Filiz Karakuş
2005 yılında yürürlüğe Yeni Türk Ceza Kanunu ile kadınlara yönelik suçlar yeniden tanımlandı. Bu suçların kadın cinayetlerini içeren kısmında eski TCK’daki “namus saikiyle işlenen suçlar” ifadesi yerine “töre saikiyle işlenen suçlar” ifadesi kullanıldı ve “töre cinayeti” nitelikli insan öldürme suçu kapsamına alındı. TCK Kadın Platformu, yasanın çıkış sürecinde “töre cinayeti” yerine “namus cinayeti” terimi kullanılması yönünde ısrar etti. Çünkü töre cinayetleri terimi namus adına işlenen cinayetleri doğru olarak betimlemiyor ve töre ifadesi, cinayetleri, belli bir bölge ve aşiret yapısıyla ilişkilendiriyordu.
1926 tarihli TCK, namus adına işlendiği iddia edilen cinayetlerde cezai yaptırımda üçte bir oranında indirim öngörüyordu. Şimdiki TCK ise nitelikli öldürme maddesine dahil edilen “töre saiki” dışında işlenen tüm kadın cinayetlerinde katil erkeklerin cezalarında indirim yapılmasına zemin sunuyor.
İşte bu nedenle “ağır tahrik” yerine yürürlükteki TCK’da“haksız tahrik”olarak formüle edilen cezai indirim kadın katillerini teşvik ediyor.
Türkiye’de her gün en az 3 kadın öldürüldüğünü Adalet Bakanlığı’nın 2010 yılı ağustos ayında yaptığı açıklamadan biliyoruz. Kadın cinayeti davalarının karara bağlanması en az bir yılı buluyor. Her yıl devam eden 1000 civarında kadın cinayeti davası var. Feministlerin ve kadın örgütlerinin takip edebildiği dava sayısı maalesef parmakla sayılabiliyor. Kadın cinayetlerinin tamamı basına yansımadığını biliyoruz. Basına yansıyan mahkeme sonuçları ise asla yüzlü rakamlara ulaşmıyor. Feministlerin, kadın örgütlerinin takip ettiği, kamuoyunun gözünün üzerinde olduğu davalarda mahkemeler özenli davranıyor ve çoğunlukla bu davalarda katillere haksız tahrik indirimi uygulanamıyor. Hatta katillere iyi hal indirimi de yapılmayabiliyor. İçinde onlarca avukatın da olduğu feministlerin takip ettiği Ayşe Yılbaş davasında katil Hüseyin Özmen’e ağırlaştırılmış müebbet cezası verilirken hiçbir indirime gidilmedi. Tıpkı Satı Korkmak, Pippa Bacca, Demet Eygi davalarında olduğu gibi. Feministlerin takip ettiği Satı Korkmak davasında karısını boğarak öldüren Hasan Korkmak ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı.
Erkek katillere verilen tahrik indirimleri yeni cinayetlerin önünü açıyor. Buna en somut iki örnek Sevim Zarif ve Ayşe Paşalı cinayetleri. Sevim’in katili Yaşar Özcan avukattı ve hukukun erkeklerin lehine olduğunu bilinciyle bu cinayeti işledi. İstikbal Yetkin’in ise internetten kaç yıl ceza alacağını hesap ettikten sonra Ayşe’yi öldürdüğü ortaya çıkarıldı. Feministlerin ve kamuoyunun bu iki davadan da gözünü ayırmaması ve sıkı takipleri katillerin heveslerini kursağında bıraktı. Her iki katile de haksız tahrik indirimi uygulanmadı. Yaşar Özcan müebbet; İstikbal Yetkin ağırlaştırılmış müebbet cezası aldı.
Basına yansıyan az sayıda kadın cinayeti davasının sonuçları ise oldukça vahim. Kadın cinayetlerinin herkesin gündemine oturduğu bugünlerde bile çoğu davada katillerin cezalarına “haksız tahrik” ve “iyi hal” indirimi uygulanabiliyor.
Kadın cinayetlerini önlemenin katillere ağır cezalar verilmesi ile mümkün olacağını söylemiyoruz tabii ki. Ancak indirimlerle kuşa çevrilen ve caydırıcılığı kalmayan cezaların şiddet uygulayan erkekleri harekete geçirdiğini görüyoruz. Öldürülen kadınların davranışlarının erkekleri tahrik ettiği gerekçesiyle cezaların indirimle sonuçlanmasının, erkek egemenliğini ve erkek şiddetini meşrulaştırdığını, kadınları itaat etmeye çağırdığını söyleyebiliriz.
Haksız tahrik inidirimi gerçeğiyle ilk kez, arkadaşımız Sevim Zarif öldürüldüğünde yüzleşmistik. Yeni TCK’nın kadın cinayetleri karşısında durduğu kaygan zemini bu vesileyle öğrenmiştik. Bu zemin varlığını hâlâ sürdürüyor. Uzağımızda ve yakınımızda öldürülen kadınların davalarında katillere haksız tahrik indirimi uygulanmaya devam ediyor.
Hülya Kalkan da bunlardan biri. Sosyalist Feminist Kolektif’ten bir arkadaşımızın kuzeni olan Hülya, Ağustos ayında kocası tarafından öldürülmüştü. Davada müdahil avukatlığını Candan Dumrul arkadaşımız üstlenmişti. Hülya’nın hikâyesi de kocaları tarafından öldürülen diğer kadınlardan farklı değildi aslında; sürekli şiddet gören Hülya kocasının tehditlerinden korunmak için kendine cep telefonu aldı. Öldürüldüğü gece “imdat” demek için ailesini ve 155’i ikişer kez aradı. Ancak yardım çağrısı cevap bulamadan kocası Hakan Kalkan tarafından 31 bıçak darbesiyle öldürdü. Dava Hakan Kalkan’ın ağırlaştırılmış müebbet cezası alacağı yönünde ilerliyordu. Son celsede değişen savcı yeni mütalaada gerçek adalet yerine erkek adaleti devreye soktu. Mahkeme heyeti Hakan Kalkan’ın “karım beni aldatıyordu” iddiasını kanıt olmadığı için kabul etmedi, fakat, önceki gece çıkan tartışmada Hülya’nın “Sana daha neler yapacağım, sana boynuz yakışır” sözlerini sarfettiğini varsaydı. Aksi ispat edilmediğinden katil Hakan Kalkan’ın sözlerine itibar etmek gerektiğine hükmetti. Ölmüş kadın neyi ispat edecekti? Yargı, öldürülen ve kendini savunma hakkı olmayan kadına karşı katil kocanın yanında yer almayı uygun gördü. Hasan Kalkan tahrik ve iyi hal indiriminden yararlanarak 20 yıla mahkum oldu.
Biz kadın cinayetlerinde hiçbir söz ve fiilin tahrik oluşturamayacağını söylüyoruz. “Haksız tahrik indirimi”nin, kadın cinayetleri kapsam dışında bırakılarak düzenlenmesini talep ediyoruz.
Hasan Kalkan lehine işleyen erkek adalet; eylül ve ekim ayında birçok kadın cinayeti davasında devreye girdi.
Yenibosna’da 23 Ağustos 2010 tarihinde sevgilisi Gülbeyaz Arslan’ı öldüren Ferdi Sevim’in yargılanmasında cinayetin “kıskançlık” sonucu ağır tahrik altında gerçekleştiğine kanaat getirildi. Ferdi Sevim 21 Ekim 2011 tarihindeki karar duruşmasında 15 yıla mahkum oldu.
Adana’da 1 Haziran 2010 tarihinde 23 yıllık eşi Nazlı Umakoğlu’nu, öldüren İmadettin Umakoğlu 20 Ekim 2011 tarihindeki karar duruşmasında 20 yıl ceza aldı. Mahkeme katilin “bana kadınlık yapmıyordu ve yatak odasına almıyordu” beyanını ağır tahrik olarak kabul etti.
İzmir’de 20 Temmuz 2010 tarihinde eşi Songül Acar’ı balta ve bıçakla öldüren, kızları Rabia ve Ebru’yu ağır yaralayan Tevfik Acar 12 Eylül 2011 tarihli karar duruşmasında 15 yıl hüküm giydi. Songül Acar’ın başka bir erkekle telefonla konuşma yapmış olması tahrik olarak kabul edildi.
Bursa’da boşandığı eşi Aysel Çalışır’ı barışmak için ikna edemeyince bıçaklayarak öldüren Cemal Aydın, “Her şey Aysel’in bana küfür ve hakaret etmesi ve bir anlık öfke sonucu oldu. Pişmanım” dedi. Mahkeme heyeti Cemal Aydın’ın sözlerine inandı. Tahrik olduğuna karar verdi. 14 Eylül 2011 tarihindeki duruşmada Cemal Aydın 20 yıl hapis cezası aldı.
Konya’da 30 Mart 2010 tarihinde 3 çocuğunun annesi olan dini nikahlı karısı Ayşe Demir’i öldürüp 10 parçaya bölen Yaşar Kaya’nın cezası 11.10.2011 tarihinde verildi. Yaşar Kaya 19 yıla mahkum oldu. Katil erkeğin “bana hakaret etti” beyanını doğru kabul eden mahkeme heyeti cinayetin tahrik altında işlendiğine hükmetti.
Türkiye’de yargının inisiyatifine bırakılan haksız tahrik indiriminin uygulanması için erkek olmak yetiyor. Cinayeti işleyen erkeklerin “kadınlık görevini yapmıyordu”, “erkekliğime hakaret etti”, “bana küfretti”, “beni aldatıyordu”, “cilveli saat sordu”, “tayt giyiyordu” gibi ucu açık beyanları mahkemelerin tahrik indirimi yapması için yeterli oluyor. Bu konuda acilen bir düzenleme gerekiyor.
Haziran ayında Yargıtay Ceza Genel Kurulu önemli bir karara imza attı. Genel Kurul, “Boşandıktan sonra hiçbir şey tahrik oluşturmaz” diyerek, eski eşini öldüren kocalara en ağır cezanın verilmesine hükmetti. Bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Ancak bu yetmez. Bütün kadın cinayetlerinde tahrik unsurunun kabul edilmemesini, bu doğrultuda erkek beyanlarının esas alınmamasını istiyoruz.
Bu nedenle, 21.10.2011 tarihinde BDP milletvekili Sebahat Tuncel’in TBMM’ye sunduğu “Türk Ceza Kanunu ve Ailenin Korunması Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”ni içerik olarak destekliyoruz. Bu teklifte, kadın cinayetlerinin nitelikli haller kapsamına alınması ve “namus saikiyle, kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle ve cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı nedeniyle” bir insanı öldüren kişilerin, müebbet hapis ile cezalandırılması öngörülüyor. Kanun teklifinde ayrıca “kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle işlenen kasten öldürme suçları, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı nedeniyle işlenen kasten öldürme suçlarında” haksız tahrik indiriminin uygulanmayacağı hüküm altına alınıyor.
Kadın cinayetlerinde haksız tahrik indirimi uygulaması erkek egemenliğinin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Kadınların boşanmak istemesini, tartışırken kendini ifade etmesini, istediği kıyafetle gezmesini, sevişmek istememesini… tahrik sebebi olarak değerlendirmek; kadınların aile içinde erkeklere itaat etmesi gerektiğini varsayıyor. Dolayısıyla kadınları ölüme kadar götüren erkek egemenliği ve erkek şiddetini pekiştiriyor. Kadınların iradelerini ve erkek egemenliğine direnişlerini cinayetin gerekçesi olarak kabul ederek erkek şiddetini ve cinsiyetçiliği meşrulaştıran ‘haksız tahrik indirimi’ uygulamasının kadın cinayeti davalarında devre dışı bırakılmasını erkek egemenliğine karşı mücadelemizde bir köşe taşı olarak değerlendiriyoruz. Biliyoruz ki kadının tayt giymesini, sevişmek istememesini cinayet için tahrik unsuru olarak görmek; kadınların kıyafetleri, cinsellikleri, iradeleri üzerinde erkek denetimini ve erkek şiddetini meşru sayar. İtaat etmeyeceğiz!