Sosyalist Feminist Kolektif’in 4. kampını geride bıraktık. 4. Kampımızı 19-20-21 Ağustos’ta Ilgaz’da gerçekleştirdik. 2008 yılı Ağustos ayında yaptığımız ilk kampımız sonrasında Kasım 2008’de SFK’nın kuruluşunu kamuoyuna ilan etmiştik. O yıldan beri her yıl Ağustos ayında kamp yapmak bizim için gelenekselleşti.
SFK’nın 4. kampına altısı çocuk 95 kadın katıldı. İstanbul 54, Ankara 20, Adana 11, Eskişehir 1, İzmir 3, Muğla 1 kişiyle kampa katıldı. Kampımıza katılanlar arasında İstanbul, Ankara ve İzmir’den toplam 7 SFK dostu vardı. SFK 4. kampında değişik illerden SFK’lilerle kaynaştık. Sadece tartışmadık, güldük, eğlendik de…
Kampın örgütlenmesi
Kampı örgütlerken SFK içinde örgütlenmeyi düşünen ve gözü SFK’da olan dostlarımıza yeterince ulaşamadık. Örneğin Antalya ve Mersin’de dergimizi düzenli dağıtan arkadaşlarımıza ulaşmamış olmayı önemli bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz.
Kamp gündemimiz çok yoğundu. Son 15-20 gün gündemler üzerinde yoğun bir hazırlık yapmaya çalıştıysak da, SFK üyelerinin katılımı esas olarak kampa kaldığı için tartışmaları yeterince olgunlaştıramadık. Gündemleri, kimi sorular cevaplanamadan, zaman sorunu nedeniyle sözümüzü kullanamadan bitirmek zorunda kaldık. Buna rağmen, verimli tartışmalar yapabildik. Sonuçlar tüm kamp katılımcılarıyla paylaşıldı. Aşağı yukarı bütün katılımcıların sözünü söyleyebildiği atölye çalışmaları ve farklı konuların tartışıldığı açık alan tartışmaları oldukça verimli geçti. Açık alan tartışmalarında ‘seks işçiliği’ başlıklı tartışma bir sonuç çıkarabilecek bir katılımla sürmedi. Komisyon üyeleri bu konuda tartışmaların sürmesi gerektiğini söylediler. Açık alan tartışmalarında kadın cinayetleri ve feminist şenlik projelerimiz bir parça daha olgunlaştı ve organize oldu. Feministlerin çatı partisi ile ilişkileri bir diğer gündemimizdi.
Gündemler
Kamp gündemlerini konuşurken hepimizin konsantrasyonu muhteşemdi. Tartışma konularımızın tamamını çok az bir zaman kaymasıyla tamamlamayı başardık.
Gündemde birinci sırayı koruyan kadın cinayetlerini tartışırken, kadın cinayetlerine karşı feminist politikayı derinleştirmek için kadın cinayetlerine karşı bir SFK komisyonu kurulmasının gerekli olduğuna karar verdik.
Dört yıldır SFK’lılerın yoğun katılımıyla ve başka feminist gruplardan arkadaşlarla birlikte kadın cinayetleri davalarını takip ediyoruz. Bu konuyu beraberce gündemleştirdik. Son 1,5 yıldır İstanbul feminist Kolektif olarak sürdürdüğümüz kadın cinayetleri kampanyası kadın cinayetlerinin görünürlüğünü arttırdı ve münferit vakalar olarak etiketlendirilmekten çıkardı.
Kadın cinayetlerinde kadın ve erkek arasındaki güç asimetrisinin payını aklımızda tutarak; neoliberal politikaların, işsizliğin, savaşlarla yayılan, olağanlaşan şiddetin rolünü, güçlenen kadınların bağımsız olma, tahakkümden kurtulma taleplerinin cinayetlerdeki etkisini tartıştık. AKP politikalarının, üç çocuk doğurma, aileyi güçlendirme taleplerinin bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini konuştuk.
Şimdiye dek dava sonuçlarına ve haksız tahrik verilmemesine odaklanan stratejimizin, bundan sonra ölümleri engellemeye, cinayetlerdeki artışı durdurmaya yönelmesi gerektiğini vurguladık. İşe yaramayan koruma kararları, karakol, savcılık gibi kurumların işlevlerini tartışmaya açmanın, kadınları öldürülmeye götüren süreçte aile-patriyarka politikalarına odaklanmanın gereğine işaret ettik.
Kampta kimi yeni komisyonlar da oluşturduk: Barış komisyonu, Emek örgütleri / sol- sosyalist partiler, sendikalar ve meslek örgütlerinde cinsel suçlara karşı komisyon, Kadın cinayetlerine karşı komisyon, Kadın cinayetleri belgeseli komisyonu, Feminist şenlik komisyonu.
Kadının beyanı esastır ilkesi
“Kadının Beyanı Esastır” ilkesinin ne anlama geldiği ve herhangi bir taciz durumunda izlenecek yönteme dair ayrıntılı bir metin hazırlandı. SFK’nın cinsel taciz konusunda bugüne kadar özgül olaylarla biriktirdiklerinin, tüm zorluklarına rağmen kadınlara yaşadıklarını yüksek sesle ifade edebilme cesareti verdiğini ve tacizi görünür kıldığını düşünüyoruz.
Cinsel taciz nerede yaşanırsa yaşansın ve kim tarafından yapılırsa yapılsın; tereddütsüz biçimde karşı çıkmayı, bu konuda gösterdiğimiz kararlı tavırdan vazgeçmemeyi, bu ilkelerde ısrar etmeyi önemli görüyoruz. Kadının beyanının esas alınması, erkeğin teşhir edilmesi gibi ilkelerimizi tartışmaya açmadan/titizlikle sahiplenmeye devam etme kararlılığındayız.
Kadını beyanı esastır ilkesini; “kadının beyanı esastır, aksini erkeğin ispatlaması gerekir” bütünlüğü içinde anlatmalı, bu ilkenin; “kadının her söylediği doğru kabul edilmeli midir” düzeyine sıkıştırılmasının anlamlı olmadığını, bu ilkenin kadının “beyanı”nın ispatı açısından kadına pozitif ayrımcılık sağlayan bir ilke olduğunu daha yüksek sesle ifade etmeliyiz. Dolayısıyla bir cinsel taciz örneğinde, taraf olmak için, ilgili kadının öyküsünü dinleyip, ikna olmamız ve/veya vicdani bir kanaat geliştirmemiz gerekmediğini, bizim bu sürecin hakimi yada hakemi olmadığımızı anlatmaya çalışmaya devam etmeliyiz.
Cinsel taciz halinde öznenin tüm kadınlar, feministler olduğunu akılda tutarak, cinsel taciz yaşayan kadınla konuşmak, ne istediğini, ne yapmak istediğini, bizden ne istediğini sormak, kimi farklılıklar konusunda birbirimizi ikna etmeye çabalamak gereğini unutmadan, son tahlilde ilkemiz; kadının istemediğini yapmamak olmalı. Yapacaklarımızı tabii ki kadını gözeterek ama feminist ilkelerimiz ışığında belirleyeceğiz.
Yürüttüğümüz tartışma ve geride bıraktığımız deneyimlerden hareketle bir “şema” çıkarılabileceğini düşündük/denedik. Her olay için bir reçete bulunmadığı ve her olayı kendi iç bütünlüğü içinde değerlendirmek gerektiğinden hareketle, şimdiye kadar kullandığımız yöntemlerin zenginleştirilmesi gerektiğini, “cinsel taciz halinde feminist yöntem” tartışmasının önümüzdeki dönemin tartışması olduğunu düşünüyoruz.
Kadın hareketi ile feminist hareketin farklılıkları ve cinsel şiddet suçlarında ittifak ve işbirliğinin önemini, tacizin sol-sosyalist bir örgüt ile bir sendika ya da meslek odasında yaşanması halinde, bu örgütlerin ne denli cinsiyetçi olduğunu göz önünde tutarak orada yer alan kadınlarla doğru ilişki kurmanın, onları güçlendirmenin ne denli önemli olduğunu unutmayarak, ilkelerimizden ödün vermeden ama daha farklı yöntemlerle davranmak gerekebileceğini, cinsel tacizin tek ve nihai gündemimiz olmadığını hatırlayarak yürümemiz ama feminist bir örgütün üzerinde düşen her şeyi yapmaktan da imtina etmememiz gerekiyor.
Kampanya
SFK’nın yürüttüğü ‘Erkeklerden Alacaklıyız’ kampanyasının bu yıl öne çıkaracağı gündeminin ne olacağı üzerine yürüttüğümüz tartışmaların emeklilik, kreş ve esnekleşme olarak üç ayaklı yürütülmesine karar verdik. Ekimde bu konuyu tek gündemli bir toplantıda tartışma ve konferans sonrasında kampanyamızın yeni adımını örme fikrinde ortaklaştık.
Kreş hakkının istihdamla bağlantılı dile getirilmesinin, dışarıda çalışmayan kadınların annelik rollerinin sabitlenmemesi için elzem olması yanında, bakım işlerinin erkekler ve kadınlar arasında eşit paylaşımının, ücret kaybı olmaksızın iş gününün kısaltılmasının politik talepler olarak önemi konuşuldu. Hem iş yeri, hem mahalle kreşlerinin finansmanının devlet tarafından karşılanmasının, yönetiminin belediyelere bırakılmasının ve cinsiyetçilikten arındırılmış bir eğitim veren kreş yönetimlerinde cinsiyetçi iş bölümünü tersine çevirecek önlemler alınmasının gereğini vurguladık.
Tüm kadınlar için emeklilik hakkını savunurken, ev içi cinsiyetçi iş bölümüne ve hiyerarşiye karşı çıktığımızı, kadınları güvenceli istihdama yönlendirecek talepleri, iş yerlerinde ve mesleki eğitim kurslarının cinsiyetçi işlerden arındırılması için de kotayı, kadınların artan iş yükleri için sosyal güvenceyi, babadan, kocadan bağımsız sağlık ve güvenlik haklarını önde tuttuğumuzu yeniden dillendirdik. Çalışma sürelerinden ve işin niteliğinden bağımsız bir ücretlendirme politikasını, devredilemez babalık iznini savunmaya devam ediyoruz.
Tartıştıklarımızın ışığında;
- 18 yaşını bitirmiş ve işe girmek isteyen tüm kadınlar için işsizlik sigortası sağlanması ve en az 1 yıl aylık ödenmesi,
- Boşanmak isteyen kadınlara boşanma müracaatından itibaren 2 yıl koşulsuz aylık ve işe girmek istediği andan itibaren işsizlik sigortası sağlanarak en az 1 yıl süreyle aylık ödenmesi,
- Ücretli-ücretsiz çalışan tüm kadınlara 50 yaşında emeklilik hakkı,
- Doğum izni süresinin kadınların emekliliğine sayılması ve sigortalarının devam etmesi,
gibi taleplerimizi somutladık.
SFK 4. Kamp Kampanya gündemine ilişkin ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.
Örgütlenme
Örgütlenme sorunlarını tartışırken, feminist olmanın gündelik hayattaki zorluğunu yaşayarak deneyimlediğimizi de konuştuk, örgütlü feminist olmanın güçlendirici olduğunu da.
Her birimiz ‘ben ne yapabilirim?’ sorusunu sormaya çalıştık. Farklı fikirleri tartışırken birbirimizi dinledik, anlamaya çalıştık. Bilginin kolektifleştirilmesinin, katılımı arttırma çabasının, harcanan emeğe saygı duymanın, birbirimizi yüreklendirmenin, işleri birlikte kotarmanın keyfini ve coşkusunu dillendirdik. Motivasyonu kişisel ilişkilerle götürmek yerine, özel hayatın politikasını feminizmin dert edindiği sorunlar olarak kurgulamayı öğrenip kişisellikten çıkarmayı örgütlü olmanın gereği kabul ettik. Bilinç yükseltmeyi sürekli kılmanın ve kendi dışımızdaki kadınlara ulaşmanın önemini vurguladık. Bu kamptan hem kendimizi hem SFK’yı güçlendirerek çıktık.
Konferans
Sosyalist Feminist Kolektif, 4.yılına gireceği günlerde; 12-13 Kasım 2011 tarihlerinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde “Ücretli-Ücretsiz Emek Kıskacında Kadınlar” konulu bir uluslararası konferans düzenliyor.
Konferans konuşmacıları Jean Gardiner, Heidi Hartmann, Helena Hirata, Susan Himmelweit ve Gülnur Acar Savran olacak. Kampta konferansın hazırlıklarını üstlenmek üzere 21 kişilik bir komisyon oluşturuldu. Konferansımızın SFK için önemli bir eşik olacağını düşünüyoruz.