Mutfak Cadıları Haziran 2011
5 Mayıs Dünya Ebeler Günü’nde çeşitli illerden gelen ebeler, Ankara Üniversitesi rektörlük binası önünde toplanarak bir yürüyüş gerçekleştirdiler. “Ebeler çoğalsın sezaryen azalsın”, “Ebelik yasası istiyoruz”, “Aile ebesi istiyoruz” yazılı dövizler taşıdılar.
Türk Ebeler Derneği Başkanı Yrd. Doç. Dr. Nazan Karahan, Dünya Sağlık Örgütü, UNICEF ve Uluslararası Ebelik Konfederasyonu’nun bu günü “dünyanın ebelere şimdi her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacı var” teması ile kutladığını, kutlamalar çerçevesinde tüm dünyada ebeler ve kadınlarca “doğal doğum yürüyüşleri” yapıldığını anlattı. Sezaryenle değil, doğal yoldan doğumun sağlıklı olduğuna dikkati çekmek amacıyla yürüdüklerini açıkladı. Ebelerin mesleki sınırlarının ve yasal düzenlemelerinin yetersiz olması ve sıkıntılı çalışma koşullarına rağmen özveri ile görevlerine devam ettiğini vurguladı. Ana çocuk sağlığı, toplum sağlığı, sağlık göstergelerinde ebelerin rollerine dikkati çekmek, yasal haklara sahip olmak, daha iyi koşullarda çalışmak ve seslerini duyurmak için yürüdüklerini söyledi. Yürüyüşe katılan ebeler, köylerde tek başına çalışan ebeler başta olmak üzere dört bir yanda çalışan tüm meslektaşlarının Ebeler Günü’nü kutlayıp Anıtkabir ziyaretiyle eylemlerini bitirirken, uçan balonları gökyüzüne bıraktılar.
Ebelerin eyleminde de dile getirildiği gibi, dünyada pek çok ülkede doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası anne ve bebek bakımı ile üreme sağlığı hizmetleri ebeler tarafından veriliyor. Sağlık ocakları, ilköğretimden sonra kadınların rahatça girip çıkabildiği kamu kurumlarının başında gelir. Tanısı ve tedavisi bu basamakta yapılamayan hastalar bir üst basamağa sevk edilir. Genel olarak tüm dünyada birinci basamak sağlık hizmetlerinin eşitsizlikler üzerinde düzeltici bir etkisinin olduğu kabul edilir. Türkiye’de de son yıllara kadar ev ziyaretleriyle ebeler tarafından bağışıklama, kadın sağlığı ve diğer halk sağlığı hizmetleri aktif bir biçimde verilmekteydi. Sağlık ocakları, kadınlara pozitif ayrımcılığın yapıldığı tek kurumdu; kadınların ocaklarıydı… Kadınların, çocukların ve ezilen grupların en çok başvurdukları kurumdu. Halkın ilk başvuru basamağıydı. Hizmet hekim, ebe ve sağlık memurundan oluşan bir ekip tarafından verilmekle birlikte ebeler ön plandaydı. Kadının erişimi beklenmez, her kadına ev ziyaretleriyle ulaşılırdı. Pek çok gebe kadın, eş veya ailesinden izin alamamak, sağlık güvencesine sahip olmamak, okuma yazma ya da Türkçe bilmemek, sağlık kurumunun uzakta olması, hekimin erkek olması, ev işleri ya da çocuk bakımı gibi nedenlerle doğum öncesi bakım alamıyor; ebelerin ev ziyaretlerine ihtiyaç duyuyor.
“Sağlıkta Dönüşüm” programıyla gelen aile hekimliği modeli, Türkiye’de özelleştirme sürecinin içinde sunuldu. Bu model hekim merkezli; hekim de kamuya hizmet satan özel müteşebbis konumunda. Ebe, hemşire ve sağlık memurunun ekip bileşenleri olarak mesleki statüleri ve özerklikleri yok ediliyor; yerlerine aile hekimine yardımcı olmak üzere bir “aile sağlığı elemanı” görevlendiriliyor. Ebe kavramı sistemden dışlanıyor.
Ebeler hiyerarşinin en altındaki sağlık çalışanları olarak sağlıkta dönüşümle birlikte bir tür “iş kaybı” ile karşı karşıyalar. Bunun çözümü olarak da iş tanımlarının belirlenmesini ve “sezaryenin yerine normal doğumun” getirilmesini öneriyorlar. Bir tür var olma mücadelesi… Son tahlilde talepleri sağlık hakkı mücadelesi ya da kadınların sağlığa erişim hakları ile çelişmiyor belki ama bütünden kopuk ve nedene yönelik ifade edilmiyor. Tabiri caizse bunlar “can havliyle” oluşturulmuş, yeterince politize olmayan talepler. Yine de olumlu ve temel mücadele ile birleştirilemez değil. Ama birleştirilmezse, normal doğum artsa bile bu ebelere iş olarak dönmeyecektir, ya da onları tatmin eden bir çerçevesi olmayacaktır. Bir mesleğin prestiji arttığında erkekler tarafından ifa edileceğini ise yüzyıldır biliyoruz…
Kaynak:http://www.gercekgundem.com/?p=369482