Yeni Bir Feminist Soluk
2 Kasım’da feministlerin yeni bir mekânı oldu: Sosyalist Feminist Kolektif olarak, ileride dergimizi de çıkaracağımız yeni yerimizin açılışını yaptık. Bizi bugünlere getiren süreç, 2007 yılının ortalarında başladı. Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası’nın 20. yılı vesilesiyle düzenlediğimiz şenlikle birlikte, feministlerin özgül renklerini, kendi damgalarını taşıyan bir dizi faaliyet başlamış oldu. Bu şenliği, 22 Temmuz genel seçimlerinde milletvekili olan vesikalı kadınlara destek kampanyası, ardından Novamed’de direnen kadın işçilerle dayanışma kampanyası, yıllarca sonra yeniden canlandırdığımız Mor İğne kampanyası ve SSGSS yasasının kabul edilmesinden önce feministler olarak oluşturduğumuz politik direniş hattı ve yaptığımız eylemler izledi. Bu kampanyalar ve eylemlerde ortaya konan politikalar, erkek egemenliğini bütünlüklü bir politik sorun olarak gören ve kadınları bu sorun karşısında kolektif bir politik özne olarak kurmayı hedefleyen bir feminizm anlayışından besleniyordu. Köktenci, yıkıcı bir feminizm sesini yeniden duyurmaya başlamıştı.
Ne var ki feministlerin, bu kampanyalarda ortaya çıkan enerjiyi, dinamizmi taşıyacak ve sürdürecek bir örgütlülükleri yoktu. İşte bu durum, sözünü ettiğimiz kampanyalarda yer almış olan ve kadınların kurtuluşuna ilişkin sosyalist feminist bir bakışı paylaşan bizleri yeni bir arayışa yöneltti. Kadınlar üzerindeki patriarkal baskı ve sömürünün birçok yönünün kapitalizmle iç içe geçmiş olarak sürdüğü, kampanyalarımızın konularını oluşturan sorunlarda çok belirgin bir biçimde ortaya çıkıyordu. Kadınların kadın olarak ezilmelerine karşı mücadelelerinin aynı zamanda da anti-kapitalist bir hat izlemesi gerektiği bizim için gün gibi açıktı. Karşımızdaki yapıyı patriarkal kapitalizm olarak tanımlıyor ve kadınların kurtuluş mücadelelerinde, bu tahlilden beslenen bir politik duruşun kendini var edebilmesini çok önemsiyorduk.
Bu düşüncelerle 2008 Haziranı’nda bir araya geldik ve sosyalist feminist bir oluşum konusunu tartışmaya başladık. Ağustos ayında düzenlediğimiz tanışma kampında politik çerçevemizi belirledik; bunu dile getiren bir çıkış metnini kaleme aldık; yerimizi tuttuk ve önümüzdeki dönemde çıkarmayı planladığımız derginin hazırlık çalışmalarına başladık.
İşte biz o kadınlarız ve yer de o yer… Kendi içimizde bir cümbüşü andıran bir çeşitliliği barındırıyoruz. Her şeyden önce, kolektif üyesi kadınların yaşları son derece geniş bir yelpaze oluşturuyor: Aramızda öğrenciler de var, emekliler de. Ayrıca, uğraşlarımız ve mesleklerimiz açısından da büyük bir çeşitlilik sergiliyor grubumuz: Avukatız, öğretmeniz, hemşireyiz, ev kadınıyız, sinemacıyız, sendikacıyız, televizyoncuyuz. Kimimiz yoga dersi veriyor, kimimiz tez yazıyor, kimimiz takı yapıyor, kimimiz yazı yazıyor… Politik geçmişlerimiz ve deneyimlerimiz de birbirinden çok farklı: İçimizde, daha önce çeşitli feminist gruplarda yer almış olanlar da var, sol örgütlerden gelenler de; sendikacılar da var, meslek ya da öğrenci örgütlerinden gelenler de. Ama belki de en önemlisi, daha önce hiçbir örgütlü faaliyette yer almamış kadınların olması. Ve nihayet, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde yaşıyoruz. Çoğumuz İstanbulluyuz, ama içimizde Adana’dan, Ankara’dan, Eskişehir’den, İzmir’den, Samsun’dan kadınlar da var.
Bu çeşitlilik bizi heyecanlandırıyor: Bunun, politika yaparken ufkumuzu genişletecek bir avantaj olduğuna inanıyoruz. Ama aynı zamanda da, birlikte yol alırken, bu çeşitliliğin bizi sınayacağını, hatta yer yer zorlayacağını da kestirebiliyoruz. Yaş, bilgi, deneyim farklılıklarının ve büyük çoğunluğumuzun İstanbul’da yaşıyor olmasının, çeşitli hiyerarşilere yol açma tehlikesini barındırdığını görüyoruz. Buna engel olmak, katılımcı bir yapı oluşturmak bizi bekleyen çok önemli bir sınav.
Önümüzdeki bir başka sınav da, kolektifin tüm faaliyetlerini ve çıkaracağımız dergiyi dayanışmaya dayalı bir işleyişle sürdürebilmek. Hedefimiz, hiçbir yerden fon almamak ve hiçbir yere proje vermemek. Varlığımızı, her birimizin kendi olanaklarına göre yapacağı katkılarla sürdürmeyi amaçlıyoruz. Bunu gerçekleştirebilirsek çok önemli bir şeyi başarmış olacağımızı düşünüyoruz.
Ve bizi bekleyen büyük bir sınav daha var. O da, politik hattımızla, yani sosyalist feminist duruşumuzla ilgili olanı. Sosyalist feminizm, çeşitli yerlere çekilebilen, çok farklı anlamlar yüklenebilen bir politik duruş. Bizim açımızdan sosyalist feminizm, feminizmle sosyalizm arasında bir yerlerde konumlandırılabilecek bir politik ve teorik tavır değil: Sosyalist feminizm, kadın kurtuluş mücadelesinin bir bileşeni ve feminizm-içi bir ayırım. Ayağımızı bastığımız toprak feminizmin toprağı. Ancak bunun böyle olduğu, kendi dışımızdakiler açısından her zaman o kadar da malum değil. Bu yüzden, bütün politikalarımızda, yaptığımız bütün faaliyetlerde, feminist hareketin başka toplumsal hareketler karşısındaki özerkliği ve bağımsızlığı konusundaki özenimizi sergilemek, attığımız her adımda bunu başkalarına anlatmak bize düşen bir görev.
Yine bununla bağlantılı olarak, sosyalist feminist kolektifi birçok feminist oluşum ve gruptan bir tanesi olarak görüyoruz. Hem gücümüzü başka feminist kadınlar ve gruplarla dayanışmadan alacağımıza, hem kendi varlığımızla onlara güç vereceğimize inanıyoruz. Politik pratiğimizde, feministler olarak birlikte güçleneceğimize ilişkin bu inancımızı, yani feminist çoğulculuk anlayışımızı da titizlikle korumak zorunda olduğumuzun bilincindeyiz. Adımızın Sosyalist Feminist Kolektif, dergimiz için düşündüğümüz adın ise Feminist Politika olması, bu özenimizin bir ifadesi olarak da görülebilir.
Bu yüzden de mekânımızı, bütün feministler için yeni bir mekân olarak görüyoruz. Artık ortak politikalarımızı birlikte tartışacağımız, kampanyalarımızı birlikte örgütleyeceğimiz, birlikte sohbet edebileceğimiz yeni bir yerimiz var…
Sosyalist Feminist Kolektif