Nasıl Çalışıyoruz?

Mutfak Cadıları Haziran 2011

Birkaç gün önce 2011 yılı Şubat dönemine ait Türkiye genelinde işgücüne katılma oranı açıklandı. Bu oran bir önceki yılın aynı dönemine göre % 48,5 olarak gerçekleşmiş. Bu verileri cinsiyetlendirirsek aynı dönemler için erkeklerde işgücüne katılma oranı % 70,6, kadınlarda ise % 27,2’dir. Yani 100 çalışabilir nitelikte insandan sadece 48’i çalışmak arzusunda ya da çalışıyor. 52 kişi çalışmaktan vazgeçmiş ve 100 çalışmakta ya da çalışma arzusunda olan insandan ise sadece 27’si kadın, geri kalanı erkek.

Bir araştırma merkezinin ve TÜİK’in istihdam konusundaki verileri, özellikle kadın istihdamında artış olduğunu gösteriyor. Ancak bu artış, gerçekten kadınların işgücüne katılımını sağlayan şartlardaki bir iyileşmeyi göstermek yerine, son dönem torba yasa gibi düzenlemelerle, kayıtdışı istihdamı aynı meşru olmayan çalışma koşulları altında kayıt altına almasından kaynaklanıyor. Aşağıda da göreceğimiz gibi, çalışma koşulları ve ev içi toplumsal cinsiyet rollerinde bir değişim olmadığı sürece bu tür istatistiklere pek itibar etmemeliyiz.

Çalışanların eğitim ve yaş dağılımlarına baktığımızda, toplam işgücünün % 16,6’sını 15-24 yaş grubundakiler oluşturuyor. Lise altı eğitimlilerde işgücüne katılma oranı; erkekler için % 68,6 iken kadınlar için % 23,1. Yükseköğretim mezunu erkeklerde % 85,6 olan işgücüne katılma oranı, kadınlarda % 72,1.

Eğitim alma konusundaki dezavantajlı konumumuz ile çalışabilme olanaklarımızın sınırlılığı yaşadığımız aile içi şiddet ve diğer sorunlar karşısında çaresizliğimizi artırıyor. Ancak sorun yalnız buymuşcasına, kadınların güçlendirilmesi için “eğitim şart!” söylemi altında gerçekleşen bir takım programlar da sürüyor. Bizler, bu programların ev içi emek ile ücretli emeğimiz arasındaki kıskacı sürdürmenin bir yolu olduğunu düşünüyoruz.

Çalışmamak Kadınların Tercihi mi?

Çalışanların % 71,8’i erkek ve erkek çalışanların % 59’u lise altı eğitimli. Sınıfsal ayrımlara bakarsak % 61,4’ü ücretli, maaşlı veya yevmiyeli, % 25,7’si kendi hesabına veya işveren, % 12,8’i ise ücretsiz aile işçisi. Elbette toplam 100 çalışanın yaklaşık 13’ü olarak belirlenen ücret almadan kendi işyerlerinde çalışan kişilerin hemen hemen tamamı kadın. İşçilerin ise % 58,4’ü 10 kişiden az çalışanı olan işyerlerinde çalışıyor. Bunun anlamı her 100 işçinin neredeyse 60’ı çalışma koşullarının denetiminin yapılamadığı, meslek hastalıklarının ve iş kazalarının yoğunlaştığı, düşük ücretli ve sigortaları düzensiz ödenen koşullarda çalışmakta. Böyle bir istihdam yapısının varlığı, hasta, yaşlı ve çocuk bakım hizmetlerinin giderek piyasalaştığı bir ortamda biz kadınları çalışmaktan vazgeçiriyor. Bu konuda epey bilgi veren bir başka istatistiğe bakalım:

2007 yılında yayımlanmış olan zaman kullanım istatistiklerine göre 15 ve daha yukarı yaştaki fertlerin 24 saat boyunca yapmış oldukları faaliyetler incelenmiş ve kaydedilmiş. Buna göre, çalışan erkekler günde ortalama 6 saat 8 dakikayı, kadınlar ise ortalama 4 saat 19 dakikayı ekonomik bir işte çalışmaya ayırıyor. Buna karşın çalışmayan erkeklerin hanehalkı ve ev bakımına ayırdığı süre günde 1 saat 12 dakika iken çalışan erkekler bu işlere günde 43 dakika ayırıyor; ev dışı bir işte çalışmayan kadınlarda bu süre 5 saat 43 dakika iken çalışan kadınlarda 4 saat 03 dakika. Çalışsak da çalışmasak da ev işlerine ayırmak zorunda kaldığımız süre pek değişmiyor. Evde erkeklerin daha fazla yaptığı iş ise görünen ve övgü alacak yemek yapımı ile paranın kontrolünü elinde bulunduran alışveriş işleri…

Bakım hizmetlerinin sosyal hak kapsamından çıkarıldığı ve pahalı hizmetler haline geldiği gündelik hayatımızda ev dışında çalışabilmek için “asli görevlerimizi” aksatmamalıyız elbette! Toplumsal cinsiyet rolleri açısından ve daha islami deyimle fıtrat nedeniyle öncelikli görevlerimiz evi temizlemek; çocuk, hasta, yaşlı ve engelli bakmak; temiz ve tertipli olmak ve daha pek çokları…

Esnekliği amentüsü olarak kabul eden bu dönemde çalışabilmek için daha fazla mesleki sertifika programına katılmak gerekiyor. Bu programlara katılmanın iki şartı var: boş zaman ve parasal olanak. Pek çoğumuz ise ne yazık ki bu iki olanağa da sahip değiliz.

Yorumlara kapalıdır.