Nuray Ergüneş
Özellikle son otuz yılda Dünya genelinde yaşanan eğilimlerden biri de kadın istihdamındaki artış oldu. Bu eğilim literatürde “emeğin feminizasyonu” olarak isimlendirildi. Oysaki bu saptamada genel kabullerin ötesinde bir durum vardı, oda kadın istihdamındaki artışın esasında formel alan olarak isimlendirilen güvenceli, tam zamanlı işlerde değil güvencesiz, esnek, geçici işlerde yaşanmış olmasıydı. Bu ise bizlere emek piyasasının ırk, etnisite ve cinsiyet temelli uğradığı belirlenim ve bölünmeyi de bir kez daha işaret ediyordu.
Sanayileşmenin ilk dönemindeki çalışma koşullarını aratmayacak düzeyde ve fütursuzlukta kadın ve çocuk emeği kullanılır oldu.
Kadınların güvencesiz, esnek, geçici işlerde daha fazla istihdam edilmesi aynı zamanda emek piyasalarında yaşanan önemli bir değişime de işaret ediyordu. Enformelleşme olarak isimlendirilen bu değişim, kapitalizmin uzun dönemdir yaşadığı krizine karşı emeğin yeni istihdam biçimiydi. Enformelleşmenin belirli özellikleri; emek piyasasının esnekleşmesinin artışı, toplu iş sözleşmelerinin zayıflaması hatta ortadan kalkması, gelir eşitsizliğinin ve iş ayrımının artışı, cinsiyet temelli yapılanma, üretimin küçük atölyeler ve evler olmak üzere küçük birimlere saçılımı oldu. Enformelleşme aynı zamanda sosyal hakların ve iş güvenliğinin zayıflaması, sendikal gücün erozyona uğraması anlamına da geliyordu.
Çalışmada enformelleşme olgusundan hareketle Türkiye örneği üzerinden kadın istihdamının aldığı biçim ve onun niteliği arasındaki ilişkinin gösterilmesi amaçlanmıştır. Çalışma temel olarak iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde neoliberal politikalar ve buna bağlı olarak kadın istihdamının durumu ortaya konulacak, ikinci bölümde ise neden kadınların bu alanlarda daha fazla istihdam edildiğinin sorusu kadın emeğinin niteliği üzerinden tartışılacaktır.
neoliberal politikaların sonuçları
1970’lerin sonlarından itibaren egemen düşünce haline gelen neoliberalizmin, ekonomik kalkınma için temel varsayımları; dışa açılma, devletin sınırlandırılması, mal ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi idi. Buna bağlı olarak neoliberal politikaların hemen hemen bütün ülkelerde belli başlı dört ayağı oldu: İhracata yönelik sanayileşme, üretim süreçlerinin esnekleşmesi, sosyal devlet harcamalarının kısıtlanması ve özelleştirmeler.
Geç kapitalistleşen ülkelere krizden çıkış yolu olarak önerilen strateji, ihracata dayalı sanayileşmeydi. Buna göre, ülkeler dünya piyasalarına ancak rekabet edebilir nitelik taşıyan sektörlerle açılabilirse başarılı olabilirler ve kalkınma momentini yakalayabilirlerdi. Yani ucuz işgücü ve hammaddeden yararlanılmalı ve bunların yoğun kullanıldığı sektörlerle dışa açılın malıydı. Bu ise daha fazla kadın ve çocuk emeğinin daha ucuza istihdam edilmesi demekti.
Öte yandan gelişmiş ülkelerde emek gücünün maliyetinin yükselmesi, taşıma ve iletişim teknolojilerinde yaşanan değişimler, ticaretin serbestleştirilmesi, finansal piyasalarda dâhil olmak üzere tüm piyasaların deregülasyonu, mal, hizmetler, emek gücü ve sermayenin küresel hareketinin hız ve yönünde radikal değişikliklere yol açtı (Kabeer, 2004: 5–6).
Savaş sonrası dönemden 1970’li yıllara değin ülkeler arasında ticaret ağırlıklı olarak tamamlayıcı mallar arasında veya uluslar arası ticaret işçi hakları açısından (dolayısıyla iş gücü maliyetleri açısından) birbirine yakın ülkeler arasında yapılıyordu. Oysaki 1970’lerle birlikte, gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmesinin sonucuna bağlı olarak, sanayileşmiş ülkelerde uluslar arası rekabete karşı iş gücü bir maliyet unsuru olarak algılanmaya başlandı. Buna bağlı olarak da işçi hakları kaçınılması gereken bir maliyet oldu.
Ticaretin hacmi açısından bakıldığında, dünya ticareti 1970 yılında dünya GSMH’ sının yüzde 25’i dolayındayken bu oran günümüzde yüzde 45’lere ulaştı. Ticaretteki artışın büyük oranını ise imalat sanayinde yaşanan artış oluşturdu. Gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarında imalat sanayinin oranı önemli düzeyde arttı. Büyüme özellikle emek-yoğun imalatta yaşandı. Uluslararası ücret farklılıkları emek-yoğun üretimi veya üretimin aşamalarını yüksek ücretli kuzeyden düşük ücretli, örgütsüz güneye özellikle de kadın emeğine doğru kaydırırken teknolojik değişimlerde üretim sürecini parçalamayı olanaklı hale getirdi (Kabeer, 2004: 5–6).
Çok Uluslu Şirketler özellikle emek-yoğun üretim aşamalarını firma dışına atarak fason bağlantılar yoluyla emek maliyetlerini önemli ölçüde düşürdükleri gibi vergi, sigorta, işçi sağlığı, iş güvenliği, toplu sözleşme gibi konularda da yasal yükümlülüklerden kurtuldular. Aynı zamanda az gelişmiş ülkelerde yabancı sermayeye sağlanan vergi indirimi, arazi tahsisi gibi avantajların yanı sıra çevre, sağlık ve çalışma koşulları ile ilgili mevzuat ve denetimlerin zayıf olması da ÇUŞ’ların üretim maliyetlerini düşürmelerini sağladı (Hattatoğlu: 1).
Uluslararası rekabette yaşanan artış birçok ülkenin emek piyasalarını yeniden düzenlemelerine yol açtı. Bu düzenlemeler emek gücünü “esnekleştirmek” anlamına geliyordu. Düzenli, erkek egemen, tam zamanlı işler devletin düzenlemeleri aracılığıyla korunurken, outsourcing, sözleşmeli, part-time, ev eksenli güvencesiz iş biçimleri yaygınlaştı. İstihdam ve çalışma koşullarındaki kötüleşmeden Güney ülkelerindeki işçiler ile direk rekabet etmek zorunda kalan Kuzey ülkelerdeki niteliksiz iş gücü de önemli zararlar gördü (Kabeer, 2004: 5–6).
Öte yandan, arz yönlü ekonomi politikalar, şok terapi ve yapısal uyum programlarının genel kabul haline gelmesi ile küresel stratejilerde de belirli billurlaşmalar yaşandı. Bu küresel stratejiler iş gücü piyasalarındaki ilişkilerde de radikal değişikliklere yol açtı. Ücret belirlenmesinde desentralizasyon, iş güvencesinde erozyon yaşanmaya başlandı. İşgücü piyasalarının düzenlenmesi yasaların güvencesinden çıkarken, pazar koşullarına terk edildi. Gelişmiş ülkelerin refah devleti de arz yönlü politikaların sonucu olarak terk edilmeye başlandı. Sosyal koruma özelleştirilirken, sosyal güvenlik bireyselleştirildi (Standing, 1999: 583–602).
Yaygınlaşan bir başka istihdam alanı ise hizmet sektörü oldu. Fabrikalarda, bürolarda, kurallı, sosyal güvenlik kapsamında olan güvenceli işler azalırken, ihracat işlem bölgelerinde, serbest bölgelerde çalışma yaygınlaştı (Hattatoğlu, 2007: 19).
Tüm bu gelişmelerin sonucu ise düşük ücret, düzensiz, güvencesiz ve geçici istihdam biçiminin yaygınlaşmasını ifade eden işgücü piyasası koşullarının enformelleşmesi oldu. Enformelleşme ise iki biçimde yaşandı. Birincisi teknolojik gelişime paralel olarak, üretim süreçlerinin esnekleştirilmesi yoluyla emek sürecinin de esnekleştirilmesi biçimindeydi. Endüstriyel üretimin yapıldığı fabrikalarda, çalışma sürelerinin esnekleşmesi, performansa dayalı ücretlendirme, geçici süreli sözleşmeler bunun bir parçası oldu. Enformelleşme formel alanı da belirleyen bir hal aldı. Enformelleşmenin ikinci biçimi ise üretim süreçlerinin parçalanması yoluyla üretimin evlere, atölyelere, sokaklara yayılması biçimindeydi.
İşgücü piyasası koşullarının enformelleşmesi aynı zamanda cinsiyet temelli bir bölünme anlamına geldi. Dünya genelinde, enformel alanda kadınlar daha fazla istihdam edilmeye başlandı. Kadınların enformel alanlarda daha fazla istihdam edilmesi veya daha fazla çalışabilmeleri ise doğrudan onların toplumsal konumlarıyla ilgiliydi.
Kadınlar emek süreçlerinin esnekleşmesiyle var olan toplumsal konumları itibariyle kayıt dışı veya part-time işlerde daha fazla çalışmaya başladılar. Aynı zamanda ev ekonomisine katkı sağlamak amacıyla evlerde düğme dikme, paketleme, ambalajlama, iplik temizleme vb. işleri de yaparak fason üretimin ev içi atölyesi haline geldiler. Bugün birçok ülkede kadın emeği içinde ev eksenli işlerin oranı, aşağıda yer verilen tablodan da izlenebileceği üzere, oldukça yüksek düzeylere gelmiş durumda. Benin’de (1992 yılı) kadınların ev eksenli çalışanlarının yüzde 74.1’i, Tayland’da (1999 yılı) yüzde 80, Şili’de (1997 yılı) ise yüzde 82.3 düzeyinde.
Neoliberal politikaların kadınlar üzerinde yol açtığı olumsuz sonuçlar sadece ekonomik boyutla sınırlı kalmadı, toplumsal cinsiyet rollerini bir kez daha pekiştiren bir hal aldı. Örneğin esnek üretim süreciyle –düğme dikme vb gibi- ev içinde üretim yapmak kadınların ev kadını rollerinin devamını sağlayarak kayıt dışı ve örgütsüz olarak iş süreçlerine katılımına yol açtı. Benzer şekilde neoliberal politikaların bir uzantısı olan sosyal harcamaların kısılması sonucu daha önce devletin kısmi olarak üstlenmiş olduğu yaşlıların, çocukların bakımı gibi sosyal hizmetleri kadınlar evlerde ücretsiz olarak karşılamak durumunda bırakıldılar ve böylece bakım işleri tekrar kadınların üzerine yükledi.
Öte yandan hızlı yoksullaşmaya karşı kadınların güçlendirilmesi ve toplumdaki konumun iyileştirilmesi adı altında alternatif kalkınma araçları olarak sunulan mikro kredi gibi uygulamalarda kadın emeğinin piyasalaştırılmasının mekanizması oldular.
Tablo 1 Çeşitli Ülke Örnekleri, Enformel İstihdam Oranları ve GSMH
|
Enformel Alandaki İstihdam Oranları |
Enformel Alan GSMH’ sı |
Benin (1992) |
59.7 |
51.1 |
Burkina Faso (1992) |
41.9 |
61.4 |
Çat (1993) |
53.4 |
62.3 |
Mali (1989) |
71.9 |
68.2 |
Kenya (1998) |
60.3 |
46.2 |
Tunus (1994-1996) |
18.1 |
15.7 |
Hindistan (1993) |
22.7 |
22.1 |
Endonezya (1998) |
43.1 |
39.5 |
Filipinler (1995) |
46.3 |
44.2 |
Kaynak: Kaynak: Charmes, 2000’den aktaran Beneria, 2001: 10.
Tablo 2: Ev Eksenli Çalışanlar, Çeşitli Ülkeler ve Yılları
|
Ev-eksenli çalışanların sayısı |
Kadınların tarımsal alanlar dışındaki iş gücü yüzdesi |
Kadınların ev eksenli çalışanların yüzdesi |
Benin (1992) |
595.544 |
65.8 |
74.1 |
Brezilya (1991) |
2.141.972 |
5.0 |
57.1 |
Brezilya (1995) |
2.700.000 |
5.2 |
78.5 |
Şili (1997) |
79.740 |
1.8 |
82.3 |
Kenya (1999) |
777.100 |
15.0 |
34.9 |
Peru (1993) |
128.700 |
5.2 |
35.3 |
Filipinler (1993-1996) |
2.025.017 |
13.7 |
78.8 |
Taylan (1999) |
311.790 |
2.0 |
80.0 |
Tunus (1994) |
88.267 |
4.8 |
71.3 |
Kadın istihdamının durumu
Türkiye’de uygulanan ekonomi politikaların sonucu olarak istihdamın aldığı biçim bu görüngüyü rakamlarla da desteklemektedir. 1980’li yıllardan itibaren istihdamın durumuna bakıldığında istihdam olanaklarının oldukça sınırlı yaratıldığından söz etmek mümkündür. Bu sınırlı olanaklar ise erkekler tarafından kullanılmış, her 13 kadına karşı 87 erkek işe girmiştir. Bu durum yıllara göre daha da kötüleşmiştir. 1990’da çalışma yaşamındaki kadın nüfusun yüzde 34.7’si işgücüne dâhil olurken bu oran 1999’da yüzde 27.4’e kadar inmiştir.
Kadınların işgücüne katılımı açısından kırsal ve kentsel alanlar arasında önemli farklar bulunmaktadır. 1999 yılı için kırsal alanlarda kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 43.8 erkekler için yüzde 76.7 iken kentsel alanlarda kadınlar için işgücüne katılım oranı yüzde 16.5, erkekler için yüzde 65.9 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de kadınların yüzde 17’si özel sektörde çalışırken yüzde 9’u kamu kesiminde çalışmaktadır. Sosyal güvenlik hakkından iş güvencesinden yoksun esnek iş koşullarında çalışan kadın oranı toplam kadın iş gücünün yüzde 37’sini oluşturmaktadır. Kadın işgücünün en yoğun olduğu sektör ise tarım sektörüdür. 1999 yılı verilerine göre kadınların yüzde 66.3’ü tarım kesiminde çalıştığı görülmektedir. Tarımda ücretsiz aile işçisi olarak sosyal güvenceden yoksun çalışmaktadır. Bu sektörde çalışan her 100 kadından 60’ı ücretsiz aile işçisi konumundadır. Sanayi sektörüne bakıldığında 1999 yılı itibariyle kadınların işgücüne katılımı yüzde 11.3 oranında gerçekleşmiştir.
2006 yılı verilerine göre ise tarımda istihdamın gerilediği, hizmetlerde genel bir artışın olduğu göze çarpmaktadır. 2006 istihdam rakamları şöyledir: İstihdamdaki 5.8 milyon kadının yüzde 49’u tarımda, yüzde 15’i sanayide, yüzde 36’sı ise hizmetlerde bulunmaktadır. İstihdamdaki 16.5 milyon erkeğin yüzde 20’si tarımda, yüzde 29’u sanayide, yüzde 51’i hizmetlerde bulunmaktadır (Toksöz, s: 5)
Kayıt dışı istihdam oranları oldukça yüksek olmakla birlikte cinsiyetlere göre oranlarında da önemli farklılıklar bulunmaktadır: 2006’da istihdamdaki kadınların yüzde 68’i ve erkeklerin yüzde 44’ü sosyal güvenlik kapsamı dışındadır. Tarımda kadınların yüzde 99’u, erkeklerin yüzde 80’i, sanayide kadınların yüzde 47’si erkeklerin yüzde 37’si, ticaretteki kadınların yüzde 48’i, erkeklerin yüzde 43’ü, hizmetlerde kadınların yüzde 24’ü, erkeklerin ise yüzde 22’si kayıt dışıdır (Toksöz, s: 10).
Kadın emeği ucuz olmasından kaynaklı daha fazla tekstil, hazır giyim, gıda ve tütün gibi emek yoğun sektörlerde kullanılmaktadır. Türkiye’de özellikle son yıllarda yaşanan krizlerinde etkisiyle iş hacmi daralmış, işsizlik artmış, ailelerin gerçek gelirleri büyük oranda düşmüştür. 1980–88 arası işçi ücretleri 19 kat, memur ücretleri 23 kat artarken fiyatlar 32 kat artmıştır. Bunun sonucu olarak kadınlar ve çocuklar daha fazla çalışmaya başlamışlardır. Kadınlar formel sektörden, enformel işlere yönelmişler, sigortasız, güvencesiz her türlü haktan yoksun olan bu alanın emek gücü haline dönüşmüşlerdir (Eğitim Sen Komisyon Raporu: 63-64).
Öte yandan ücretler açısından bakıldığında kadınların aynı işi yapan erkeklerle kıyaslandığında da daha az ücret aldığı görülmektedir. Cinsiyetler arası farklılık yüzde 12’yi bulmaktadır (Eğitim Sen komisyon Raporu, s: 65). Kadınlar bir anlamda “yoksulun yoksulu” durumuna gelmişlerdir.
Kadın istihdamında görülen bir başka eğilimde ev eksenli işlerde yaşanan çarpıcı artıştır. Kentlerde enformel işlerin yaygın olduğu bölgelerde evler buralara iş yapan birer “bacasız atölye” haline dönüşmüşlerdir. Hattatoğlu, 2001 yılı DİE, Hane halkı işgücü verilerine göre ev eksenli çalışanların yüzde 86.2’sinin kadınlardan oluştuğunu belirtmektedir. Üretim örgütlenmesindeki değişim ve ataerkil aile yapılanmasına bağlı olarak ortaya çıkan ev eksenli çalışma biçimi, yaşanan krizlerle, iş kayıplarıyla ve işsizliğin artmasına bağlı olarak zorunlu bir çalışma biçimine dönüşmüştür
Bununla birlikte ev eksenli çalışma hem enformel alanda olmasından hem de kadın işi olmasından dolayı görünmez kalmaktadır. İşgücü piyasası istatistiklerine göre ev eksenli çalışanlar “ev kadını” veya “işsiz” olarak tanımlanmaktadır. Bunda kadınların kendilerini çalışan statüsünde görmemelerinin önemli bir payı vardır. Yine bir direnme stratejisi olarak kadınların kazandıkları paraları kocalarından gizleme istekleri de bu işleri görünmezleştirmektedir. Kadınlar evde yaptıkları işleri “boş zamanı değerlendirme” veya “aile bütçesine katkı” olarak değerlendirmekte, bazen de yaptıkları işleri kocaları veya komşularından gizleyebilmektedir. İşlerin süreksizliği, düşük ücretlerde olması, bu tür çalışmaların aile geliri yükseldiğinde terk edileceğine olan inanç kadınların kendilerini çalışan olarak görmelerini engellemektedir. Aynı zamanda erkeklerin evin geçimini sağlayamıyor görüntüsü sosyal statülerinin düşmesi olarak algılanmasından bu işlerin gizli kalmasına yol açmaktadır (Hattatoğlu: 6).
Son olarak burada kadın istihdamının durumu açısından Kümbetoğlu ve Çağa’nın işaret ettiği bir noktanın altını çizmek gerekmektedir. Yazarlar, küreselleşmenin sonuçlarına bağlı olarak kadınların çalışma biçimlerindeki değişmelerin, kadın istihdamının incelenmesinde yeni boyutlara ve kavramlara ihtiyaç duyulmasına yol açtığını ifade etmektedirler. İşsiz oranı örneğinden hareket edersek: DİE 1999 verilerine göre işsizlik oranı, 1999 yılı için kadınlarda toplam yüzde 6.4, kentlerde yüzde 16.4, kırda yüzde 2.1’dir. Kadın işsizliği oranı erkek işsizliği oranında yüzde 7.7 daha düşüktür. İstatistiklerin dar kapsamlı yansıtıcılığı bir yana bırakıldığında bu oranlardan kadınların büyük bölümünün iş aramadığı gibi bir sonuçta çıkmaktadır. Çünkü işsiz: “istihdam halinde olmayan ve son altı ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış olanlar” olarak tanımlanmaktadır. Yine 1996 verilerine bakıldığında sadece yüzde 14 oranında kadının iş aradığı görülmektedir (Kümbetoğlu ve Çağa, 2000: 58).
kadın emeğinin niteliği
Çalışmanın giriş bölümünde belirtildiği üzere enformel alanda neden daha fazla kadınların istihdam edildiği sorusu kadın emeğinin niteliğinden hareketle ele alınmaya çalışılacaktır. Bu nedenle bölümde kadın emeğinin niteliğini ortaya konulması amaçlanmaktadır.
Öncelikle emek dediğimizde, emek gücü, iş gücü, işçi gibi kavramları kullandığımızda homojen bir emekten bahsettiğimiz varsayılır. Oysaki bu kavramlara toplumsal cinsiyetler üzerinden baktığımızda emek biçimlerinin öyle homojen olmadığını görebiliriz. Erkek emeğinden farklı olarak, kadın emeği görünmeyen ve görünen olmak üzere ikili bir nitelik taşıyan bir emek biçimidir. Kadının görünen emeği, piyasada gerçekleşen ücretli ve ücretsiz ekonomik faaliyetleri kapsamaktadır. Kadının görünmeyen emeği ise aşağıda daha ayrıntılı incelenecek olmakla birlikte piyasa dolayımında gerçekleşmediği için görünmez kılınan ev içi faaliyetleri, ücretsiz olarak gerçekleştirilen “ev içi emeği” kapsamaktadır.
Yukarıda değinildiği gibi, görünen emek olarak isimlendirdiğimiz emek biçimi ise ücretli ve ücretsiz olarak gerçekleşmektedir. Ücretsiz emek ücretlendirilmemekle birlikte istatistiklerde ve ulusal gelir hesaplarında yer alan “ücretsiz aile işçiliği” olarak ifade edilen emektir. Bu ise;
– Aile işletmeleri ve tarımsal üretimde gerçekleşen piyasalaşmış üretim ile
– Ailenin tüketimi için gerçekleştirilen pazar-dışı olmakla birlikte ulusal gelir hesaplarına dâhil edilen üretimdir. Çiftlik hayvanlarının yetiştirilmesi, yakacak odun toplamak, su getirmek, evi tamir etmek vb. gibi faaliyetleri kapsamaktadır.
Görünmeyen emek olarak tarif ettiğimiz ücretsiz emek ise;
– Yemek pişirmek, çamaşır yıkamak, temizlik yapmak, alış veriş yapmak
– Evdeki hasta, yaşlı ve sakatların bakımı, çocuk büyütmek
– Duygusal hizmet, sosyal ilişkilerin organizasyonu gibi faaliyetleri kapsamaktadır. (Elson, 2005: 2)
Kadın emeğinin görünmeyen kısmını kadınların ev içerisinde harcamış oldukları emek oluşturmaktadır. Ev emeği, hepimizin yakından bildiği ancak çoğu zaman farkına varmadığımız, kendiliğinden yapıldığını varsaydığımız işlerden oluşmaktadır. Yani maddi niteliği olan bulaşık, çamaşır, yemek, temizlik, ütü vb. işlerinin yanı sıra biyolojik üreme, çocuk ve yaşlıların bakımı ve aynı zamanda aile üyelerine moral destek, komşu, hasta ziyareti gibi duygusal hizmet vermeyi de kapsamaktadır.
Öte yandan, görünmeyen emek sadece “ücretsiz olmakla” başka ifadeyle de “ücretlendirilmemekle” açıklanabilecek bir durum değildir. Kadının görünmeyen emeği bize kadınların toplumsal konumunu ev içinde ve dışında yani özel alan ve kamusal alanda belirleyen bir sistemik ilişki biçimini anlatmaktadır. Bu ilişki ise patriarkal ilişkiler bir başka ifadeyle patriarkal sistemdir.
Kadınların görünmeyen emeği patriarkal sistemin maddi temelini oluşturur. Patriarkal sistem, bize, maddi temeli olan ve hiyerarşik olsa da erkekler arasında, onların kadınlara egemen olmalarını sağlayan bir karşılıklı bağımlılık ve dayanışma kuran ya da yaratan erkekler arası toplumsal ilişkiler dizisini (Hartmann, 2006: 29) anlatmaktadır.
Patriarkanın maddi temeli, erkeklerin kadınların emek-gücü üzerindeki denetimine dayanır. Erkekler, kadınların emek güçlerinin denetimini ise kadınların kimi önemli üretken kaynaklara ulaşmasını, mülkiyet hakkını engelleyerek (mesela işgücüne katılmalarını engelleyerek- ve cinselliklerini kısıtlayarak) sağlar. Tekeşli heteroseksüel evlilik, erkeklerin her iki alanı denetlemelerine izin veren bir kurum olarak karşımıza çıkar. Erkekler kendilerine hizmet verilmesini ve çocukların yetiştirilmesini sağlamak amacıyla, kadınların emek-gücünü denetim altında tutar. Öte yandan kadınların erkeklere sağladıkları hizmetler ev ortamının içinde olduğu kadar dışında da yer alır (Hartmann, 2006: 30–31).
Kadının görünmeyen emeği, belirli bir tarihsel somutluk düzeyinde ele alındığında, patriarka ile eklemlenmiş kapitalist ilişkiler bağlamında emek gücünün yeniden üretimi anlamına gelir.
Yeniden üretim ;
• Faal olan emek gücünün yeniden üretimi; yani işçilerin bireysel tüketim süreçlerini, ücretleriyle aldıkları geçimlik malların tüketilebilir hale gelmesi için harcanan emek,
• Soyun devamı yani biyolojik olarak yeniden üretimi kapsar.
Bu ise sermayenin yeniden üretilmesinin her zaman için zorunlu koşulu olan işçi sınıfının yaşamaya devam etmesine ve yeniden üretilmesine karşılık gelir. Ancak, yeniden üretim, Marx’ın “kapitalistin bunun yerine getirilmesini emekçinin hayatta kalma ve üreme içgüdüsüne rahatça bırakabilir” sözünde ifade ettiği gibi, sermayenin katkısı ve denetimi dışında gerçekleşir (Marks, 1997: 546) ve bizzat kadınlar tarafından sağlanır.
Kadınların patriarkal kapitalist sistem tarafından baskı altına alınmasını yeniden üretim –ev içi emek- ve cinsiyetçi iş bölümü üzerinden görmek mümkündür. Ve bu her iki unsur kadın emeğinin niteliğini farklılaştırdığı gibi, kadınların istihdama katılım oranlarını ve biçimlerini de belirler. .
Öncelikle yukarıda da belirtildiği gibi kadınlar patriarkal baskıdan kaynaklı olarak iş gücüne katılamamaktadırlar. Yani eşleri, kocaları veya babaları tarafından iş gücüne katılımları engellenmektedir. Erkekler kadınların ev dışındaki emeğini de çeşitli şekillerde denetim altında tutmaktadırlar. Kadınların emeklerini satmaya zorlayabilmekte veya onları çalışmaktan alıkoyabilmektedirler. Yine kadınların kazançlarına el koyabilmekte, kendilerinin seçtikleri işlerde ara sıra çalışmalarına izin verebilmektedirler. Bu nedenle kadınlar daha yüksek ücretli işlere girememekte, emeklerini çok düşük ücretlerde satmaya zorlanmaktadırlar. (Bhasin, 2003a: 4)
Öte yandan patriarkal baskılardan kurtularak çalışmayı başarabilen kadınların ev içindeki çocuk büyütmekten ev işlerine kadar geniş bir alanı kapsayan yeniden üretim rolleri, onların çalışma yaşamları üzerinde de önemli etkiler yaratmaktadır. Kadınların ev dışında çalışmaya başlamasıyla birlikte iş yükleri, kadınların ev işlerinden sorumlu olduğu durumunu değiştirmediğinden ikiye katlanmaktadır (Dedeoğlu, 2004b: 270).
Cinsiyetçi iş bölümü erkekler ve kadınlar arasında kaynaklar ve emek ürünlerine ulaşmakta farklılıklar yaratmaktadır. Erkekler toprak, teknoloji, ürün satışından elde edilen nakit ya da kredi vs. üzerinde denetime sahip iken kadınlar için böyle bir durum söz konusu değildir.
Cinsiyetçi iş bölümüne bağlı olarak kadınların yaptıkları işler çoğunlukla ev işlerinin uzantısı niteliğinde olan işlerdir. Anaokul/Sınıf öğretmenliği, hosteslik, hemşirelik, sekreterlik kadınların yaptıkları işlerin başında gelmektedir. Öte yandan otorite ve güç gerektiren mesleklerin erkeklere, bakma, beslenme ve hizmetle ilişkili mesleklerin ise kadınlara özgü olduğu varsayılmaktadır. Kadınların ev içerisindeki itaatkâr ve hizmetli olma konumları ev dışında da devam etmektedir. Evde güç ve denetim sahibi olan erkeklerin bu konumları ev dışında da devam etmektedir (Bhasin, 2003b: 28).
Ailenin geliri, aile ücreti sistemine dayanmaktadır. Aile içinde kadının rolü çocuk bakmak ve ev işleri yapmak, erkeğin görevi ise evin geçimini sağlamak olarak kuruludur. Kadınların yaptığı işler ve elde ettiği gelir evin bütçesine katkı niteliğinde olduğundan –böyle kabul edildiğinden- kadınlar daha düşük ücretlerde çalışmak zorunda kalmaktadır.
Kadın emeği denetimi, kontrol altına alınması daha kolay bir emek biçimini oluşturmaktadır. Toplumsal cinsiyet rolleri içerisinde kadına atfedilen uyumlu, uysal, uzlaşmacı olma özellikleri onun denetimini daha kolay hale getirmektedir.
Burada yazının sınırları gereği sadece istihdamdaki konum ifade edilmekle birlikte, kadınların baskı altında tutulması ve emeklerine el koyulmasını sağlayan patriarka, kadınların bütün alanlardaki konumunu belirleyen bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır.
neden kadınlar?
Bugün patriarka ile kapitalizmin uzlaşısı herhalde tarihinde olmadığı kadar bir yoğunluk kazanmıştır. Kadın emeğinin aldığı biçimler doğrudan bu iki sistemin gerekleri doğrultusunda belirlenmektedir. Bu anlamda kapitalizmin ihtiyaç duyduğu ucuz, güvencesiz, denetimi kolay işgücünü kadınlar oluşturmakta, enformel alanlarda kadınlar daha yoğun istihdam edilmektedir. Enformelleşme ile kadın emeği arasındaki belirleyicilerin gelir, işin mekânı, güvencesizlik, denetimsizlik olduğu söylenebilir.
Önceki bölümde de değinildiği gibi, kadınların işgücü piyasasındaki rolü ev içindeki konumları ve toplumsal yeniden üretimdeki işlevi ile doğrudan bağlantılıdır. Özellikle ev eksenli işler kadınların eş, anne, kız çocuk gibi toplumsal rolleri ile kapitalizmin ihtiyaç duyduğu esnek, ucuz işgücü ihtiyacı arasındaki çelişkileri çözümlemeyi mümkün kılmaktadır.
İstihdamın bu biçimi üretim ve yeniden üretim rollerini pazara yönelik bir çalışma ile uzlaştırmaktadır (Beneria and Floro: 12). Kadınlar bir taraftan evde motor parçasından tutalım, düğme dikmeye kadar “ekonomik olarak üretken” kabul edilen işleri yerine getirirken diğer taraftan da yeniden üretimin temeli olan ev işleri, çocuk bakımı, neslin devamı gibi işlerini de yerine getirmektedir. “Emek gücünün sahibi işi kabul edip reddetmekte veya bir sektörden başka bir sektöre geçmekte özgürdür… Fakat nihayetinde hayatta kalmaktan ve yeniden üretimden kendisi sorumludur” (aktaran Beneria ve Floro: 12)
Yine enformel istihdam biçimleri yaşlı, hastaların bakımı, çocukların bakımı gibi işlerin kadınlar tarafından yerine getirilmesini mümkün kılmaktadır. Sosyal devletin çözüldüğü, ortadan kaldırıldığı günümüzde bakım emeği sermayenin katlanacağı bir maliyet olmaktan çıkmakta bir kez daha kadınların sırtına yüklenmektedir.
Kadınların çalışmalarını aile ekonomisine katkı olarak gören algısı onların daha düşük ücretlerde çalışmalarına razı olmaları anlamına gelmektedir. Yine geçici işler, esnek saatler kadınların tercih ettiği/ettirildiği çalışma koşullarını oluşturmaktadır.
Tablo 3 Enformel Çalışma Biçimleri ile Kadın Emeğinin Özellikleri Arasındaki Paralellik
Enformel Çalışma Biçimlerinin Özellikleri |
Kadın Emeğinin Özellikleri |
Düşük ücret |
Düşük ücret |
Örgütsüz |
Denetimi kolay, dağınık |
Esnek |
Esnek |
Hizmet sektörü |
Duygusal |
Güvencesiz |
Güvencesiz |
İşverenle ücret pazarlık gücü yok veya zayıf |
Ücretsiz, karşılıksız biçimlerde çalışmak zorunda bırakılan |
Sürekliliği olmayan |
Sürekliliği olmayan |
Sonuç
Türkiye’de kadın istihdamına ilişkin rakamlardan da görüleceği gibi kadın emeği güvenceli, tam zamanlı işlerde değil güvencesiz, esnek, geçici işlerde artmakta, ücretsiz tarım işçiliği hala yüksek oranlarda devam etmektedir. Ev eksenli üretimde de önemli düzeyde bir yaygınlaşma görülmektedir. Kadın emeğinin enformel alanlarda daha fazla istihdam edilmesinin nedenlerinin başında bu işlerin düşük ücretli, güvencesiz, örgütsüz, esnek çalışma saatlerini olan istihdam biçimi olmasından gelmektedir. Kadınlar böylece bir yandan kapitalizme ucuz emek güçlerini sunarken öbür yandan yeniden üretimdeki rollerini patriarkal denetim altında devam ettirmek durumunda bırakılmaktadırlar. Sermaye bu yolla yeniden üretimin maliyetini üstlenmemekte, erkekler ise bu emekten yarar sağlamaktadırlar.
Bu anlamda kadın emeği patriarkal ilişkiler tarafından doğrudan belirlenmektedir. Öte yandan patriarkal sistem tarafından biçimlenen kadın emeğinin niteliği enformelleşme süreçleriyle genel bir eğilim haline dönüşmeye başlayan istihdam ve emek biçimine örnek oluşturmaktadır.
Referans: Ergüneş, N., Neoliberalizm, Enformelleşme ve Kadın Emeği, İktisat Dergisi, 2008, sayı 498.
Kaynakça
Acar-Savran Gülnur (2004) “Kadınların Emeğini Görünür Kılmak: Marx’tan Delphy’e Bir
Ufuk Taraması”, Beden Emek Tarih: Diyalektik Bir Feminizm İçin, Kanat Yayınları.
Beneria, Lourdes and Maria S. Floro “Labor Market Informalization and Social Policy:
Distributional Links and the Case of Homebased Workers”, Vassar College Economics Working Paper.
Beneria, Lourdes (2001) “Changing Employment Patterns and the Informalization of Jobs: General
Trends and Gender Dimensions”, International Labour Organization.
Bhasin, Kamla (2003a) Ataerkil Sistem “Erkeklerin Dünyasında Yaşamak, çev: Ayşe Coşkun,
Kadınlarla Dayanışma Vakfı Yayınları.
Bhasin, Kamla (2003b) Toplumsal Cinsiyet “Bize Yüklenen Roller”, çev: Kader Ay, Kadınlarla
Dayanışma Vakfı Yayınları.
Chen, Martha Alter “Women In the Informal SEctor: A Global Picture, the Global Movement”.
Dedeoğlu, Saniye (2004a) “Dünya Ekonomisi ve Hayatta Kalmanın Feminizasyonu:
Toplumsal Cinsiyet, Kalkınma ve Küreselleşme”, Kalkınma ve Küreselleşme içinde, Haz: Saniye Dedeoğlu ve Turan Subaşat, Bağlam Yayınları.
Dedeoğlu, Saniye (2004b) “ ‘Sinderella’nın Pazara Yolculuğu’ Toplumsal Cinsiyet Rolleri,
Aile ve Kadının İşgücüne Katılımı Üzerine Etkileri”, Neoliberalizmin Tahribatı içinde, Haz: Neşecan Balkan ve Sungur Savran, Metis Yayınları.
Eğitim Sen Komisyon Raporu
Elson, Diane (1998) “The Economic, the Political and the Domestic: Business, States and
Households in the Organization of Production”, New Political Economy, Vol. 3, No. 2.
Elson, Diane (2005) “Unpaid Work, the Millenium Development Goals, and Capital Accumulation”,
Conference on Unpaid Work and the Economy: Gender, Poverty and the Millenium Development Goals, October 1-3, 2005.
Hartmann Heidi (2006) Marksizm’le Feminizmin Mutsuz Evliliği, Agora Kitaplığı.
Hattatoğlu, Dilek (2007) “Küreselleşme (Yeni) Emek Biçimleri, Yoksulluk ve Kadınlar“, Yoksulluk
Kader Olmaz, Amargi, Güz, Sayı: 6.
Hattatoğlu, Dilek “Toplumsal Vicdanda Görünürlükten Kamusal Alanda Görünürlüğe: Ev
Eksenli Çalışanlar”.
Kabeer, Naila (2004) “Globalization, Labor Standards, and Women’s Rights: Dilemmas of Collective
in Action in an Inderdependent World”, Feminist Economics 10(1), March.
Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı (haz.) Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her
Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Türkiye Gölge Raporu, 2005.
Kümbetoğlu, Belkıs ve Nilgün Çağa (2000) Çalışan Kadınlar ve Küreselleşme, Görüş, Eylül.
Marx, Karl (1997) Kapital I. Cilt, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, Beşinci Baskı.
Mitchell Juliet (1985) Kadınlık Durumu, (çev: Günseli, Gülnur, Şirin, Feraye, Şule, Yaprak),
Kadın Çevresi Yayınları.
Mies, Maria ve Diğerleri (2008) Son Sömürge: Kadınlar, İletişim Yayınları.
Pollin, Robert and James Heintz (2003) “Informalization, Economic Growth and the Challenge of
Creating Viable Labor Standarts in Developing Countries, Political Economy Research Institute, Working Paper Series, Number 60.
Standing, Guy (1999) “Global Feminization Through Flexibsle Labor: A Theme Revisited“,
World Development Vol: 27, No 3, pp 583-602.
Toksöz, Gülay “Türkiye’de Kadın Emeği Durum Raporu”.
TUİK, İstatistik Göstergeler 1923-2004