Kadınların dayağa karşı dayanışma kampanyası, boşanma davası açan bir kadının aleyhine verdiği gerekçeli kararda “kadının sırtından sopa, karnından sıpa eksik olmamalı” diyen hakim Mustafa Durmuş’a açtığımız hakaret davası ile başladı, dayağın meşrulaştırılmasına karşı yürüyüşle devam etti, kadın şenliğiyle sürüyor.
Biz feminist dergisini çıkaran kadınlar, Türkiye’de kadın hareketinin en geniş örgütlenme biriminin, kadınların ezilmesi konusunda değişik görüşleri olan kadınların yürüteceği kampanyalar olmasını doğru buluyoruz. kampanyalar, feminist kadın hareketinin geleneksel, evrensel örgütlenme biçimi olan küçük gruba alternatif olmayıp, her türlü eylem ve çalışmayı içerebilir. Kampanyaların süresi ve işleyişi sınırlı oldukları hedefe göre belirlenir ve gerek yapı gerekse örgütlenmelerinin esas olarak kalıcı olması beklenmez. Bunda amaç, hiyerarşik yapıların mümkün olduğunca engellenip, kadınların faaliyetlere katılımları oranında karar ve işleyiş mekanizmalarında yer alabilmelerini sağlamaktır. Bu kampanyalar çerçevesinde değişik düşüncelere sahip kadınların gerek bireyler, gerek grup olarak birbirlerinden bağımsız, diledikleri eylem ve faaliyeti gerçekleştirmeleri mümkündür.
Türkiye’de kadınların ilk kampanyasının dayakla ilgili olması kaçınılmazdı. Çünkü, aslında diğer ülkelerde de yaygın olan kadınlara yönelik aile içi dayak, biraz da resmi din islamın etkisiyle ülkemizde meşru ve haklı görülmektedir. Yani biz kadınlar bir yandan bize yönelik aile içi dayağın yaygınlığını açık ederken bir yandan da bunun bir suç olduğunu kabul ettirmek zorundayız. Dayağa karşı kadınların yaygın dayanışması ancak bu ilk hedefin gerçekleşmesiyle mümkün olabilir. Bütün bu mücadele sürecinde, bize erkekler tarafından atılan aile içi dayağın hangi iktidar ilişkisinden kaynaklandığını unutmamamız gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bize dayak atmak patriyarkal ailenin erkeklere tanıdığı bir hak. Çünkü aile içinde onlar reis biz köle”. Bu kurum biz kadınların “reisimiz” olan erkeğin her türlü hizmetini boğaz tokluğuna görmemizi zorunlu kılıyor, bu zorunluluğa uymamanın bir cezası da dayak. Çünkü otoritenin, otoriteye boyun eğişin olduğu her yerde şiddete gerek vardır, kampanya sırasında, tanıştığımız dayak yemiş birçok kadının, tanıklıkları da, bunu açıkça gösteriyor, bütün erkekler ailelerindeki kadınları dövmüyorlar, ancak bu onların da kadınların erkeklerden dayak yemesini sağlayan erkek egemen düzenden, çıkarları olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu yüzden gerek dayağa, gerekse üzerimizdeki her türlü baskıya karşı mücadelemizde erkeklere yer olmadığını, bunun sadece bizim mücadelemiz olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bugün onlar iktidarda, bizse kendi geleceğimizi kendimiz yaratacağız.
KADINLAR DAYAĞA KARŞI DAYANIŞMAYA