Hükümetten Kadına Nakdi Yardım “Gösterisi”

Kadınla erkeği eşit kılmayıp, sadece “eşi vefat etmiş ve aylık geliri asgari ücretin üçte birinin altında olan kadınlara” nakdi yardım yapan hükümete KEİG Platformu’ndan haklı bir itiraz geldi. Ayrıca nakdi yardımın koşulları da kadınların büyük kısmını dışlayıcı ve ayrımcı nitelikte!

İşte KEİG’in açıklaması;

KAMU KAYNAKLARININ KULLANIMI VE
SOSYAL POLİTİKA ERKEĞE BAĞIMLILIK ÜZERİNDEN TANIMLANMAMALIDIR

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Nisan 2012 tarihinden itibaren
eşi vefat etmiş ve aylık geliri asgari ücretin üçte birinin altında
olan kadınlara ayda 250 TL sosyal yardım yapacağını duyurdu. Oysa,
gerek çeşitli ülkelerde yapılan çalışmalar gerek eşi vefat etmiş ve
eşinden boşanmış kadınlar üzerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
ile Boğaziçi Üniversitesi’nin birlikte gerçekleştirdikleri
araştırmanın bulguları, kadınların yaşamlarını kendi tercihleri
doğrultusunda iyileştirecek bir ortamın oluşturulmasının sadece nakit
transferi ile mümkün olmayacağını açık bir biçimde sergilemektedir.

Bakanlık ise hem boşanmış kadınları programdan dışlayarak sadece eşi
vefat etmiş kadınları hedef grup olarak seçmiş hem de sosyal politika
kapsamını yalnızca nakit transferi ile sınırlı tutmuştur.

-Eşi vefat etmiş, boşanmış, terk edilmiş, eşi cezaevinde olan, yalnız
yaşayan, evli tüm kadınların olumsuz yaşam koşulları ülke genelindeki
iktisadi ve toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerden bağımsız
düşünülemez. Toplumumuzda ailenin bakımından sorumlu tutulan kadınlar
istihdamın dışına itilmiş olduğu gibi, istihdamdaki kadınların büyük
bölümü de kayıt dışı, güvencesiz işlerde “ucuz işgücü” olarak
çalışmaktadır. Bu durum kadınları yaşam boyu bir erkeğe (babaya, eşe
veya erkek çocuğa) bağımlı kılmakta, erkeklerin yaşamlarından çıkması
ise kadınları yoksulluğa sürüklemektedir. Öte yandan, böyle durumlarda
devreye girmesi ve kadınlara insana yakışır bir yaşam sunacak desteği
vermesi beklenen sosyal güvenlik sistemi bu işlevinden tamamen
yoksundur. Çünkü sosyal güvenlik sistemi sadece kayıtlı çalışan kesime
hitap etmekte olup yeni yasa ile hak ediş koşulları daha da
sıkılaştırılmış durumdadır. Kayıtsız çalışan erkeklerin eşleri de
erkeğin ölümü durumunda ne ölüm aylığı ne de sağlık hizmetinden
yararlanmaktadır.

-Kadınların yaşam koşullarını iyileştirmek salt nakit transferiyle
mümkün değildir. En başta yapılacak olan, kadınların toplumda
erkeklerle eşit koşullara sahip bireyler olmalarına zemin hazırlayacak
politikaların uygulanmaya geçirilmesidir. Kamusal çocuk/yaşlı/engelli
bakım hizmeti sunumu ile kadın istihdamının önü açılmalı, istihdamda
eşitlikçi politikalar uygulamaya geçirilmeli, var olan yasaların kağıt
üzerinde kalmaması sağlanmalıdır. Kamunun istihdam sağlama yükümlülüğü
ön planda tutulmalıdır. Mevcut uygulamayla öngörülen “İŞKUR’a kayıt
zorunluluğu” yetersiz bir adımdır.

-Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ülkenin ana plan ve politikalarına
dahil edilmediği, yoksulluğu yaratan koşulların tartışılmadığı bir
ortamda nakit transferi ile, en kötü durumda olduğu söylenen eşi vefat
etmiş kadınların koşulları hafifletilmeye çalışılmaktadır. Boşanmış,
eşi cezaevinde olan ve terk edilmiş kadınları bu programdan dışlanmış
olması hükümetin kadınlara ve kadın-erkek ilişkilerine bakışını açık
bir biçimde sergilemektedir. Nakit transferi, sadece eşleri bir ölüm
sonucu aileden ayrılmış kadınlara verilmekte, boşanmış kadınlar aynı
yoksulluk düzeyinde olsalar dahi hükümetin “makbul kadınlar” tanımına
uymadıkları için yok sayılmaktadırlar. Aynı şekilde, yalnız yaşayan
kadınlar da ne denli yoksul olurlarsa olsunlar kamunun kaynaklarını
kullanmaya hak kazanamamaktadır. Böylelikle kamu politikası bir
erkekle yaşamayı seçmeyen, aile kurmayan, aile dışına çıkmayı tercih
eden kadınları cezalandırmaktadır.

-Böyle bir kamu politikası açısından kadının, erkekle ve aile ile
birlikte düşünülmesi o denli vazgeçilmezdir ki, kadınların tekrar
evlenmesi ya da nikah kıydırmasa bile bir erkekle birlikte yaşadığının
tespit edilmesi durumunda nakit transferinin kesileceği de
açıklanmıştır. Kadını erkeğe bağımlı kılma her koşulda
tekrarlanmaktadır.

-Toplumsal cinsiyet farklılıklarını yok saymayan eşitlikçi refah
politikalarına, kadına yönelik her türlü şiddetin ve ayrımcılığın yok
edilmesine yönelik önlemlere, aile kurumunun demokratikleştirilmesine
ve tek kazananlı aile modelinin dönüştürülmesine yönelik politikalara
öncelik verilmelidir.

(KEİG) Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi Platformu

 

Konuya dair Araştırma Ekibinden de bir açıklama geldi;
“EŞİ VEFAT ETMİŞ KADINLARA SOSYAL YARDIM PROGRAMI” HEM BİRÇOK KADINI DIŞLIYOR HEM DE YETERSİZ KALIYOR!
Yaşamlarını tek başlarına ya da çocukları ile birlikte idame ettirme mücadelesi veren kadınların sorunları büyük çoğunlukla ortaktır. Buna karşılık, hükümetin öngördüğü gelir desteği programının sadece eşi vefat etmiş kadınları kapsayacak şekilde kurgulanması tamamen siyasi bir tercihtir, sonuçları itibarıyla ise bu sosyal politika daha en başından kadınların önemli bir bölümünü dışlamaktadır. Bu tercihin bir bütçe kısıtından kaynaklanmadığı, bilakis hükümetin boşanan kadınlara ve boşanmaya karşı tutumunu sergilediği açıktır.
Buna ek olarak, nakit desteğini hak ediş kriterlerine baktığımızda, eşi vefat etmiş kadınlar arasında dahi ayrımcılık yapıldığı çok açıkça görülmektedir. Genel olarak kadınların fiziksel, sözlü ve psikolojik baskı altında tutulduğu, özellikle de yanında eşi olmayan kadınların “namus” meselesi adı altında tehdit olarak algılandığı ülkemizde, “sevgilisi” olan dul kadınlara maaş bağlanmaması, bu toplumsal önyargıyı güçlendirmekte ve eşi vefat eden kadınların ilişki yaşama özgürlüğü yok edilmektedir.
Halihazırdaki biçimiyle gelir desteği programı dahilinde, dul kadınlar sadece hükümet tarafından tanımlanan hayat tarzını sürdürme koşuluyla maaş hakkı kazanabilmektedir. Üstelik bu hak ediş kriterinin nasıl uygulanacağı düşünüldüğünde, kadınların hayatına daha fazla müdahale sonucu doğuracağı da görülebilmektedir. Destek almaya hak kazanan kadınlar yaşadıkları yerlerde, evlerinde, sokaklarında, mahallelerinde sürekli devlet görevlileri ve/veya komşuları, muhtar, diğer mahalle sakinleri tarafından gözetlenecek, izlenecek hatta takip edilecektir. Kadınların halihazırda toplumsal baskı altında olan özel hayatları bu kez bir de devlet desteği ile müdahaleye açılacaktır. Bilindiği gibi, hiçbir hakkın hayata geçirilmesi bir diğer hakkın gönüllü ya da zorlama yolu ile kaybı üzerine kurulamaz. Bu durumda, kadınların gelir hakları, kişisel özgürlüklerinin bir kısmını yitirmeleri şartına bağlanmaktadır ve bunun hak temelli bir sosyal politika anlayışı çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Kadınların yaşam düzeylerini iyileştirmek amacıyla hak temelli bir sosyal politika olarak önerilen gelir desteği programı, hükümet yetkililerince kadınların ancak “makbul” birer hayat sürmeleri ile elde edebilecekleri bir lütuf olarak kurgulanmıştır.
Oysa, kadınlara yönelik gelir desteği programlarının temel amacı, kadınların kendi yaşamları ile ilgili özgür seçim yapabilme alanını genişletmek olmalıdır. Bu da ancak kadınların kendi yaşamlarına dair bütün seçimlerinin eşit derecede desteklenmesi ile mümkündür.
Prof. Dr. Şemsa Özar, Boğaziçi Üniversitesi
Yard. Doç. Dr. Burcu Yakut-Çakar, Kocaeli Üniversitesi
Volkan Yılmaz, Leeds Üniversitesi
Aslı Orhon, Boğaziçi Üniversitesi
Pınar Gümüş, Boğaziçi Üniversitesi

Yorumlara kapalıdır.