Temmuz ayında hükümet yetkililerinin kıdem tazminatı hakkındaki açıklamaları gündemi epeyce meşgul ettikten sonra tartışmalar sönümlendi. Ancak hükümet sendikalarla pazarlık halinde ve önlerinde sendikalar yasasıyla birlikte Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS) Belgesi var. Sendikalar ya da odalarca temsil edilelim ya da edilmeyelim, hepimizi etkileyecek düzenlemeler hayata geçiriliyor.
Ulusal istihdam stratejisi (UİS) belgesinde kadınlar, gençler ve engelliler ile birlikte dezavantajlı grup statüsünde ele alınıyor. İşsizlikten ve güvencesiz çalışmadan en fazla muzdarip olanların kadınlar, gençler ve engelliler olduğu tespiti yapılmış. UİS ile bu anlamda, belgeyi hazırlayanların deyimiyle bir seferberlik başlatılıyor.
UİS taslağında yer alan kadınlarla ilgili bazı hedefleri ve düzenlemeleri teker teker ele alalım:
Kadınların işgücüne katılım oranı, 2009 yılındaki yüzde 26 düzeyinden, 2023 yılında yüzde 35’e çıkartılacakmış. Kadınların genel olarak istihdam edilme biçimleri zaman ve mekan esnekliğine dayalı. Stratejide kayıtlandırılması şartıyla esnek çalışma biçimlerinin özendirilmesi gerektiği iddia ediliyor. Bu da güvenceli esneklik formülü ile sunuluyor. Ancak, kadınların çalışmasının teşvik edilmesinin nedeni sermayenin üzerindeki yüklerin alınmak istenmesidir. Bu yönde stratejinin önüne koyduğu diğer düzenlemeler de oldukça dikkat çekici. Kıdem tazminatının fona devredilmesi, bölgesel asgari ücret uygulanması, özel istihdam bürolarının açılması ile sermayenin karı artarken “maliyetler” düşüyor. Ancak yine de istihdam artmıyor. Çünkü sermaye işin doğası gereği, daha az işçiyle daha fazla işin yapılmasını sağlayacak yöntemler, teknikler uyguluyor. Kadınların payına da çoğunlukla bu işlerden en düşük gelirli, en niteliksiz ve en güvencesiz olanlar düşüyor.
Kadın istihdamının ve işsizliğinin nedenleri ve niteliği patriyarka tespitinden kaçarak ele alındığında sorun sadece bir “niyet” ve “farkındalık” halini alıyor elbette. Teşvik ve eğitimle de sorunun çözüleceğine dair inanç tam gibi görünüyor. Ancak, kadın istihdamının yukarıda bahsedilen niteliğini ve kadın işsizliğini, kadınlara atfedilen ve doğallaştırılan toplumsal “görevler” göz önüne alınmaksızın anlamak mümkün değil. Biz kadınlar, evde çocuk, yaşlı, engelli ve hasta bakımı yapmayı, temizlik ve evin düzenini sağlamayı en önemli görevimiz olarak görmek ve bu görevi yerine getirmek zorundayızdır. Örneğin bir öğretmen/akademisyen olarak, çocuğu kreşe/okula bırakmak, kreşten/okuldan almak, yemeği yapmak gibi nedenlerle sabah ya da öğlen derslerine girmeyi tercih ederiz. Daha yüksek gelirli olan gece derslerine girmeyiz. Doktor, mühendis olarak uluslararası sempozyumlarda veya mesleki gelişimimizi sağlayacak programlarda daha az yer alırız. İşçi olarak ise mesaiye kalmak gelirimizin düşüklüğü nedeniyle çok acil olsa da, çocuğa, yaşlı, hasta ya da engelli yakınımıza bakacak bir anne, kızkardeş yoksa eğer işi bırakmayı bile seçebiliriz. İşte bu koşullarda oldukça can yakıcı bir sorun olarak, kadın işsizliğinin çıktığını görüyoruz. Sermaye kadınları uysal, esnek çalışmaya razı, becerili iş çıkaran işçiler olarak görüyor ve kendi çıkarları için kadın istihdamını arttırıyor.
Özel istihdam büroları, yasallaştığında sermaye için bulunmaz bir fırsat yaratacak. Örneğin, bir tekstil firması, “kadın, çocuksuz, deneyimli ve göçmen” niteliklerde arzu ettiği on işçiyi bir bürodan diyelim üç aylığına kiralayacak. Böylece hem işçilere yönelik sosyal hak ödemeleri gibi sorumluluklarından hem de olur ya örgütlenme problemlerinden kurtulmuş olacak. UİS hedeflerine göre İŞKUR’un insan kaynakları, 2015 yılında 10 bin kişiye çıkarılacak. İşsizlerin bir kısmı, özellikle üniversite mezunu olanların “iş koçu” olması tasarlanıyor. Dolayısıyla tasarıya göre uygun vasıfta olan kişileri, uygun işlerle buluşturmak mümkün olabilecek. Özel istihdam bürolarına geçişin ön ayağı gibi düşünebiliriz bu uygulamayı. Özellikle de il bazında “işgücü piyasası ihtiyaç analizlerinin” bu yıl sonunda tamamlanacağı açıklandığı için. Taslağa göre bu analizlerden sonra her il ve bölge ölçeğinde ihtiyaca uygun nitelikler için sertifika programları açılacak ve işçi yetiştirilecek. Bu, aktif işgücü politikası denilen ve işgücünü sermaye karşısında korumaktan çok, işsizlikle mücadele için işgücü bileşimini sermayenin istediği doğrultuda değiştirecek.
UİS taslağında, ayrıca aktif işgücü politikaları önplana çıkarılarak eğitim ve istihdam arasındaki bağın güçlendirilmesi doğrultusunda aşağıdaki düzenlemeler ve hedefler sıralanıyor:
Yılda 400 bin kişi kursa gidecek; 2013 yılından itibaren, her yıl 400 bin kişiye işgücü yetiştirme kursu sağlanacak; İstihdam garantili kursların toplam içindeki payı 2013 yılında yüzde 50’ye çıkartılacak; İşgücü yetiştirme kursunu başarı ile bitirenlerin işe yerleştirilme oranı 2015 yılına kadar yüzde 40’a çıkartılacak; Hayatboyu öğrenmeye katılım oranı, 2023 yılında yüzde 8’e çıkarılacak. Ancak bu programlar hem eğitimin niteliği hem de katılımın paralı olması açısından oldukça cinsiyetçi uygulamalardır. Daha önceki Mutfak Cadıları yazılarımızda da bahsetmiştik. Programlarda verilen eğitimler, genellikle kadın işi-erkek işi ayrımını pekiştirecek bir formatta düzenlenmiştir. Bu programlar şimdilik işsizlik fonu gibi kaynaklarla sağlandığı için çoğu programın bedeli işçilerden alınmamaktadır. Bazı sektörlerde şimdiden belirli sertifikaları edinmeyen işçilerin çalışması olanaksız hale getirilmiştir. Bu metin ise, bir süre sonra vasfın standart ve satın alınabilir bir hale geleceği izlenimini veriyor. Dolayısıyla şimdilik İŞKUR tarafından düzenlenen bu programların tamamı ilerde piyasalaşacak ve fiyatlandırılacaktır. O zaman ailede işsiz kalan kadın ve erkek bireylerin kısıtlı olan bütçesinden kime bu eğitim için para ayrılacağı açıktır. Tabii ki erkeğe!
Torba yasa gibi ulusal istihdam stratejisi de kadınlara daha iyi koşullarda çalışmayı vaad etmiyor. Olsa olsa daha fazla güvencesizlik, daha fazla iş kazası, mobbing ve taciz getiren çalışma koşullarını vaad ediyor.