. “Eee hissettin de ne oldu?” Özgürlük nasıl güzel keşiflerin fırsatını sunuyor bir bilseniz… Neyin haz verdiğini bulmak için özgürlüğün oyun bahçesine çıkmak gerekiyor. İkinci şahanelik de gelsin. Sadece özgür hissettiğim için vücudumu kendi kendime keşfetmedim, kadın partnerlerim de yardımcı oldu. Belki seviştiğim erkekler sekste pek iyi değildi, kadınlar seks gurusuydu belki ama; ben hazla çığlık atmayı kötü porno filmlerin ve romantik komedilerin senaryosundan bilirdim. Yok senaryo değil, kesin bilgiymiş, yayalım.
Evet, hem kadınlarla hem erkeklerle birlikte oluyorum. Fakat bifobi diye bir meret var. Biseksüelim deyince hiçbir kadının bana arkasını döndüğü olmadı; ama pek kimsenin kafasında iyi bir imajı olduğu da söylenemez biseksüellerin. Tek eşli lezbiyen ilişkide bir gün bir erkek için terk edilme huzursuzluğu var mesela. Hadi bir şekilde yuva, bark, çoluk çocuk gibi şeylerde gözün olmadığını açıkça belirttin, ikna ettin diyelim. Daha beteri biseksüel olup polyamori yaşamak istemek.
“Eyvah! Benim yanımda bir de erkeğe mi ihtiyaç duyuyorsun? Cinsel bir ihtiyaç mı?”
Eee erkeğe ihtiyaç duymak ne demek ki? Yani hayır! Penis ihtiyacı mı diyorsun? Ama bu çok cinsiyetçi değil mi? O nasıl bir ihtiyaç olurdu ki öyle! İlgisi olmadığına emin olabilirsin. Bu, seni severken aynı anda bir erkeği de sevebilirim demek. Ama bu bir kadın da olabilir. Neden erkek geliyor aklına?
Erkeklere ilgi duyan kadınların penise ihtiyaç duyduğu ince ince işlenmiş. Tam pornografi! Vücudunun bir parçasına ihtiyaç duymak da nesi? Sevişmek tüm vücudun eylemi değil mi? İlla duhulsa duhulun bin tane yolu var canım. İnan senin falanca parçana “ihtiyaç” duymadığım gibi herhangi bir erkeğin herhangi bir parçasına da ihtiyaç duymuyorum. Sadece hem kadınları hem erkekleri arzulayabiliyorum.
Yok polyamori deyince birinden biri biseksüelse akla hemen bir erkek gelir, kaçamazsın. Ve sonra içine sinmeyen bir tek eşlilik sözü verirsin. Gönülsüz verdiğin sözle de barışamazsın bir türlü. İlişki, senin taşıdığın gerilimle yıpranır ve ayrılık konuşması yapmaya giderken bulursun kendini. Acaba bu ayrılığı biseksüel olmama mı bağlayacak? Ve sevdiğin kadın içinde bir yerde, derinlerde bağlar genelde.
Kötü sonla bitirdim; ama tek maksat Hollywood sinemasının dışına çıkalım. Yoksa yaşasın mutlu biseksüeller. Hatta yaşasın polyamori!Güzel ihtimaller de var. Sadece her gün heteroseksizmin ve patriyarkanın tedrisatından geçtiğimiz için yolumuz biraz meşakkatli.