Ev İşleri ve İdeoloji

Mutfak Cadıları Ağustos 2011

Ne zaman yeni  kadınlarla tanışsam ve konu ne zaman “kadınlar”a gelse kendimi mütemadiyen feminizmi savunurken buluyorum. Bu çok can sıkıcı bir durum. Böyle zamanlarda Wilhelm Reich’ın, “Asıl açıklanması gereken, neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir.” sözü geliyor aklıma ve feminist olmanın değil olmamanın açıklama gerektirdiği zamanları görebilecek miyim diye geçiriyorum içimden. Feminist olmanın gereksiz hale geleceği zamanları ise yalnızca düşleyebiliyorum.

İlk zamanlarda, -yani kendime feminist dedikten sonraki ilk zamanlarda, ki epeyce yenidir- kadınlara kadınların ezildiğini anlatmanın en iyi yolunun kadın cinayetlerinden söz etmek olduğunu düşünürdüm (Kadınları infiale sokan bir durum olması hasebiyle). Ama bunun çok kolay geri teptiğini kısa sürede anladım. Çünkü mesele başka kadınlar için üzülmeye dönüşüyordu ve ben bu kez meseleyi aslında hepimizin nasıl ezildiğine getirmek için kıvranıyordum. Sonra, bu tür durumlarda hepimizin çok ortak ve çok somut bir pratiği olarak ev işlerini problemleştirmenin daha sağlam bir zemin yaratacağını düşündüm. Ama gelin görün ki cinsiyetçi ideolojiyle çepeçevre kuşatıldığımız bir dünyada sağlam zemin falan aramanın bir anlamı yok, zeminlerin hepsi çok kaygan!

————————–

Batıda yapılan çalışmalar çiftlerin cinsiyet eşitliğine artık eskiye oranla daha fazla inandıklarını gösteriyor. Ev işleri söz konusu olduğunda da ilke olarak çiftler arasında eşit paylaşım olması gerektiğini düşünüyorlar. Ancak aynı çiftler pratikte, kendi evlerindeki işlerde yaşadıkları eşitsiz paylaşımı adaletsizlik olarak nitelendirmiyorlar. Örneğin Avustralya’da 2000’de ulusal örneklemle yapılan bir çalışma, nesnel göstergelere göre kadınların erkeklerden daha fazla ev işi (çocuk bakımı dahil) yaptıklarını gösteriyor. Ancak, kadınların küçük bir kısmı bu durumu adaletsiz buluyor. Kadınların sadece % 30’u çocuk bakımını daha çok üstlendiklerini, sadece % 39’u koca ya da partnerlerinden daha fazla ev işi yaptıklarını düşünüyor. Buna karşılık, erkeklerin sadece % 28’i kadınlardan daha az ev işi yaptığını düşünüyor. Kadınların ev işlerinde neyi adil paylaşım olarak gördükleri ve neden böyle gördükleri üzerine çeşitli açıklamalar mevcut.

Bunlardan ilki kadınlar için ev işlerinin kendisi değil, sonuçlarının değerli olması. Diğer bir deyişle kadınlar da erkekler kadar ev işlerini usandırıcı buluyorlar ama sevdiklerinin ihtiyaçlarını karşılıyor olmaları, “sıcak yuvayı” sürdürüyor olmaları önemli onlar için. Bu işlerde başarılı olmak kimliklerini de onaylayan bir unsur. “Sıcak yuva” yeniden üretildiği sürece ev işlerinde yarı yarıya bir bölüşüm arayışları yok. Sıcak yuvayı sürdürme hedefi açısından, kadınlar erkeğin yaptığı iş miktarını değil, yaptığı işin sembolik değerini daha önemli buluyor. Örneğin, kocaları geleneksel anlamda kadın işi olarak görülen işi (ör; bulaşık yıkamak) yapan kadınlar, kocaları böyle işleri yapmayan kadınlara göre ev işi paylaşımını daha adaletli buluyorlar. Diğer yandan, yaptıkları ev işi takdir edilen kadınların ev işlerindeki paylaşımı daha adaletli gördükleri hiçbirimiz için sürpriz olmasa gerek.

Diğer bir açıklama tarzı, ev işlerindeki paylaşımın adaletli ya da adaletsiz olduğuna kime, neye göre karar verdiğimizle ilişkili. Aslında hepimizin beklediği gibi kadınlar yaptıkları ev işi miktarını kocalarının yaptığı miktarla kıyaslamıyor her zaman. Kadın çevresindeki kadın arkadaşlarıyla kendini  kıyaslıyor ve bu konuda kendini “şanslı” ya da “şanssız” buluyor. Literatür, yaptıkları ev işi miktarı açısından kendilerini kadın arkadaşları yerine kocaları ile kıyaslayan kadınların ev işlerinin paylaşımındaki adaletsizliğin daha çok farkında olduklarını söylüyor. Ev işlerindeki paylaşımın adaletli olup olmadığını değerlendirmek için kiminle karşılaştırma yapıldığı kadar neyin karşılaştırıldığı ve karşılaştırılan şeye ne kadar değer verildiğinin de önemli olduğu vurgulanıyor. Bu nokta, feministler açısından çok bilindik, ama feminist teorilerden haberi olmayan ana akım çalışmalar açısından önemli bir ampirik bulgu olarak sunuluyor. Kadının evde yaptığı işler, özellikle akrabalık ilişkilerini düzenlemek, çocukların gündelik programları için gerekli bir dolu ayrıntıyı planlamak gibi işler genellikle farkedilmiyor. Ve bu tür işler ev işlerinin paylaşılması hesaplanırken kaale alınmıyor. Ama bunun tersine, erkeklerin evde yaptıkları işler çok görünür ve önemli addediliyor. Yapılan işin akredite edilmesi meselesinin bizatihi kendisi cinsiyetçi: Kocanın yaptığı işin “fedakarlık” olarak görülmesine karşılık kadının yaptığı işin toplumsal cinsiyetine içkin olduğu varsayılıyor.

Kadınların ev işlerine ilişkin adalet duygusunun nasıl şekillendiğini açıklayan üçüncü unsur yine feminist bakış açısından hiçbir orijinallik taşımıyor. Eğer erkeğin ev işlerine yaptığı katkının az olması meşru, haklı ve uygun görülüyorsa, kadın ev işleri paylaşımını daha adaletli buluyor. Burada toplumsal cinsiyetle ilişkilendirilen haklılaştırma mekanizmaları işbaşında. Örneğin erkeklerin pek çok işi birarada düşünmek ve yapmak (ki ev ev işleri eş zamanlı ve birbirine bağlı olarak planlanması gereken ayrıntılar silsilesidir) için daha az zamanlarının olması  ya da bu işleri yapacak yeteneklerinin olmaması gibi haklılaştırıcı mekanizmalar en yaygın olanı. Kadınların ev işlerinde yüksek standartlar koymaları ya da nihai olarak ev işlerinden onların sorumlu oldukları varsayımı da buna eşlik ediyor.

————————————————-

Yukarıda söz konusu edilen ampirik bulgular kadınlar arasındaki pek çok farklılığı dikkate almayan çalışmaların ürünü. Özellikle sosyal sınıf aidiyetlerinin kadınların ev işlerindeki adalet duygusunu nasıl şekillendirdiğinde önemli farklılıklar yaratacağı beklenebilir. Yukarıda özetlenen bulgular Türkiye’de daha çok orta sınıf kadınlar için geçerli gibi görünüyor. Geleneksel ataerkil değer ve pratiklerin daha baskın olduğu alt sınıflarda farklı bir dinamik gözlemlenebilir. Örneğin, geleneksel ataerkil yapıda kadınlar ev emeğini alanında kendilerini kocalarıyla karşılaştırmazlar ve toplumsal cinsiyetin bir kader olarak görüldüğü koşullarda bunu beklemek için bir neden de yoktur. Bu kadınların kendilerini diğer kadınlarla kıyaslamaları da, kadın kimliği için üretilen normatif çıtada (hamarat olmak, temiz olmak vb.) kendi yerlerini belirlemek içindir. Modern orta sınıf kadın için de diğer kadınlarla böyle karşılaştırmalar söz konusudur kuşkusuz ama adaletle ilgili olanlar, “Bizim evde salatayı kocam yapar.”, “Aa seninki iyiymiş, benimki onu bile yapmıyo.” karşılaştırmalarıdır.  Ev emeği konusunda haklılaştırıcı mekanizmaların da geleneksel ataerkil yapıda görülmesini beklemek için bir neden yoktur. Ev işlerini yapmamak için erkeğin “erkek” olması, ev işlerini yapmak için, kadının da “kadın” olması  yeterli bir gerekçedir.

Yorumlara kapalıdır.