feminizm kadim bir bilgidir kadınlığın bilinçaltında
yer: istanbul, beyoğlu
mekân: sosyalist feminist kolektif
kahraman: “nasıl feminist oldum?” sorusunun cevabını arıyor. hayatın kendisi, cevabın ta kendisi. bu yüzden cevabı veremiyor. hayatı anlatabilse virginia woolf’un bahsettiği shakespeare’ın kız kardeşinin kendisi olacağına inanıyor. (saflık işte!)
vurdum kapıları hızlı hızlı duymadın ki baba?
neden kızıyorsun tırnaklarımı kırmızıya boyamama
bozkırda açan gelincikler gibiler oysa.
dokunma kızıl saçlarıma güneşin batışını hatırlatıyorlar bana.
kaçtım hep karanlığından baba ama gölgen hep arkamda.
koşuyorum sokakları soluk soluğa
kız kardeşlerimin suçlayan bakışları pankartlarda.
neden öldürdün onları baba?
kendini feminizme götüren yolda birkaç kilit kişiyi hatırlıyor ve sadece onlardan bahsetmenin bile yeterli olabileceğini düşünüyor.
baba:
baba. annenin anahtarı saklı, kilitli sandığı. kapısı her daim kapalı çatı katı. annenin sevgiyle yeşerttiği bahçenin bitimindeki dikenli telleri. her gece sokağın başında bekleyen kara kedi. saksımdaki çiçeklerin katili.
baba yatak odasında duruyor ve merakımı yorgan yapmış uyuyor. baba bir hortlak olmuş geceleri tavan arasında dolaşıyor. baba bahçeye girecekleri kanatıyor. baba sevmeye çalıştığım zaman ellerimi cırmalıyor. saksımdaki çiçeklerimi hoyratça koparıyor.
baba karanlık, baba bilinmez, tehlikeli ve saklı.
anne:
annenin, saçı süpürge, elleri kürek, gözleri uzaklara yar olmuş. düşlendiği gibi yaşanmamış bir hayatın ağıdını söyler her gün anne. bu yüzden iki kızının okuyup “özgür” olmasına ahdi var. bunu bir mektup gibi okuduk yıllarca gözlerinde. anne dem vurur kadının özgür, erkekten bağımsız olması gerektiğine. anneye vefa borcu var. anneye saçlarını, ellerini ve gözlerini geri vermeli. bu yüzden kadın olunacaksa en güçlüsünden olunmalı (!)
anneanne, büyükbaba ve anne:
anne ve anneanne tütsü kokularının, hoca fısıltılarının, muska üçgenlerinin arasında. anneanne ağlıyor. büyükbaba yolları mesken eylemiş oradan oraya gidiyor. her durakta bir sevgili büyükbabaya el sallıyor. her el sallayışta anneanne daha çok ağlıyor. anneanne ağladıkça annenin göğsünde bir dağ kabarıyor. annenin göğsü kabardıkça efsunlu evlerde babayı getirme derdine düşüyor. biliyorum ki, büyükbaba gözyaşı, arap alfabesi demek.
evlerimiz acı kaplı bizim. sandıklarımız,
bohçalarımız, yatak altlarımız. her yer yapış yapış acı. anneannem, göğsünde kırık cam parçası taşıyan bir güvercin.
candan teyze:
candan teyze bir üst katta balkonda oturuyor. elinde sigarası yoksulluk tüttürüyor. içeride romen kızı yerleri süpürüyor. candan teyze kıskançlığı yazma yapıp başına dolamış, romen kızının “orospu”luğundan dem vuruyor. romen kızı lal olmuş bakıyor. adamsa sevme yeteneği tavan yapmış iki kadını idare etmenin hazzıyla erkekleştikçe erkekleşiyor. küçücüğüm. adımın önüne feminist sıfatını koymamışım. ama biliyorum ki bu dünya erkeklerin dünyası. içimde öfke, içimde kızgınlık, içimde haksızlığa uğramışlık duygusu. candan teyze’yle oturmuşum balkona, küfrediyorum içimden bu dünyanın patronlarına!
erkekler:
ama görmüyorlar ki…ben yaşarken kaç kere uzattım ellerimi onlara doğru. beni, sylvia’yı, ikimiz gibileri anlasınlar diye. etimizi lime lime eden acıyı tatsınlar diye. “güzelsin,” dediler “ışıltılı ve zeki.” duymak istediklerimiz elbette bunlar değildi. biz sadece tanınmak istedik. çünkü evrende sürekli düşüyorduk.
ah onlar! krallarınki kadar büyük burunları, düşünürler gibi kibirli, kargalar misali üşüşürken üzerimize, literatüre iyi analizler bıraktıklarını sanıyorlar. zavallılar! akbaba misali yiyorlar etimizi, parçalıyorlar bizi.
oysa biliyor bilinçaltımızda yatan kadim bilgi. birileri var bizim dışımızda. eğer bulabilirsek onları, toplanıp yürüyebiliriz düzenlerinin üzerine.
sema zafer sümer ve sonuç:
ingiliz edebiyatı üçüncü sınıf öğrencisiyim. amerikan edebiyatı dersi alıyorum sema zafer sümer’den. kate chopin’i okumuşum. uyanış’ın edna adlı karakterini unutamıyorum. onu intihara sürükleyen toplumsal roller üzerine kafa patlatıyorum. arkasından sylvia plath, anne sexton, alice walker ve daha niceleri… feminizm konuşuyoruz. soruyorum güzelim troy gerçekten helen yüzünden mi yıkıldı? cevabı artık biliyorum ve kendime feminist diyorum. babam, annem, anneannem, candan teyze, erkekler, edebiyat bana tek seçenek bırakıyor: feminist olmak!
Bu yazı feminist politika dergisi 12.sayıda yayınlandı.