Zeynep Kaçar
Anneannem göçmendi. Göçmek zorunda bırakılan bir ailenin üç kızından en güzeliydi. Savaş vardı. Savaş hep vardı. Savaş onun isteği dışında, hayalleri dışında, savaş onun kararları dışında vardı… Savaş hep vardı. Kırım’ı hiç görmedi. Eskişehir’de doğup büyüdü. Babası zengindi. Fabrikaları vardı. Babasının üç kızı, bir oğlu vardı. Üç kızdan sonra doğan oğlu, babasının en kıymetlisiydi. Anneannem Tatar güzeliydi. Kendi gibi güzel olanı sevdi ömrü boyunca. Güzele âşık oldu. Güzel olmak için yaşadı, güzel kaldı. İnsanlarla güzelse konuştu, güzel olmayanları yok saydı. Babası zengindi, babasının bir oğlu vardı. Umudu vardı. Büyük dayım sokakta öldü, kimsesizler mezarlığına gömüldü.
Babasının sevgili oğlunu babası dışında kimse sevmedi. Anneannem üç kızın ortancası, üç kızın en güzeli, Kırım’ın, Eskişehir’in ve sonra Bursa’nın en güzeli oldu, öyle kaldı. Anneannem güzel olmak, güzel kalmak için yaşadı. Zengin babasının sunduğu rahata aldırış etmedi, terzi oldu. Güzel kıyafetler dikebilmek için terzi oldu. En güzel kıyafetleri dikti. Anneannem hiç çalışmadı. 20 yaşından 86 yaşına kadar dikiş dikti. Kaderi gereği, kocası da, çocukları da zevkten nasibini almamıştı, önce onları giydirdi, sonra kardeşlerini, onların kocalarını, çocuklarını. Ama en güzellerini kendisi için dikti, kendi giydi. Sinemalara gitti, yıldızları seyretti, ne giymişlerse dikkatlice inceledi, o gece sabahlara kadar uyumadı, ertesi sabah, sinemadaki yıldızdan bin kat güzel uyandı. Aynı giysiler, aynı şapkalar, aynı makyaj…