Devlet, özellikle, uyguladığı gelişim stratejileri ile kadın ve erkek emeğine olan talebi, eğitim kaynakları ve diğer devlet hizmetlerini sağlayarak da kadın emeğinin arzını ve şeklini etkiler. Ancak bu politikaların kadınların güçlenmesini sağlaması ve işgücü piyasasındaki eşitsiz konumlarını değiştirebilmesi, patriyarkal aile sistemi ve zihniyetini ne ölçüde değiştirebildiği ile yakından ilişkilidir. Kamu politikası ve stratejilerinin böyle bir etki yaratabilmesi için ise, kadın istihdam sorununun teknik bir konuya indirgenmemesi ve topluma ait cinsiyete ilişkin ön yargıları kırmaya dönük bütünlüklü bir nitelik göstermesi gerekir.
Ancak kadın istihdamının artırılmasının koşullarını arar görünen hükümet ve yerel yönetimlerin söylem ve politikalarına bakıldığında, patriyarkal aile sistemiyle bir sorunlarının olmadığı hatta bu yapı ve zihniyeti derinleştiren bir niteliğe büründüğü görünmektedir.
Örneğin hükümet kadınların çocuk bakımı yükümlülüğünü tek başlarına üstlenmelerinin, çalışmalarının önündeki en önemli engel olduğunun farkındadır. Buna rağmen, kamunun ürettiği hiçbir belgede bakım hizmetlerinin toplumsallaştırılması, çocuk yuvaları ve kreşlerin açılması yer almamaktadır. Tersine bu yükümlülüğe ilişkin toplumsal kabulü hiç değiştirmeyen hatta derinleştiren stratejileri gündeme getirmektedir. Uzun bir süredir, istihdam sorununun aşılması noktasında gündeme getirdiği politikalarının odağına, düzenli işler yaratma ve kadınların erkekler gibi düzenli istihdama eşit koşullarda katılmasına yönelik toplumsal bir hedefi değil, kadınlar için özellikle bakım yükümlülüğü ve ev işleri ile uyumlu esnek ve kendi hesabına çalışmayı aldığı gözlemlenmektedir.
Nitekim yeni dönemde gündeme getirilen “Torba Yasa Tasarısı”, kadınlar için öteden beri öngörülen yegâne çalışma şekli olan esnek çalışma biçimlerine yenilerini eklemektedir. 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı yasa ile işgücü piyasasının esnekleştirilmesine yönelik önceki kanun döneminde yer almayan kısmi zamanlı çalışma, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, geçici çalışma gibi esnek istihdam modelleri düzenlenmiştir. Bu yasa tasarısında da iş Yasasının “çağrı Üzerine Çalışma” başlıklı 14. maddesine yeni çalışma biçimleri eklenmiştir. Böylece “uzaktan çalışma” ve “evden çalışma” şeklindeki istihdam biçimleri de yasallaşmış olacaktır.
Özellikle uygulamada sorunlar yaratacağı bilinen bu çalışma biçimleri ile çalışanların bölünemeyen hakları, yıllık ücretli izinleri, ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanmadaki esas süreler, hafta tatili ve ücretine hak kazanma gibi ayrıntılı hususların diğer çalışma biçimlerinden farklı olarak ayrı bir yönetmelikle düzenleneceği öngörülmektedir. Böylece kanun, işveren için getirdiği “bu şekilde çalışanlar bakımından emsal işçiye göre ayrım yapılamayacağı” hükmünden kendisini muaf tutarak açıkça bir ayrıma gitmektedir.
Ancak yasada yer almayan, Bakanlık tarafından halen üzerinde çalışılan “iş paylaşımı” adlı esnek çalışma biçimi de gelecek dönem gündeme gelecek gibi görünmektedir. Bu tip düzenlemeler “söz konusu değişiklikler zaten işgücü piyasasında fiilen uygulanıyordu, böylece yasallaşmış oldu” görüşü ile meşrulaştırılmaktadır.
Günümüzde esnek çalışma biçimlerinin kadınlarla özdeş hale geldiği bilinmektedir. Dolayısıyla emek piyasasının katı olduğunu (!) düşünen hükümetin piyasayı esnekleştirme çabalarının daha çok kadın istihdamını etkileyeceği açıktır. Bunun en belirgin etkisi kadınların düzenli-ücretli işlerde giderek daha az sayıda yer bulmaları, dolayısıyla zorunlu olarak esnek çalışma biçimlerinde yoğunlaşmalarıdır. Bu durum yeni dönemde kadınların güvencesiz, belli tür işlerde yoğunlaşmasına yol açarak emek piyasasında mevcut eşitsizliği daha fazla derinleştirecek bir etkiye sahip olacağı söylenebilir. Çünkü devlet kadının çalışmasını yeniden “bir tek annenin sorumluluğunda olan çocuk bakımı” ile birlikte örgütlemekte, kadınların istihdamında zamanı (ev ve işleri ile uyumlu, muhafazakâr aile yapısını zedelemeden) kendine özgü yapılandırılmasına olanak sağlayacak düzenlemeleri ve toplumsal mekanizmaları yaratmakta, böylece kullanılmayan kadın emeğini mümkün olduğunca emek piyasasına çekmeye hazırlanmaktadır.
Aslında torba yasa tasarısı gelecekte yapılacak düzenlemelerin de adeta habercisi gibidir. Ücretler açısından kadın-erkek arasındaki farkı daha da açması muhtemel olan bölgesel asgari ücret ile, asgari ücret yaş ayrımının 16′ dan 18′ e çıkarılmasının ilk adımları atılmıştır. Her ne kadar bölgesel asgari ücrete torba yasa tasarısında yer verilmese de, yönetmelikle belirlenen ve 16 olan yaş ayırımı sınırı sanki 4857 sayılı yasanın 39. maddesinde değiştirilmiş gibi bir ifade tasarıda yer almaktadır. Bu nedenle yasa tasarısı gelecek tepkilere göre yeniden şekillendirilecek olsa da, geri çekilecek olan değişiklik tasarıları konusunda ısrarlı olunacağı ve böylece 2003 yılından beridir devam eden emek piyasasının esnekleştirilmesine yönelik reformun (!) tamamlanacağı beklenmelidir.
Şubat 2010