Size bunları yazarken acaba bu devlet yüzünden kaç sığınmacı ve mülteci sağlık hizmetlerinden faydalanamadığı için ölüyor kendime soruyorum…
Martina Gaidzik
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ve KADAV Afrika kökenli HİV pozitif ile yaşayan sığınmacı bir kadın için kalacak yer arıyordu. Tarlabaşı’nda rutubetli sobasız bir odada 18 kadın ve erkekle beraber kalıyordu. Bazı erkekler aynı ülkeden, fakat ‘düşman’ etnik gruptan olduğu için kadın kendi kimliğini saklaması gerekiyordu. Tecavüze uğramamak için… Kış aylarında kağıtsız bir şekilde Türkiye’ye gelmek için dağlardan geçerken bir erkek grubu eşyalarını ve ayakkabısını çaldığı için ayak başparmağı kangren olmuştu, kirli su içmekten ise midesi rahatsızdı. Kendi ülkesinde de, dağlarda da tecavüz uğramıştı…
Sağlığına tekrar kavuşması için bütün muayeneleri ve ilaçları yıllık bir sözleşme ile Bezmialem Hastanesi’nin fakir fonundan karşılanıyordu. Aralık 2013’te hastaneye gidip kontratın uzatılmasını rica ettik, ‘sorun yok, devam edecek’ dendiği halde, Ocak 2014’ün ilk haftası bitmeden kadının ücretsiz sağlık hizmeti kesildi. ‘Bundan sonra sadece Suriye’den gelenlere ücretsiz bakılacak’ dendi. Bezmialem Hastanesi’nin yönetimin değişimiyle beraber ‘tercihler’ de değişti. Bir yandan bu tür tavırların arkasından Suriyeli sığınmacılara karşı nefret söylemlerinin artmaması için hassasiyet göstermeliyiz diye düşünürken diğer yandan özel bir hastane olduğu için acil durumlar hariç ücretsiz sağlık hizmeti vermek zorunda olmadığını biliyoruz. Fakat bu bilginin zamanında paylaşılmaması bizim gibi bir çok kişiyi hazırlıksız yakaladı. Bezmialem Hastanesi’nin verdiği sağlık hizmeti birçok sığınmacı ve mülteci için hayat kurtaran bir destekti.
HİV’den dolayı kadın için muayene ve ilaç ayarlamamız gerekiyordu. Virüsün güçlenmesini engellemek için ilaçların kesintisiz kullanması gerektiği konusunda uyarılıyorduk. Türkiye’de mevcut olan ilaçların aylık fiyatını bir eczaneden öğrendik: 2.300 TL. İlaç masraflarını karşılaması için danıştığımız kişiler ve kurumlar genellikle bizi başka yerlere yönlendiriyordu. Anladık ki, yasada bir sürü boşluk var. Mülteci statüsüne başvuran olarak Sağlık Bakanlığı sağlık sigortası yaptırmıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise çalışma izni vermiyor. Genel haklardan bile mahrum bırakılmış olan bir kişiden kendi ihtiyaçları karşılayabilmek için para ödemesi nasıl beklenebilir? Çalışma izni olsaydı bile bu pahalı ilaçları alabilmesi için hangi işi yapması gerekiyor? İmkânsız…
İstanbul Eczacılar Odası ve İstanbul Tabip Odası’ndan da olumlu bir yanıt alamadık. Kadını destekleyecek ne bir ecza deposu ne de numune ilaçlar bulabildik. Çeşitli e-mail gruplarına durumu anlatarak bağış istedik. Bir yardım kuruluşu destek oldu, bir (Mor Çatı) gönüllümüz üç ilaçtan birini bir haftalığına, başka bir dernek ise birkaç günlüğüne ilaç ayarlayabildi. Resmen günü kurtarmaya çalışıyorduk. Birleşmiş Milletler’in araya girmesi ile İstanbul İl Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı bir aylık ilaç masrafını üstlendi. Stajyerimizin arkadaşı olan kadın, kendisi de ilaçları kesintisiz kullanması gerektiği halde kendi üç aylık ilaçlarını bağışladı. Ne güzel bir kadın dayanışması diye düşündüm!
İstanbul İl Halk Sağlık Müdürlüğü’ne giderek düzenli olarak nerede ücretsiz muayene olabileceğini öğrenmek istedik. ‘Bakanla görüştük, öyle bir kalemimiz yok, bir şey yapamayız. Buradaki vatandaşlar da çok zor durumda, aynı sorunlar onlar için de geçerli. Biz Amerika’ya İngilizce öğrenmeye gitsek, oradaki devlet bize bakar mı? O da bakmaz’ dediler. Ama göçün kapitalizmin getirdiği eşitsizlikten kaynaklandığını bilmiyor muyuz? Kadının geldiği ülkede Koltan adlı bir metal bulunuyor. Koltan bilgisayar ve cep telefonları için kullanılan bir metal.Yabancı şirketler ülkesine gidip düşman etnik gruba para verip köylerde yaşayan insanları öldürtüyorlar sonra da şirketler rahat rahat Koltan çıkartmaya gidiyor. Savaş bölgesinden Koltan çıkartma yasağına karşı da bir çare bulmuşlar: Koltanı Ruanda’dan aldıklarını söylüyorlar, hâlbuki Ruanda’da Koltan bulunmuyor.
İl Sağlık Müdürüne itiraz edince “Biz bir şey yapamayız, ama belki Haseki Hastanesi’ne sorabilirsiniz” dediler. Haseki Hastanesi’nin fatura birimine gittiğimizde iki saatten fazla tartıştık ve sonuçta HİV pozitif yaşayan kişilerin düzenli muayene olması gerektiği için acil durum kabul edemeyeceklerini söylediler. Eğer durum acil değilse, poliklinikte yapılan bütün işlemler turistlere verilen sağlık hizmeti olarak hesaplanıyor, çünkü hastane bu masrafları hiç bir yerden geri alamıyormuş. “En fakirlerden ücretin dört katını almak nasıl bir şey?” diye sordum. “Ben size söyleyeyim, özel hastanelerde yaptırırsanız, daha uygun” dedi. Yanımda birkaç tane özel hastaneyi aradılar, 1.000 TL’den aşağı ücret isteyen hastane yoktu…
Göçmen kadın, Ankara’da Birleşmiş Milletler ile görüşmek için bir seneden fazla beklemişti. Sonunda sığınmacı statüsünden mülteci statüsüne geçebildi. Çoğu sığınmacıya göre işlemleri hızlı bir şekilde ilerledi.
‘Yabancıları Koruma Kanunu’ adlı son yasa değişikliğine göre mülteciler uydu kentlere geçtiklerinde ikamet tezkeresini aldıklarında (bu küçük defterin maliyeti 200TL!), geçici kimlik numarasını alıp Genel Sağlık Sigortası’ndan faydalanabiliyorlarmış. İl Sağlık Müdürlüğü bununla ilgili karar veriyormuş, uygulamalar bir uydukentten diğerine de farklılık gösterebiliyormuş. Bir avukat bizim için kadının gideceği uydu kentin durumunu araştırdı, şimdilik sorun yokmuş. Kumkapı’da olan iltica bürosuna görüşmeye gittik. Mülteciler İstanbul’da sadece çok büyük istisna durumlarda ikamet alabilecek. Yine HİV istisna durumu olarak değerlendirilmiyor, İstanbul ise uydu kentlerden birisi olarak kabul edilmiyor.
Bir vakıf ve gönüllü doktorlar sayesinde kadına son bir kez Bezmialem Hastanesi’nde ücretsiz muayene ayarlayabildik. Yasadan kaynaklı boşluklar, kurumların sorumluluğu alma konusundaki isteksizliği, bilgisizliği ve düşük farkındalığına inanmak imkansız. Bütün bu yıpratıcı süreç boyunca kadının yaşadığı stresten, kaygıdan, korkudan ve tedirginlikten bahsetmeme gerek bile yok. Kafayı sallayarak “Türkiye est impossible” (Türkiye imkânsız) diyordu.
Kadına ve bize bu süreç boyunca destek veren ve bizimle dayanışanlara bu arada kocaman bir teşekkür etmek istiyorum. Siz olmadan yapamazdık, iyi ki varsınız!
Size bunları yazarken acaba bu devlet yüzünden kaç sığınmacı ve mülteci sağlık hizmetlerinden faydalanamadığı için ölüyor kendime soruyorum… Nitekim mevcut uygulamada Türkiye’de sadece mültecilere değil çoğu kağıtsız olan yani sadece ikamet ya da çalışma izni değil pasaportu dahi olmayan göçmenlerin sağlık hizmetlerine erişimi neredeyse imkansız. Bugün çeşitli uluslararası sözleşmelerde ‘sağlık hakkı’ evrensel bir hak olarak kabul ediliyor. Ancak Türkiye’de bu konuda herhangi bir adım atılmazken politik çıkarlar doğrultusunda ayrımcı uygulamalar dikkat çekiyor. Bırakın mültecilere herhangi bir sosyal hak ya da yardım mekanizmasını, sağlık gibi en temel hayati konularda bile çoğu göçmen kendi başının çaresine bakmaya terk ediliyor. Özellikle de kadın göçmenler ve mülteciler yaşadıkları ayrımcı ve cinsiyetçi şiddetin sonucu olarak bu sistemin yarattığı eşitsizliği çok daha fazla hissediyorlar.
*Türkiye imkânsız
Bu yazı Feminist Politika’nın 22. sayısında yer alan “Göçmenliğin kadın hali” dosyasında yayımlanmıştır.