Kaktüs 7.sayı-1989 Eylül
Asiye Müjgan-Fatma Mefkure-Nalan Çağlar
Yapılacak işin ve niyetlerin “iyi” olması, zaman zaman insanları çoşkunun egemenliğine hapsediyor galiba. Kadın ve insan olarak, hapisanelerdeki şiddete protestoyu dile getirebilecek daha etkin bir kanal bulamayınca, ” kadınlar olarak ses çıkarma” noktasının “Kadın Kurtuluş Hareketi” çizgisine bir kalem oynatışla getirilebilmesini başka türlü açıklayamıyoruz.
“Kadın Kurtuluş Hareketi” denilen şeyden o bileşimin ne anladığı, ne anlamadığı meçhulken, böylesi iddialı tanımlamaların, -dürüst, açık politika gereği- yarına da yükleyebileceği “veballer” nedeniyle yerli yersiz kullanılmasına karşıyım; böylesi tanımlanmamış ama adlandırılmış bir aidiyet içine girmeye karşıyız ..
Bir türlü gündeme girmediği -giremediği- için fırsatını bulmuşken ‘teorik” yanını çekiştirmek istememizin ötesinde, siyah protesto güzeldi.
Siyah protestonun, cezaevlerindeki şiddete karşı çıkarken, aynı olayı protesto eden indirgemeci sosyalistlerden farkı, “ana-eş-kızkardeş” belirlenmişliğinin dışından bir noktadan başlaması ve şiddeti tanıyan bir taraf olarak bağırmayı sürdürmesi oldu.
Ne ki, olması gereken koşullarda, insan hakları mücadelesi içinde kadın ya da erkek, tek tek insanlar olarak yer alınabilmesi ve kadın hareketliliğinin de bu mücadeleye -hiç baş role soyunmadan- omuz verdiğini göstermesi sözkonusu olması gerekirken, fili durum bunun tam
tersi oldu. .
İlan protestoculuğunun dışında tepkilerini dile getirmek için kanal bulamayan tek tek kadınlar, bu çaresiz ortamda, birbirlerini buldular. Iyi de ettiler. Ama yanlış olan, bu buluşma noktasının kadın hareketine mal edilmesi oldu. Buluşabilen kadınların, cezaevindeki şiddeti protesto etmek için kadın hareketi, kadın kurtuluş mücadelesi gibi bir ada gereksinimi yoktu gerçekte. Yine siyah protesto gerçekleştirilebilirdi, yine belli odaklara öneriler götürülebilirdi, reddedilebilirdi, yine kadınlar bir başlarına kalabilirlerdi, ama tek tek kadınlarla buluşmalarını, tek tek erkeklerle buluşmalarla da sürdürebilirlerdi. Bu durumda, cezaevindeki şiddeti protesto olayı “Kadın Hareketi’nin'” Kadın Kurtuluş Hareketi’nin omuzuna yıkılmazdı.
Çünkü bu noktada şöyle bir tehlike var. Kadınlar şiddeti, ezilmeyi yakından tanıyan bir cins olarak, bizim toplumumuzda hiç eksik olmayan şiddetin ve ezilmenin çeşitli biçimlerine karşı çıkmaktan, kendi üzerlerindeki baskı ve şiddete karşı çıkmaya vakit bulamayabilirler.
1) Cezaevlerindeki şiddete karşı genel bir insan hakları mücadelesinin olması koşulunda tek tek kadınların erkeklerle birlikte o mücadelenin unsurları olarak yer almak ve kadın hareketliliği, 1. görüş kadınları ya da benzeri -alçakgönüllü- bir adla yaşananın alanımıza değdiği durumda bağlantıları ile deşifre edip, değmediği durumda da bir muhalefet odağı olarak mücadeleye omuz verildiğini açıklamak ve
2) Genel bir insan hakları mücadelesinin olmadığı durumda ve bu nedenle protesto arayışı içine giren kadınlar -ama bu kadınların, bu noktada, aynı arayış içinde bulunan erkeklerden hiç farkı yok- olarak protesto etmek birbirinden farklı şeylerdir.
Birincisinde omuz verme gerekçesinin kadın hareketliliği için “şiddet karşısında taraf olmak” ile açıklamak siyah protestonun çıkış ve gelişimi açısından tam bir uygunluk taşımamakta. Kadınların yaşamında varolan şiddet olgusunun değişik biçimlerinin kaynağı devlettir. Bunun bilincinde olarak şiddetin bir başka biçimine karşı çıkmak kendi yaşadığımıza karşı çıkmak anlamını taşır ..
Bu nedenle, siyah protesto cezaevlerindeki şiddeti protestoda çok güzel bir çıkışı ifade etti. Ayrıca öğrettiği şeyler de oldu. Kadın hareketliliğinin bu protestodan ötürü kazanç ve kayıplarının neler olduğunun sergilenmesi öğretici. Öte yandan, bireyler bazında, insanların kendilerini etkin-yaptırımcı bir çıkışa dahil edemediği koşullarda nasıl davranması gerektiği konusunda da bundan böyle daha iyi şeyler yapabilmeyi düşündürttü.
Siyah protesto doğrudan kadınla ilgisi olmayan şiddeti hedeflemesi nedeniyle, doğrudan kadınla ilgisi olmayan şiddeti ya da herhangi bir şeyi hedeflemeyi esas iş edinmiş diğer bazı indirgemeci sosyalist kadınlarla, bunların dernekleriyle bu aynı noktada buluşulabilirdi.
Kurultay 1. görüşü olarak adlandırılan bileşimin tanımının açıklıkla yapılamaması nedeniyle bu bileşimin, bünyesine, katılımı kesin bir çizgiyle reddetmesini anlaşılmaz buluyoruz.
Ki Kurultayda görüşlerin böyle kabaca 1. ve 2. olarak ayrışmasında esas dönüm noktasını ikinci gün kurultayı terkedenler ve etmeyenler olayı oluşturuyor. Çok gariptir ki, 1. görüşten oluşan ve bir süre sonra KKH imzasını rahatlıkla kullanan bu bileşim bir kısmı kurultayı terkedenlerden, bir kısmı kurultayı terkedip yürütmeden ayrılmayan ve bir kısmı da hiç terk etmeyenlerden oluşuyor.
Aynı şey, Avrupa sosyal şartı olayında da yaşandığı için, bu noktanın altını özellikle çiziyoruz.
Kaldı ki, kadın bilinçli kadınların, kadın politikası yapan kadınların kadın hareketinin gelişimi ve geleceği için, ülkemizde hala çok yaygın olan, indirgemeci anlayışla mücadele gibi dertleri olmalı. Bu mücadelenin kuşkusuz çeşitli biçimleri vardır. Ve sanırım bu biçimlerden biri de indirgemeci sosyalist kadınlarla yer yer birlikte olmaktır.
Salt yan yana oluş, kupkuru okunduğunda, elbetteki bir şey ifade etmez. Siyah protesto ile örnekleyecek olursak, indirgemeci sosyalist kadınların, kadın ekseni dışındaki eksenlerde kadın derneği kadın grubu. vb. adlarla çaba gösterme eğilim hatta anlayışları bir gerçeklik. Cezaevlerindeki şiddeti protesto çabaları da bu çerçevede biçimlendi. Ne var ki, bunların dışında siyahlı kadınların protestosu şiddeti yakından tanıyan bir taraf olmalarıyla ilişkilendirildiği için farklıydı.
İşte sonuç olarak, kadınlar aynı olay çerçevesinde farklı yaklaşımlarla yanyana olabilselerdi, kuşkusuz indirgemeci sosyalist kadınların hiç değilse bir bölümünün öğreneceği birşeyler olacaktı.
Ya da salt bu yanyana gelişten somut bir öğrenme gerçekleşmeyecekti, ama bir, üç, beş derken öğrenmelerinin sağlanmayacağını kim öne sürebilir ki?
Unutulmamalı, indirgemeci sosyalistler de 78’lerde, 84’lerde bulundukları düzeylerden şöyle ya da böyle farklılaştılar. Değişim biraz da sürecin hareketliliğine bağlı.
Ve bir küçük not: Cezaevlerinde şiddete maruz kalanların çoğunluğunu erkekler oluşturuyor ve yanılmıyorsak Eskişehir, Aydın, Nazilli cezaevlerindekilerin tümü erkekti. Ezici çoğunluğu “erkek” olan tutuklular. İçlerinde karısını dövmüş olan erkeklerin bile olduğu tutuklulara karşı uygulanan şiddeti protesto ederek bu erkek kitlesiyle bir anlamda yanyana duran kadınların, onların dışardaki uzantıları denilebilecek kadınlarla yanyana durmaya karşı olmaları da zaten garip değil mi?
Kaldı ki, inanıyoruz, daha üç yıl önce, bir taşra hapishanesinde değil, bazı durumlarda bu bile ölçüt haline gelebiliyor- İstanbul hapishanesinde 8 Mart’ın da o bilinen anma programına dahil edilmesi önerisine nasıl ilkel bir yaklaşımla karşı çıkıldığını anımsamamıza karşın, o aynı karşı çıkışçılar bugün aynı noktada değiller. Son yıllarda özellikle feministlerin ve kadınların pek çok tutumunun ve son siyah protestonun onları değiştirici etkiye sahip olduğunu düşünüyoruz.
Siyah protesto, belki indirgemeci sosyalist kadınlarla da birlikte olunabilecek bir zemindi. Onların bu zeminde olmak isteyip istemeyecekleri tartışması bir yana, burada asıl olan bu konudaki anlayışın ne olacağı.
Anlayış sorunu öne çıkarıldığında “ya bizim zemini delici davranışlarda bulunurlarsa, nitekim 8 Mart’ta olmadı mı?” gibi gerçekler, anlayış öne çıktıktan ve anlayış birliği sağlandıktan sonra tartışılabilir şeylerdir.