Hükümetin, Kasım ayında TBMM gündemine getireceği ‘doğum paketi’ üzerine tartışmalar yürüyor. Hükümet temsilcileri bu paketin aileyi, devleti, sermayeyi gözeterek hazırlandığını defalarca vurguladılar. Paketin ‘kadınlara iyilik’ diye yapıldığını söylemeleri ise gerçeği yansıtmıyor.
Bu paketin kadınlar için ne anlam ifade ettiğini değerlendirebilmek için düzenlemelerin kadın erkek eşitsizliğini derinleştirip derinleştirmediğine, kadınların ev içindeki karşılıksız emeğini yok sayıp saymadığına, özgürleştirici düzenlemeler olup olmadığına bakmak gerekiyor.
SSGSS’ye esastan itiraz etmiştik
AKP hükümetinin patriyarkanın ve sermayenin egemenliği üzerine kurulu neoliberal politikalar bağlamında hazırladığı en büyük sosyal haklar paketi olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasası, kadınları erkeklerle aynılaştırılarak cinsiyetsiz bireyler olarak ele alan soyut eşitlikçi bir perspektifle hazırlanmıştı. Örneğin o güne kadar geçerli olan, kadınlar için daha az prim ödeyerek erken emekli olma hakkı bu yasayla kalkıyor kadınlar, emeklilikte erkeklerle aynı düzenlemeye tabi tutuluyordu. 2007 yılında bu yasa TBMM’de tartışılırken [1] kadınların ev içindeki karşılıksız emeğini yok saydığı için feministler yasaya esastan itiraz etmiş ve kadınları, cinsiyetçi işbölümündeki konumlarına sabitlemeyen, aileye hapsetmeyen taleplerimizi formüle etmeye çalışmıştık. Karşılıksız emeğimiz ortadan kalkana kadar kadınlar için yıpranma payı ve erken emeklilik, ev kadınlarına emeklilik hakkı, SSGS yasasına girmesini istediğimiz taleplerden bazılarıydı. Cinsiyetçi işbölümünü ortadan kaldırma hedefiyle, bir yandan da bunun kısa zamanda olamayacağı bilinciyle erkeklerden, devletten ve sermayeden alacaklarımızı da istiyorduk. Ama kadınları annelik rollerine, ev işlerine sabitlememek için, kadınların emeklilik hakları üzerinden formüle etmiştik taleplerimizi. Yani ev kadınlarına ücret değil; 50 yaşında emeklilik hakkı, hem evde hem işte çalışan kadınlara daha yüksek ücret değil; yıpranma payı ve erken emeklilik” demiştik.
SSGSS Yasası’na egemen olan soyut eşitlikçi perspektif, AKP iktidarının tüm dönemlerinde sosyal politikalarını oluştururken geçerliydi diyemeyiz. Bana kalırsa, ikibinli yılların birinci yarısında AKP hükümetinin kadınlar ve aile ilgili politikaları genel muhafazakar zemin üzerinden yeterince derinleştirilmemişti. Dil birliği yoktu ve kurumsallaşma zayıftı. Daha çok farklılıkçı, kimi zaman soyut eşitlikçi perspektifle yürüttüğü sosyal politikalarında kadınların lehine kullanabilecek boşluklar da oluşabiliyordu. Kadın örgütlerinin temsilcileri bire bir müzakereyle yasaların kadınlar lehine düzenlemeleri de içermesini sağlayabiliyorlardı.
AKP’nin hedefi aileyi, sermayeyi ve erkekleri güçlendirmek
Ancak son yıllarda AKP, kadınların aile içinde cinsiyetçi işbölümünden doğan yüklerini sabitleme üzerinden aileyi güçlendirme politikasını daha sistemli hale getirme yolunda hızla ilerliyor. Bu doğrultuda kurumsallaşıyor ve yasalarını yeniliyor.
Artık AKP’nin söyleminin bulanıklığa yer bırakmadan netleştiğini söyleyebiliriz. Başbakan’ın “kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”, “en az 3 çocuk”, “kürtaj cinayettir” söylemleri devletin sistemli politikasına işaret ediyor. Türkiye nüfusunun yaşlanma eğilimi göstermesi, Türkiye’de nüfus dengesinin Kürtler lehine değişme riskiyle birleşince devletin ‘güçlü aile’ için nüfus artırma politikası tekrar devreye girdi. Erkek şiddetini önlemek için çıkarılan 6284 sayılı yasada bile hedef ‘ailenin korunması’ oldu.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı kadına yönelik şiddetle mücadelede işbirliğini güçlendirildi. 2011 yılında iki kurum arasında aile temelli protokoller imzalandı.[2] Boşanacak çiftleri boşanmadan vazgeçirmek için Bakanlığa bağlı Ombudsmanlık Büroları ile Diyanet İşleri Başkanlığı Müftülüklerine bağlı Aile İrşat Büroları iki ayrı koldan çalışmalarını hızlandırdı.
AKP bugün sistemli hale getirdiği politikasını farklılıkları sabitleyen, kadınları eve, kocaya, aileye mahkum eden bakış açısına dayandırıyor. Farklılıkçılık üzerinden yürütülen ‘korumacı’ siyaset kadınların önüne engel üzerine engel çıkarıyor.
AKP’nin aile politikalarında geldiği nokta, artık yasaların (lobicilikle/uzlaşmayla) kadınlar lehine düzenlenmesine geçit vermiyor. AKP’nin geri adım atmasını sağlayacak tek bir yol kalıyor. O da kadınların sokağa da taşan ve toplumun çeşitli kesimlerinde karşılığını bulan örgütlü mücadelesi. Kürtaj yasağı böyle bir mücadelenin sonucunda TBMM gündemine getirilemedi.
‘Annelik’ üzerinden yapılan düzenlemeler
AKP sosyal politikasını ‘güçlü aile’, ‘sağlıklı nesiller’ yetiştirme hedefiyle uyumlulaştırmak ve sağlama almak için yasalarda düzenlemelere girişti. 2011 yılında kamu çalışanları için kimi düzenlemeler yaptı. Doğum izni sonrası ilk 6 ay için emzirme izni günde 3 saate yani haftada 2 güne çıkarıldı. Memurlara ücretli ve ücretsiz yaşlı-hasta bakım ve refakat izin hakkı getirildi. Ücretsiz doğum izni süresi erkek ve kadın icin 24 aya çıkarıldı. Ücretsiz izin verilme koşulları gevşetildi. Ayrıca gündemdeki ‘doğum teşvik paketi’ne göre doğum yapan ya da evlat edinen memur, çocuğu ilkokula başlayana kadar isterse yarım gün çalışıp yarım maaş alabilecek. Tam çalışmak isteyen memurlara ise 365 lira kreş parası verilecek. Kamudaki düzenlemelerde eli daha rahat olan devlet, kadın çalışanları esnek çalışmaya yönlendiriyor. Bakım sorumluluğunu daha iyi yerine getirmesi için kadınların kullandıkları ücretli ve ücretsiz haklar, kamuda geçerli performans değerlendirmelerine takılmalarına, esnek ve alt seviyede işlere mahkum olmalarına neden oluyor.
Özel işletmelerde çalışan kadınlar için yapılan düzenlemeleri ise sermayenin çıkarları belirliyor. Annelik ve bakım için verilen hakların patronlara hiçbir maddi yük getirmemesi için işsizlik fonu devreye sokuluyor. Ama yine de düzenlemelerin sınırını patronlar belirliyor. Örneğin gündemdeki pakette ücretli doğum izni tartışmalarında ilk açıklanan bilgiye göre kadınlara 24 hafta ücretli izin verilecekti. Son açıklamaya göre ise 18 hafta. Patronlar ucuz, itaatkâr, örgütsüz, bir işgücü potansiyeli olarak kadınların esnek çalışmayla istihdama çekilmesini destekliyor. Ancak patronlar en çok kâr için emeğin maliyetini en aza çekerken sürekli hamile kalan, doğuran, gece çalışmayan, gece mesaisi yasak olan, doğum ve emzirme izni uzayan kadınları işe alırlar mı? Son paket bağlamında işveren temsilcileri kadınları işe alamayacaklarını kamuoyuyla paylaştılar. Sonrasında Bakanlıklar tarafından işveren örgütleriyle kurulan ilişkiler sonrası bu açıklamadan geri adım atıldı. “Uzlaşacağız” dediler. Uzlaşırlar mı? Kuşkusuz uzlaşırlar. Çünkü bu paket sermaye ve devlet için çıkarılıyor. Bir yol bulunur elbet. Doğum izni 18 haftada kalır. Çocuk doğurmaya göre allayıp pulayıp verilen mini teşvikler biraz daha kırpılır. Verilecek mini maddi teşviklerin bütçesini devlet, çalışanların sırtından işsizlik fonundan sağlar. Sonuç: patron memnun, patronların devleti memnun; ortada kalan ise aileye ve esnek çalışmaya mahkum edilen kadınlar.
Paket kadınlar için esnek çalışmayı kural haline getiriyor
Doğum teşvik paketi, Fatma Şahin’in dediği[3] gibi kadınların istihdama katılımını artırmak için ‘Allah’ın verdiği büyük bir vasıf ve zenginlik’ olan ‘anneliği merkeze’ alarak “evhanımlığı ve anneliği ikincileştirmeden” alternatifler(!) üretmeye çalışıyor. Fatma Şahin kadınların doğasından gelen ve değiştirilemez görevleri olduğunu; ‘Kadının fıtratı ve beklentisi esnek modele, buna çok uygun’ sözleriyle savunuyor. Bu zihniyetle hazırlanan paket kadınlar için esnek çalışmayı kural haline getiriyor.
Çalışan kadınlara müjde olarak sunulan paketin yaldızlı yüzünde uzun çalışma hayatımızda doğuma bağlı ek olarak verilen 2 haftalık ücretli izin, doğum sayısına göre artırılan yarım gün çalışma hakkı var. Yaldızı kazıyınca ortaya çıkan ise, kadınların bedenlerine, doğurup doğurmamalarına, annelik ve erken evlilik üzerinden teşvikle müdahaleler ve kadınları esnek çalışmaya ve aileye mahkum etme çabası oluyor. İzne ayrılan kadınların yerine işverene geçici işçi alma hakkı da veriliyor. Bir taşla iki kuş mantığıyla istihdamda kadın oranı da yükseltilmiş oluyor.
Bu paket, kadınlar arasında ‘aileyi güçlendirme’ hedefine uygun olarak hiyerarşi kuruyor. Haklar; evli-bekar, çocuklu-çocuksuz, az çocuklu-çok çocuklu ayrımları üzerinden tanımlanıyor.
Peki biz ne istiyoruz?[4]
Çalışma saatlerinin kısaltılması: Çalışma saatlerinin ücretler değişmeden hem kadınlar hem de erkekler için kısaltılmasını istiyoruz.
Çalışmak istiyoruz ama esnek değil: Bu yasayla esnekliğin kural haline getirilmesine ve var olan cinsiyetçi istihdam politikalarının derinleştirilmesine itiraz ediyoruz: Esnek değil, yarı zamanlı değil; güvenceli, eşdeğer işe eşit ücret ödenen işlerde çalışmak istiyoruz.
Annelik izni değil ebeveyn izni: Doğum izni dışında tüm düzenlemelerin erkeklerin bakım sorumluluğu üzerinden yapılması gerekiyor. Devredilemez babalık izni istiyoruz. İzinlerin tamamının ücretli olmasını istiyoruz.
Kadın çalışan değil kadın-erkek çalışan: Kreş ve emzirme odaları açılmasına ilişkin yasaların kadın erkek çalışan üzerinden düzenlenmesini istiyoruz.
Ulaşılabilir, ücretsiz, anadilde 24 saat açık kreşler: Mahalle kreşleri, işyeri kreşleri, Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kreşleri gibi birçok kreş modeli var olmalı, çocuklarını nasıl bir kreşe göndereceklerinin tercihi ebeveyne bırakılmalıdır diyoruz.
Sonuç olarak kadınların ev içi karşılıksız emeği dikkate alınarak savunduğumuz sosyal hakları cinsiyetçi işbölümünü, erkeklerin ve sermayenin iktidarını ortadan kaldırmayı hedeflemesi, yerinden oynatması üzerinden oluşturmaya çalışıyoruz. Karşılıksız emeğimizin tanzimi için belirlenen her hak, karşılıksız emek yükümüzü erkeklere, sermayeye, devlete doğru kaydıran başka haklarla birlikte düzenlemeli. Hazırlanan son paket ise cinsiyetçi işbölümünü güçlendirip, kadınları aileye, eve ve kocaya mahkum ediyor. Bu durumda kadınları cendereye alan aile-devlet-sermaye üçgeni için hazırlanan bu paketin ‘doğum izni artıyor’ yaldızlı yüzünü kazıyarak, esasına itiraz etmekten başka yol gözükmüyor bize…
[1]http://www.sendika.org/2008/04/sosyal-sigortalar-ve-genel-saglik-sigortasi-yasa-tasarisina-kadinlarin-da-itirazi-var/
[2]http://dhb.aile.gov.tr/upload/aile.gov.tr/mce/mevzuat/26.102011dibaile_ve_sosyal_politikalar_bkn._protokolson..pdf
[3] 17 Mayıs 2013 tarihli Yeni Şafak gazetesi
[4] SFK ‘Erkeklerden alacaklıyız’ kampanyası taleplerinden yararlanılarak yazıldı.