Searching for "seçim süreci üzerine"

Seçim süreci üzerine konuşmalar

Feminist Politika S. 2 / 2009 Bahar

Seçim İçin Feminist Kolektif”ten yaklaşık yirmi kadın, iki toplantı yaparak yerel seçimlerde yürüttüğümüz kampanyayı değerlendirdik. Çok da faydalı olduğuna inandığımız bu atölyenin sonuçlarını da bu iki sayfaya sığdırmaya çalıştık. Elbette farklı bakış açılarının olduğu toplantılardı bunlar. Bu nedenle okuyacağınız yazı, kesin sonuçlara ulaşılmış bir fikir yazısından çok farklı görüşleri içeren bir tartışma yazısı.

Devamını Oku…

Barış İçin Kadın Girişimi Çözüm Süreci Raporu

rozetBarış İçin Kadın Girişimi, kadınların çözüme ve barışa dair beklentileri, talepleri, gerekli yasal düzenlemeler, savaş hakikatleri ve güvenlik reformu konularının yer aldığı, kadınların barış sürecine yaklaşımlarını ve çözüm için önerilerini sundukları raporu açıkladı. ‘Barış İçin Kadın Girişimi Çözüm Süreci Raporu’nu paylaşıyoruz:

Devamını Oku…

2009 Yerel Seçimleri: “Beyoğlu’na feminist sözümüz var!”

bayrak4

Türkiye’de birçok alanda mücadele veren feministler olarak 29 Mart 2009’da yapılacak yerel seçimleri gündemimize aldığımızda ilk anda sadece bir fikirdi belediye başkanlığı için aday çıkarmak.

Farklı kurumlarda örgütlü ya da bağımsız feminist kadınların katılımıyla düzenlediğimiz forumlarda öncelikle aday çıkarıp çıkarmayacağımız, sonrasında da çıkarırsak bunun üstesinden nasıl gelebileceğimiz konuları üzerine yoğunlaştık.

Devamını Oku…

2007 Genel Seçimleri: “Vesikalıları destekliyoruz!”

vesika-22007 Genel seçimleri yaklaşırken feministlerin hiç hazırlığı yoktu. İstanbul’daki feministlerin çoğunun üye olduğu feminist email grupta adaylar ve seçim politikamız üzerine yazışmalar yürüyordu. Siyasi partilerin ve ‘ortak aday’ların belirlenme sürecinde feministler aktif yer almamıştı, feministlerden destek de istenmemişti. Dolayısıyla bize ortaya çıkan adaylar üzerinden “oy vermek-vermemek” , “aktif seçim çalışması yapıp yapmamak” kalmıştı.

Devamını Oku…

Parçası Olduklarımız

2009 Mart Yerel Seçimleri:”Bey-Oğlu’na Feminist Sözümüz Var!” / Feminist Kolektif (İstanbul)

Kadın Cinayetlerine İsyandayız Kampanyası/ İstanbul Feminist Kolektif  (2010-2014)

Kürtaj Haktır Karar Kadınların Platformu

Kadınların Gezi Direnişi (Haziran-Eylül 2013)

Barış İçin Kadın Girişimi

Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu

Kadın Emeği Platformu

 

Feminist Politika Sayı 2/İçindekiler

Feminist Politika Sayı 2

DOSYA: Talep etmekten talip olmaya: Yerel seçim deneyimi

4 Kriz ve kadın: Geçmiş deneyimlerden küresel krize / Melda Yaman Öztürk
5 Su hayattır, hayatı yeniden üreten de kadınlar / Ece Kocabıçak
7 Krizde feminist politika / Hülya Osmanağaoğlu
9 Çarkları durduran kadınlar / Söyleşi: Özlem Mollaoğlu – Eylem Tuna
11 Ev eksenli çalışan kadınlarörgütleniyor
12 İllegal ve günahkâr metal: altın / Hatice Erbay
13 Dayak, aşağılama, tecavüz “haksız tahrik”tir! / Fatoş Hacıvelioğlu
15 Alkış bekleyen katiller: Nefret cinayetleri üzerine / Hülya Sur
17 Hüseyin Üzmez olayı / Alev Özkazanç
19 Eş veya eski eş cinsel istismarı / Şahika Yüksel
20 Seks işçilerinin hak talepleri / Müge Yetener
21 Trans kadın-biyolojik kadın fahişeler / Berrin Hatacıkoğlu
22 Yağlı süngerden spirale… / İlkbahar Atılgan
23 Sığınaklar kurultayı gereklidir! / Özgür Can Sunata
25 Feminist politika açısından kadın direnişleri ve olanaklar / Gülfer Akkaya
27 Feminizm düşmanlığı / Yaso29 Nasıl erkeklikler istiyoruz? / Berfin Emre
30 Kanunda ayrımcılık yasak ama… / Emine Erel
DOSYA: Talep etmekten talip olmaya: Yerel seçim deneyimi
32 Seçim süreci üzerine konuşmalar / “Seçim için Feminist Kolektif”ten bir grup kadın
34 Neler yaptık, neler yapabilirdik? / S. Ülfet Taylı Taş
36 Feministler, kadınlar ve politik özne olmak… / Gülnur Acar Savran
38 Kampanya incileri / Banu Paker – Hasbiye Günaçtı – Selin Dağıstanlı
40 Türkel sorardı: Feminist aday çıkardınız da ne oldu? / Nurcan Özkaplan
41 Yerel seçimlerde belediye başkan adayıydım… / Aysel Kılıç
42 DÖKH’de feminist yöntemler / Filiz Karakuş
43 Seçim günü / Güllühan Işık
44 Belediyenin psikolojik danışmanlığı / Burcu Ege – Ayşe Toksöz
46 Ermeni kadın olmak… / Söyleşi: Deniz Tuna
49 “Benim adım Öjeni” / Feryal Saygılıgil
50 Mektupsuz kalan zarflar / Dilek
51 “Ben”im kızkardeşliğim / Banu Paker
52 Açık mektup / Esin Tili
53 Aşk… ? / Yuvarlak masa
55 Türkiye’den haberler/ Derleyen: Deniz Tuna
59 Tanıtım: Amargi bahar sayısı / Asena Günal
60 Dış haberler / Derleyen: Bengisu Yağmur Peker
63 Bellek: Laf değil, iş! İngiltere ve ABD’de Süfrajetler / Selin Çağatay Eşdeğer işe eşit ücret: Ford Direnişi / Hülya Osmanağaoğlu
65 Kitap: Son Sömürge: Kadınlar / Asena Günal Sürüne Sürüne Erkek Olmak / Özlem Kaya
66 Öykü: Seniha / Esra Ertan67 “Tarihe not düşürmeye çalışıyorum” / Söyleşi: Figen Öcal
68 Erkeğin bakışı değil, kendimize bakışımız / Söyleşi: Dilek Winchester – Yasemin Özcan Kaya
69 Hafriyat’ta feminist eylem- sergi / Cemre Baytok
70 “Bamya” neyin ölçü birimi? / Berrin Hatacıkoğlu
71 Benim canım yanmış, vatan neden sağolsun? / Burcu Şentürk
72 Çöp birey / Beliz Baldil
73 Hiç şaşırmadık!
74 Melek’e veda / Birgül – Mihriban – Tülay

Dergi: Feminist Politika

Dergilerimizi internet ortamında görüntülemekte sorun yaşıyorsanız, dilediğiniz derginin üzerine sağ tıklayarak (Mac için kntrl+tık), hedef dosyayı bilgisayarınıza kaydetmeyi seçebilirsiniz.

PDF dosyalarını açamıyorsanız, bilgisayarınıza Acrobat Reader yüklemek için tıklayın

Feminist Politika 28

SAYI 28

28.sayı dosyamızda “Kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor” dedik. Çilem Doğan’ı, Nevin Yıldırım’ı, Yasemin Çakal’ı basına yansıyan hikâyelerinden tanıyorsunuz: Onlar hayatlarını başka biçimlerde savunma alternatifleri kalmamış, erkek şiddeti karşısında meşru müdafa hakkını kullanan kadınlar. Çilem ve Yasemin ile avukat arkadaşlarımız cezaevinde görüştü; Nevin’in sesini, onun mektuplarından derlediğimiz bir yazıyla yansıtmaya çalıştık. Çeşitli korunma – direnme stratejileri geliştiren, Hasret’in yaptığı gibi boşanan, Deniz gibi trans kadın olmayı seçen, kadın dayanışmasıyla güçlenen daha niceleri var. Dosyamızda birçok tekil hikâyenin yanısıra, büyük resme bakmayı deneyen feminist kadınların yazılarına da yer verdik.
Feminist Politika Sayı 28 İçindekiler

Feminist Politika 27

SAYI 27

27.sayımızın dosyasında kadınların yol hikayelerine kulak verirken, özgür seyahatlerden zorunlu göçlere uzanan yelpazeyi biraz dalgalandırdık. İsteyerek çıkılan keşif yolculuklarının getirdiği heyecanı, özgürlük duygusunu, bazıları sonradan hazza dönüşen kimi acılı zorlanmaları paylaşan yazıları; ufku belirsiz, zorunlu göçlerin kadınları yaşamlarında köklü değişimlere, mücadelelere ve güçlenmeye götürüşünü anlatan yazılarla harmanladık.
Kadınların yol hikayelerinin kadınların kendilerini nasıl değiştirdiğine bakmak istedik.
Gidilemeyen yolculukları, seçilemeyen yolları tarif edebilmenin, hikayeleştirmenin yolculuğun
kendisi kadar besleyici olabildiğini de fark ettik. Yol hikayelerimizin bizi feminizm yolculuğumuz hakkında birlikte düşünmeye davet etmesi, yol göstermesi dileğiyle.
Feminist Politika Sayı 27 İçindekiler

Feminist Politika 26

SAYI 26

26.sayıda dosya konumuz: AKP’nin ‘makbul kadın’ politikaları
12 yıldır “makbul kadın” yaratmaya çalışan AKP politikalarının yarattığı iklimde nefes alamıyoruz. AKP politikalarına karşı duruşu ve onların deşifre edilmesini amaçlayan Feminist Forum’a katılan feminist isimlerin forum konuşmalarını bu sayı dosyamıza taşıdık. “AKP’nin ‘makbul kadın’ politikaları” başlıklı dosyamız bununla sınırlı değil elbet. Aileden Diyanet’e, kadınları muhtaç bireyler olarak gören yardım politikalarından, iş gücü piyasanın kadınlar aleyhine örgütlenmesine kadar geniş bir yelpaze sunan yazıları da bulacaksınız.
Feminist Politika Sayı 26 İçindekiler

Feminist Politika 25

SAYI 25

25. sayıda dosya konumuz: Savaş, militarizm, direniş ve kadınlar…

Savaşın, kadınlara nasıl şiddetin bin bir yüzü olarak döndüğünü hep konuştuk, konuşmaya da devam edeceğiz. Bu şiddet biçimleri tecavüzden başlayarak, fuhuş, yerinden edilme/zorunlu göç, ekonomik şiddet ve çocuklarıyla birlikte aç kalmaya kadar uzanıyor… Öte yandan militarizmin günlük yaşamın bütün hücrelerine sinmiş olduğu bir ülkede nasıl ‘sağduyu’nun, sıradan aklın bir parçası haline geldiğini tekrar tekrar gözler önüne sermeye ihtiyacımız var. Bu dosyada bir yandan bunları yapmaya çalışıyoruz. Bunların ötesinde, çatışma dönemlerinde kadınların direniş biçimlerinin taşıdığı çeşitlilik, örneğin anneliğin bu amaçla nasıl mobilize edilebildiği de, savaş ve çatışma dönemlerine dair kadın hakikatlerinin özgünlüğü de, gerek başka ülkelerde gerekse bu ülkede yaşanan deneyimlerde aşikâr.  Dosyamızda bunların yanı sıra, daha tartışmalı bir alana da adım atıyoruz: Kadınların direnişinin şiddetle, silahla ilişkisine yer verdik.
Feminist Politika Sayı 25 İçindekiler

Feminist Politika 24

SAYI 24

24.sayıda dosya konumuz yeni muhafazakar politikalarla sermayenin ihtiyaçlarına göre hızla yeniden şekillenerek kadınlara dar edilen kentsel mekanlar; kısaca söylersek Aile- AVM –AKP kıskacında kadın. Yaşanılan dönüşümler ile var olan eşitsizlikler bir kat daha artarken, kadınlar kamusal alanlarda ayrış- tırılırken, AVM’ler dışında kadınların var olabilecekleri kamusal alanlar birer birer erirken elbette ki feministlerin de bu dönüşümlere dair bir sözü var. İçinde yaşadığımız kentleri kendi ihtiyaçlarımıza göre şekillendirme hakkı- mızı talep ediyoruz, kadınlar vardır diyoruz. Dosyamızda üniversitelerde okumak için farklı kentlere giden genç kadınların deneyimlerinden, LGBTİ bireylerin ve örgütlerinin kentte yer bulabilme mücadelelerine; kadınların yaşamını kolaylaştıracak kentsel planlama örneklerinden kadınlar plajı meselesine; kadınların vatandaşlık mücadelelerinden Kadifekale’deki genç kadınların kent deneyimlerine kadar geniş bir yelpazede tartışmalarımızı çeşitlendirdik
Feminist Politika Sayı 24 İçindekiler

Feminist Politika 23

SAYI 23

23. sayı “Kadın Cinayetlerine İsyandayız!” kampanyasının başlaması ile birçok şehirden feminist kadınların enerjisini de içine katarak hazırlandı. Kadınları aileye, evliliğe hapsetmeye çalışan ve şiddete iten politikalar, hayata dair kendi tercihlerini gerçekleştirmeye, boşanmaya çalışan kadınları korumuyor. Yargı desteğiyle, kadınların canlarına kast eden erkekler cezasızlıkla ödüllendiriliyor. Devletin sessizliğini protesto etmek üzere kadın örgütleri İstanbul Aile İl Müdürlüğünde bir eylem gerçekleştirerek; hazırladıkları bildiriyi burada okudular ve pankartlarını binanın her yanına asarak kampanyanın açılışını yaptılar. Kadın Cinayetlerine İsyandayız Kampanyası bir yandan kadınların hayatlarının artık sistematik bir halde erkekler tarafından ellerinden alındığına dikkat çekerken, diğer yandan dayanışmaya çağırıyor ve kadınları güçlendirmeyi hedefliyor. Kadın Cinayetleri aynı zamanda bu sayıda mini dosya konusu olarak kampanyadan dava süreçlerine, öz savunma yollarından trans ve lezbiyen LGBT cinayetlerine farklı konu başlıkları altında ele alınıyor. Bu dosyada kampanya hakkında bir yazıyı da bulabilirsiniz.
Feminist Politika Sayı 23 İçindekiler

 Feminist Politika 22

SAYI 22

Toplu taşıma araçlarındaki erkek işgaline karşı farkındalık yaratmayı amaçlayan feminist kampanya,
dergimizi yayına hazırladığımız sırada, hem sosyal medyanın hem de ana akım medyanın gündemine düştü ve büyük yankı buldu. Metrobüs, otobüs, metro duraklarına sticker yapıştırma eylemi, twitter’da #yerimiişgaletme ve #bacaklarınıtopla hashtag’i ile sürüyor. Bacaklarını V şeklinde açarak oturmayı ve kadınları bu yolla taciz etmeyi alışkanlık haline getiren erkeklere yaptığımız uyarının kadınlar tarafından bu denli sahiplenilmesi, bunun yaygın bir taciz olduğunun da göstergesi. Feminist Politika’nın 22. sayısında iki ayrı dosya hazırladık. “Patriyarka: Muhafazakârlığın sağ kolu” başlıklı ana dosyamızda, dünyada ve Türkiye’de gelişen ve son otuz yıla damgasını vurmuş olan muhafazakâr söylem ve pratikleri feminist bir perspektifle irdeledik. Mini dosyamız ise, “Göçmenliğin kadın hali” başlığını
taşıyor ve göçmen kadınların maruz kaldığı sömürü ve şiddeti gözler önüne sermeyi amaçlıyor. Bugüne dek pek az üzerinde durulmuş, erkek yetkililerin perde arkasında tutmayı başarmış olduğu bu can yakıcı olguyu gündemleştirmek için bu dosya bir başlangıç.
Feminist Politika Sayı 22 İçindekiler

 

SAYI 21

AKP-Cemaat kavgasının her gün yeni bir atakla sürdüğü, Türkiye gündeminin çalkantılı sular misali hepimizi salladığı ve kendi politik hattımızı güçlendirip büyütmenin önemini bizlere tekrar tekrar hatırlattığı bugünlerde, yeni sayımızı hazırladık. Bu sayıyı, kadınların hep gündeminde olan ancak AKP süreciyle birlikte daha da öne çıkan bir konuyu,  muhafazakârlığı tartışmaya başlamak amacıyla, Ayşe Toksöz ve Özlem Barın imzalı bir muhafazakârlık yazısıyla açmak istedik. Söz konusu tartışmayı, bir sonraki sayımızda dosya konusu olarak sürdürmeyi ve genişletmeyi hedefliyoruz.

21. sayımızın dosya konusu ise, feminist politikaya içkin bir soru etrafında örüldü: Farklılıklarımızla nasıl dayanışacağız? Bu soruya yanıt ararken, farklılıklarımızla bir arada durabilmenin yollarına, zorluklarına, güzelliklerine ve deneyimlerine daha yakından bakabilmeyi umuyoruz.
Feminist Politika Sayı 21 İçindekiler

 

SAYI 20

Mutluluğun formülünün, bir kadın, bir erkek ve şarkının devamında söylendiği gibi bir de bebek olmadığını fark edeli neyse ki uzun zaman oldu. Feministler olarak, bize dayatıldığını sürekli söylediğimiz aile kurumunun altını oymak ve onun bir parçası olan imzasız ama kurumlaşmış heteroseksüel ilişkilere alternatif ilişki biçimlerini aramak, sormak, yaşamak politikamızın önemli bir parçası olmalı herhalde. 20. sayıda özellikle; erkeklerle ilişki kuran kadınların, kendilerini ahtapot misali saran, nefes aldırmayan tek eşli hallerini, bu hallerin onlara kattıklarını ve onlardan aldıklarını, aldatmayı, aldanmayı sorguladık. Kıskançlık, sadakat ve biricik olma kaygılarımızın bizi cinselliği tek insanla yaşama zorunluluğuna mahkûm etmesinin uzun vadede yaşattığı sorunları görmeye çalıştık. “Geleneksel ilişki normlarının dışına çıkmanın ufkunu nasıl geliştirebileceğimiz” sorusunu sormak, bu sayıdaki dosyamızın temel kaygısı. Diğer yandan, tek eşlilik – çok eşlilik, “kadınlar ve erkekler için geçerli toplumsal koşullar göz önünde bulundurulduğunda aynı mı yaşanır?” sorusu kritikliğini koruyor. Bu dosyayı tartışırken, cinsel özgürlük söyleminin, kadınlar söz konusu olduğunda ve erkeklerle eşitsiz ilişkiler içindeyken eşit şekilde ele alınamayacağını da söyledik.
Feminist Politika Sayı 20 İçindekiler

 

SAYI 19

2013 yazı çok sıcak, çok hareketli başladı. Bu sayımızı yepyeni bir coşku ve telaş içerisinde, Gezi direnişi dahilindeki eylemler, forumlar arasında tamamladık. Dergi hazırlık sürecimizin son bir ayını geceli gündüzlü dolduran bu yeni gündeme, farklı illerdeki direniş biçimlerine SFK penceresinden göz attığımız bir mini dosya ile bakıyoruz. An itibarıyla parklardaki kadın forumları, cinsel tacize karşı atölyeler de sürüyor. Önümüzdeki sayıda buralardan çıkan sonuçlara da değinebileceğiz.

19. sayıda ana dosyamız, “Türkiye’de mor yıllar: 1980’lerden bugüne…” başlığını taşıyor. Konu geniş; dolayısı ile feminist hareketin tüm seslerini kapsama gibi bir iddiamız da yok. Kadın mücadelesinin güncel zeminini belirginleştirip ayaklarımızı sağlam basmamızı, soracağımız yeni soruları da hedefe yakın yerden kurmamızı sağlamaya dair bir girişim bu. Teorik tartışmalara değil, sürecin içerisinden deneyim aktarımlarına odaklandık.
Feminist Politika Sayı 19 İçindekiler

 

SAYI 18

Coşkuyla kutladığımız 8 Mart’ı geride bıraktığımız ve 1 Mayıs için “ezilenlerin de ezdikleri” olarak erkek egemenliğine ve kapitalizme karşı feminist sözümüzü alanlarda haykırmaya hazırlandığımız günlerdeyiz. Her zaman farklı görünümleriyle ister istemez gündemimizde olmasına karşın uzun zamandır enikonu ele alamadığımız aileyi geçen sayımızda az biraz didikledik; “Aile yıkılmayacak kale değil,” dedik ve aileye feminist bir gözle bakmaya çalışarak başka birlikte yaşama biçimlerinin neler olabileceğine dair ipuçları yakalamaya çalıştık. Bu hayatların neler olabileceğinin izini bu sayımızda da sürmeye devam ediyoruz. Geçen sayıda ikincisini yayınladığımız “Lezbiyen aşkın feminist eleştiri için kazanım ve imkânları”nın üçüncüsü bu izlerin peşine düşen yazılardan biri. “Benim Çocuğum” filmi, heteroseksizm eleştirisi ile yüreklerimize su serperken aileye mahkumiyetimiz meselesini ne kadar ele alıyor? Dergide bu sorunun da peşine düşüyoruz. Aile konusundaki diğer iki yazıdan biri, içine doğduğumuz aileden nasıl vazgeçemediğimizi anlatıyor; diğeri ise genel olarak sol muhalefetin evlilik ve aile konusundaki sınırlı bakışına dikkat çekiyor.
Feminist Politika Sayı 18 İçindekiler

fp-sayi17

SAYI 17

Bildiğiniz üzere, bir önceki sayımızda aşk denen mefhumun kadınlar için anlamını tartıştık. Bu sayımızda evlilikle sonlanan şeyin “aşk” olmadığının farkındalığıyla, aşkın bir üst aşaması olarak görülen ailenin, birbirine “âşık” bir erkek, bir kadın ve onların “aşklarının meyvesi” çocuklardan başka bir şey olduğunu anlatmaya çalıştık.

Bunu anlatmaya çalışırken de, “mutluluk mekânı” olarak kurgulanan “aile evleri”nin kadınlara sunduğu boşluk duygusundan, popüler film ve dizilerin aileyi ele alış şekillerine; dünyada yeni muhafazakârlığın ve neoliberalizmin aileye etkisinden, bunun Türkiye’de AKP ve Gülen Cemaati cephelerindeki yansımalarına; evlilik – boşanma, zorunlu annelik, duygusal / cinsel ilişkilerde yoksunluk, heteroseksüelliğin dayatılması, aile ilişkilerinde kadın emeğine zorbaca el konması gibi bir dizi konuya el attık.
Feminist Politika Sayı 17 İçindekiler

fp-sayi16

SAYI 16

İki ayda bir elektronik ortamda yayımladığımız, kadın emeği alanındaki yazılarımızın yer aldığı “mutfak cadıları” bültenimiz artık dergimizin içinde de yer alacak. Bu sayıyla birlikte “tecrübeden tercümeler” adında yepyeni bir çeviri köşemiz var artık ve son sayfalarda sizi bekliyor.

16. sayı dosyamızda “aşkın kanunu yeniden yazmak” ve “aşka veda etmek” olasılıklarını birlikte tartışalım istedik. Bir reddedişten öte politik eleştiri çıtasını yükseltmeye dair bir çaba bizimkisi. Genel anlamda siyasetin boşluk tanımayacağı gerçeğinden yola çıkarak, alternatif ilişki biçimlerinin izini sürmeye çalıştık.
Feminist Politika Sayı 16 İçindekiler

fp sayi15

SAYI 15

Malum, kürtaj yasası tartışmaları son aylarda bizi en çok uğraştıran mesele oldu. “Kadın örgütleriyle birlikte hazırlanıyor” diye övünülen Şiddet Yasası, kadınların mücadelesine karşın budana budana çıkarılmışken, bu kez de bir Kürtaj Yasası polemiği düştü ortaya. Parçası olduğumuz Kürtaj Haktır Karar Kadınların Platformu olarak yakın takipçisi olduğumuz bu süreci, mini dosya halinde sayfalarımıza taşıdık. Kadınların güçlü tepkisi karşısında yasa apar topar geçirilemedi belki ama, düzenlemeler yolda. Sağlık çalışanlarının itirazlarına rağmen hemen yapılıveren sezaryen düzenlemesi gibi…
Feminist Politika Sayı15 İçindekiler

fp sayi 14

SAYI 14

Feminist Politika 14. sayısıyla 1 Mayıs’ta alanlarda!
Son üç ay yine çok yoğun geçti. 13. sayının dumanı tüterken biz uzun süredir aklımızda olan bir ziyareti gerçekleştirdik Şubat başında. Aralık sonunda Uludere’de yaşanan katliamı unutmamıştık ve oradaki kadınlarla dayanışmak için düştük yola. Acıyı yakından paylaşmak ve dayanışmaktı amacımız. Bu, bir ziyaretle hemen gerçekleşmeyecekti belki ama uzakta olan kadınlara kısa süreliğine de olsa daha yakındık.
Feminist Politika Sayı 14 İçindekiler

fp sayi 13

SAYI 13

Bu sayımızda yüksek katılımlı ve coşkulu geçen konferans sürecinin kafamızda uyandırdığı soruları bir an önce tartışmaya başlayalım istedik. Yurt dışından gelen, kadın emeği konusunda önemli çalışmalar yapmış feminist dostlarımızın sunumları, bizlere dünyanın başka yerlerinde de feminist politikanın açmazların içine düştüğünü ve yeni mücadele zeminleri yaratmamız gerektiğini gördük. Türkiye’de son yıllarda yakaladığımız dinamiğin değerini bir kez daha anladık, “Peki bizde durum ne ve bundan sonra neler yapabiliriz?” diye sorduk. Bu nedenle “Güncel feminist politika” konulu dosyamızla karşınızdayız.
Feminist Politika Sayı 13 İçindekiler

fp sayi 12

SAYI 12

Bu sayımız, 12-13 Kasım 2011’de İstanbul’da düzenlediğimiz “Kadın Emeği Konferansı” dönemine denk geldi. Konferans hazırlıkları nedeniyle aktif, dinamik ve heyecanlıyız… Konferans programını ve konuşmacıların daha önce yayınlanmış önemli makalelerinin özetlerini derginin ortasında çek-al formunda bulabilirsiniz.
Feminist Politika Sayı 12 İçindekiler

Feminist Politika Sayı 11

SAYI 11

Kadına yönelik şiddetin yaygın olarak sürdüğü günümüzde, feminist hareket olarak cinsellik alanını politikleştirmemiz hiç kolay olmadı. “Cinsellik ve pornografi ” dosyamızda cinselliği konuşup yazarken, kişisel deneyimlerimizden hareketle, heteroseksüelliğin bizi nasıl biçimlendirdiğini; görünür olmayan ve hatta içselleştirdiğimiz cinsel baskıyı açığa çıkarmayı deneyerek daha dönüştürücü, özgürleştirici bir cinselliğin ve politikanın olanaklarını aradık.
Feminist Politika Sayı 11 İçindekiler

Feminist Politika Sayı 10

SAYI 10

Yeni çıktı, dumanı üstünde, buyurun yeni sayıya… Dergimize lezzet katabilmek için, bu sayının yayın grubu epey uğraştı. Dosya konusu sıkıcı, bunu biliyoruz. Bazı bakımlardan adeta “yüzyıldır söylüyoruz” dosyası: Feminizmin diğer politik hareketlerle ilişkisi… Ama şimdiden söz veriyoruz; gelecek sayı çok daha eğlenceli olacak.
Feminist Politika Sayı 10 İçindekiler

Feminist Politika Sayı 9

SAYI 9

Sokakta, aktif dergi satışlarımızda yaptığımız gibi, “Feminist Politika! Yeni sayısı çıktı!” diye seslenerek yine karşınızdayız. Dokuzuncu sayımızın dosya konusu “politik bir hareket olarak feminizm”. Feminizmi politik bir hareket olarak kurmaya çalışmanın taşıdığı anlamları, kadınların kolektif özne oluş serüvenini mümkün olduğunca geniş bir çerçeve içinde ele almaya çalıştık. Kadın hareketi ve hukuk mücadelesi, karma örgütlerin kadın alanı üzerinden feminizme yaklaşımı, akademi ve feminist politik hareket ilişkisi, iki binli yıllarda feminizm, dosyada bulabileceğiniz yazılardan. Bu dosyamızda birçok feminist yol arkadaşımızın da katkıları var.
Feminist Politika Sayı 9 İçindekiler

Feminist Politika Sayı 8

SAYI 8

Nasılsınız? Feminist Politika’yı özlediğinizi umarak yine karşınızdayız… Sekizinci sayıda dosya konumuz “kürtaj hakkı”: Son yıllarda ‘sağlıkta dönüşüm’ kisvesi altında giderek muhafazakarlaşan neoliberal politikalarla elimizden alınmaya çalışılan kazanımlarımızdan biri. Kürtaj hakkı kadınların kendi bedenleri ve yaşamları üzerindeki denetimlerinin asgari koşullarından birisi ve tam da bu yüzden patriyarkal baskıların konusu olmaya devam ediyor.
Feminist Politika Sayı 8 İçindekiler

Feminist Politika Sayı 7

SAYI 7

Feminist Politika’nın karıncaları üç ay boyunca çalıştılar, araştırdılar, incelediler, haber kovaladılar, söyleştiler. Bakalım ortaya neler çıktı. 6. sayının dosya konusu kadınlara yönelik sosyal politikalar. Her geçen gün sosyal hakların daha da çok budandığı yasal düzenlemelere tanıklık ettiğimiz bu günlerde, “tam da zamanı” dedik ve dosyamızı oluşturduk. Çocuk bakımından yaşlı bakımına, sağlıktan boşanmış kadınların sosyal haklarına kadar dosyamızda yok yok…
Feminist Politika Sayı 7 İçindekiler

fp sayi 06

SAYI 6

6. sayının dosya konusu kadınlara yönelik sosyal politikalar. Her geçen gün sosyal hakların daha da çok budandığı yasal düzenlemelere tanıklık ettiğimiz bu günlerde, “tam da zamanı” dedik ve dosyamızı oluşturduk. Çocuk bakımından yaşlı bakımına, sağlıktan boşanmış kadınların sosyal haklarına kadar dosyamızda yok yok…
Feminist Politika Sayı 6 İçindekiler

fp sayi 05

SAYI 5

Bu sayımızın dosya konusu “kadın cinayetleri”, başlığı da “kadın cinayetleri politiktir” oldu. Kadına yönelik şiddet, feminist hareketin haliyle değişmez gündemi. Gazetelerin üçüncü sayfalarını ve her gün ortalama en az üç kadının öldürülme, tecavüz ve yaralanma haberlerinin yıllardır istikrarla sürdüğünü düşünecek
olursak, bu mücadele de, bu gündem de sürekli olmaya devam edecek, ta ki her şeyi
değiştireceğimiz günlere kadar!
Feminist Politika Sayı 5 İçindekiler

fp4

SAYI 4

Dördüncü sayıdaki dosyamızda Bedenimiz Bizimdir diyoruz. Böyle bir dosya yapmaya karar verdiğimizde işimizin zor olduğunu biliyorduk. Beden politikalarının feminizmin olmazsa olmaz koşulu olduğu bilinciyle, bu sayı için çalışmaya başladığımızda tek sayıda konuyu her yönüyle ele alamayacağımızın farkındaydık. Dosyamızın, beden politikalarını daha kapsamlı bir biçimde konuşmaya, tartışmaya girme çabası olarak değerlendirilmesini istiyoruz.
Feminist Politika Sayı 4 İçindekiler

fp sayi 03

SAYI 3

Feminist Politika’nın üçüncü sayısının dosya başlığını “ücretli/ücretsiz emek kıskacında kadınlar” olarak
belirlerken muradımız, kadınların ücretsiz emeği ile işgücü piyasasındaki konumları arasındaki mevcut bağları ortaya koymak ve “aile ve iş yaşamını uyumlulaştırma” güncel tartışmalarına feminist bir müdahalede bulunmaktı.
Feminist Politika Sayı 3 İçindekiler

fp sayi 02

SAYI 2

Feminist Politika ikinci sayısıyla yeniden karşınızda. Bu sayımızın dosya konusu yerel seçimler; dosyanın baslığı ise, “Talep etmekten talip olmaya: Yerel seçim deneyimi”. Çeşitli feminist grup ve kadınların oluşturduğu “Seçim için feminist kolektif” olarak İstanbul Beyoğlu’nda bağımsız adayımızla katıldığımız yerel seçimler, bir ilk deneyim olarak, bize göre bir dosyayla değerlendirilmeyi hak ediyordu. Bu yüzden, dosyamızı ağırlıklı olarak bu deneyimin değerlendirmesine ayırdık.
Feminist Politika Sayı 2/İçindekiler

fp sayi 1

SAYI 1

Bir dergi fikri üzerine konuşmaya başladığımızda, hem örgütlenmemizin hem de sistem dışı feminist politikanın ihtiyaçlarını tartışmaya koyulmuş olduk. Feminist Politika’nın sadece feminizm içi bir ayrım olarak sosyalist feminizmin değil, feminist hareketin sesi olmasını umut ediyoruz. Bir yandan feminist hareketin kolektif siyasal özne olarak kendi gündemini yaratmasına aracı/yardımcı olmasını, diğer yandan gündemin bize dayattıklarının bizleri kendi belirleyeceğimiz gündemden koparmamasını sağlamayı amaçladık. Güncel gelişmelere ilişkin politika üretirken, Türkiye’deki feminist hareketin deneyimlerini göz önünde bulundurmaya, yani feminist geleneğin birikimini yansıtmaya da çalışacağız. Feminist yol arkadaşlarımızın çıkardığı diğer yayınların bir tamamlayıcısı olmak, hareketin ihtiyaçları karşısında yayınlar aracılığıyla da dayanışmak, yani mevcut feminist yayınlarla görev paylaşımıdır bizim için esas olan.

Bu sayıdaki dosya konumuz ” Neo-liberalizm, AKP ve Kadın Emeği”. Dergi hazırlıklarımız esnasında belirlediğimiz dosya başlığı dünyada gitgide büyüyen ekonomik krize denk düşünce, krizin AKP politikaları ile alacağı sonuçları birlikte değerlendirmek ihtiyaç oldu. Orta sayfalarımızda Sosyalist Feminist Kolektif’i oluştururken kendimizi anlatmak için uzun tartışmalardan sonra sonuçlandırdığımız Başlarken metnini bulacaksınız.
Feminist Politika Sayı 1 İçindekiler

Cizre’de Nur Mahallesi Düşerse Kadıköy’de Bağdat Caddesi de Düşmüş olacak!

cizreHülya Osmanağaoğlu

9 gün süren sokağa çıkma yasağı, evlerin aşırı sıcak banyolarında sadece alt bezleriyle yatırılan bebekler, kuyuların diplerindeki çamurlu suları tülbentlerle süzerek içen ve tek odaya sıkışmış onlarca insan, bahçede abdest alırken keskin nişancılarca vurulan yaşlı kadın, annesiyle babaannesinin ölülerinin arasında saatlerce yaralı yatan bebek… Daha niceleri… Hepsini okumuştuk gitmeden önce ama yaşayanlardan dinlemek bir başka ağırlık yarattı yüreklerimizde.

Barış için Kadın Girişimi’nin politik dayanışmanın yanı sıra duygu paylaşımını da olanaklı kılan ve hepimize “ne iyi oldu” dedirten örgütlenmesiyle 150 kadın Cizre’ye gittik. Yukarıda yazdıklarımdan çok daha fazlasını hem Cizre kuşatması süresince özgür medya hem de birlikte Cizre’ye gittiğimiz kadın arkadaşlar yazdı/yazıyor. Biraz gördüklerimden ne anladığımı/hissettiğimi paylaşmak istiyorum…

Devamını Oku…

Bir Kadın Olarak Susmuyoruz

1-1438196826Diren Cevahir Şen

CHP’nin çağrısı ile olağan üstü gündemle dün, yani 29 Temmuz 2015 günü toplanan 25. Dönem TBMM’si, bu ilk toplantısıyla barış umutlarını bu coğrafyada belki de ilk kez yeşerten çatışmasızlık sürecinin devamına ve barışa yönelik ortak bir adım atmaktan çok uzaktı. AKP’li ve MHP’li milletvekilleri ölümlerin araştırılmaması yönünden oy kullanıp bolca HDP’li vekillere sataştı, HDP’lilerin konuşmalarını böldü.

Sonra sahneye halihazırda milletvekili olmayan ve görevi yeni hükümet kurulana kadar “geçici” olarak hükümet etmek ve koalisyon görüşmeleri için ortam hazırlayıp ülkeyi diğer seçime sağ salim götürmek olduğu halde üzerimize bombalar yağdırma hükümeti olan AKP hükümetinin başbakan yardımcısı Bülent Arınç çıktı.

Kadınlara yönelik düşmanca, tehditkar ve aşağılayıcı tavırlarıyla bilinen, bu mevzudaki sabıkası hayli kabarık olan Bülent Arınç, HDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’a yönelik “Hanfendi sus. Bir kadın olarak sus, sus!” diye bağırarak kadınlara karşı ne kadar nefret dolu olduğunu yeniden gösterdi. Bundan tam 1 sene önce partisinin bir il kongresinde “Kadın dediğin iffetli olur, kalabalıkta kahkaha atmaz.” diyen Bülent Arınç, dün de bu tavrını meclise taşıyarak, yine tüm kadınları azarladı, kadınlara had bildirdi, ayar verdi ve parmak salladı.

Bülent Arınç meclisi de halk arasındaki tabirle sadece erkeklerin at koşturabileceği bir alan sanıyor olabilir. Lakin meclis, yarısından fazlası kadın olan ülkenin iradesiyle seçilen bir meclis. Netice olarak meclis bir “erkek” meclis olsa da bu dönem o mecliste %40’ı kadın vekillerden oluşan bir HDP grubu var. O kadınlardan biriyse dün itiraz ediyor, susmuyor, konuşuyor diye Bülent Arınç tarafından azarlanıyor.

Tüm bunların ardından sosyal medyada başlayan ve geniş etki yaratan #BirKadınOlarakSusmuyorum hashtag eylemi ve gelen tepkiler üzerine Arınç, “HDP’li kadın vekiller şov yapıyor.” diyor. Özür dilemesini beklemiyoruz elbette. Özür dilemek derin bir pişmanlık içerir zira. Ve fakat kadına yönelik nefret söylemi geçmişi ortada olan bir Arınç pişman olacağa, hicap duyacağa da benzemiyor. Aksine kendisi her geçen gün bu nefret söylemini yeniden üretiyor.

Uğradığı taciz/tecavüz sonrası bunu haykırdığında “Yalnız başına gezmeseydi, mini etek giymeseydi, hareketlerine dikkat etseydi”lerle suçlanan, bunlarla itham edilmekten korkup uğradığı tecavüzleri yıllarca anlatamayıp susup sonunda canına “tak” eden ve “o” erkeği öldüren kadınlar artık susmayacaklar, daha çok konuşacaklar. Kendilerine “görev” biçilen rolleri kabul etmeyecekler. Evde, sokakta, iş yerinde ve mecliste erkek/devlet şiddetine ve savaşa karşı, barış için mücadele etmekte kararlılar. Sallanan parmakları indirmeye, verilen ayarları bozmaya da…

Oy isterken kadınları es geçmeyen, en çok da kadınların oyuna ihtiyaç duyup, seçim çalışmaları sırasında kadınlara türlü vaatler verip meclise girince kadınları azarlayan Bülent Arınç ve onun hemcinsleri şunu iyi bilmeliler: Kadınlar bedel ödeyerek bugünlere geldiler ve mücadeleyi daha da ileri taşıyacaklar. Kadınlar erkek/devlet şiddetine karşı yek vücut konuşmakta, itirazlarını sunmaya, sokaklara çıkıp haykırmaya, itaat etmemeye ve bir kadın olarak susmamaya da kararlılar.

Biz de Direndik ama Söz, Yetki, Karar, İktidar Erkeklerdeydi

gezi_forumKadınlar olarak Gezi’deydik , direnişteydik… Hükümetin baskıcı uygulamalarına ve kadın düşmanı politikalarına karşı alanlardaydık… Direniş süresince olduğu gibi, forumlarda oluşturmaya çalıştığımız ortak mücadele ve yaşam alanlarına da kadınlar olarak politik sözümüzü katmaya devam ediyoruz. Bu sözü daha da güçlendirmek için öncelikle direnişteki kadınlar olarak Gezi’deki deneyimlerimizi paylaşmak istedik. 26 Haziran 2013, Çarşamba günü hem Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda hem de Maçka Parkı’nda toplandık.

Erkekler neden söz almasın?

Yaklaşık yüz kadının katıldığı Kadıköy’deki forumun başlangıcında neden erkeklerin katılımına sınırlama koymamız gerektiğine dair kısa bir tartışma yaptık…
Yaklaşık on kadının söz aldığı bu konuda, bazı arkadaşlarımız toplanma nedenimizin gezideki kadınların görünmez kılınmasını, kadın olmamızdan kaynaklı karşılaştığımız farklı deneyimleri (taciz, ayrımcılık, örgütlenme ve iş bölümü vs.), rahatsız olduğumuz şeyleri (cinsiyetçi homo/transfobik küfürler vs.), patlama noktasına gelmemizin nedenlerini ve direnişe katılmamızın sebeplerini, bundan sonra somut olarak yapabileceğimiz şeyleri konuşmak olduğu için toplantıların sadece kadınların katılımına açık olması yönünde görüş bildirdiler. Bazı arkadaşlarımız ise ortak mücadele etmek için toplantıların erkeklere de açık olması gerektiğini savundu.

Sonuç olarak mikrofon ve hoparlör kullandığımız için dinlemek isteyen erkeklerin zaten dinleyebileceğine, böylece tartışmalarımızın kamusallaşabileceğine, ancak söz almak isteyen erkeklerin tüm kadınların sözünün bitmesini beklemeleri gerektiğinde hemfikir olduk. Gelen erkeklere ise, onların da kendi aralarında forum toplantı düzenleyebileceği fikrini verebiliriz dedik. Sonunda Fenerbahçe taraftar grubundan bir erkek forumun sonuna kadar bizi dinledi ve söz aldı.

Bizi direnişe yönlendiren sebepler…

Forumun birinci gündem maddesinde kadınlar olarak bizi direnişe katan farklı nedenleri kısaca konuştuk. Kendi direniş deneyimlerimizi anlattık, değerlendirdik.
Bu konuda söz alan arkadaşlarımız erkeklerin nedenlerinden daha fazla nedenimiz olduğuna, son on yıldır AKP’nin kadın düşmanlığına varan politikalarına dikkat çekti.
“Rujumuza, kıyafetimize, kürtajımıza, her şeyimize karıştılar. İkiyüzlü bir politika yürüttüler. Kadın istihdamını arttırmak istiyormuş gibi yapıp bizi güvencesizliğe ittiler” diyen bir katılımcı tüm bu baskıların sonucu olarak kadınların sokaklara döküldüğüne dikkat çekti.
Daha sonra ise forum katılımcıları direnişte, Gezi’de, çadırlarda, barikatta, çatışmada, gözaltında ve şimdi de parklarda düzenlenen forumlarda yaşadıkları cinsiyet ayrımcı deneyimlerini aktardılar…

Gezi’de ve direnişte tacizle nasıl başa çıktık?

Gezi Parkı’nda yaşadığı tacizi dile getiren bir katılımcı tacize karşı ses çıkardığında diğer erkekler tarafından “Belki de yanlışlıkla eli değmiştir”, “Tamam sen duyarlı davrandın ama fazla büyütme” gibi uyarılarla kendisi susturmaya çalıştıklarını dile getirdi. “Ben ısrar ettim, kayıt altına alınmasını istedim” diyen katılımcı bunun üzerine tacizde bulunan adamı zar zor dışarı attıklarını belirtti.

Sürecin ilk gününden beri orada olduğunu söyleyen bir başka katılımcı ise tacize uğramadığını ya da ayrımcılık hissetmediğini söyledi ve “Gezi direnişinden sonra kadınlar artık İstiklal’de daha rahat yürüdüklerini söylüyorlar, bu çok önemli bir kazanım” diye konuştu.

Cinsiyetçi küfürler ve sloganlara karşı…

Foruma katılan pek çok kadın direnişte atılan cinsiyetçi küfür ve sloganların kendilerini yabancılaştırdığını dile getirdi. Bir katılımcı, “Cinsiyetçi sloganları kadınlar da erkeklerle birlikte atıyordu. Bu durum beni özellikle rahatsız etti. Modern kadın olmanın bir önkoşulu gibi onlar da cinsiyetçi sloganlara eşlik ediyorlardı. Küfür erkek iktidarının dili ve kadınlar da o iktidarın bir parçası olabilmek için erkekleşiyor, o sloganlara eşlik etmek zorunda hissediyor” diye konuştu.

Küfürlere itiraz ettiğini dile getiren bir başka katılımcı ise “Biz burada bu kadar önemli bir şey yapıyoruz, küfürle mi uğraşacağız?” türünden rahatsız edici bir tavır gösterdiklerini dile getirdi. Özellikle taraftar gruplarının gelmesiyle cinsiyetçi küfürlerin çok arttığını dile getiren birkaç katılımcı kadın sosyalist erkeklerin de cinsiyetçi sloganlara katıldıklarını söylediler. Bir katılımcı da RTE yerine özellikle Emine Erdoğan’a yönelik küfürlere dikkat çekti.

Öte yandan başka bir katılımcı bazı genç erkeklere bu küfürlerden duyulan rahatsızlığını dile getirdiğinde, öfkelerini küfür dışında nasıl dile getireceğini bilmediklerini söylediklerini ifade etti.

Gezi’de yapılan Küfür Atölyesi’nin ise mevcut küfürlere bir alternatif yaratmasının beklendiğini söyleyen bir katılımcı ise atölyede kadın bedeninden yola çıkarak tartışılan küfürlerin de erkek egemen dili beslediğini vurguladı. Kadın bedenini hedef alan küfürlerle mücadelede ise alternatif küfür yerine küfürü nasıl engelleyebiliriz’e yoğunlaşmak yönünde öneri geldi.

Direnişte de toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü bizi bırakmadı

Gezi direnişinde sadece cinsiyetçi küfür ya da taciz değil, daha incelikli erkeklik halleri de kadınların dile getirdiği sorunlardan biri oldu. “Mesela kürsüye mühim adamları çağıran sunucular hep kadındı ama o mühim konuşmaları yapanlar hep erkeklerdi. Forumlarda not tutanlar hep kadındı ama hem daha çok konuşan hem de söz hakkı veren erkeklerdi” diyen bir katılımcı, Taksim Dayanışma’nın kendi içinde de başı çekenler kadınlar olsa bile erkek egemenliğinin hâkim olduğunu söyledi.

Bir katılımcı Gezi direnişinin kadınların katılımından sonra bir hareket haline dönüştüğünü, bu yüzden Gezi’yi kadınların ağırlıkta olduğu bir hareket olarak tanımladığını söyledi. “Ancak etkili karar organlarında kadınlar olarak yer almıyoruz, forumlarda kadınlar konuşmuyor. Forumlarda moderasyonda, konuşmalarda kota uygulanması önerildiğinde erkekler bunu ‘ayrımcılık’ olarak görerek karşı çıkıyor. Mücadele etmek gerekiyor” diyen katılımcı, erkeklerin uzun uzun, yüksek sesle ve başkalarının sözünü bölerek konuşmasının önemli bir sorun olduğunu böylece kadınların dertlerinin ikinci plana atıldığını ve değersizleştirildiğini vurguladı.

Bir başka katılımcı yaşadığı ayrımcılığı şöyle aktardı:

“Gezi Parkı içerisinde küçük bir tarla, bostan yapmaya çalışıyorduk. İki gün boyunca bir adam sürekli gelerek ‘sen anlamazsın, yapamazsın’ diyerek küreği elimden almaya çalıştı. Israr ettim ama daha fazla dayanamadım ve küreği ona verdim. Bir daha da bostana uğramadım.”
Revir ve mutfaktan sürekli kadın gönüllü istediklerine dair anons yapıldığını hatırlatan bir katılımcı ise “Özellikle bulaşık yıkamak ve solüsyon hazırlamak için kadın gönüllü aranıyordu. Hatta, ben tanık oldum. Bir erkek, mutfağa gönüllü olarak gittiğinde, ‘bulaşık yıkanacak, sen olmazsın’ diye geri gönderdiler” şeklinde konuştu.

“Saldırı olduktan sonra erkek bir doktor beni ve yanımdaki kadın arkadaşı yardıma çağırdı ve erkek arkadaşları ‘çatışmaya’ yönlendirdi” diyen bir katılımcı da mücadele esnasında ‘en delikanlı kim?’ türünden yarışma hallerinin yüzünden Çarşı’nın “… delikanlı kim bakalım?” slogandan çok rahatsız olduğunu dile getirdi.

Gözaltında taciz

Direnişte gözaltına alınan kadınların yaşadıkları taciz ve cinsel işkenceler de katılımcılar tarafından dile getirildi. Kadın polisler tarafından çırılçıplak soyularak üst kontrolü yapılan kadınların çektikleri eziyete dair neler yapabileceğimizi konuşmak için toplanma önerisi yapıldı.

Güzel şeyler de oldu…

Kadınların yaşadığı tüm ayrımcılıklara rağmen, forum katılımcıları özellikle cinsiyetçi küfür konusunda çok kısa zamanda çok yol alındığını, bu konuda kadınların ve LGBT bloğunun oradaki varlığının çok önemli olduğu vurgulandı. Bir konuşmacı, “Direniş süresince, normalde bu kadar kolay ikna edemeyeceğimiz kişileri kısa sürede ikna etmiş olduk. İnsanlar cinsiyetçi küfürlerinde daha otokontrollü olmaya başladılar. 23 Haziran Pazar günü yapılan Trans Onur Yürüyüşü’ne bu sene katılımın çok yüksek olmasının sebeplerinden biri de Gezi’deki bu öğrenme ve tanışma süreciydi” diye konuştu.

Önerilerimiz:

Gezi deneyimlerimizin ardından forumun ikinci bölümünde bundan sonra neler yapabileceğimize dair önerilerimizi konuştuk. Yapılan önerilerin tamamı olumlu karşılandı. Ortak olarak kabul edilen önerilerimiz ve bundan sonra yapacaklarımız sırasıyla şunlar:

1. 29 Haziran’dan itibaren her Cumartesi günü Yoğurtçu Parkında bir masa açacağız, masayı ziyaret edenlerle sohbet edeceğiz.
2. Her hafta Çarşamba günü saat 19:00’da kadınlar olarak toplanacağız.
3. Gözaltında yaşanan taciz ve cinsel işkence üzerine neler yapabileceğimizi konuşmak için 29 Haziran Cumartesi saat 16:00’da parkta buluşacağız. Yapacağımız şeyleri diğer parklarda toplanan kadınlarla birlikte örgütleyeceğiz.
4. Gezi direnişinin devamında oluşan forum ve atölyelerde kadınlar daha çok yer alacağız.
5. Doğrudan demokrasi konusunda ısrarcı olacağız.
6. Direnişte yaralanan çok kadın var, onları ziyaret edeceğiz.
7. Kadınların kentlere dair taleplerini somutlaştıracağız ve bunları belediyeden isteyeceğiz.
8. Kadınlar olarak seçimlerde bir aday çıkartmayı hedefleyeceğiz.
9. Aşağıdaki konu başlıklarında atölyeler yapacağız:
Cinsiyetçilik,
Barış
Ev içi cinsiyete dayalı iş bölümü
Küfür
Kadınların kentlere dair talepleri
Feminizm nedir
Şiddetsiz direniş yöntemleri

Gelecek toplantı ve eylem tarihleri:

29 Haziran 2013, Cumartesi, saat 16:00 gözaltında yaşanan taciz ve cinsel işkence suçuna dair neler yapabileceğimizi konuşmak için parkta toplanıyoruz. Ancak Taksim eylemi olduğu için 1 saatlik hızlı ve verimli bir toplantı yapmayı hedefliyoruz.
1 Temmuz Pazartesi günü Kadıköy’de saat 19:00’da Denizli ve Bingöl’deki tecavüzcülerin serbest bırakılmasına karşı eylem var. Eylem Yoğurtçu Parkında yapılacak atölye ile sona erecek. 3 Temmuz 2013, Çarşamba, saat 19:00’da yine kadınlar olarak parkta forum yapıyoruz.

 

Türkiye’yi Sarsan 20 Gün…

direngHülya Osmanağaoğlu

31 Mayıs sabahı saat 5’te Gezi Parkı ikinci kez saldırıya uğradığında başlayan direnişin bu boyutlara ulaşacağını kuşkusuz kimse öngörmemişti. Hükümet ise hâlâ bir şey görmemeye devam ediyor. O Cuma günü park çevresinde gün boyu süren küçük çaplı çatışmalar, akşam saat 7’den itibaren büyük bir isyana dönüşmeye başladı. Saatler ilerledikçe polisin direnişi kıramaması ve şiddetini artırması Taksim’e gelenlerin sayısının katlanarak büyümesine neden oldu. Polisin 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gecede direnişi kırmak için Harbiye’den Tarlabaşı’na Tünel’den Cihangir’e gaza ve suya boğulmayan tek sokak ve tek insan bırakmamak üzere şiddetlendirdiği saldırı ise Cumartesi günü yüz binlerin Türkiye’nin her yerinde sokağa dökülmesiyle sonuçlandı. 15-16 Haziran işçi eylemlerinden sonra belki de en uzun yürüyüş eylemini Boğaz Köprüsünü 1 Haziran sabahı saat 5’te yürüyerek geçen halk gerçekleştirdi. Cumartesi sabahın erken saatlerinden başlayıp gün boyunca kırılamayan direniş sonucunda polis çekilmek zorunda kaldı ve yüz binler Taksim’e girdi. İlk Cuma gecesinden itibaren İstanbul’dakinin aksine yirmi gün boyunca neredeyse hiç dinmeyen polis terörüne rağmen Ankara, İzmir, Eskişehir Adana, Antakya ve Dersim’de binlerce insan sokağa dökülmeye devam etti/ediyor. Sonraki günlerde İstanbul’un değişik yerlerinde yükselen hareket, Gazi ve Okmeydanı gibi devletle mücadele söz konusu olduğunda önemli bir geleneğe sahip mahallelerde çok daha uzun vadeli olabilecek bir direnişin kıvılcımlarını da gösterdi. 1 Haziran Cumartesi günü Taksim Meydanındaki yüz binlerce insan bir yandan kazanılan zaferi kutlarken, bir yandan da meydandaki politik heterojenliğe dikkat kesiliyordu. O gece, Meclis’ten geçen alkol yasaklarına nazire yaparcasına insanların Taksim Meydanında oturarak içki içmeye başlaması, eylemlerin tek başına gezi parkındaki ağaçlar için olmadığını gösteriyordu zaten. Ve aslında Cuma gecesi ve Cumartesi günkü direniş boyunca yükselen sloganlar ve talepler, sonrasındaki yirmi günün başarılarını ve başarısızlıklarını analiz etmeyi mümkün kılıyor.

Devamını Oku…

Aile Dışında Hayat Var!/2013 Şubat

adhvBiz kadınların hayatları patriyarkal (ataerkil) kapitalist sistem altında her dönem zordu. Bize modern çekirdek aile içinde sunulan en iyi seçenek, karşılıksız ev ve bakım emeğimizin yanı sıra düşük ücretli “kadın işleri”nde çalışarak aile yaşamının idame ettirilmesinde  destek güç oluşturmak oldu. İçine sıkıştırıldığımız ücretli emek-ücretsiz emek kıskacı, eve ek gelir getirsek de aileden, kocalardan bağımsızlaşmamızın önünde hep bir engel oluşturdu.

Devamını Oku…

Ücretli İş ve Ücretsiz Bakım Hizmeti Ekseninde Kadın Emeği: 1980’lerden 2000’lere

Melda Yaman Öztürk

Türkiye’de sermaye birikimi sürecinde son on yıldır yaşanan dönüşüm, sermayenin ihtiyaçları uyarınca, emek süreçlerini de dönüştürmektedir. Türkiye’de sermaye, 1980’lerden itibaren üretim süreçlerini ‘esnekleştirmeye’, enformel istihdama yönelmeye başladı ve bu eğilim 2000’li yıllarda daha da hızlandı. 2003 yılında yürürlüğe konan Yeni İş Yasası esnek üretim süreçlerine yasal dayanak sağlamış oldu. Ardından, sosyal güvenlik sistemi yeniden yapılandırılarak çalışanların kazanımları törpülendi, emek maliyetleri düşürüldü. Ücretli çalışanların yarısının kayıt dışı istihdam edildiği koşullarda, sosyal güvenlik ve sağlığın metalaştırılmasıyla, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerine erişmek daha da zor hale geldi.

Devamını Oku…

SFK 5. Kamp (30 Ağustos – 2 Eylül 2012)

2012gonenSFK’nın 5. kampını 30-21 Ağustos ve 1-2 Eylül 2012 tarihlerinde Gönen’de gerçekleştirdik.

Sosyalist Feminist Kolektif 5. Kamp Sonuçları

GENEL BAKIŞ

Sosyalist Feminist Kolektif’in 5. kampını geride bıraktık. 5. Kampımızı 30-31 Ağustos 1-2 Eylül 2012’de Gönen’de gerçekleştirdik. 2008 yılı Ağustos ayında yaptığımız ilk kampımız sonrasında Kasım 2008’de SFK’nın kuruluşunu kamuoyuna ilan etmiştik. O yıldan beri her yıl Ağustos ayında kamp yapmak bizim için gelenekselleşti.Devamını Oku…

Fişlenerek ve İkna Turuna Direnerek Kürtaj…

ank-18-haz-kurt-9Filiz Karakuş

Orta yoldan kadınların kürtaj seçme hakkı değil devletin ve ailenin çıkarları çıkıyor.

Kürtajın cinayet olduğu ve yasaklanması gerektiği açıklamalarıyla başlayan tartışmalar, kadınların mücadeleleri ve her kesimden gelen tepkilerin belirlediği bir sürece yol açtı.

Kürtajı yasaklamayı hedefleyen Hükümet bu emelini gerçekleştiremeyeceğini anlayınca, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın deyimiyle  bir ‘orta yol’ arayışına girmek zorunda kaldı.

Bulunan orta yolun kadınların bedenleri üzerinde söz ve karar hakkının dışında bir yol olacağını tahmin ediyor, “Kürtajda orta yol olmaz,” diyorduk. Maalesef yanılmadık. Kürtajı yasaklamayı göze alamayan devlet, kürtaj hakkının kullanımını zorlaştıran bir yasa hazırlığı içinde.

Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın beraber hazırlayarak Bakanlar Kurulu’na sunacağı kürtaj tasarısının basına yansıyan arka plan tartışmalarına ve büyük ihtimalle önümüze gelecek haline baktığımızda, kadınların cinsellikleri, bedenleri, hayatları üzerinde erkeklerin ve devletin sınırsız denetimi olması perspektifinden hazırlandığını görüyoruz. Yani, artan muhafazakarlaşmanın da izin verdiği biçimde, kadınları erkeklerin ve devletin kontrolüne koşulsuzca teslim eden, kendi arzularını hiçe sayarak belirli rollere, bilhassa anneliğe sıkıştıran bir zihniyetin ürünü olduğunu.

Önümüze gelecek tasarıda, kürtajın sadece hastanelerde yapılabilmesi şart koşulurken; kürtaj hakkı psikolojik, tıbbi, ideolojik baskı ile kullanılamaz hale getiriliyor.

Gebliz uygulaması gebelik testini ve kürtajı kapsamamalı ve kadınların talebine bağlı olarak sisteme kaydedilmeli

Uzun süredir gündemde olan ve son Aile Hekimliği sistemiyle yürürlüğe giren Gebe, bebek, lohusa izleme sistemiyle (Gebliz) bir kadın ebelik testi yaptırdıkları andan itibaren izlemeye alınıyor. Kadınların gebelik tespiti için yaptıkları tahlillerin sonuçları gerekli yerlere (!) iletilmek üzere kayıt altına alınıyor. Test yaptıran kadın başvuruda mahremiyet butonunu işaretlemediyse kadının oturduğu eve telefon edilerek ya da bizzat evin kapısı çalınarak gebelik testi sonucundan eş, baba ve kardeş…evde oturan herkesin bilgi sahibi olması sağlanıyor. Test sonuçları ilk andan itibaren merkezileştiriliyor.  Aile Hekimlerine bilginin ulaştırılması için yapılan bu uygulama, kadınların cinselliklerinin denetimi anlamına geldiği gibi, özel hayatlarının gizliliğini ihlal anlamına geliyor. Bu uygulamayla kadınların gebeliğini devam ettireceği varsayılıyor ve üzerlerinde baskı kuruluyor. Bu baskılanmaya rağmen bir kadın kürtaj yaptırmak için hastaneye başvurduğunda ise öncelikle bir heyetle görüşmesi zorunlu kılınıyor.

Kürtaj öncesi bilgilendirme heyeti istemiyoruz.
Kürtajda söz ve karar kadınların
Koca izni kaldırılsın. Evli-bekar kadınlara aileye bağlı kılınmadan kürtaj hakkı.

Hazırlanan tasarıda, hastanelerde oluşturacak  uzmanlar heyeti tarafından kürtaj başvurusu yapan ailenin  ‘bilgilendirilmesi’ hedefleniyor. Kürtaj başvurusu için anne ve baba adayının birlikte başvurusu şart koşulacakmış. Kadının tek başına başvurusunun kabulünü istisna olarak görüyor yasa tasarısı. Kadınların kürtajda asıl söz ve karar sahibi olmalarını baştan reddediyor. Daha önceki uygulamada koca izninde imzalı bir rıza beyanı yeterli olurken, şimdi kocalar baba adayı sıfatıyla ikna odalarına anne adayı (kadın değil anne adayı) birlikte davet ediliyor. Bekar kadınlar için, hamileliğin faili erkeği açıklama baskısı demek olan bu uygulamanın, aile üzerinden yürüyen kürtaj tartışmasında bekar kadınların hastanelere başvurmalarının da önünü kapatacağını söyleyebiliriz. Bekar kadınların kürtaj başvurusu yaptıklarında, genel ahlak ve evlilik tavsiyeleriyle karşılaşmaları ise kuvvetle muhtemel.

Kurulması hedeflenen uzmanlar heyetinin bileşimi ise dikkat çekici. Kadın doğum uzmanı, sosyal hizmet uzmanı ve psikologdan oluşuyor bu heyet.

Kadın doğum uzmanının kürtajın tıbbi sürecini aktarması bakımından anlaşılır yanı var. Peki psikolog ve sosyal hizmet uzmanının bu heyette işi ne? Psikologlar oldukça basit olan bu operasyona kadını hazırlamak, kürtaj yaptıran kadınların travma yaşamalarına gerek olmadığını anlatmak , kadınları güçlendirmek için heyette yer bulmuyorlar. Sosyal hizmet uzmanları ise olağanüstü durumlar dışında toplam1-2 saatlik hastane yatış süresi olan kürtaj operasyonu ve yapılacak hastane düzenlemesi konusunda, başvuru yapan kadınlara bilgi vermesi için bu heyete dahil edilmiyorlar. Bu heyetin amacı, ne için kurulmak istendiği ortada ; Kadınların kürtaj yaptırmasını engellemek

Kadınların cinsellikleri, bedenleri ve hayatları hakkında karar hakkı

İkna odalarında ‘bilgilendirme’ adı altında kadınlara, kocalarının da gözcülüğü ve denetiminde kürtaj yaptırmasını engellemek için merkeze konulan konunun ise ‘bebeğin yaşam hakkı’ olduğu belirtiliyor. Basına yansıyan haliyle cenin, embriyo gibi ifadelerin özellikle kullanılmadığını ve döllenme anından itibaren yaşama hakkı olan bir bebekten söz edildiğini görüyoruz. Bilgilendirmenin birinci maddesi ‘bebeğin yaşam hakkı’ ile başlıyor. Son maddesi ise devletin çocuk bakım hizmetleri konusunda sunacağı olanaklar  (bunun gerçek hayatta bir karşılığı olmadığını bu ülkede yaşayan herkes biliyor)

Sosyal hizmet uzmanlarının bu heyette bulunmasının anlamı çocuk bakımı konusunda yapacakları yönlendirme, psikologların yapacakları ‘bir cana kıyılır mı?’ baskısı olacak gibi gözüküyor. Ancak ikna turlarından ‘sağlam’ çıkabilen kadınlar kürtaj yaptırabilecekler. İkinci kez kürtaj yaptırmak isteyen kadınların aynı prosedüre, baskıya maruz kalmamak için doğurmak zorunda kalacaklarını ya da yaşam haklarını tehdit eden (şiş, kibrit çöpü, askı vb.) kürtaj yöntemlerine başvurabileceklerini söylemek abartı olmaz. Bekar kadınların çoğunluğu ise heyetle muhatap olmamak  ve fişlenmemek için kürtaj karaborsasına ya da yaşamlarını tehlikeye atan yollarla düşük yapmaya yönelebilecek. İkna turlarında, ceninin yaşam hakkından yola çıkılarak kürtajın cinayet olduğu, bir devlet politikası olarak empoze edilecek ve kadınlar için annelik neredeyse zorunlu seçenek olacak. Ceninin yaşam hakkını merkeze alan bir yaklaşım baştan kadının hayat ve yaşam hakkını riske atıyor.

Tecavüz saldırısına uğrayan kadına ömür boyu ağırlık

Yasa tasarısının arka plan tartışmalarında,  tecavüz sonrası hamileliklerde  tecavüze uğrayan kadın ve cenini eş değerde önemseyerek yol bulmaya çalışıyoruz deniyor. Oysa “anne ve bebeğin masumiyeti” diye formüle edilen bu anlayış aslen yine bebek olarak tanımladığı ceninin kürtajını engellemek üzerine kuruluyor. Kadınların tecavüz sonrası yaşadıkları travmanın üstüne ‘bebeğin masumiyeti’ söylemiyle kurulan baskı kadının seçim hakkının önünü kapatıyor. Tecavüzcü erkekle saldırıya uğrayan kadın arasındaki ilişkiyi doğacak çocuk üzerinden süreklileştiriyor. Tecavüze uğrayan kadının hayatı boyunca bu saldırının sonuçlarını yaşamasının yolunu açıyor.

Diyanet hazırlık içinde

Kadınların kürtaj seçim hakkına ‘ceninin yaşam hakkı’, ‘ailenin güçlendirilmesi’ zemininde bir saldırı da Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gelmek üzere. Diyanet kürtaj meselesine ‘yaşam hakkının kutsallığı’ zemininde yaklaşmaya karar vermiş.

Görünen o ki; Diyanet de, hükümet de, kadınlara kürtajı seçme hakkını ‘sen bir bebek öldürüyorsun, bunu bilerek davran’ baskısı ve paketiyle vermeye hazırlanıyor.

Sezaryen kadının seçimine bırakılmalı

Sağlıkta dönüşüm ve performans sisteminin bir parçası olarak sezaryenle doğum kadınlara dayatılan bir doğum yöntemi haline geldi. Sezaryenin dayatılmış bir yöntem olması engellenirken, kadınların sezaryeni tercih etme hakkının ortadan kaldırılması doğru değil. Sezaryen konusunda TBMM’de geçti-geçecek yasanın sezaryen uygulaması için sadece tıbbi zorunluluk koşulu getirmesi bir eksiklik. Sezaryen tıbbi sonuçları anlatılarak kadının onayıyla uygulanabilmeli.

Cinsellik, Doğurmamak, Annelik kadınların seçim hakkı.

Kürtaj kadınlar için çoğunlukla erkeklerin korunmaması, kimi zaman kadınların doğum kontrolüne erişememiş olması nedeniyle ve  bazen kazayla oluşan istenmeyen gebeliklerin sona erdirilmesi için bir seçim hakkı. Kadınların kendi bedenleri hakkında söz ve karar sahibi olmalarının bir parçası.

Bugün kürtaj hakkı, kadın ve üreme haklarının bir parçası olarak dile getiriliyor. Bu çerçeve bizim için yeterli mi? Değil. Çünkü kürtajın üreme haklarının bir parçası olmasının yanı sıra kadınlar açısından hem cinsellik ve doğurganlık arasındaki hem de hamilelik ile annelik arasındaki bağı kopartan bir işlevi var. Bu anlamda kürtaj kadınlara rahatlama sağlayan ve özgürleştirici bir sosyal hak. Yani aslında ister zorunluluktan olsun, ister kazayla olsun, kürtaj kadınların doğurmamayı seçme hakkı.

Kürtajın özgürleştirici dinamiğini güçlendirmek, kadınların cinsel ilişkiyi reddetme hakkı ve kadınların hayatları hakkında karar sahibi olma, anne olmayı reddetme, ya da istese bile zamanını kendi belirleme hakkıyla birlikte savunarak mümkün. Bütün bu savununun temelinde ise kadını aileden bağımsız görmek, kadınların cinsellikleri, bedenleri, hayatları üzerindeki erkek ve devlet denetimine karşı çıkmak yatıyor.

Kürtajda orta yol olmaz. Bedenimiz ve geleceğimiz bizimdir.

“Sol Patriyarkayı Hâlâ “Kadın Sorunu” Biçiminde Bir Alt BaşlIk Olarak Görüyor”

Söyleşi

Birikim dergisinin, Ağustos- Eylül 2009 sayısından alınmıştır.

Asena Günal: Feminizm ile sosyalizm arasındaki ilişkiden başlayalım istersen. Bu ilişki nasıl tasarlandı? Bir iç içe geçme mi, organik bir bağ mı, mekanik olarak eklemlenme mi, yoksa sosyalizmin feminizmle ya da tersi feminizmin sosyalizmle tamiri mi? Hem sen nasıl bir ilişkilendirmeden yola çıktın, hem de başka türlü ilişkilendirme biçimlerini nasıl değerlendiriyorsun?

Gülnur Acar Savran: Bu konuda üç yaklaşım belirginleşti gibi gözüküyor. Devamını Oku…

Kadın Cinayetlerine İsyandayız

logoİstanbul Feminist Kolektif – “Kadın Cinayetlerine İsyandayız” Kampanyası

Kadın cinayetleri feministlerin uzun yıllardır mücadele gündemlerinden biriydi. Kampanya fikri bu mücadeleyi daha güçlü olarak sürdürme gerekliliğinden doğdu. Kampanyaya gelene kadar İstanbul’da farklı gruplardan ve bağımsız feministler, birlikte faaliyet sürdürürken kimi zaman “feministler”, çoğunlukla “feminist kolektif” imzasını kullanıyorlardı. Bu kampanya ile birlikte İstanbul Feminist Kolektif imzasında karar kılındı.

Devamını Oku…

Neler Yaptık, Neler Yapabilirdik?

Feminist forumdan bir grup kadının seçimlerde aday olmamla ilgili önerisini kısa bir tereddüdün ardından kabul ettim*. Öncelikle önerinin bir süredir birlikte politika yaptığımız kadınlardan gelmesi, bu nedenle yerel politikalarla ilgili de ortak bir çerçeve oluşturabileceğimizi, önümüze çıkabilecek sorunları, kritik noktaları görebildiğimi düşündüğümden. Sonra da yeni bir yolculukta neleri biriktireceğimizi fazlasıyla merak ettiğimden.

Devamını Oku…