Demet Eygi, dershanede çalışan 26 yaşında bir öğretmendi. Çok kısa bir süre görüştüğü ve evli olduğunu öğrenince ayrıldığı Hüseyin Ayyıldız tarafından, 17 bıçak darbesi ile 7 Kasım 2009 tarihinde öldürüldü.
Hüseyin Ayyıldız, hazmedemediği bu ayrılık kararından sonra, Demet’i çokça rahatsız etmiş ve peşini bırakmamıştı. Demet’in kendisini istemediği konusunda kararlı olduğunu anlayan Hüseyin Ayyıldız, arkadaşı Cabbar Kıvrakdal’ ın da yardımıyla planlayarak Demet’i öldürmüştü.
Demet’in davasını Adana Kadın Platformu içerisinde yer alan feminist avukatlar ve çeşitli kurumlardaki kadın aktivist avukatlarla birlikte takip ettik.
Adana 3. Ağır Ceza mahkemesinde görülen söz konusu davadaki en dikkat çekici hukuka aykırılık, şüphesiz ki, olayda iştirakçi olan veyahut en azından suç işlemesini kolaylaştıran ve delilleri karartmasını sağlayan konumundaki katilin arkadaşı Cabbar Kıvrakdal’ın olayın hiçbir aşamasında hakim karşısına şüpheli olarak dahi çıkmayışıdır.
Olay günü Hüseyin Ayyıldız ve Cabbar Kıvrakdal, Demet’i ve kardeşini arabayla takip etmişlerdir. Bu sırada katil, Demet’i birçok defa telefonundan aramış ve Demet konuşmak istemediğini ifade etmiştir. Demetin telefonlarını açmaması üzerine, Demet’in kız kardeşini aramıştır ve Demet yine görüşmek istememiştir. Katil, Demet ve kardeşini evlerine kadar takip etmiş ve sonra aşağıya inmezse, rezalet çıkartmakla tehdit etmiştir. Bunun üzerine aşağı inen Demet’i, 17 kere bıçaklayarak öldürmüştür. Bu sırada katilin arkadaşı Cabbar Kıvrakdal, aracın yönünü yola çevirip beklemiş, bıçaklama olayından sonra üzerindeki kanlı kıyafetleri değiştirip temizlemesi için Hüseyin’i evine götürmüş ve daha sonrasında katili alıp sakinleştirmek için yemeğe götürdüğü esnada da yakalanmışlardır. Suç aleti de araçta bulunmuştur. Bütün bu olanlara dahil olmasına rağmen Cabbar Kıvrakdal savcılıkça hakimliğe sevk edilmeksizin serbest bırakılmış, akabinde çok hızlı bir kararla hakkında takipsizlik kararı verilmiştir. Dosyada sadece tanık olarak dinlenmiştir.
Olayda sanıkla çıkar çatışması yaratılmaksızın tanık olarak gelen Cabbar Kıvrakdal da arkadaşının daha az ceza alması için elinden geleni yapmıştır. Tanık olarak dinlendiği duruşmada bu çelişkilerle ilgili ısrarlı şekilde sorduğumuz sorulara ise mahkeme başkanı “Çağırılan sanık değil tanıktır!” diyerek engel olmaya çalışmıştır. Mahkeme heyetine bunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu söylenmiş, ‘sanık olarak vereceği ifadenin gerçeğin aydınlatılması için gerekli olduğu’ izah edilerek suç duyurusunda bulunulmuş fakat şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu talebimiz reddedilmiştir.
Demetin evi, öldürüldüğü günden bir önceki gece yarısı kurşunlanmış ve olay yeri tutanağında, “Dün seni mermi manyağı yapamadım, bugün bıçakladım!” dediği yer almıştır. Kendisini reddettiği bildiği bir kadının yanına bıçakla gitmesi ve olay yeri tutanaklarındaki beyanları da açık olmasına rağmen, mahkemenin -tasarlama konusunda hiç de açık olmayan- yasa maddesini erkek lehine kullanma kararlılığıyla, ‘tasarlamadan’ ceza verilmemiştir.
Sanık ve müdafiinin savunmaları ise, hemen hemen tüm kadın cinayeti davalarında ileri sürülen erkek bahaneleri ile haksız tahrik hükümlerinden faydalanarak, daha az ceza almaları yönünde olmuştur. Savunmalarını, Demet’in, bir süre şırdancıda çalışan daha sonrasında işsiz olan katile “Seninle paran için beraberdim, keriz.” dediği iddiasına dayandırmışlardır. Bu iddia, soruşturma aşamasında ortalarda olmayan, mahkeme aşamasında birdenbire peydah olan tanıklarla pekiştirilmiştir. Mahkeme başkanı, hukuka aykırılık nedeniyle yaptığımız başvurularımızdan ve duruşmalardaki söz almalarımızdan duyduğu rahatsızlığı her celse dile getirmiş ve sürekli sözümüzü kesme gayreti içine girmiştir. Bu ısrarlı tutum nedeniyle sanık avukatı da üzerimize yürümüş ve “Neyiniz oluyor ki bu kadar savunuyorsunuz?” diyerek sözlü saldırıda bulunmuştur.
Bu davada, sanıktan çok mahkeme başkanı ve sanık avukatının tavırları ve saldırgan tutumları ile mücadele etmek zorunda kaldık. Mahkeme, 4 Ekim 2010 tarihli nihai kararında, sanık hakkında erkeklik indirimi olan haksız tahrik hükümlerini uygulamadı ve katil 25 yıl ceza aldı ama mahkemelerce her halükârda uygulanan “iyi halli” katil indirimi uygulandı elbet.
Her duruşmada bizlere karşı önyargılı ve gergin davranan heyet başkanının, aslında bu kararı içine sindiremediği ve sanık avukatından farklı düşünmediği, karardan sonra başka bir vesile ile görüştüğümüzde “Niye bu dosyayla bu kadar ilgileniyorsunuz, haksız tahrikten bozulur bu.” beyanıyla da iyice netleşmiş oldu.
Dosya, sanık vekilinin ‘haksız tahrik uygulanmalıydı’; bizim de ‘tasarlayarak ceza verilmeliydi’ gerekçesi ile karşılıklı olarak temyiz edildi.
12 Ocak 2012 tarihinde elimize ulaşan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bozma talebi ise, dosyada peş peşe gelişen tüm olaylar göz önüne alındığında, tam bir erkek dayanışması örneği oldu: ‘Yalancı tanıkların ve sanığın ifadelerinin tutarlılık taşıdığı, bu suretle haksız tahrik hükümlerinden yararlanması’ talepli bozma istemi. Yargıtay Cumhuriyet savcısının -tüm çırpınışlarımıza rağmen-, dosyada tek gördüğü bu durum oldu. Şimdi Yargıtay kararını verecek.
Cemre Topal