Gülnur Acar Savran
SSGSS yasa tasarısı vesilesiyle feministler olarak bazı somut talepler ileri sürdük. Bunlar özet olarak, cinsiyete dayalı yıpranma payı, ya da fiili hizmet payı, kadınlar için erken yaşta emeklilik ve ücretli çalışmayan kadınlar için kocalarına ve babalarına bağlı olmadan ücretsiz sağlık güvencesi ve emeklilik hakkı idi. Bütün bu taleplerin ardında yatan mantık ise, kadınların, ev içinde kocaları ya da sevgilileri ile ilişkilerinde harcadıkları karşılıksız emeğin karşılığı olarak pozitif ayırımcılığı hak ediyor olmalarıydı.
Bütün pozitif ayırımcı önlemler gibi bunlar da, gelecek toplum tasavvurunun bir parçası olarak değil, bunların kaynağını oluşturan durum eşitliğe doğru evrilinceye kadar geçerli olmaları öngörülen geçici önlemler olarak tasarlanmıştı. Başka türlü söyleyecek olursak ev kadınlığı ve annelik kadınlar için bir meslek olarak kalıcılaştırılmıyordu; söz konusu önlemlerin, ev işleri ve bakım hizmetleri erkekler tarafından da en az eşit derecede üstlenilinceye ve bakım hizmetlerinin önemli bir bölümü parasız kamu hizmeti olarak sunuluncaya kadar geçerli olmaları talep ediliyordu.
Sosyal güvenlik düzenlemelerinde ve istihdam ilişkilerinde pozitif ayırımcılık, bir yanıyla toplumsal cinsiyete göre yapılanmış ücretli emek/ücretsiz ev emeği ayırımını ve erkeklerin yaşam örüntülerine göre yapılanmış istihdam düzenlerini veri olarak alır. Kadınlar lehine ayırımcılık tam da bu hiyerarşik yapı ayakta olduğu için ve bu ölçüde adildir, meşrudur. Ama bir yanıyla da, pozitif ayırımcı önlemler bu yapının ötesine, erkeklerin evişi ve bakım hizmetlerinin tüm yükünü yakınları olan kadınlara yıkamayacakları bir dünyaya işaret eder. Bu dünyada, kesintisiz ve tam zamanlı çalışan erkek vatandaşlarla ağırlıklı olarak bakıcılık yapan kadın vatandaşlar hiyerarşisine yer yoktur. Dolayısıyla da, erkek işleri/kadın işleri, erkeklerin edinilmiş vasıfları/kadınların “doğal” becerileri arasındaki değer hiyerarşisinin temeli aşınmıştır. Öte yandan, kadınların karşılıksız ev emeği temelinde pozitif ayırımcı politikaları savunmak, toplumsal kaynakların kadınlarla erkekler arasında yeniden dağılımını savunmak anlamına gelir. Bazı hakların, vatandaşlık hakkı olarak herkese tanınmasını talep etmekten farklı olarak, bu politik anlayışta kadın vatandaşlar bir toplumsal grup olarak ele alınıyorlardır ve onları ezen toplumsal grubun (erkek vatandaşların) el koymuş olduğu emeklerinden kaynaklanan haklarını geri almaları hedefleniyordur. İşte SSGSS yasa tasarısı bağlamında ortaya koyduğumuz bu politikayla tutarlı bir feminist politikayı önümüzdeki dönemde istihdam konusunu tartışırken de sürdürmeliyiz: Kadınların istihdamını arttırmayı hedefleyen politikalar, toplumsal kaynakların yeniden bölüşümü aracılığıyla ücretli emek/ücretsiz ev emeğinin toplumsal cinsiyet yüklü dağılımının ve işgücü piyasasının cinsiyetçi yapısının dönüştürülmesini de önüne koymak zorunda.
SSGSS bağlamında savunduğumuz politikanın bir başka önemli boyutu daha var: Bu feminist politika anlayışı, son dönemde birçok feministin öncelikli feminist politika araçları olarak görmeye başladığı lobicilik ve projecilikten çok önemli iki noktada temelden ayrılıyor. Her şeyden önce, gerek lobicilik gerekse de projecilikte, aktif katılımcı olabilecek kadınların sayısı nitelikleri itibariyle sınırlıdır. Bu faaliyetlerin gerektirdiği niteliklere ve becerilere az sayıda kadın sahiptir. Ayrıca projeler, “konu” edindikleri kadınları da kaçınılmaz olarak tanımlar ve sınırlandırırlar: Tanımlanmış bir sorunun doğrudan ilgilendirdiği ve belli bir yerel ölçekte erişilebilecek kadınlardır bunlar. Daha da önemlisi, projeler toplumsal cinsiyet egemenliğini parçalara ayırır; böyle olunca da bu kısmî sorunlara parça bölük çözümler üretmeye çalışmak, giderek feminist faaliyeti sosyal hizmet ve yardım faaliyetine indirgemek bu çerçevede feministleri her zaman bekleyen bir risktir. Buna karşılık, SSGSS yasa tasarısı bağlamında geliştirmeye çalıştığımız talepler, bir yandan erkek egemenliğinin kilit noktasını oluşturan karşılıksız ev emeğini odağına yerleştirerek patriyarkanın bütünlüklü yapısını hedef alıyor. Öte yandan bu talepler, yine karşılıksız ev emeği etrafında, ev kadınlarından profesyonel ücretlilere, formel sektörde çalışan düşük ücretli kadın işçilerden kayıt-dışı işlerde çalışan kadınlara çok geniş bir kadın kesimini birleştiriyor: Patriyarkanın ve sermayenin hâkimiyeti üzerinde yükselen neoliberal politikaların kadınların ne kadar büyük bir çoğunluğunu hedef aldığını ifşa ediyor. Kampanyamız katılabilecek kadınlar açısından potansiyel olarak ucu açık bir platform oluşturuyor. Hem patriyarkaya yönelttiği köklü eleştiriyle, hem de talepleri sahiplenebilecek kadın kesiminin açık uçluluğuyla, SSGSS kampanyası, belki de kadınları kolektif bir özne olarak kuracak bir feminist politika doğrultusunda atılmış bir adım…