Canım Nimet’im… Seni görmekten duyduğum mutluluk hissini yaşamama sende gördüklerimin kederi engel oluyor çoğu vakit. Neden mi?… Liseyi bitirdiğin sene evlendiğin ve otuz yıldır birlikte olduğun o adam var ya işte ona tahammül edemeyişimden. Senin ona hizmet etmek için doğduğunu, var olduğunu düşündüğünü hissettiğimden beri yüreğimin yangını sönmüyor Nimet!
S.Dilek Şentürk
Canım Nimet’im benim. Arkadaşım, dostum, kız kardeşim, yüreğimdeki yangınım… Sohbeti dostluğu, güler yüzü, esirgemediği emeğiyle hayatımda çok özel yeri olan dostum. Seni bir iki günlüğüne de olsa görebilmek, birlikte olabilmek için heyecanla yollara düştüğüm çok olmuştur. Ancak evine her gelişimde ve sonrasında evime dönerken geçirdiğim sekiz saatlik yolculuk boyunca ve takip eden günlerde adını her anışımda yüreğimin yangın yerine döndüğünü biliyor musun? Seninle yaşadığımız birkaç günün, o güzel sohbetlerin tadına acı bir tat, bir yürek sızısı karışıyor, seni görmekten duyduğum mutluluk hissini yaşamama sende gördüklerimin kederi engel oluyor çoğu vakit. Neden mi?
Liseyi bitirdiğin sene evlendiğin ve otuz yıldır birlikte olduğun o adam var ya işte ona tahammül edemeyişimden. Hayatını mahvedişine, sana yaptıklarına, sende gördüklerime dayanamıyorum. Merkezine kendisini koyduğu ve asla içine başka hiçbir kimseyi kabul etmediği bir dünyada yaşayan o adamın bencillikleri tüketiyor beni. Kendini tanrı sanan bu adamın tüm kadınların kendisine hizmet için yer yüzüne indiklerine inanmış bir hali var.Ve özellikle senin… Senin ona hizmet etmek için doğduğunu, var olduğunu, bu dünyaya geliş sebebinin onun hayatını kolaylaştırmak, güzelleştirmek, onu rahat yaşatmak, ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu düşündüğünü hissettiğimden beri yüreğimin yangını sönmüyor Nimet! Bu adamın seni tüketişine katlanamıyorum can arkadaşım. Kendi doğrularından başka doğru tanımayan, tek başına verdiği her karardan sonra maddi ve manevi yıkımlara uğradığını gördüğü ve bunun artık hep böyle olduğu olacağı yıllar içinde kesinleştiği halde asla son sözü sana kaptırmayan biri bu adam. Ve sen suskunluğunla, o itirazsız halinle, o “sen bilirsin” tavrınla bu adamın krallığını her gün yeniden üretmektesin.
Seninle bunları uzun uzun konuşuyoruz her defasında. Tam açıklamasan da bu gidişatı ekonomik özgürlüğünün olmayışı ile ilişkilendirdiğini hissediyorum. Hatırlar mısın sana seneler önce; “bir iki ay idare etme, çözüm bu!” önerisinde bulunduğumda o adamın, bu ocağın sadece kendi kazandığıyla değil, senin ev içinde harcadığın emekle, dışarıdan ücret karşılığı sağlanacak birçok şeyin senin didinmelerinle daha ucuza getirilişleriyle tüttüğünü görmesini sağlamak niyetindeydim. Herhangi bir yerden maddi gelirin olmayabilir ama ev içinde harcadığın emeğinle bütçeye büyük maddi katkılar sunuyor olman gerçeğini bildiği halde görmezden gelen bir adam var hayatında. Yemek bulaşık çamaşır ütü çocuk bakımı, temizlik, dikiş, alışveriş, çarşı, pazar, ev düzeni, ev ekonomisi bunların hepsinin sorumluluğu sana ait ve maddi karşılığı yok. Bu emeklerin dışarıdan satın alındığında nasıl bir fiyatla karşılaşabilineceğini düşündün mü hiç ya da onun düşünmesini sağladın mı? Gücünü erkeklikten ve kazandığı paradan alan bu adama bu güç kaynaklarının kadın tarafından beslenmediği durumlarda değerini yitirebilecek olduğunu hissettirdin mi hiç?
İşte tam da bu yüzden evliliğe adım attığınız günden beri kesinlikle senin çalışmanı istemedi. Ekonomik özgürlüğünün sana verebilecek olduğu güçle çok sevdiği tahtının sarsılmasından ürktü. Sunacağın hizmette olabilecek aksamalar uykusunu kaçırdı. Sadece kendisine hizmet sunacak eşinin diplomalı olmasına da özen gösterdi ama sosyal ilişkileri düzenlemek, çocukları yetiştirmek adına. Hem de ne aşağı ne yukarı kendisiyle eşit seviyede tahsil görmüş birini, seni “seçmesi” tesadüf değil aslında. Ama birlikteliğiniz içinde eşit olduğunuz tek şey olarak kaldı bu tahsillerinizin denkliği. Otuz senedir “ben erkeğim, reisim, ben bilirim” diyor da başka bir şey demiyor bu adam. Sen de sözünle değil belki ama davranışlarınla onayladıkça ya da sessiz kaldıkça her gün yeniden üretiliyor krallığı ve bu güçle tahtını sağlamlaştırıyor. Tüm yetkileri almış durumda. Yapılacak işlere karar veren o, emek veren sen. Kahvaltı saatinden tut da tatile gitmeye, alınacak eve, arabaya, eşyaya, senin gideceğin yere, yapacaklarına senin adına karar veren ama emek harcamayan, yönetici, işveren, patron edasıyla asla taviz vermeden kendi istekleri doğrultusunda senin emeğini sömüren bir adam bu.
Emekliliğin rahatlığından söz ederken “Nimet emekli olamıyor ama hiç” dediğimde “oldu oldu en azından sabah altıda kalkmıyor” diyerekten pis bir sırıtışla yüzüme bakışında “işine gelirse kadın, bizde böyle, imparator benim” sözleri okunuyordu. Her defasında çekinmeden doğrularımı yüzüne haykırdığım kendisini yerden yere vurduğum halde Nimet’in suskunluğundan aldığı cesaretle beni bilerek üzüyor ve yaşattığı acıdan da büyük bir keyif alıyor. O biliyor ki Nimet sessiz kaldıkça isyan etmedikçe benim otuz yıldır söylediklerim havada uçuşup kalacaklar. Üstelik aynı otuz yıl içinde her bir araya gelişimizde Nimet’le konuşur paylaşır birlikte çözüm üretiriz, bu sefer olacak derim, oldu derim. Ancak benim kapıdan çıkışımla ne oluyor bilemem planlarımız kalıyor, Nimet yine o bencil adamın kurallarının isteklerinin hâkim olduğu alanda işe koyuluyor.
Nimet’i çocukluğundan beri tanırım çok akıllı, pratik çözüm üreten, insan ilişkilerinde hataya düşmeyen, hani derler ya bir bakışla ciğerini okur insanın işte öyle hata payı düşük bir kadındır. Nimet’i kandıramazsınız, dolandıramazsınız, sağlam basar, tedbirlidir, uyanıktır. İşte benim anlamadığım böyle uyanık bir kadının, kafası pek çalışmayan, bir cümleyi ancak üç günde anlayabilen hatta bazen hiç anlayamayan bir adamın “reis”liğini kabul etmesi. Pratik zekâsı ile insana çevirebileceği, yerden yere çarpabileceği bu yaratığın bugüne kadar doğal haline dokunmaması, sözünü sözü kabul etmesi beni şaşırtıyor.
Nimet’e alınacak şeyler Nimet’in değil onun beğendikleri. Zamanını da o tayin ediyor zaten. Beni kimse aramaz diye cep telefonu kullanmayan bu adam eşi dostu bol olan Nimet’e telefon alınırken asla Nimet’e sormadan kendi zevkine, listelediği özelliklere göre beğeniyor. Bu sürece şahit olduğumda Nimet’in “a, şu da güzelmiş” diye fikir beyan etmeyişine, onun günler, aylar sürecek kararını sabırla beklemesine şaşırdım. Tam dört ay sürdü listesini yaptığı özellikleri içeren bir telefonu bulması. Çok güzel, bol fonksiyonlu hatta lüks sayılabilecek özellikleriyle harika bir alet ama Nimet’in seçimi değil! Otuz yıldır yani o adam hayatına gireli beri hiçbir şey Nimet’in seçimi değil. Nimet’in suskunluğuyla güçlenen, “aile” adına kararları veren “reis” in tekelinde tüm seçimler.
Senin kendine ayıracağın zaman bile onun kontrolünde. Zor bela izin koparıp yeni doğan torununu görmek için şehir dışına kilometrelerce yol gittiğinde daha yorgunluğun geçmeden geri çağırılıyorsun. Yokluğunda yemesi için dolaba doldurduğun yemekleri bile ısıtıp yemeyi bir iş sayan bu adam en son gelişimde kahvaltı ederken; “ısıt, ye, kaldır, bulaşıkları makineye koy, çok zamanımı aldı, zor geldi, kendime zaman ayıramadım Dilek Hanım, telefon ettim gel dedim ” dediğinde saldırmamak, boğazını sıkmamak için zor zapt ettim kendimi. Hele gözlerimin içine baka baka “ertesi gün buradaydı Nimet” dediği an öfkem tavana vurmuştu. Sanki “işinize gelirse, ben buyum, sen karışma, karıştırma Nimet’in aklını” der gibi inadına söylüyordu. O anda sözlerimle tepki göstermiş olsam da senin sessizliğin yüreğimdeki yangını daha bir alevlendirdi, ciğerlerime kadar yandığımı hissettim.
Niçin Nimet, bunca seneden ve sana yaptıklarından sonra hiç mi söylenecek bir sözün yok! Sana sırtını dayayıp emeğini sömürerek, senin sessizliğin ve isyansızlığınla güçlenen bu adam “gelmiyorum” desen bu saatten sonra kaç adım atabilir sensiz. Kaldı ki senin aklına fikrine, pratik çözümlü zekâna asla yetişemeyecek olduğunu, tek başına kaldığında içi bencillikle doldurulmuş, hiçbir meziyeti olmayan, insanlarla ilişki bile kuramayan eski bir çuval gibi ortada kalacağını pekâlâ biliyor. Biliyor ama senin suskunluğundan aldığı cesaretle cirit atıyor senin ona her nedense açtığın meydanda. Ev içi emeğini küçümseyen sözlerini çok duymuşluğum vardır bu adamın, seni yüceltmemek adına önemsizleştirdiğine çok şahit oldum. Ama senin yokluğunda binde birini yapmak zorunda kalınca, olay oluyor, çağrılıyor, apar topar düşürülüyorsun yollara. O dedi diye dönme, sen isteyince dön Nimet. Bu saatten sonra kime sığınırım kaygısını yaşadığını hissediyorum ancak şunu bil ki asıl bu saatten sonra onun senden başka tutunacak dalı yok. Hayatta kendisinden başkasıyla barışık olmayan bu adam senin gibi bir şanstan asla vazgeçemez bunu anla ve kozunu oyna artık Nimet.