Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu, 17 Hazıran 2016 tarihinde birçok ilde eşzamanlı olarak Meclis Boşanma Komisyonu’nun raporunu protesto etmek için eylem yaptı.
İstanbul Beşiktaş’ta yapılan eylemde yalanlar ve gerçekler açıklandı:
1) Yalan (devlet): Ülkemiz büyük tehdit altında! Toplumumuz çözülüyor, aileler dağılıyor. Yuvayı yapması gereken dişi kuş, ‘okuyacağım’ diye, ‘çalışacağım’ diye, ‘kendi ayaklarım üzerinde duracağım’ diye yuvayı yıkmayı tercih ediyor! Aile kutsaldır, önlenemez şekilde artan boşanma hızına hep birlikte bir dur demenin zamanıdır!
Gerçek (kadınlar): Aslında boşanma yalnızca %1,7 arttı. Ve evlenenlerin sayısı da daha fazla. Aslında boşanmaların çoğu 16 yıllık evliliklerde yaşanıyor. Yani aslında ancak bunca yıl sonra kadınların canına tak edip ayrılabiliyorlar. Boşanan kadınların %74’ü kocasından şiddet görüyor mesela. Türkiye’de kadınların güvenliği açısından esas sorun boşanma değil, her gün kocası ya da eski kocası tarafından 3-5 kadının öldürülmesi değil mi? Bir kadının 15-20 yıl boyunca her gün şiddet görerek yaşamak zorunda bırakılması değil mi? Ya ölmemek için bazen öldürmek zorunda kalmamız, bize yönelen bıçağı kapıp kendimizi savunduğumuz için ömrümüzü hapiste çürütmemiz? Sadece %14’ünü kadınların oluşturduğu “meclisimiz” onca dert varken kafayı boşanmamıza, şiddetten, baskıdan kurtulmayı seçebilmemize mi takmış?! Buna karşı biz kadınlar susmuyoruz, sesimizi yükseltiyoruz!
2) Yalan (devlet): Aileler yıkılmasın diye danışmanlık hizmeti vermemiz gerek… Hem 1 de yetmez 3 kere: Evlilik sırasında, boşanmadan önce, boşanma sırasında. Yeter ki kadınlarımız güvende olsun, erkeklerimiz mağdur olmasın, çocuklarımızın aileleri dağılmasın. 81 ile aile danışmanlığı merkezi lazım! Aile danışmanlığı için özel hat şart! Böylece hep birlikte esenlik ve huzur içinde yaşayıp, hayırlı nesiller yetiştireceğiz!
Gerçek (kadınlar): Oh ne âlâ! Biz öldürülüyoruz. Hatta ölmemek için öldürmek zorunda kalıyoruz, siz ne diyorsunuz! Her gün kadınların öldürüldüğü bu ülkede, nüfusun yarısını oluşturan biz kadınlar için sığınak sayısı yetersiz, haberiniz var mı? Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler gereğince 10 bini aşkın nüfuslu yerleşim yerlerine en az bir kadın sığınağı, 50 bini aşkın nüfuslu yerleşim yerlerinde en az bir kadın danışma merkezi ve her 20 bin kadın için bir tecavüz kriz merkezi bulunmalı. Peki, var mı? Nerdee… Nüfusu 100 bini aşkın çeşitli illerde bile yok. Ama “devletimiz” o paraları aile danışmanlığı merkezi kurmak için harcasın öyle mi? Kadınların şiddet gördükleri için arayabilecekleri, yalnızca bu iş için ayrılmış bir acil telefon hattı bile yokken aile danışmanlığı hattı açılsın öyle mi? Kadınların can güvenliği yokmuş, ne önemi var – öyle mi? Kadın cinayetleri, kadınlara çocuklara cinsel istismar en çok da sizin ‘huzurlu’ dediğiniz o yuvalarda, evlerde oluyor, çünkü belli ki sizin huzurunuz bizim susmamıza bağlı!
3) Yalan (devlet): Kadını korumak, aileyi korumak demektir! Kadınların iyiliği için, şiddete maruz kalmamaları için efendim, boşanmayı engelleyeceğiz. Boşanma olmadığında huzur vardır; huzurlu ailede kavga, dövüş olmaz. Siz bayan arkadaşlarımızı tenzih ederek söylüyorum, bazıları devletimizin kadına yönelik şiddetle mücadele için aldığı önlemleri kötüye kullanıyorlar. Erkeklere haksızlık ediyorlar, iftira atıyorlar. Bizim gücümüzü kullanarak onları evlerinden uzaklaştırıyorlar, erkeklerin kendi mülklerini satmalarını bile engelliyorlar!
Gerçek (kadınlar): Kadınlar için en iyisini ‘nafaka mağduru erkeklerden, ‘mağdur boşanmış babalar’ platformundan, dinlemiş olan ey komisyon! Bizi dinlemeden bizim adımıza karar vermek de neymiş! Sizin gözünüzde çeyrek de, yarım da, tam da olsak, kendimiz için en iyisini biz biliriz. İyi biliriz. Yeter ki bizi parayla, çocuğumuzla, canımızla tehdit eden, baskı uygulayan erkekler yakamızdan düşsün. Yeter ki devlet onları kollamayı bıraksın. Boşanmaya karar verdiğimiz zaman bizi “kocandır, döver de sever de” diye ikna edecek aile danışmanı değil, erkeklerin bizi öldürmesini engelleyecek mekanizmalar sağlasın. Biz yıllardır mücadele ediyoruz. Şiddetten korunmak adına yasada var olan önleyici ve koruyucu tedbirler bizim kazanımlarımız, bizim haklarımız. Biz bunları etkili bir şekilde uygulatmak için uğraşırken siz bir de bu hakları gasp etmeye çalışıyorsunuz! Şiddetten kurtulmak, kendimizi ve bazen çocuklarımızı korumak için erkekleri evden uzaklaştırmak adına aldığımız tedbir kararlarını delile bağlayarak bizi öldürtmek mi istiyorsunuz? Sizin için yeterli delil nedir mesela? İlla bıçaklanmamız, vurulmamız mı gerek? Bu arada, erkeklerin o satmaya çalıştıkları, kira kontratını bitirmeye çalıştıkları evler bizim evimiz. Tapu, kontrat kimin üstüne olursa olsun! O evin bütün kahrını çektikten sonra bir de boşanmak isteyince, şiddetten kurtulmak isteyince sırf erkekler istedi diye sokakta mı kalalım?! Siz delil delil diyorsunuz ya, bu şarkı da bizden size gelsin! Ki daha uygun.
4) Yalan (devlet): Siz değerli hanımların da iyi anlayacağı üzere, bazı kadınlar nafakayı geçim kapısı olarak görüyor. Bir ömür boyu yatıyorlar. İşte bu, erkeğe şiddettir, onun hakkını yemektir! Hâlbuki eşitlik bizim için çok önemli. Bayanlar ve erkekler arasında böyle ayrım yapılması hiç doğru değil. Bu mağduriyetin önüne geçmeliyiz. Kadınlarımıza istihdam kursları açıyoruz. Aynı Avrupa ülkerinde olduğu gibi nafaka almak yerine kendilerini eğitsinler, meslek edinsinler istiyoruz.
Gerçek (kadınlar): Hani kadın erkek eşitliği fıtrata tersti? Birden nafakaya gelince mi eşit olduk? Hem 5 çocuk doğur, hem sakın ev işini aksatma, hem evdeki kocaya, çocuğa, yaşlıya, hastaya bak hem de bir yandan boşanınca nafakaya ihtiyacın olmasın – çünkü eşitsin! Almanya’da erkeklerin ücretli ebeveyn izni var mesela – hem de sadece üç gün değil, çünkü çocuk bakmak ortak sorumluluk, haberiniz var mı? Yalnızca nafaka konusundaki düzenlemeyi örnek alırken diğer sayfalara hiç mi göz atmadınız? Zaten bizim ömrümüzden yediklerinizle yükseldiniz, sonra da bize istihdam diye diye ancak takı kursu açıyorsunuz. Hem “annelik görevimizi” aksatmayacağız, hem takı tasarlayıp 5 çocuğa bakarken sizden hiçbir hakkımızı alamayacağız. İstediğiniz gibi kadın olabilmek için esnek çalışacağız, ne güvencemiz ne emeklilik hakkımız olacak. Üstüne üstelik nafaka deyince mağdur olan yine siz! Ama biz mağdur olduğumuza, ‘kusurlu’ olmadığımıza dair size uygun delil sunmalıyız. Verecek olanın gelirine göre hesaplanan nafaka zaten çoğumuz için geçinmeye bile yetmiyor. Yasal olarak vermesi gerektiği halde vermeyenleri saymıyoruz bile! Bu nafakayı almak için işe girmeyiz, kendi ayaklarımız üzerinde durmaya çalışmayız mı sandınız? Kim inanır buna?
5) Yalan (devlet): Eşcinsellik hastalıktır. Toplumsal çöküntüdür. Ahlaki yozlaşmadır. Kimse alternatif harflerle yeni cinsiyetler türetemez!
Gerçek (kadınlar): Dünya Sağlık Örgütü’nün Uluslararası Hastalık Sınıflandırmasının 10, 10-CM, 10-CA, 11 versiyonlarında arandı, arandı, ama aradığınız kriterlere uygun kayıt bulunamadı. Yani yanlış biliyorsunuz. Hastalık arıyorsanız, mesela ebola hastalık. Sıtma, verem, ishal, kızamık… Mesela diyabet, obezite bunlar da hastalık. Bizim hayatlarımızı, cinselliğimizi nasıl yaşayacağımız ise size rağmen bir hastalık kategorisinde yer almıyor. Onca katliamla, tacizle, tecavüzle, çocuklara cinsel istismarla çökmeyen ahlâkınız, bize gelince çöküyorsa herhalde doğru yaptığımız bir şeyler var. Ayrımcılığı ve nefret cinayetlerini engellemekle yükümlüyken bunları körüklemekten, meşrulaştırmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz.
6) Yalan (devlet): Biz de tabii ki şiddete, tecavüze karşıyız – yanlış anlaşılma olmasın. Tecavüz, şiddet sapkınlıktır. Bunları yapan erkekler hasta ve rehabilite edilmeleri gerekiyor.
Gerçek (kadınlar): Tutturmuşsunuz bir hastalık… Boşanan kadınların %74’ü kocalarından şiddet görüyor. Bu erkeklerin tamamı mı ‘hasta’? Eğer hepsi birden ‘hastaysa’, erkek şiddeti ‘hastalık’ değil ‘normal’dir. Sorun olan da normal olmasıdır. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’dan, Melih Gökçek’e, TBMM İnsan Hakları Komisyonu başkanına çeşitli erkeklerin ‘tecavüze uğrayan kadın doğursun’ diyebilmesidir mesela. Ensar Vakfı’nda sistematik cinsel istismar için ‘bir kereden bir şey olmaz’ diyebilen birisinin bakan olmasıdır. Aile Bakanı olmasına şaşırmamak lazım tabii. Yıllardır mücadele ettiğimiz toplumsal bir sorunu bireylerin ‘sapkınlıklarına’, ‘hastalıklarına’ indirgemeye çalışıyorsunuz. Erkek şiddetinin rehabilitasyonla değil zihniyetin değişmesiyle çözüme yaklaşacak bir mesele olduğunu göz ardı ediyorsunuz. Siz konuşmayı bırakmadıkça bu şiddet ‘normal’ olmaya, toplumsal bir gerçeklik olmaya devam edecek. Biz bu nedenle kendi hayatlarımıza sahip çıkıyoruz, her gün ve her şekilde çıkmaya da devam edeceğiz!