Mutfak Cadıları – Aralık 2010
Kadınlar uzun yıllar resmi kaynaklarda, istatistiklerde ve araştırmalarda özne olarak yer alamadılar. Serpil Çakır II. Meşrutiyet döneminde kadın konulu araştırmasında daha önce fark etmediği bir gerçeğin farkına varır:
Verili istatistiklerde kadınlar kayıtlı değildir. Bu istatistikler sunulurken bütün halkın kapsandığı iddiasına karşılık ortaya konan sonuçların kadınları içermediği görülür.. Örneğin bu dönemde genel seçimlerden söz edilirken kadınların genel seçimlerde oy hakkı olmadığından bahsedilmez (Tarihçinin Mutfağı- Serpil Çakır ile Söyleşi, http://www.tarihvakfi.org.tr).
O zamandan bu yana köprülerin altından çok sular aktı ve kadınlar artık pek çok alanda araştırmalara, istatistiklere dahil oldular. Kadın cinayetlerinden kadın emeğine pek çok alanı içerecek biçimde kadınlara dair, daha doğrusu patriyarkal sistem ve kapitalizmin ele ele vererek kadınları nasıl ikincilleştirdiğine, değersizleştirdiğine, yok saydığına dair istatistikler artık çarşaf çarşaf sunuluyor çok şükür.
Bu istatistikler sayesinde örneğin kadın istihdamına ilişkin şu tür verilerle karşılaşıyoruz: Lise ve üzeri eğitime sahip kadınlarda işsizlik oranı erkeklerin yaklaşık iki katı ve üzerinde. Lise mezunu kadınlarda işsizlik oranı yüzde 24,1 iken, bu oran erkeklerde yüzde 10,3. Yüksek öğretim mezunlarında işsizlik oranı kadınlarda yüzde 19,5, erkeklerde yüzde 9, teknik ve meslek lisesi mezunlarında işsizlik oranı kadınlarda yüzde 22,1, erkeklerde yüzde 10. Dolayısıyla kadınların işgücüne katılımının önündeki engeller, erkeklerinkinden çok daha fazla.
İstatistiklerin kadınları da kapsamasıyla beraber kadının toplumsal yaşamdaki durumuna ilişkin pek çok veri elde ediyoruz. Ne var ki bu istatistikler çoğu zaman gerçekliğe ayna tutmayı başaramıyorlar. TÜİK’in verilerine göre ise son bir yılda istihdamdaki artış % 1,5 milyon civarında. Ancak çalışmaya yeni bu başlayan 1,5 milyon kişiden 450 bini (%30’u) kayıt dışı katılanlar oluştururken 255 bin kişi (%17’si) geçici olarak istihdam edilenler ve 135 bin (%9) kişi kısmi zamanlı çalışanlardır. Yani, 840 bin kişi (%56) güvencesiz istihdam ediliyor (Aydoğanoğlu, 14.10.2010, Evrensel). Resmi istatistik kurumlarında, kadınların genellikle istihdam edildikleri alanlar olan sigortasız, güvencesiz ve kısmi zamanlı çalışma oranlarında artış görülüyor. DİSK’in yaptığı araştırmaya göre son dönemde işgücüne katılan kadın sayısında 681 bin kişilik artış yaşanırken, kayıt dışı çalışan kadınların sayısı 352 bin artış göstermiş. Bu da kadınların çalışma yaşamına dahil oluş biçimlerinin hala güvencesiz ve kayıt dışı olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla kadınlar istatistiklerde kadın istihdamı başlığı altında yer alırken, esas olarak elimize geçen, neoliberal düzen ve patriyarka kıskacında varlıklarının nasıl yok edildiğine dair veriler oluyor.
Öte yandan ev kadınlığına ya da kadının evde tam zamanlı olarak harcadığı karşılığı ödenmeyen emeğe gelince istatistikler kadınlara karşı suskunluğunu koruyor. Bu alanda çalışan kadın sayısı hala tam olarak bilinemiyor. Kadınlar, evde harcadıkları emeğin karşılığı ödenmediği için, ev kadınlığı “iş gücüne katılmayanlar” kategorisinde değerlendiriliyor ve Türkiye’de iş gücüne katılmayanların yüzde 47`sini oluşturuyorlar. Yine istatistiklerde “ev kadını” denilen kadın grubu içinde sayılan kadınların gerçek sayısına ulaşmak da mümkün görünmüyor. Çünkü açıkça ev kadınlığı, görünmeyen, karşılığı ödenmeyen bir iş alanı olmasının yanı sıra bu işi yapan kadınların çoğunluğu da kendi emeklerini sosyal ve ekonomik açıdan tanımlamıyorlar. Üstelik iş gücüne katılan ya da bir işyerinde ücret karşılığı çalışan kadınların evde harcadıkları emeğe ilişkin de istatistiklerden umut yok.
Kadınlar uzun süre istatistiklere giremediler, hem kendileri, hem emekleri yok sayıldı. Görünen o ki, istatistikler biz kadınları kapsamaya başladığında ise karşılığı olmadığı gibi emeğimizin veri olarak da yer almadığını, yok sayıldığını gördük; bu anlamda istatistikler kadınların “yokluğunun” belgesi oldular. İstatistiklerin biz kadınlara sağladıkları en önemli katkı, belki de yolumuzun uzun ve çetrefilli olduğunu göstererek feminist mücadelemizi daha da yükseltmemiz gerektiğini hatırlatmaları oldu.