Posts Tagged ‘kürtaj hakkı’

Can Başkent’e Cevap; Biber Acıdır..

canÖzgür Can – Feminist

Birikim dergisinde çocuk gelinlere ilişkin Metin Solmaz bir yazı paylaşır. Merin Sever gerekli cevabı verir. Bence mevzu kapanır.

Fakat sonra  “benim bedenim, benim kararım” sloganının da yanlış olduğunu yazıya iliştirmiş olan Metin Solmaz’ın makalesine destek gecikmez, gelir.  Can Başkent aylardır içinde tuttuğu, belki bazı kişilerle paylaştığı konuyu, Birikim aracılığıyla tekrar gündeme taşır.

Devamını Oku…

Fişlenerek ve İkna Turuna Direnerek Kürtaj…

ank-18-haz-kurt-9Filiz Karakuş

Orta yoldan kadınların kürtaj seçme hakkı değil devletin ve ailenin çıkarları çıkıyor.

Kürtajın cinayet olduğu ve yasaklanması gerektiği açıklamalarıyla başlayan tartışmalar, kadınların mücadeleleri ve her kesimden gelen tepkilerin belirlediği bir sürece yol açtı.

Kürtajı yasaklamayı hedefleyen Hükümet bu emelini gerçekleştiremeyeceğini anlayınca, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın deyimiyle  bir ‘orta yol’ arayışına girmek zorunda kaldı.

Bulunan orta yolun kadınların bedenleri üzerinde söz ve karar hakkının dışında bir yol olacağını tahmin ediyor, “Kürtajda orta yol olmaz,” diyorduk. Maalesef yanılmadık. Kürtajı yasaklamayı göze alamayan devlet, kürtaj hakkının kullanımını zorlaştıran bir yasa hazırlığı içinde.

Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın beraber hazırlayarak Bakanlar Kurulu’na sunacağı kürtaj tasarısının basına yansıyan arka plan tartışmalarına ve büyük ihtimalle önümüze gelecek haline baktığımızda, kadınların cinsellikleri, bedenleri, hayatları üzerinde erkeklerin ve devletin sınırsız denetimi olması perspektifinden hazırlandığını görüyoruz. Yani, artan muhafazakarlaşmanın da izin verdiği biçimde, kadınları erkeklerin ve devletin kontrolüne koşulsuzca teslim eden, kendi arzularını hiçe sayarak belirli rollere, bilhassa anneliğe sıkıştıran bir zihniyetin ürünü olduğunu.

Önümüze gelecek tasarıda, kürtajın sadece hastanelerde yapılabilmesi şart koşulurken; kürtaj hakkı psikolojik, tıbbi, ideolojik baskı ile kullanılamaz hale getiriliyor.

Gebliz uygulaması gebelik testini ve kürtajı kapsamamalı ve kadınların talebine bağlı olarak sisteme kaydedilmeli

Uzun süredir gündemde olan ve son Aile Hekimliği sistemiyle yürürlüğe giren Gebe, bebek, lohusa izleme sistemiyle (Gebliz) bir kadın ebelik testi yaptırdıkları andan itibaren izlemeye alınıyor. Kadınların gebelik tespiti için yaptıkları tahlillerin sonuçları gerekli yerlere (!) iletilmek üzere kayıt altına alınıyor. Test yaptıran kadın başvuruda mahremiyet butonunu işaretlemediyse kadının oturduğu eve telefon edilerek ya da bizzat evin kapısı çalınarak gebelik testi sonucundan eş, baba ve kardeş…evde oturan herkesin bilgi sahibi olması sağlanıyor. Test sonuçları ilk andan itibaren merkezileştiriliyor.  Aile Hekimlerine bilginin ulaştırılması için yapılan bu uygulama, kadınların cinselliklerinin denetimi anlamına geldiği gibi, özel hayatlarının gizliliğini ihlal anlamına geliyor. Bu uygulamayla kadınların gebeliğini devam ettireceği varsayılıyor ve üzerlerinde baskı kuruluyor. Bu baskılanmaya rağmen bir kadın kürtaj yaptırmak için hastaneye başvurduğunda ise öncelikle bir heyetle görüşmesi zorunlu kılınıyor.

Kürtaj öncesi bilgilendirme heyeti istemiyoruz.
Kürtajda söz ve karar kadınların
Koca izni kaldırılsın. Evli-bekar kadınlara aileye bağlı kılınmadan kürtaj hakkı.

Hazırlanan tasarıda, hastanelerde oluşturacak  uzmanlar heyeti tarafından kürtaj başvurusu yapan ailenin  ‘bilgilendirilmesi’ hedefleniyor. Kürtaj başvurusu için anne ve baba adayının birlikte başvurusu şart koşulacakmış. Kadının tek başına başvurusunun kabulünü istisna olarak görüyor yasa tasarısı. Kadınların kürtajda asıl söz ve karar sahibi olmalarını baştan reddediyor. Daha önceki uygulamada koca izninde imzalı bir rıza beyanı yeterli olurken, şimdi kocalar baba adayı sıfatıyla ikna odalarına anne adayı (kadın değil anne adayı) birlikte davet ediliyor. Bekar kadınlar için, hamileliğin faili erkeği açıklama baskısı demek olan bu uygulamanın, aile üzerinden yürüyen kürtaj tartışmasında bekar kadınların hastanelere başvurmalarının da önünü kapatacağını söyleyebiliriz. Bekar kadınların kürtaj başvurusu yaptıklarında, genel ahlak ve evlilik tavsiyeleriyle karşılaşmaları ise kuvvetle muhtemel.

Kurulması hedeflenen uzmanlar heyetinin bileşimi ise dikkat çekici. Kadın doğum uzmanı, sosyal hizmet uzmanı ve psikologdan oluşuyor bu heyet.

Kadın doğum uzmanının kürtajın tıbbi sürecini aktarması bakımından anlaşılır yanı var. Peki psikolog ve sosyal hizmet uzmanının bu heyette işi ne? Psikologlar oldukça basit olan bu operasyona kadını hazırlamak, kürtaj yaptıran kadınların travma yaşamalarına gerek olmadığını anlatmak , kadınları güçlendirmek için heyette yer bulmuyorlar. Sosyal hizmet uzmanları ise olağanüstü durumlar dışında toplam1-2 saatlik hastane yatış süresi olan kürtaj operasyonu ve yapılacak hastane düzenlemesi konusunda, başvuru yapan kadınlara bilgi vermesi için bu heyete dahil edilmiyorlar. Bu heyetin amacı, ne için kurulmak istendiği ortada ; Kadınların kürtaj yaptırmasını engellemek

Kadınların cinsellikleri, bedenleri ve hayatları hakkında karar hakkı

İkna odalarında ‘bilgilendirme’ adı altında kadınlara, kocalarının da gözcülüğü ve denetiminde kürtaj yaptırmasını engellemek için merkeze konulan konunun ise ‘bebeğin yaşam hakkı’ olduğu belirtiliyor. Basına yansıyan haliyle cenin, embriyo gibi ifadelerin özellikle kullanılmadığını ve döllenme anından itibaren yaşama hakkı olan bir bebekten söz edildiğini görüyoruz. Bilgilendirmenin birinci maddesi ‘bebeğin yaşam hakkı’ ile başlıyor. Son maddesi ise devletin çocuk bakım hizmetleri konusunda sunacağı olanaklar  (bunun gerçek hayatta bir karşılığı olmadığını bu ülkede yaşayan herkes biliyor)

Sosyal hizmet uzmanlarının bu heyette bulunmasının anlamı çocuk bakımı konusunda yapacakları yönlendirme, psikologların yapacakları ‘bir cana kıyılır mı?’ baskısı olacak gibi gözüküyor. Ancak ikna turlarından ‘sağlam’ çıkabilen kadınlar kürtaj yaptırabilecekler. İkinci kez kürtaj yaptırmak isteyen kadınların aynı prosedüre, baskıya maruz kalmamak için doğurmak zorunda kalacaklarını ya da yaşam haklarını tehdit eden (şiş, kibrit çöpü, askı vb.) kürtaj yöntemlerine başvurabileceklerini söylemek abartı olmaz. Bekar kadınların çoğunluğu ise heyetle muhatap olmamak  ve fişlenmemek için kürtaj karaborsasına ya da yaşamlarını tehlikeye atan yollarla düşük yapmaya yönelebilecek. İkna turlarında, ceninin yaşam hakkından yola çıkılarak kürtajın cinayet olduğu, bir devlet politikası olarak empoze edilecek ve kadınlar için annelik neredeyse zorunlu seçenek olacak. Ceninin yaşam hakkını merkeze alan bir yaklaşım baştan kadının hayat ve yaşam hakkını riske atıyor.

Tecavüz saldırısına uğrayan kadına ömür boyu ağırlık

Yasa tasarısının arka plan tartışmalarında,  tecavüz sonrası hamileliklerde  tecavüze uğrayan kadın ve cenini eş değerde önemseyerek yol bulmaya çalışıyoruz deniyor. Oysa “anne ve bebeğin masumiyeti” diye formüle edilen bu anlayış aslen yine bebek olarak tanımladığı ceninin kürtajını engellemek üzerine kuruluyor. Kadınların tecavüz sonrası yaşadıkları travmanın üstüne ‘bebeğin masumiyeti’ söylemiyle kurulan baskı kadının seçim hakkının önünü kapatıyor. Tecavüzcü erkekle saldırıya uğrayan kadın arasındaki ilişkiyi doğacak çocuk üzerinden süreklileştiriyor. Tecavüze uğrayan kadının hayatı boyunca bu saldırının sonuçlarını yaşamasının yolunu açıyor.

Diyanet hazırlık içinde

Kadınların kürtaj seçim hakkına ‘ceninin yaşam hakkı’, ‘ailenin güçlendirilmesi’ zemininde bir saldırı da Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gelmek üzere. Diyanet kürtaj meselesine ‘yaşam hakkının kutsallığı’ zemininde yaklaşmaya karar vermiş.

Görünen o ki; Diyanet de, hükümet de, kadınlara kürtajı seçme hakkını ‘sen bir bebek öldürüyorsun, bunu bilerek davran’ baskısı ve paketiyle vermeye hazırlanıyor.

Sezaryen kadının seçimine bırakılmalı

Sağlıkta dönüşüm ve performans sisteminin bir parçası olarak sezaryenle doğum kadınlara dayatılan bir doğum yöntemi haline geldi. Sezaryenin dayatılmış bir yöntem olması engellenirken, kadınların sezaryeni tercih etme hakkının ortadan kaldırılması doğru değil. Sezaryen konusunda TBMM’de geçti-geçecek yasanın sezaryen uygulaması için sadece tıbbi zorunluluk koşulu getirmesi bir eksiklik. Sezaryen tıbbi sonuçları anlatılarak kadının onayıyla uygulanabilmeli.

Cinsellik, Doğurmamak, Annelik kadınların seçim hakkı.

Kürtaj kadınlar için çoğunlukla erkeklerin korunmaması, kimi zaman kadınların doğum kontrolüne erişememiş olması nedeniyle ve  bazen kazayla oluşan istenmeyen gebeliklerin sona erdirilmesi için bir seçim hakkı. Kadınların kendi bedenleri hakkında söz ve karar sahibi olmalarının bir parçası.

Bugün kürtaj hakkı, kadın ve üreme haklarının bir parçası olarak dile getiriliyor. Bu çerçeve bizim için yeterli mi? Değil. Çünkü kürtajın üreme haklarının bir parçası olmasının yanı sıra kadınlar açısından hem cinsellik ve doğurganlık arasındaki hem de hamilelik ile annelik arasındaki bağı kopartan bir işlevi var. Bu anlamda kürtaj kadınlara rahatlama sağlayan ve özgürleştirici bir sosyal hak. Yani aslında ister zorunluluktan olsun, ister kazayla olsun, kürtaj kadınların doğurmamayı seçme hakkı.

Kürtajın özgürleştirici dinamiğini güçlendirmek, kadınların cinsel ilişkiyi reddetme hakkı ve kadınların hayatları hakkında karar sahibi olma, anne olmayı reddetme, ya da istese bile zamanını kendi belirleme hakkıyla birlikte savunarak mümkün. Bütün bu savununun temelinde ise kadını aileden bağımsız görmek, kadınların cinsellikleri, bedenleri, hayatları üzerindeki erkek ve devlet denetimine karşı çıkmak yatıyor.

Kürtajda orta yol olmaz. Bedenimiz ve geleceğimiz bizimdir.

900 Örgüt ve 60.00 Kişiyle “Kürtaj Yasaklanamaz”

img_5487‘Kürtaj Yasaklanamaz’ başlıklı metin (http://www.kurtajyasaklanamaz.com) bir hafta içinde  ulusal ve uluslararası alanda faaliyet gösteren 900 örgüt ve  55 bin kişi tarafından imzalandı.İmzacı örgüt ve bireysel imza atan kadınlar, Türkiye’nin farklı illerinde  basın açıklaması yaptılar. Kadınlar imzaları  Başbakan, Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanına gönderdiler.

Yapılan basın açıklamasında “Kürtajı yasaklamak için başlatılan sürecin derhal durdurulması”  istendi.

Devamını Oku…

Kürtaj Toplumsal Bir Hak

krtaj-hakk

Ayşe Toksöz-Özlem Barın

Patriyarkal sistem içerisinde kürtaj, kadınların bedenlerinin, cinselliklerinin ve doğurganlıklarının denetlenmesine karşı, kadınların kendi bedenlerini, yaşamlarını belirleyebilmelerinin ayrılmaz bir parçası.

Kadınlar istenmeyen gebeliklere maruz kaldıkları müddetçe, bu gebelikleri sağlıklı bir şekilde sonlandırmak, kadınların kendi bedenlerini ve yaşamlarını belirleyebilmelerinin bir önkoşulu olmaya devam edecek.

Bugün hem Türkiye’de hem de genel olarak dünyada neoliberal politikalar ve yükselen muhafazakârlık altında kürtaj karşıtlığının artması, kürtajı yasaklama girişimlerinin hız kazanması hiç de tesadüf değil. Kadınların bedenleri, doğurganlıkları, cinsellikleri ve bu yolla kimlikleri ve emekleri üzerinde denetimi tahkim etmenin saç ayaklarından birini kürtajı yasaklamak, kadınların kürtaja erişimini sınırlandırmak, kürtajı tüm toplumu ilgilendiren bir ahlaki mesele olarak sunup kadınların karar verme kapasitesini sınırlandırmak ve kadınlığı annelikle özdeşleştirmek oluşturuyor. Bu saldırı karşında, kadınlar olarak kürtaj hakkını en temel haklarımızdan biri olarak savunmak, erkek egemenliğine, patriyarkal kapitalizme karşı ciddi bir darbe indirmek anlamına geliyor.

Fakat feministler olarak kürtajı vazgeçilmez bir hak olarak savunurken, kazanılmış ya da verili bir hakka yönelik saldırı karşısında salt bu hakkı korumak adına soyut bir yerden mücadele etmiyoruz. Kürtaj tartışmasının embriyonun yaşam hakkı gibi ahlaki bir düzeye çekildiği ideolojik bir ortamda kürtajı kadınların kendi yaşamlarını belirleyebilmelerini, kendilerini gerçekleştirmelerini mümkün kılan bir hak olarak kurgulamak gerekiyor. Kürtajı bu şekilde savunurken ise, kadın bedenini ve cinselliğini, kadınların yeniden üretim kapasiteleri ile birleştiren bir biyolojik özcülüğe düşmemeye ve kürtaj hakkını bireysel bir seçim özgürlüğüne indirgememeye dikkat etmek gerekiyor.

Kişinin bedenin metalaştırılmasına, nesneleştirilmesine, dışarıdan belirlenmesine karşı bedensel dokunulmazlığı ve bedeni üzerindeki kendi denetim hakkını bir doğal hak olarak savunmak elbette önemli. Fakat kürtaj hakkını bedeni bir özel mülkiyet olarak kurgulayan ve mahremiyet üzerinden tanımlayan liberal bir anlayış üzerine oturtmak, kadınların yeniden üretim kapasitelerinin patriyarkal bir toplumsal düzen içinde belirlendiğini, dolayısıyla da kürtajın kadınlar için bir ihtiyaca, zorunluluğa tekabül ettiği gerçeğini göz ardı ediyor. Kürtaj kararının kadınlara ait olduğunu söylerken, “Bedenim benim, embriyo, cenin de benim bedenimin bir parçası, benim malım, ister beslerim, ister atarım, cinsiyetini beğenmedim aldırırım,” gibi keyfi ve atomize bir birey anlayışından hareket etmiyoruz elbette. Çünkü böylesi bir keyfiyet, tam da kadınlar açısından ciddi tehlikeler barındırıyor. Her şeyden önce kadınların cenini bedenlerinin bir parçası olarak görmedikleri, istenmeyen gebelik durumunda bedenin bir işgali olarak algıladıkları şeklindeki deneyimlerine ters düşüyor bedensel mülkiyet anlayışı. Keyfiyet tahayyülü, kadınların yeniden üretim kapasiteleri üzerindeki denetimlerini hem soyut hem de mutlak kılıyor. İstenmeyen gebeliklerde erkeklerin rolünü göz ardı ettiği kadar, yeniden üretimi, doğurganlığı kadınların biyolojik olarak belirlenen, kaderleri olan özel bir alan olarak da mutlaklaştırıyor. Erkek egemen denetim de zaten bu mutlaklaştırma üzerinden işliyor. Soyut bireyci bir hak anlayışına karşı belirli bir toplumsallık içinde belirli ihtiyaçlarla şekillenen, bu ihtiyaçlarının karşılanmasıyla kendini gerçekleştiren somut bir birey anlayışı üzerinden, kendi bedenlerimiz üzerindeki kontrol ve kendini belirleme hakkını pozitif bir noktadan kurgulamalıyız. Patriyarkal ilişkiler içinde, kadınlar hamilelikten bedensel, ruhsal, cinsel olarak daha fazla etkilendiği için ve çocuk bakımının yükü kadınların üzerinde olduğu için kürtaj hakkını kadınların, kendilerini kendi ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirme hakkını tanıyan, mümkün kılan bir koşul olarak savunuyoruz. Patriyarkal ilişkiler bağlamında ve kadınların toplumsal özgürleşmesi perspektifi içinden düşünmediğimizde tek başına hak kavramı soyut olduğu kadar durağan bir kavram. Var olan toplumsal ilişkileri hedef almayan, patriyarkal tahakküm biçimlerine meydan okumayan, kürtaj hakkını salt bir kürtaj hizmetine erişim hakkı olarak gören bir sabitlemeye de düşmemeliyiz. Kürtajı daha geniş bir özgürleşme perspektifi içinden, kadınların kendi bedenlerini, cinselliklerini, yaşamlarını belirleyebilmeleri, doğurganlıkları üzerindeki patriyarkal tahakküme dur diyebilmeleri, kendilerini gerçekleştirebilmeleri için bir toplumsal hak olarak savunmalıyız.

Bütün bunları söylerken, özcülüğe düşmemek adına biyolojinin rolünü yok saymamak da gerekiyor. Kadın bedeni, cinselliği ve doğurganlığı arasındaki ilişki devam ettiği müddetçe, kadın bedeni hamileliğin gerçekleştiği ortam kaldığı müddetçe kararın kadınlara ait olması gerekiyor. Bu, kürtaj hakkının ve kadınların kendi bedenlerini kontrol ve belirleme hakkının sadece politik bir talep olmadığı, maddi bir gereklilik üzerinden de yükseldiği demek. Bu biyolojiye dayanan maddi gerekliliği, yukarıda bahsettiğimiz üzere “doğal” olana indirgememek elbette önemli. Üreme konusunun biyolojiye dayanan temeli, konunun çetrefil yanlarından biri olsa da, “doğal” olan ile “toplumsal” olan arasındaki ayrımı mutlak olarak almazsak, biyolojik süreçlerin daima toplumsal kurumlar tarafından dolayımlanıyor oluşunu daha iyi kavrayabiliriz. Bir başka deyişle, bedenselliğin bu konudaki merkezi konumu, üremeyi “doğal” bir süreç haline getirmez; tersine, bu bedensel süreç daima sosyal olarak şekillendirilir.

Hali hazırda içinde yaşadığımız toplumlarda bu kurumların erkek egemen bir karaktere sahip olması, kadınlar arasında bir deneyim ortaklığı kuruyor. Kürtajla ilgili içinde bulunduğumuz süreç, bu ortaklığın sınıf, etnik köken ve coğrafi konum gibi farklılıkları nasıl aştığını kanıtlar nitelikte: devlet hastanelerinde, özellikle küçük yerleşim yerlerinde kürtaja erişimin giderek zorlaşmasının ve ardından kürtajı “vicdani” olarak reddeden özel hastanelerin çoğalmasının, bugün kürtaja karşı başlatılan geniş çaplı saldırının habercisi ve ilk adımları olduğunu görüyoruz. Bu, kadınlar arasındaki eşitsizliklerin ve farklılıkların ortadan kalktığı anlamına değil; tüm kadınların ihtiyaçlarına cevap verebilecek, kapsayıcı feminist politikalar üretebilmenin önemine işaret ediyor.

“Tercih” ve “kadınların tercih hakkı” kavramları, yukarıda ele aldığımız gibi, bu aşamada yetersiz kalıyor. Tercihlerin, daima belirli bir sosyal bağlam içerisinde kullanıldığını gözden kaçırmamak gerekir. Bu demek değil ki mevcut toplumsal koşullar tarafından ikincilleştirilen ve marjinalleştirilen grupların kullandığı tercihler “tercih” sayılmaz. Fakat bu denklemde odaklanılması gereken terim tercih değil, toplumsal koşullar olmalı.

İşte bu yüzden, “kürtaj hakkı”nı bireysel bir hak gibi değil, bir toplumsal hak olarak kavramsallaştırmanın önemine inanıyoruz. Yine de, burada kaçınmamız gereken bir tuzak daha var: “Kadın tecavüze uğrasa da doğurmalı, gerekirse devlet bakar,” diyenlere karşı “Doğmuş çocukların bakımı için devlet şimdiye kadar ne yaptı ki?” diye cevap verildiğinde, sanki toplumsal koşullar daha uygun olsa – diyelim ki, devlete güvensek (!) ya da sosyalizm gelse (!) – kürtaj vazgeçilebilir bir şey haline gelecekmiş gibi bir anlam çıkıyor. Vurgulamak gerekir ki bireysel hak anlayışını eleştirmemiz, hamileliğin kadınların bedensel olarak yaşadığı bir gerçeklik olduğunu göz ardı edebileceğimiz anlamına gelmiyor.

Burada belki hak kavramının içeriğine dair bir not düşmekte yarar var: elbette haklar, kendinden menkul, “sahip olunan” ya da “verilen” yetkileri değil; toplumsal düzenlemelere ilişkin fikir ve talepleri içerir. Bu anlamda, kürtajı bir hak olarak görmek, ne bireyselliğe, “tercih”e, yaşam tarzına öncelik vermektir; ne de kürtajı koşulsuz bir iyilik olarak kabul ettirmeye çalışmak. Eğer hakları, yalnızca yasal olarak tanımlanmış mukavemetler değil, etrafında örgütlenilebilecek kaynaklar olarak düşünürsek; “Kürtaj haktır,” demek, kadınları annelik üzerinden tanımlayarak onları ikincilleştiren, bedenleri üzerindeki tasarruflarını yok sayan patriyarkal sisteme karşı “Bedenimiz bizimdir” fikrini bir kez daha ileri sürmenin bir yoludur.

“Toplumsal hak” kavramının bireysel hak ve insan hakları kavramlarından ayrıştığı nokta burası. Çünkü kürtajı toplumsal hak olarak talep etmek, kürtaj yaptırmayı istemekten öte, kürtajın hangi koşullar altında bir zorunluluk haline geldiğini açık etmeyi de içeriyor: erkeklerin cinsel sorumsuzluğunun tolere edildiği, hatta desteklendiği; buna karşın üremeye ilişkin her konunun (doğum kontrolünden çocukların yetiştirilmesine) sorumluluğunun kadınların omuzlarına yüklendiği gerçeğini. Feministler, yalnızca açık etmekle kalmayıp, bunu değiştirmek için de mücadele veriyor: doğum kontrolüne erişimin yaygınlaştırılması, sorumluluğun daha eşit biçimde paylaşılması için. Bunun yanında, kadınların bedenleri üzerindeki kontrolün ne olursa olsun kabul edilemez olduğunun altını çiziyor.

Kadınların bireysel (hamilelik ve kürtaj) deneyimleriyle, üremenin toplumsal karakteri arasında bir uyuşmazlık, en azından feminizm açısından bir formül üretme zorluğu varmış gibi görünse de, bu kopukluk aslında yine ikilikler üzerinden düşünme alışkanlığının bir sonucu. “Bedenimiz bizimdir” fikri, hem kadınların bedenleri üzerindeki tasarrufunu, hem de kadınlara doğurganlık üzerinden biçilen sosyal konumu bir araya getirdiği için, feminist politika için vazgeçilmez bir zemindir.

“Kürtaj Haktır” Ne Demek?

bedenimiz-bizimdir_kurtaj-haktirCemre Baytok

Erdoğan, kürtaj ve sezaryen cinayettir diye önce, her kürtaj bir Uludere’dir diye de ertesi gün söyleyiverdi. Ardından da, başka bir politik atmosferde olunsa, her birinin arkasından sokağa çıkılacak laflar sarfedildi devlet mercilerinden. Ötesinin artık görünmediği nokta da Melih Gökçek’in “tecavüzden olan çocuk mu ölecek, anası ölsün” sözü oldu.

Devamını Oku…

Avrupa’da Kürtaj…

women_on_waves1-copy-640x553Özlem Barın

La Lutte Continue (Kavga sürüyor)

Kürtaj hakları mücadelesi, kadınların kendi bedenlerini ve yeniden üretim işlevlerini kendilerinin belirlemesinin bir gereği olarak feminist hareketin ayrılmaz bir parçası olageldi.

Devamını Oku…