Son günlerin en fazla tartışılan konusu torba yasa oldu. Çeşitli emek örgütleri ve sendikalar ardı ardına eylemler yaparak torba yasanın geçmemesi için seslerini yükseltirken, her gün mecliste 267 maddelik yasanın yirmişer-otuzar maddesi kabul görüyor. Medya bu konuda herhangi bir yorum yapmayıp, protestoları görmezden geliyor.
Torba yasaya olan bu itirazların temelinde, esnek çalışmanın kural haline getirilmesi ve dolayısıyla kıdem tazminatı ile fazla mesai ücretlerine el koymanın dolaylı olarak mümkün olması var. Yasa, evden çalışma, uzaktan çalışma ve çağrı üzerine çalışmayı tanımlayarak şartlarını düzenliyor. Böylece esnek çalışmanın işçiyi korumasız bırakan ama resmen yasak olduğu halde fiilen uygulanan çalışma biçimleri rneşrulaştırılıp yasallaşıyor. Özellikle çağrı üzerine çalışma, eğer aksi bir sözleşme maddesi yoksa ya da belirlenmemişse, günlük dört saat olarak belirleniyor. TÜİK’in hane halkı zaman kullanım anketinde kadınların çalışmaya ortalama olarak dört saat ayırdığı ortaya çıkrnışken bu bir tesadüf olmamalı. Özellikle kadın işgücünün yoğun çalıştırıldığı turizm gibi mevsimlik işlerin sadece dört ay sürmesi de yine bir rastlantı olmasa gerek!
Torba yasanın ve çalışma yaşamına dair son dönemde çıkan hukuki ve stratejik metinlerin özgüllüğü, esneklik ile mesleki eğitim kavramlarının yan yana olması. Torba yasanın getirdiği maddelerin yol açacağı yeni durumu anlamak için ise, ulusal sanayi stratejisi ile istihdamı arttırma stratejisine birlikte bakmak gerekiyor. Meslek edindirme kursları, meslek yüksek okulları ve meslek liseleri ile çeşitli beceri sertifika programlarının, esnek çalışma koşulları ve işsizlik durumu ile iç içe konumlanmasının anlamı da burada yatıyor. Yasa, gerekçe kısmında belirtilen, özürlüler. kadınlar, gençler ve uzun süreli işsizlerin kayıt dışı ya da düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalması ve işsizlik riskini daha fazla taşımalarına bir “çözürn” olarak özel istihdam stratejisi ihtiyacının da izlerini taşıyor.
Bu yasanın ve diğer metinlerin önerisi, sadece iş zamanının ve mekanının değil becerinin de esnekleşmesi. Yani, bir işçi, çalıştığı yerde hangi meslek grubuna ihtiyaç varsa o konuda eğitim alıp çalışabilme becerisi de kazanmalı ki işsiz kalmasın. Zira yasa ve diğer metinlerin dili günümüz iş dünyasında oldukça hızlı bir sürecin yaşandığı varsayımından hareketle işçi, işveren ve hukukun bu sisteme uygun düzenlenmesi ihtiyacı üzerine kurulu.
Bu anlamda önerilen, özellikle genç işçilerin istihdamı için “işgücü maliyetlerinin” düşürülmesi ve “işgücü piyasasının” esnekleşrnesi. Bununla birlikte özellikle sermayenin nitelikli işgücü (ara eleman) ihtiyacını gidermek üzere bu işçilerin eğitim alması da şart koşulrnakta. Adeta, gençlerin, kadınların ve özürlülerin işsizliğinin nedeni, kendi “suçları haline gelmiş” ve “becerisizliklerine” yüklenmiş. Dolayısıyla beceri kurslarına, meslek yüksek okullarına, iş-kur kurslarına, meslek liselerine ve sertifika programlarına katılmayanların iş bulma olanağı pek olmayacak. Bu kurslarda ise, cinsiyetlenmiş bir tablo var. “Kadın işi” ve “erkek işi” algısı üzerine kurulu ve bunu değiştirmeye çalışmayan bir sistem söz konusu. Sermaye işsiz, sabırlı ve uyumlu kadın istihdamına dezavantajlı durumlarının devamı şartıyla göz dikmiş dururnda. Yapılan pek çok araştırmaya göre, kadın ve erkeklerin bu kurslara başvurusu arasında oldukça büyük bir fark var. Kadınlar, ev içi işleri/yükleri sonucunda meslek edindirme kursları ve eğitim olanaklarından yoksunlar. Bu anlamda bakım hizmetinin kolektif olmaması, erkeklerin bu işten uzak durmaları ve kadınların “birincil görevlerinin” ev ve bakım işleri olarak görülmesi, kadınları iş piyasası açısından niteliksiz kabul edilen bakım işlerine yönlendirmekte. Ayrıca, bu tür eğitimlere başvuranlar arasında kadınların daha çok kreş öğretmenliği, halkla ilişkiler, sekreterlik ve ön muhasebe gibi hizmet alanlarına başvurdukları ve imalatta da yaratıcılık ve yetki /sorumluluk gerektirmeyen standart işlerde uzmanlaştıkları görülmekte.
Meslek edindirme kurslarının, iş-kur tarafından finanse edilen geçici projelerini bir kenara ayırırsak, genellikle işçinin yapması beklenen işin belli bir ödeme karşılığı ve iş çıkışı ya da hafta sonu olduğu göze çarpıyor. Bu koşullar altında kadınların dezavantajlı durumu yine devam ediyor: Kadınlar, sekiz saatlik bir işgününün sonunda kocalarına, çocuklarına, yaşlı ya da hastalarına bakmak, yemek ve günlük temizlik rutinlerini gerçekleştirmek için koştura koştura evlerine giderken, erkek işçiler, iş sonrası iki saatlerini kolaylıkla bu tür sertifika programlarına ayırabilmekteler.
Kadınların meslek edindirme ve vasıf geliştirme kurslarından yararlanmak için oldukça sınırlı vakitleri olduğu açık. Kısacası, kadınların bu kurslardan ya da eğitimlerden yararlanmaları ancak kendi işlerini bir başka kadına -para karşılığı- devretmeleriyle mümkün.
İkinci sorun ise eğitim karşılığında ödeme yapma konusunda ortaya çıkıyor. Erkek işsizlik oranı bu derece yüksekken, kadınların çalışması için ayrıca bir para ayrılması pek mümkün görünmüyor. Hane gelirinin kullanımı konusunda erkeklerin karar verici konumunda olmaları, ev işlerini aksatmasalar bile kadınlar için çalışma olanaklarını sınırlarken, zaman kısıtına bir de mali kısıtlar ekleniyor.
Torba yasa ile hükümet tüm bu eğilimlere yol vermiş oluyor. Yasa sermayenin nitelikli işgücü ve kadın istihdamına yönelik ihtiyaçları ile Avrupa Birliği’yle uyum sürecinin kesişme noktasında yer alıyor. Öte yandan bakım hizmetlerinin sosyal hak kapsamında bedava sağlanması, erkeklerin bakım emeği harcaması için yaptırım uygulanması ve nitelikli işlerde kadınlara kota uygulaması söz konusu olmaksızın, kadın işçilere ve memurlara dönük iyileştirme düzenlemeleri kadınların ev içi emeğini garantilemekten başka bir niyet ve sonuç da taşımıyor.
Şubat 2010