Posts Tagged ‘patriyarka’

8 Mart, Bal ve Patriarkal Gürültü

sor-v3 Bilgesu Yaprak

Susmuyor, konuşuyor patriarka. Kulaklarımızda çınlayan erkeklerin değil, erkekliğin sesi. Satır satır, her saniye…
***
“Kadın dediğin evinde oturur. Ben ona kraliçeler gibi bakarım hem, ne gerek var çalışmasına? Otursun çocuklara baksın, yemek yapsın.”

Bazı feminist grupların bakış açısı, kadının çalışması, çocuk yapmaması, yuva kurmaması gerektiği yönünde olsa da, benim desteklediğim feminizm anlayışının temelinde kadının ne isterse onu yapması yatıyor. Biz kadınların, kimsenin bizim adımıza karar vermesine, doğruyu yanlışı belirlemesine ihtiyacımız yok. Ve evet, bir kadın isterse ev hanımı olabilir, çocuk yetiştirebilir. Fakat burada, erkeğin yorumuna odaklanmak istiyorum. Bu topraklarda “kaşık düşmanı” gibi bir terim varken yüz yıllardır, ‘ben kadınıma kraliçeler gibi bakarım’ komedisini nasıl algılamamız bekleniyor?

“Her kadın bir anne adayıdır ve annelik kutsaldır. Öyle ya, cennet annelerin ayağı altındadır.”

Sinsice, iltifat edercesine suratımıza atılan tokatlardan biri de bu bakış açısı. Alt metinde kadının sadece damızlık olarak görüldüğünü vurgulamaya gerek var mı bilmiyorum. Ama evlilik dışı çocuk sahibi olan kadınların anneliğine sıraladığınız hakaretler aklıma geldikçe, iki yüzlülüğünüzden gözlerim yaşarıyor. E ama annelik? E fakat kutsal?

“Kadınların hala eşitsizlikten söz edebiliyor olması bana biraz garip geliyor. Seçme seçilme hakkı, çalışma özgürlüğü.. Hatta artık kadınlar iş hayatında yönetici bile olabiliyorlar!”

Cam tavanı mimari bir öğe sanan bir insanın, bazı kadınların yönetici bile olabildiği şeklindeki yorumuna verecek çok yanıt aradık, bulamadık. Böylece bırakıyoruz.

statusquo“Kadınlar çiçektirler. Narin, duygusal varlıklardır. Şefkat ve ilgi isterler. Hem onlar bize Allah’ın emanetleri, değil mi?”

Yine enfes bir sempati maskesi altına gizlenmiş saçmalıklar yumağı. Kadının kimsenin kimseye emaneti olmadığı, çiçek böcek olmadığı konusunu bir netleştirelim önce. Akabinde ise, lütfen artık beyninize kazınsın: Şefkat, ilgi, nezaket isteyen süs bebekleri değiliz. Birey olarak saygı görmek, eşit hak ve özgürlükler istiyoruz! Bu kadar basit!

“Aslında kadın vücudu çok estetik. Ama tabi salıp gitmek olmaz. Kadın dediğin bakımlı olacak, alımlı olacak. Böyle kolları kıllı kızlar filan görüyorum bazen, resmen midem bulanıyor! Oysa pürüzsüz bir ten, sütun gibi bacaklar, bele kadar uzanan saçlar, ince bir bel, iri göğüsler… Sanat eseri olabilecekken, kezban olmayı seçecek kadar üşenmelerini anlamıyorum.”

Şimdi henüz on yaşındaki kız çocuklarının bile estetik cerrahi operasyonlarına neden özendiğini anlıyoruz değil mi? Kırmızı ruj sürse “ucuz” olan, doğal olmamakla suçlanan kadının sırtına, öte yandan yine benzer zihniyet tarafından kusursuz olmak gibi de bir misyon yükleniyor.  Kadının fiziksel olarak, görünmez bir korse yutmuş gibi durması arzulanıyor mesela. Kadının vücudunda saçları, kaşları ve kirpikleri dışında tek bir tüy bile bırakmaması ve bu çabayı ömür boyu sürdürmesi bekleniyor. Kadının her daim güzel kokması, tertemiz olması,  bembeyaz dişlerini sergileyecek şekilde kocaman bir gülümseme ile dolaşması –ama asla kahkaha değil, hafif kadınlar gibi, ne o öyle!- , kusursuz saçlarıyla erkeklerin akıllarını başlarından alması, tüm bunları yaparken de “doğal” olması bekleniyor. Zarif, kutsal, tatlı şişme bebekler olarak, başka işimiz ne ki!
international-womens-day-10

“Ya tamam anlayışsızlık etmek istemiyorum ama bu PMS dönemi bana biraz yalan geliyor. Naza kaprise bahane olsun. Haksız mıyım? Hem biz de sünnet olduk zamanında, bu kadar patırtı gürültü koparmıyoruz ama.”

Yaşadığımız akıl almaz hormonal değişimlerin size yansıması bizi de çok üzüyor. Tabi bizi üzen başka şeyler de var. Mesela bir şeye sinirlendiğimizde hemen “Regl dönemindesin herhalde.” yorumuyla karşılaşmak. Çünkü regl olma ihtimalimiz, haklı bir tepki gösteriyor olma ihtimalimizden daha kuvvetli, değil mi? Ayrıca elbette sizin padişah kostümleri, davullar, zurnalar, konvoylar ile yedi cihana duyurulan, cümleten kutlanan sünnetiniz ile bizim reglimiz tamamen aynı. Korkuyla annemize koşup çamaşırımızdaki kanı gösterdiğimizde yediğimiz tokatla başlıyor bizim şenlikler. Akabinde kimseye belli etmeden, sürekli pantolonumuzu kontrol ederek, ağrımızı sızımızı gizlemeye çalışarak, hiçbir şey yokmuş gibi geçirmeye çalıştığımız günler ile devam ediyoruz kutlamalara. Sürekli duyduğumuz “Adet dönemindeki kadının yaptığı yemek yenmez, hatta aynı sofraya dahi oturulmaz. Kanaması bilip abdest alana dek, bastığı toprak bile kurur!” gibi cümleler ile de neşemize neşe, gururumuza gurur katıyoruz. Ne güzel değil mi? Harika!
***
Bugün 8 Mart. Bugün televizyon programlarında kadının değeri, önemi konuşulacak. Bugün belki kırmızı bir gül, belki balonlar, belki yatağa servis edilen kahvaltılarla kutlanacak bazı kadınların varlığı. Bazı kadınlar bunu dahi yaşayamayacak. Özetle, olsa olsa ağzımıza bir parmak bal çalınacak; fakat bu balın tadı, dilimizde zehir kalacak. Bu zihniyet değişmedikçe, kadın aldığı her nefeste bu zorbalıklara maruz kalacak ve hiçbir gün, aslında bizlerin olmayacak…

Ne zaman ki bu zihniyetin köklerini söküp atacağız, işte o gün kazanacağız takvimleri, sokakları ve hayatı. Ne zaman ki beklentimizin güller değil, varlığımıza duyulan saygı olduğu anlaşılacak, işte o zaman kırk gün kırk gece kutlayacağız kadınlığı!

 

Neo-liberal saldırıya karşı kadın dayanışması

 Feminist gazete-8 Mart 2008
 Necla Akgökçe

Kadınlar olarak 2007 yılında yüzakıyla çıktığımız önemli eylemlerden biri Novamed Grevi’ydi.  Birkaç sol grup dışında, kamuoyu, sendika ve grevci kadınlar,  grevin kazanılmasında kadının dayanışmasının ne kadar önemli bir rol oynadığı konusunda hemfikirler. Her görüşten feministler ve kadın hareketi yanlıları için dayanışma platformunun eylemleri kendi gücümüzü görme fabrikadaki kadının deneyimleri ile ortaklaşma açısından çok önemliydi.

Çok düşük ücretli, güvencesiz, yarım zamanlı çalışmalar, kötü çalışma koşulları, yüksek işsizlik oranı. Bunlara sosyal devletin ve sosyal hakların tavsiyesi, sağlık ve bakım hizmetlerinin özelleştirilmesi de eklenince neo- liberalizmin kadınları nasıl etkilediğine dair tabloyu tam olarak görebiliriz.

AB ülkelerinde yarım zamanlı işlerin büyük bir bölümü kadınlar tarafından yapılıyor, gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerde ise yapısal uyum programlarıyla özelleştirmelerle kamuda pek çok kadın işsiz kalıyor, tarım çözülüyor geniş bir kadın kitlesi işsiz kalıyor.

Yarım zamanlı işler düşük ücretli ve evde yapılan işler genellikle. Batı’da feministler bu tür çalışma biçimlerine karşı çıkıyorlar. Çünkü bu işlerle birlikte ev işleri ve bakım işleri kadınların sırtına yükleniyor. Evde yapılan yarım zamanlı işler  kadınların emek piyasalarına  uzmanlaşmasını engelleyip onları vasıfsızlaştırırken evdeki patriyarkal işbölümünü de derinleştiriyor.  “Ev yükümlülükleri ile iş yükümlülüklerinin birleştirilmesi” sloganı ile bu durumun ideolojisi de yapılıyor.  Temel amaç kadınlara tam zamanlı güvenceli iş filan değil…Çünkü bu talebin ardından kreş çocuk bakım hizmetleri vs gelecek… Eşit ücret mücadelesi de bir kenara itildi…  İşyerini temelden sarsan yapısal feminist taleplere artık yüz verilmiyor. Eviçleri ekonominin gereğine göre yeniden örgütlenirken, evişlerinin görünülmezliği artıyor, kadınlar üzerindeki patriyarkal baskı katmerleşiyor.

Güney’de yoksul ülke kadınlarına reva görülen ise güvencesiz çalışma, hizmetçilik, seks işçiliği, serbest bölgelerdeki ter atölyeleri.. Serbest bölgeler tümüyle kadın emeği üzerine şekillenmiş yerler. Kadın emeğinin en ucuz ve en edilgen olduğu Güney Asya ülkeleri ve Latin Amerika ülkelerinde çok yaygın…Kadın emeğinin ucuzluğu ve edilgenliği ise doğrudan doğruya o bölgedeki patriyarkanın gücüyle ilişkili. Genç kadınların din ve baba, koca baskısıyla edilgenleştirildiği yerlerde emek hem daha ucuz hem de örgütlenmeye daha az yatkın… Bu tür işyerlerinde kadınlar ustabaşılardan dayak  yiyiyorlar…Bunun yanında taciz ve tecavüz de onları baskı altında tutma biçimleri olarak işlev görüyor…

Neo liberalizmin sosyal devlete karşı biliyorsunuz. Sosyal devletin çocuk ve yaşlı hasta bakımı  hizmetlerinden en fazla yararlanan kesim tabii ki kadınlar. Hizmet ve bakım işleri özelleştirilince, bu işlerin çoğu kadınların sırtına yükleniyor. Neoliberalizmin erkek emeği üzerinden değil  kadının görünmeyen ve görünen emeği üzerinden kendine hayat imkanı buluyor.

Erkekler bu süreçte daha düzenli ve daha fazla gelir getiren işlerde çalışırken kadınlar erkeklere yemek pişirip, onların üzerlerini, yıkayıp paklayarak sahip oldukları işlerde kariyer yapmalarını da kolaylaştırıyorlar. Kadınlar evkadınılaştırılırken, dışarıdaki emekleri değersizleşiyor, yukarıda saydığımız güvencesiz işler onlara ait işler oluyor, erkeklerin emek piyasalarındaki değerini daha da artırıyor.

Ama Neo-liberal politikalar, Kuzey’in zengin ülkelerindeki kadınların geleceği ile Güneyin ve Doğu’nun yoksul ülkelerindeki kadınların kaderi birbirlerine bağlıyor. Bu da kadınlar arası dayanışmanın ve birlike mücadelenin şartlarını hazırlıyor. Aynı Novamed eyleminde olduğu gibi.

Kadınlar direndi, feminist kadınlar onlarla dayanıştı, dayanışma mail aracılığıyla dünyanın diğer ucundaki kadınları da harekete geçirdi. Ve serbest bölgeye Türkiye’de bir sendika girdi. Antalya’da Serbest Bölgede Alman Fresenius Medical Care çokuluslu şirketine ait Novamed isimli işyerinde 448 gün devam eden kadın grevi, başarıyla sonuçlandı.  Kadınlar 2 Ocak 2008 tarihinde işbaşı yaptılar. Aynı gün kendisiyle yapılan bir söyleşide Novamed sendika temsilcisi  Aysel Göncü şöyle söylüyordu;

“Kadınlar olarak şu anda en önemli hak kazanımımız özgürlük! Evde olsun, işyerinde olsun dışarıda olsun, bir özgürlük kazandık gerçekten. Erkeklere karşı ezilmediğimizi göstermiş olduk.”

Özgürlüğü kazanmak,  tek tek kadın olarak değil kadınlar olarak kazanmak… Bireyin, bireysel kurtuluşun, kimlik politikalarının öne çıkarıldığı, dayanışma ilişkilerinin çözüldüğü neo-liberalizmin ideolojik olarak hakim olduğu bir dönemde, “biz” demek “biz kadınlar” demek çok önemli. Biliyoruz ki, “biz kadınlarla” “biz feministler” arasındaki yol çok kısa ve çok dolaysız bir yol var.

iyi ki feministiz

_mg_6815ayşe düzkan – feminist politika (9. sayı , 2011 kış)

hareket birbirinden farklı çok fazla şeyi ifade edebilen bir kelime. biz insanın, nesnenin devinimi meselesini bir yana bırakıp, toplumsal olana bakalım. sonunu ‘hareket’ diye bitirdiğiniz bir tamlamanın ilk iki kelimesi ‘gerçeküstü sanat’ da olabilir, ‘devrimci sınıf’ da…

feminizm de toplumsal bir hareket. bunu, toplumun aklımıza gelen gelmeyen bütün alanlarını etkilemek anlamında kullanıyorum. hukuk, edebiyat, plastik sanatlar, siyaset, etik, pozitif bilimler hatta giyim modası bile feminizmin ilgi ve etki alanında. feminizmi, başka ‘kadın çalışmaları’ndan ayrıştıran özelliklerden biri bu.

Devamını Oku…

Feminizm

Gülnur Acar Savran

Kadınların erkek egemenliğine karşı kolektif mücadeleleri ve bu mücadelenin dayandığı ideoloji. Feminizmin hareket noktasında, kadınların ezilmesinin diğer baskı ve tahakküm biçimleri karşısındaki özgüllüğünün ve sistematik niteliğinin kabulü vardır. Bu hareket noktasının günümüz feminizminde yaygın olarak benimsenen uzantısı ise şudur: Toplumsal cinsiyet hiyerarşisi, sınıf çelişkisinin ve ulusal/etnik ya da ırka dayalı egemenlik biçimlerinin yanı sıra toplumları biçimlendiren temel hâkimiyet biçimlerinden biridir. Patriarkanın ve kapitalizmin dinamikleri birbirine indirgenemeyecek ama birbirini besleyen dinamiklerdir. Bu feminist tahlile göre erkek egemenliği, kadınların ezilen, erkeklerin ezen taraf olduğu, başka bir ifadeyle biri hâkim diğeri tâbi iki toplumsal grubun karşı karşıya geldiği bir toplumsal ilişkidir.

Devamını Oku…

Sosyalist Feminizm Kurtuluş Perspektifimizin Neresinde Duruyor?

Gülnur Acar Savran

Politik perspektifimizin, hayallerimizin, içinde yaşadığımız toplumsal ilişkilerin düzeltilmesine/düzenlenmesine hapsolduğu; zihinsel ve duygusal enerjimizin, kadınları maruz kaldıkları baskı, sömürü, şiddet karşısında biraz daha güçlendirmekle sınırlı olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bunun ötesine uzanmaya, cinsiyet farklılığının toplumsal uzantıları olmadığı bir dünyayı ve daha da önemlisi böyle bir dünyaya bizi götürecek yolu tasavvur etmeye takatimiz yok gibi… Kadınların ailelerinden, kocalarından, babalarından görece bağımsızlaşabilmeleri, özgürleşmeleri, erkek şiddeti karşısında güçlenmeleri kuşkusuz feminist bir gelecek perspektifini ören ilmekler. Ama ne var ki, ufkunda kadınların kurtuluşuna yer olmayan bir özgürleşme ya da bağımsızlaşma politikasıyla kazanılan haklar, özgürlükler hep geriye alınabilir oluyor; kadınların bir bölümünü özgürleştirirken bir bölümünü şiddete, yoksulluğa daha açık hâle getirebiliyor.

Devamını Oku…

Aileyi Yeniden Gündemimize Almak…

adhv

İkinci dalga feminizmin 70’li yıllarda uğraştığı başta gelen konulardan birisi aile idi: Tek eşli heteroseksüel evliliğe dayalı aile. Aileyi kadınlar açısından ele alan ve o güne kadar yaygın olduğu biçimiyle, türdeş bir birim olarak değil de, bir çıkar çatışmasının, bir iktidar ilişkisinin mekânı olarak tahlil eden yazılar/kitaplar o yıllarda giderek yaygınlaşıyordu. Aile içinde kadınların emeğine, bedenine el konduğu ve bu el koymanın erkek şiddetiyle güvence altına alındığı, o dönemin feminizminin mihenk taşlarından birisiydi. Evliliğin başka birliktelik biçimleriyle aşılması ise, yine o dönemin feminizmi açısından, kadınların özgürleşmesinin ve kurtuluşunun koşullarından en öncelikli olanıydı. Devamını Oku…

Ataerkinin Günahı Kadınların Boynuna!

kkkS. Dilek Şentürk

Erkek egemen sistemin feminist hareketi yok saymak adına bu mücadeleyi hedef alan bazı bombaları vardır. Her ne kadar alanımıza düşmeden ellerinde patlatıyor olsak da ardı arkası kesilmiyor ürettikleri bombaların, karalamaların ve yok saymaların. Örneğin feminist hareketi hedef alan bu bombalardan biri “Eee, evet öyle diyorsunuz ama” sözleriyle başlayıp “Erkeği de yetiştiren kadın değil mi?” sorusuyla bitmekte. Üstelik ellerinde patladığını fark etmeden, yaptıkları karalamanın kendilerine zafer kazandırdığını düşünme yanılgısını yaşayarak. Yetiştirmek ve bakıcılığı aynı kefeye koyan zihniyetin kadına “yanlış yetiştirme” suçlamasını yaparken asıl amacı, feminizme düşürdükleri gölge altında serinlemektir.

Devamını Oku…

Kalkınmada Kadın Emeği

kalknmada-kadn-emeiEmel Dalfidan

“Kalkınma bir ülkede toplumsal refa­hın artması, insanların sınıf, cinsiyet, ırk, etnik köken, din vb. farkı gözetilmeksizin insan onuruna yakışan, bir yaşam düzeyi sürdürebilmesi için yürütülen çalışmalar olarak tanımlanabilir.”

Kapsamlı bir araştırmanın ve pek çok örneğin yer aldığı Kalkınmada Kadın Emeği adlı kitap, kalkınmanın ne olduğu­nun açıklandığı giriş bölümünde yer alan yukarıdaki satırlarla başlıyor. Kalkınma düşüncesinin gelişimi, kalkınma teorile­ri, kalkınma stratejileri ve kalkınma ide­olojileri dünyada ve ülkemizde bunlara ilişkin uygulamalar tarihsel gelişimi için­de detaylı bir şekilde incelenerek okuyucuların bilgisine sunulmuş.Devamını Oku…

Sevgilim Yemek Pişiriyor!

Mutfak Cadıları Temmuz 2011

Babam “Şu kızlara yemek pişirmeyi öğret, büyüyünce aç kalacaklar” dediğinde, ciddiye almadığında takındığı tavırla “Hıı” der geçerdi annem. Biraz büyüdüğümde “Yemek pişirmeyi öğrenme, yoksa evlenince hep sen yaparsın” diye kulağıma fısıldamıştı. Boşanınca gerçekten babamın dediği oldu, aç kaldım. Ama yılmadım, güzel yemek pişiren erkeklere aşık oldum. Benim kalbime giden yol, midemden geçiyor anladım. ***

Devamını Oku…

Ev İşleri Hiç Bitmez

Mutfak Cadıları – Eylül 2010

Ev kadınlığı, dünyanın en zor işlerinden biri… Dışarıda çalıştığınızda tek iş yaparsınız ama evde yemek, bulaşık, temizlik, çamaşır, çocuk ve yaşlı bakımı pek çok işi birden yapmak zorundadır ev kadınları…Bunların hepsi dışarıda yapıldığında para getirir ama evde yaptığınızda, sizin doğal olarak göreviniz gibi algılanır…Üstelik, bu işler görünmez işlerdir… Yapılmadığında fabrikadaki işler de yürümez onun ötesinde yaşam durur ama ev işleri, iş diye istatistiklere girmez, ülkenin gayri safi milli hasılası içinde yeri yoktur…

Devamını Oku…

Doğum Borçlanması: Alacaklıyken Borçlu Çıkarıldık…

Mutfak cadıları – Ağustos 2010

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasası ile doğum yapan kadınlara verilen prim borçlanma hakkının kapsamı 01.07.2010 tarihinde yapılan bir düzenleme ile genişletildi. Daha önce doğum borçlanmasından faydalanabilmesi için kadın sigortalının, doğum nedeniyle işten ayrılmış veya işten ayrıldığı tarihten itibaren üçyüz gün içinde doğum yapmış olması gerekiyordu.

Devamını Oku…

Alıyoruz Veriyoruz; Patriyarkaya Can Veriyoruz

Mutfak Cadıları – Temmuz 2010

“Kadınlar, tüketiciler olarak, Çin ile Hindistan’ın pazar toplamının 2 katı kadar büyüklükte bir fırsat sunuyor şirketlere. Dünya çapında kadınların toplam yıllık kazançları 13 trilyon dolar iken, tüketim harcamaları 20 trilyon dolar…” diyor M.J. Silverstein ve K.Sayre; “Hal böyleyken şirketler kadınlara yeterince iyi davranmıyor, onların istek ve ihtiyaçlarını anlamıyorlar, sanki satın alma kararını verenler onlar değilmiş gibi davranıyorlar”. Yazı devamında hangi şirketlerin ne gibi stratejilerle kadın müşterileri tavladıklarını, ne kadar başarılı olduklarını ele alıyor ve kadın müşterilerine daha iyi hitap edebilmek için ne gibi yöntemler izlemeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunuyor.

Devamını Oku…

Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeği: Türkiye Örneği

kapitalizm-ataerkillik-ve-kadn-emeiİrem Yılmaz

Fedakar, güvenilir, sabırlı, itaatkar, uysal, ucuz (hatta yok pahasına)… Bu kavramlar, pek çok yönüyle –zamansal, mekansal vb.– kadınların yeryüzünde harcadığı emeği şekillendiren, kavrayıp kuşatan nitelemelerin en güçlüleri olarak, resmi ve gayrı resmi tüm kanallarda kadınlar aleyhine işletilmekte. Biz, bu ‘işletim sistemi’nde kadınların durumunu ücretli/ücretsiz emek kıskacıyla tanımlıyoruz. Tespitimizi gündemde tutmak içinse, aile ve iş yaşamında derinliğini yitirmeyen, hükümet ve patronlarca da sımsıkı sahiplenilen cinsiyetçi iş bölümü, fırsat yaratmamıza gerek bırakmıyor. Öngöremediğimiz bir tarihe kadar daimi gündemimiz olacak olan ücretli/ücretsiz kadın emeği konusunda, kadın akademisyenlerin ortak çalışmasıyla SAV’dan çıkan bu kitap, kadınların ücretsiz ev içi emeği kadar kadın istihdamının esnek ve enformel yapısı, kadınları hedef alan mikro krediler, göçmen kadın emeği konularında da, kapitalizm ve ataerkinin (patriyarka) birbirine sağladığı maddi temel üzerinden kapsamlı incelemeler sunuyor. Bu açıdan, esnek çalışma ile ilgili verilen bilgiler biz kadınların nasıl bir istihdam istediğimiz hakkında da soru/n ve taleplerimizi ortaya koyuyor.

Devamını Oku…