Ayşe Panuş
Türkiye’ de eğitimin süresi Tevhidi Tedrisat Kanunu’ndan bu yana bir kapışma alanı olagelmiştir. 28 Şubat’ta sistemin iki muktedirinin kapışması sonucunda ise 8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması başladı. Tarafların kapışması her zaman kadınlar üzerinden gerçekleşmekte ve patriyarkal sistem nasıl eğitim alacağımız üzerine yine yasalar çıkarmakta. Türkiye’yi yöneten tüm muktedirlerin ortak paydası ise kadını ailenin temel fonksiyonlarına göre tanımlamasıdır. Kimi seküler kimi de dini bir anlayışla bunu kadınlara dayatmaktadır.
Yeni düzenlemeye göre 4. sınıftan itibaren ebeveynleri istediği takdirde, bir öğrenci, yaygın eğitim kurumları aracılığı ile okula gitmeden eğitimine devam edebilecek. Bu, birçoğunun kulağına hoş gelecek bir düzenleme. Kitap-defter parası olmayacak, servis ücreti olmayacak, harçlık derdi olmayacak -devlet de eğitime kaynak ayırmaktan zaten vazgeçmişti-! Çocuk da oturacak televizyonun karşısına ve yılsonunda vereceği bir sınavla eğitim almış olacak. Ne güzel!!!
Biz kadınlara sunacağı güzelliklere geçmeden önce, hayatları dört duvar arasında televizyon ve bilgisayar arasında geçen, ebeveynlerinin durumu iyi ise bir proje çocuğu olarak o kurstan bu kursa koşan, söz hakları dahi olmayan, yaşıtları ile birlikte olamayan, tek toplumsallaşma mekânları okul haline gelen, özellikle büyük şehirlerdeki çocukların, 11 yaşından itibaren yaygın eğitime geçmelerinin sosyalleşmeleri önünde çok ciddi sorunlara yol açacağını söylemek sanırım yanlış olmaz.
Gelelim biz kadınlara getireceği güzelliklere:
Türkiye’de hali hazırda örgün eğitimde olup da 3. sınıftan itibaren okula gelmeyen, 5. sınıftan itibaren okuldan alınıp çalıştırılan veya evde ev işleri, çocuk-yaşlı bakımı yapan kadın öğrenci sayısı çok fazla. Bu durumdaki öğrenci sayısı kayıtlardan bilebildiğimizden daha fazla çünkü yıl içinde 20 gün okula devam eden bir öğrencinin kaydı silinmez ve bir üst sınıfa kolaylıkla geçebilir. Bir diğer sorun ise hiç okula gönderilmeyen kadın çocuklar. Sayıları hakkında kesin bir veri yok. Bu koşullar altında 4+4+4 uygulamasında 4. sınıftan itibaren örgün eğitimin zorunlu olmaktan çıkarılıp yaygın eğitime geçilmesi, kadın öğrencilerin hızla bu sürece dâhil olmalarıyla sonuçlanacaktır. Ebeveynler, erkek öğrencileri örgün eğitimden almayacaklardır; onlar ne de olsa erkektirler ve iyi bir eğitim almaları şarttır (iyi eğitim alsınlar ki sosyal statüleri artsın, iyi para kazansınlar, eşlerine ve sayısı en az 3 olan çocuklarına bakabilsinler diye beklenir). Oysa evde ev işi yapsın, çocuk ve yaşlılara baksın, evlensin, nasıl olsa kocası bakar, kıza yatırım yapmaktansa erkeğe yatırım yapmak iyidir vb. gibi eril gerekçelerle kadın öğrenciler 4. sınıftan itibaren hızla yaygın eğitime geçirilecektir. Zaten hükümetin bu düzenlemenin arkasındaki ana gerekçelerinden biri de başörtüsü sorunu ve dini eğitim. İkiyüzlü bir tutumla bilinçli bir şekilde başörtüsü sorununu çözmüyor ve kadınlara dini ve yaygın eğitim öngörüyor. Böylelikle kadınları bir yandan aile içine hapsederken bir yandan da vasıfsız iş gücü olarak esnek ve güvencesiz çalıştırmanın zeminini yaratıyor. Günümüzde uygulanan neoliberal, muhafazakâr politikalara uygun olarak, 4. sınıftan sonra örgün eğitimden kopan bir kadın öğrenci, çok erken bir yaşta cinsiyetçi iş bölümüne göre kadın işleri olarak bilinen işlere yönelecektir. Aynı zamanda dini nesiller yetiştirilmesi için dini eğitim alıyor olacaktır.
4. sınıftan itibaren öğrencilerin yaygın eğitime geçmesi başka bir alanda daha hak ihlallerine neden olacaktır: Engelli çocuklar için uygulanan kaynaştırma eğitiminin ortadan kalkması. Türkiye’de bu alan zaten oldukça sorunlu. Hem devlet hem de toplum, engelliler konusunda faşizan tutumlara sahip. Yok sayılmaya çalışılan bu çocuklar için son 20 yılda önemli adımlar atılmıştı, ancak gerek okulların fiziki yapısı, gerek öğretmenlerin tutumları, gerekse engelliler için gereken öğretmen açığı gibi nedenlerle sorun aşılamamıştı. Kaynaştırma eğitimi bu çocuklar için hayatidir; sosyalleşebilmeleri ve toplumdan soyutlanmamaları için şarttır. Ancak. 4 sınıftan itibaren yaygın eğitime geçilmesi ile bu çocuklar, var olan sorunlardan kaynaklı olarak doğrudan etkilenecek ve eğitimin diğer aşamalarından yararlanamadıkları gibi eve mahkûm olacaklardır.
Kaynaştırma eğitiminde de karşımıza doğrudan cinsiyetçi tutumlar çıkmakta. Hali hazırda engelli erkek öğrenciler eğitime daha fazla dâhil olurken, kadın öğrencilerin birçoğu bu eğitimden yararlanmamaktalar. Bu değişiklikle birlikte daha çok engelli kadın öğrenci toplumdan soyutlanarak yaşamaya mecbur bırakılacaktır.
Değişikliğin diğer bir yönü anaokullarının zorunlu olmaktan çıkarılması. Bu ise doğrudan çocuk bakımı ile ilgilidir. 5 yaş anaokuluna gitme yaşıdır. Türkiye’de birçok okulda çocuklar 5 yaşından sonra anaokuluna başlayabilirler. Bu yasayla birlikte anaokulları zorunlu olmaktan çıkarılmakta. Bu durum kadınlar açısından ne anlama gelmektedir? Çocuğunu bir şekilde 5 yaşına kadar büyüten kadınlar için bu yıllar aslında yeniden işe başlamanın yıllarıdır. Özellikle 0-4 yaş arasında kreş ücreti ödemekte zorlanan kadınlar için çocuğun 5 yaşında anaokuluna gitmesi yeniden işe başlama anlamına gelmektedir. Yeni durumda zorunluluk ortadan kalktığı için devlet anaokullarının sayısını azaltacaktır; ana sınıfı olan okullardaki sınıf sayısını azaltacak ya da öğretmen ataması yapmayacaktır.
10 yaşındaki bir çocuğa mesleğini seçtirmek zorunda bırakmanın hiçbir pedagojik yanı yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde de 10 yaşında mesleğe yönlendirme eğitimi yoktur. Bu durum, 10 yaşındaki bir çocuğa yetişkin olarak bakmayı da beraberinde getirir. Böyle bakıldığında da 10 yaşındaki kadın çocukları evlendirmekte de bir beis görülmez.
Bizim taleplerimiz ise şunlar olmalıdır: –
1- Zorunlu eğitim, kesintisiz, 2 yıl okul öncesi, 5 yıl ilkokul, 3 yıl ilkokul sonrası olmak üzere toplam 11 yıl olmalıdır. Devlet her mahalleye kreş, anaokulları ve bakım evleri açmalı ve bunlar ücretsiz olmalıdır.
2- Devlet tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede olmalı ve hiç birini finanse etmemelidir. İmamın, dedenin, papazın, hahamın bilumum din insanlarının yetiştirilmesi, ibadet yerlerinin yapılması, giderlerinin karşılanması vb. inanç sahipleri tarafından karşılanmalıdır.
3- Tüm kadın öğrencilere tüm sosyal haklarında pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.