Başbakan’ın, “Kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kaldıklarına dair istihbarat geliyor; duruma müdahil olacağız” sözlerini BirGün gazetesi manşete taşımış: “Berkecan sevgili yapmış amirim!” (6 Kasım 2013)
Başbakan ile birlikte yeni nesil isimleri de tiye alan başlığı ilk okuduğumda ben de gülümsedim açıkçası. İnsanın aklına Berkecan’ın kulağını çeken tatlısert polis memurunun görüntüsü geliyor: “Evladım niyetin ciddiyse, hazır devlet kredi musluklarını da açmışken, Allah’ın emriyle gidip isteyelim kızı.”
Hemen ardından, “niye Berkecan?”; mesela “neden Pelinsu değil?” diye sordum kendi kendime..
Manşeti bir de şöyle düşünün: “Pelinsu sevgili yapmış amirim!”Cümledeki mizah birden kayboluyor; kasvetli, hatta endişe verici bir hal alıyor.
Kadın cinayetlerine her gün birkaç yenisinin eklendiği, tacizlerin olağan karşılandığı, tecavüzlerin neredeyse hoşgörüldüğü, gözaltına alınan kadınların karakolda çırılçıplak soyularak arandığı bir ülkede, “muhafazakâr” politika ve yaptırımların nesnesi haline gelen Berkecan ve Pelinsu’ların durumu bir ve aynı değil. Söylem ve buna bağlı pratikler ilk bakışta hem kadınların hem de erkeklerin özgürlüklerini tehdit ediyormuş gibi görünse de, yaptırımların kadınlar yönünden çok daha ağır olacağının bilgisi konumlarını ayrıştırıyor.
Başbakan’ın sözlerini, Türkiye yerel seçime giderken “muhafazakâr” tabanı konsolide etme niyetine yorarak ciddiye almamalı mıyız? Buna benzer tartışma yaratan çıkışları, dünden bugüne düzenleme/yasaklama girişimlerinin takip ettiği göz önüne alınacak olursa, endişeli olmak için her türlü nedenimiz var: Kürtajı ve sezaryeni kısıtlama girişimleri, doğum kontrolüne erişimin güçleştirilmesi, ev içinde ve ev dışında kadın emeğinin denetimini katmerli hale getirecek yoldaki kadın istihdam paketi.. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Belki dikkatli okurlar fark etmişlerdir: Yazıda “muhafazakâr” sıfatını hep tırnak içinde kullandım. Bu tanımlama bugüne dek sadece AKP’liler tarafından benimsenmekle kalmadı, liberaller tarafından da (zaman zaman olumlanarak) kullanılageldi. Hatırlayacaksınız, “mahalle baskısı”nın artmakta olduğuna dair bir saptama yine bu cenahtan gelmişti. Durumu hafifseyen, hükümetin politikalarına belli ölçüde meşruiyet kazandıran ve “mağdur taraf”ı perdeleyen bu tanımlamalar Tayyip Erdoğan’ın son çıkışıyla kadük kaldı. Artık kadınlar üzerindeki koca-baba-erkek kardeş tahakkümü ile konu-komşu denetimi de yeterli görülmeyerek valilik ve polis, yani “devlet” bunlara ilaveten göreve çağrılıyor.
Devletin patriyarkaya bekçilik yapması da yeni bir şey değil gerçi, ama açıkça ve pervasızca ilan edilmiş olması daha ağır baskılarla karşı karşıya kalacağımız yeni bir dönemin habercisi.