Hindistan’da Toplu Tecavüzlere Karşı Protestolar “Feminist Bahar”ın Habercisi mi?

india_delhi_rape_protests_dec_2012_21Viji Sundaram, San Francisco
Güney Asyalı aile içi erkek şiddeti mağdurları için kurulan ve San Francisco Körfez Bölgesi menşeili yardım ağı Narika’nın kurucu ortaklarından biri olarak, birçok kadına yönelik cinsel saldırı vakasıya karşılaştım. Cinsel saldırılar yabancılaştırıcı ölçüde olağanlaşmış durumda.

Fakat 23 yaşındaki tıp öğrencisi kadının 6 sarhoş adam tarafından Delhi’de bir otobüste korkunç bir şekilde toplu tecavüze uğradığı haberiyle içimde bir şeyler koptu. Tecavüz ve buna bağlı olarak organlarında oluşan ciddi hasar sonucu kadının ölümü ülkeyi travmatik bir hale soktu ve ülke çapında geniş tepkilere sebep oldu. Cumartesi cesedinin yakılmasından sonra bile binlerce insan sokakları terk etmiyor ve hükümete seslenerek kadına yönelik şiddete karşı adım atmasını talep ediyordu.
Kendi kendime düşündüm, Hindistan Feminist Bahar’ın kıyısında mı?
Hindistan’daki kadınlar çok uzun zamandan beri ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor. Kadınların erkeklerin birkaç adım arkasında yürümeleri bekleniyor her zaman. Sadece kamusal alanda değil, evlerde de, Hindistan’da ve burada, A.B.D.’deki Hint cemaatlerinde, kadına yönelik şiddet müşterek ve sıradan bir olgu.
Kadına yönelik cinsel şiddet her ne kadar her yerde yaşansa da, Kongo gibi –B.M. tarafından dünya ölçeğinde tecavüzün başkenti olarak tanımlanmış- ülkelerde yaşananlar dahil, Hindistan’daki korkunç saldırı çok daha geniş bir kesimi harekete geçirdi gibi görünüyor; tarihi adaletsizliğe karşı yükselen, şu an Hindistan’ının sınırlarının ötesine taşmış olan, Arap isyanını andırıyor bir biçimde.
Burada, San Francisco’da, 28 Aralık günü Körfez Bölgesi’nden her ırk ve etnisiteden 70 kadar aktivist Hint Konsolosluğu’nun önünde mum yakarak Hindistan’daki protestocularla dayanışma eylemi yaptı. Narika, Trikone, Asata (Güney Asyalılar Harekete Geçiyor Girişimi) ve Asyalı Kadınlar Sığınağı’nın sponsorluğundaki bu eylem, tecavüze uğrayan kadının eylem gününden sadece birkaç saat önce ölmesi sonucu bir anmaya dönüştü.
Bir katılımcının şu sözleri konsolosluk önünde toplananların taleplerinin özeti gibiydi: “Delhi Hükümeti, Görevini Yap.”

Fakat Körfez Bölgesi aktivisti ve gazeteci Papiha Nandy’nin eylem günü söylediği gibi, hükümet, kadınları korumak üzere politikalar üretse ve yasalar yapsa dahi bunların hayata geçebilmesi için çok daha köklü kültürel değişimler gerekiyor.
Saldırıdan sonra 6 tecavüzcü tutuklandı ve cinayet, tecavüz ve başka suçlarla itham ediliyorlar. Hindistan’ın en etkili politikacısı olarak kabul edilen Sonia Gandhi eylemcilere geçenlerde şöyle dedi: “Sizi temin ederim ki sesiniz duyuluyor.” Gandhi, ülkede yeni yıl kutlamalarının azaltılması gerektiğini söyledi.

16 Aralık’taki tecavüzden sonra –yeni namıyla Hindistan’ın tecavüz başkenti- Delhi’de 20 başka tecavüz olayı ortaya çıktı. Sadece geçen yıl, 2010’a göre yüzde 10 artışla, ülke çapında 24206 tecavüz olayı rapor edildi. Aktivistler, utanç veya korku sebebiyle bildirilmemiş tecavüz vakaları olduğunu ve bu sebeple sayının çok daha fazla olduğunu söylüyorlar.
Hindistan’da kadınlar için özellikle rahatsız edici olan polisin tecavüze uğrayan kadınlara muamelesi. Birçok hukukçu ve politikacı kadınların geleneksel sari veya şalvar giymeyerek tecavüze bilerek davetiye çıkardıklarını düşünüyor gibiler. Bir polis memuru Tehelka – Yeni Delhi menşeili, etkili online bir dergi- muhabirine, alkolün ve erkeğin yakaladığı fırsatın tecavüz için yeterli –ve haklı- sebep olduğu söyledi. Muhabir bir erkek polisin şöyle dediğini bildiriyor: “Kadın öyle bir giyinmişti ki insanlar tahrik oldular. Açık ki,  kadın kendisine bir şey yapılmasını istiyordu.”

Kasımda Pencab’da toplu tecavüze uğrayan 17 yaşındaki bir kadın, polisin kendisine şikayetini geri çekmesini ve tecavüzcülerden biriyle evlenmesini söylemesinin üzerinden bir hafta sonra kendini zehirledi ve öldü.

Şu an Hindistan’ın dört bir tarafına yayılan, bu suçlara –ve polis ve politikacıların kayıtsızlığına- karşı oluşan hınç.

2010’un sonlarına doğru Mohamed Bouazizi isimli Tunuslu bir sokak satıcısı ülkenin otoriter düzenine isyan ederek kendini yakmıştı. Arap Baharı’nın başlamasında önemli bir adım olarak Bouazizi’nin eylemi baskıcı bir hükümete maruz kalan bir halkı harekete geçirdi. Aynı tepki bölgede birçokları tarafından paylaşıldı ve sonra yaşanacaklar için bir kıvılcım oldu.
Tunuslular Bouazizi’nin ölümünü “bardağı taşıran son damla” olarak tanımlamışlardı. 23 yaşındaki kadının  tecavüze uğraması ve öldürülmesi, dünyanın her yerindeki Hintliler için bu damla olabilir.

Yorumlara kapalıdır.