Bugün 8 Mart! Kadınlar Günü’nü kutlayamadığımız bir 8 Mart daha!
Oysa 8 Mart, her yerde, herkesçe kutlanıyor. 8 Mart’ı erkek egemenlerin şiddet ve sömürüsüne karşı mücadele günü olmaktan uzaklaştırmak için ne büyük çaba, 8 Mart’ı feminizmden uzaklaştırmak için ne büyük bir gayret var…
Bizler 8 Martı bin sekiz yüzlü yıllarda işçi kadınların çalışma saatlerinin azaltılması ve daha iyi çalışma koşulları için ölümüne verdikleri mücadeleden devraldığımızı unutmadığımız gibi, kadının sırtından sopa eksik olmaz diyen Mustafa’lara karşı mücadele edenlerden devraldığımızı da, dosta düşmana karşı bir kez daha tekrarlıyoruz.
Bizler bugün burada emeğine el konulanlarla, evde köle işte düşük ücrete mahkûm edilenlerle, fabrikada genelevde evde nerde olursa olsun sömürülenlerle, baba, koca, erkek dayağına katlanmak zorunda kalanlarla, “namus” cinayetlerinde katledilenlerle, gizli kürtajlarda ölenlerle, uluslararası çetelerce fuhuş sektörüne satılanlarla, sokakta, işyerinde, savaşta, gözaltında tacize tecavüze uğrayanlarla dayanışmamızı haykırıyoruz…
YAŞASIN 8 MART/ BİJİ HAŞTE ADARE
İsyan Özgürleştirir! Kadınlar Kurtuluşumuz için MÜCADELEYE;
İsyanımız; kadınların emeklerine, bedenlerine ve kimliklerine erkekler tarafından el konulmasına, isyanımız PATRİARKAL DÜZENE
İsyanımız; koca dayağına, “namus bekçiliğimize” soyunan babamıza, abimize. İsyanımız; bedenimizin bize bırakılmayıp, erkek devletin ve erkeklerin eline teslim edilmesine.
İsyanımız; devlet kaynaklı şiddete, işkenceye, korucu, asker, polis taciz ve tecavüzüne
İsyanımız; evde emeğimize erkekler tarafından el konmasına… Ev işi, bakım işi yaparken, ücretsiz aile işçisi olarak da çalışırken, emeğimizin görünmemesine. İsyanımız; kapitalist piyasada sömürülmeye, ayrıca kadın olduğumuz için ucuz işgücü ve ikincil olmaya, cinsiyetçi işbölümüne.İsyanımız; patronlara. İsyanımız patriarkayla kol kola giren kapitalizmin kadın emekçilere yönelik saldırısını görmeyen, yönetimlerini kadınlarla paylaşmayan erkek sendikalara.
İsyanımız; cinselliğimizi özgürce yaşayamamaya, patriarkanın bize heteroseksizmi dayatmasına. Lezbiyenlerin dışlanmasına, yok sayılmasına, Travesti ve transeksüel kadınlara uygulanan şiddete, nefret cinayetlerine.
İsyanımız; bu topraklarda yıllarca süren savaşın öncelikli mağduru, kimlikleri yok sayılan, dili yasaklanan Kürt kadınlarının yaralarının sarılmamasına. İsyanımız yaşasın halkların kardeşliği diyemeyenlere.
İsyanımız; ERKEK ŞİDDETİNE, isyanımız KADIN CİNAYETLERİNE…
Bu yıl da; sevişmek istemediğimiz için, tuzluğu uzatmadığımız için, boşanmak istediğimiz için (…) öldürüldük. Bu yıl da katillerimiz kocalar, eski kocalar, babalar, erkek kardeşler, sevgililer oldu. Bu yıl da erkek öldürürken; erkek devlet bütün kurumlarıyla erkek katili kolladı.
Bu yıl da; koca dayağından kaçıp “koruyucu yasaları” uygulamasını istediğimiz karakollardan eve geri gönderildik. Çoğu zaman morarmış gözümüz, patlamış dudağımız ile suç duyurunda bulunmaya gittiğimiz savcılıklar; elleri titremeden takipsizlik kararları verdi. Tecavüz dosyalarında hem çaresiz, hem öfkeli bir halde randevu vermesini beklediğimiz Adli Tıp Kurumu verdiği kararlar ile tecavüzcüleri korumaya devam etti. Mahkemeler, son bir yılda da kadın cinayetlerinde, haksız tahrik yani “erkeklik indirimi” yaparak katillerin cezalarını kuşa çevirdiler.
Bu yıl da; cinsel şiddete karşı mücadeleyi; sadece dışımızdakilere değil, yanı başımızdakilere karşı da sürdürdük. Aynı sendikada, aynı partide birlikte mücadele ettiğimiz erkeklerin de erkek egemenliğinden azade olmadıklarını bildiğimiz halde, yine de, yanı başımızda olanlardan sarsıldık, üzüldük. En son olarak KESK çalışanı bir kadın, yöneticinin kendisini taciz ettiğini açıkladı. Sonrasında yaşananlar, taciz ve tecavüzde kadının beyanının esas alınmasının ne denli önemli bir ilke olduğunu, bu ilke yok sayılarak ya da “kadının beyanı esastır ama…” denerek yürünen yolun; cinsel taciz gören kadını ve kadın örgütlenmesinin kazanımlarını yok saymak anlamına geldiğini açıkça gösterdi.
Bu yıl da; Dünya Ekonomik Forumu 2010 raporunda Türkiye “kadın erkek eşitliği’nde” 134 ülke arasında 121. sıradan 126. sıraya indi ama devletin kurumları yönünden hiçbir şey değişmedi. Başbakan kadınlara “3 çocuk doğurun” demeye devam etti.
Oysa bu 8 Mart’ta kadınların artık şiddete uğramadıklarını söylemek isterdik. Kadınların şiddete uğradığında gidebilecekleri sığınak sayısının Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak her 7500 kadın ve çocuğa bir tane düşecek şekilde açıldığını söylemek isterdik. Sığınak sayısının artık 100 sayısına bile ulaşmadığını tekrar etmeyi geride bırakmak isterdik. Kadınların şiddetten uzaklaşmak istediklerinde ekonomik güvencelerinin sağlandığını, erkek şiddetinin artık meşru olmadığını, kadınların adliye kapılarına ulaşmalarının artık öldürülmemeleri için güvence olduğunu duyurmak isterdik.
Oysa bu yıl da devlet, erkek egemen zihniyeti aşındıracak, kadının beden ve emek sömürüsünün önüne geçecek, kadına yönelik fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddetin hızını kesecek hiçbir önlem almadı. Elimizde 8 Mart öncesi acele açıklaması yapılan yasa tasarısı haberinden başka bir şey yok. Kağıt üzerinde kalması muhtemel yasalar değil, acil önlem istiyoruz.
TBMM’ye, Hükümete, Adli makamlara sesleniyoruz; kadınlar her gün yakınları erkekler tarafından öldürülüyor. Durdurmak için daha ne bekliyorsunuz?
Bugün 8 Mart! 8 Martların tarihi kadınların direnişlerinin tarihidir. Biz 8 Mart’ı kadınların isyan günü olarak selamlıyoruz. Birlikte güçlüyüz, birlikte isyan ederek daha güçlü olacağız.
YAŞASIN 8 MART, YAŞASIN MÜCADELEMİZ
İstanbul Feminist Kolektif