Kadınların evin dışında çalıştıklarında, düşük ücretli, güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına maruz bırakıldığını biliyoruz. Evin dışında çalışma imkanı bulamayan kadınların bir kısmı ise, ev eksenli olarak adlandığımız biçimde, kendi adlarına ya da parça başı ücret almak suretiyle üretime katılıyorlar. Bu durumda da sağlık ve iş güvencesinden yoksun, aşırı sömürüye dayalı koşullara mahkum bırakılıyorlar. Son yıllarda, sermaye kendi ihtiyaçlarına göre düzenlemeler getirerek, işçi sınıfının tarihsel tüm kazanımlarını hiçe sayarak, 19 yüzyıldaki ve 20. yüzyılın başındaki çalışma koşullarını dayatıyor. Daha uzun çalışma saatlerinin olduğu, emeklilik ve sağlık sigortasının olmadığı, sendikalara yer vermeyen bir sistemi yerleştiriyor.
Güvencesiz çalıştırmanın belki de en beter biçimlerinden biri olan “taşeron sistemi” o kadar yaygın ki, Örneğin sağlıkta 150 bin işçi böyle çalışıyor. Bu sistem, konfeksiyonda çok daha yaygın. Taşerona veya çağrıya bağlı çalışmadaki gibi, esnek, güvencesiz, ucuz işçilikte sermayenin en çok tercih ettiği yine kadınlar!
Sera Tekstil’de yaşananlar, konfeksiyon dalında bir istisna olmasa gerek. Somut bir uygulama örneği teşkil ettiği için üzerinde durmamız önemli.
Beylikdüzü’nde 16 bin metrekare üzerine kurulu, “modern” bir firma olarak kendini sunan ve aynı işkolunda üç ayrı işyerine sahip olan bu firmanın çalışanlarının çogu kadın. Yine aynı işkolundaki işyerlerinde olduğu gibi burada da kadınlar, uzun mesailere, düşük ücrete ve iş güvencesinin olmamasına katlanmak zorunda.
Asıl olarak penye üreten bu firma, triko ve penyelerin boncuk işlemelerini fabrika dışında, bir taşeron aracılığıyla evlerde çalışan kadınlara yaptırıyor ve parça başına son derece düşük rakamlar ödüyor. Bunun yanı sıra, üretimi hızlandırmak için, fabrikanın bir bandında sipariş tamamlanana kadar dışarıdan gelen kadınları çalıştırıyor. Tabii ki kadınlar, gerçekte parça başına ne kadar ücret aldıklarını bilmiyorlar. Aracının payı düştükten sonra yevmiyelerini alıyorlar. Ortalama 25-30 TL yevmiye ile çalışıyorlar.
Üretimin ihtiyaçlarına göre belirli günlerde evlerinden fabrikaya gelen kadınlar düşük yevmiye ve yemek karşılığında çalışıyorlar. işyeri servisi yerine kendi imkanlarıyla evlerine dönüyorlar; hiçbir sigorta ve iş sağlığı güvencesi olmadan … Eğer çalışma saatleri içinde başlarına bir iş kazası gelirse, sağlık güvenceleri olmadığı için tamamen patronların insafına kalıyorlar. iş güvenceleri ise, taşeronun ya da patronun iki dudağının arasından çıkacak tek bir söze bağlı. Bir de patronun siparişlerine. Her an yerlerine daha ucuz işçi bulunabilir ve onlar issiz kalabilirler. Emekli olmaları mı? Söz konusu bile değil! ”
Kadınların istihdam edilmelerini ve kendi ücretlerini kazanmalarını, ev işinin bıktırıcı dünyasından ve erkek tahakkümünden kurtulmalarının önemli bir koşulu olarak her zaman önemsedik. Ancak özellikle günümüzde kadınların istihdam koşullarının ne şekilde biçimlendiğini de göz önünde bulundurmamız feminist politika açısından elzem görünüyor. Ne işte köle gibi çalışmak, ne de evde dört duvar içerisine hapsolmak istiyoruz!