2003 yılında kabul edilen 4857 sayılı yeni iş yasası ile yapılan değişiklikler, yaşamlarımıza yeni kavramlar ve tanımlamalar getirdi. Özellikle çalışma biçimlerinde yapılan değişikliklerin ilk örnekleri, sanayileşmesini daha önce tamamlamış ülkelerden alınarak iş yaşamlarımıza katıldı. Kapitalizmin üretim sürecinde getirdiği esnekleşmenin somut örneklerinden biri olan “çağrıya bağlı çalışma” biçimini ve kadınlık durumlarımıza etkilerini görebileceğimiz zamanlar yakın. Bu durumdan hareketle, ilk önce söz konusu çalışma biçimine ilişkin bir ön bilgilendirme yapacağım, sonra da olasılıklar üzerinden konuya bakmaya çalışacağım.
Çağrıya bağlı çalışma kısmi süreli çalışma olarak değerlendiriliyor. Yasadaki hali şu şekilde:
“MADDE 14. – Yazılı sözleşme ile işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine ihtiyaç duyulması halinde iş görme ediminin yerine getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi, çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi süreli bir iş sözleşmesidir.
Hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle çalışacağını taraflar belirlemedikleri takdirde, haftalık çalışma süresi yirmi saat kararlaştırılmış sayılır. Çağrı üzerine çalıştırılmak için belirlenen sürede işçi çalıştırılsın veya çalıştırılmasın ücrete hak kazanır,
İşçiden iş görme borcunu yerine getirmesini çağrı yoluyla talep hakkına sahip olan işveren, bu çağrıyı, aksi kararlaştırılmadıkça, işçinin çalışacağı zamandan en az dört gün önce yapmak zorundadır. Süreye uygun çağrı üzerine işçi iş görme edimini yerine getirmekle yükümlüdür. Sözleşmede günlük çalışma süresi kararlaştırılmamış ise, işveren her çağrıda işçiyi günde en az dört saat üst üste çalıştırmak zorundadır.”
Metinden hareket edersek; işverenlerin çağrısı üzerine ve yine sadece asgari çalışma süresini belirten, ancak azami çalışma durumunda ise süre konusunun açık bırakıldığı bir sözleşme şekli görüyoruz.
İşçi evinde normal hayatına devam ederken bir yandan işverenden gelecek çağrıyı bekleyecek. Bu çalışma biçimi hiçbir şekilde tam zamanlı iş olarak değerlendirilemeyeceğinden her akdin bitimi işsizlik olarak karşılık bulacak. Beraberinde güvencesizlik ve örgütsüzlüğü de getiren bu çalışma biçimi tam günlü iş piyasalarının yarım zamanlıya dönüşmesinin önünü açacak. İşçilerin parçalanmasına neden olan ve sınıf bilincinin oluşumunu engelleyen yeni çalışma biçimleri, işçilerin elinden kendilerine dayatılan olumsuz çalışma koşullarına karşı örgütlenme ve karşı koyma olasılığını da alıyor.
İşgücü piyasalarında taşeronlaşma ve “proje” bazlı belirli süreli işler için kısa süreli istihdamın yaygınlaşması ile beraber, örgütsüzleştirme, sendikasızlaştırma politikaları da etkin bir biçimde yaşama geçiriliyor. Türkiye’de hangi sektörlerin bu çalışma biçimi ile üretim yaptığı konusu net olmamakla beraber işverenler tarafından tercih edileceği son derece açık. Çağrıya bağlı çalışmanın yarım zamanlı olması, toplumsal cinsiyet rollerinin devamını kolaylaştıracağından kadınların tercih edeceği bir çalışma biçimi olabileceğinin sinyallerini veriyor. Çünkü, yarım zamanlı işler ve enformel sektör kadın istihdamının yoğunlaştığı alanlar. Geliri ikincil olarak kabul gören kadın emeği, tam zamanlı işgücü piyasalarında kabul görmediğinden enformel sektöre yöneliyor. Bununla beraber çocuk, yaşlı ve hasta bakımının ve ev içindeki eşitsiz iş bölümün bir dayatması olarak da bu çalışma biçimi kadınlar tarafından tercih ediliyor.
Araştırmalar AB üyesi ülkeler içinde 2006 yılında kısmi süreli işlerde çalışan erkeklerin oranını yüzde 7.7 olarak verirken bu oranın kadınlar için yüzde 32.9 olduğunu söylemektedir. Bununla birlikte enformel sektörün iş niteliğinin, emek-yoğun fakat ucuz işler olması kadın emeğinin parasal karşılığının erkeklerden düşük olma durumunun da devamlılığını sağlar niteliktedir. Öte yandan, hayatın her alanında karşımıza çıkan taciz kavramı, denetimsiz enformel sektör ve çağrıya bağlı işler bağlamında yeniden ele alınmaya ihtiyaç duyuyor. Kısa süreli, denetimsiz, örgütsüz ve güvencesiz işlerde çalışmak, kadınlar açısından daha çok taciz, mobbing, şiddet ve ayrımcılıkla yüz yüze olmak anlamına gelecek.
Görünen o ki, yasa, sermaye ve iktidarlar, yaptıkları düzenlemeler ve değişikliklerle, ucuz işgücü yaratmanın koşullarını oluştururken, kadın emeğini sömürmekten ve bu emeği görünmez kılmaktan vazgeçmeyecekler.