İlişki biçimleri günümüzün en çok tartışılan konuları arasında, özellikle de sol çevrelerde. Bu ortamlardaki, kadın-erkek cinselliğinin dışavurumundaki eşitsizliklerin sebepleri çoğul. Bunun da sadece bazı Ortodoks Marksist erkeklerin söylemleri ile davranışları arasındaki rahatsız edici devasa gediğe indirgenebilirliği naif bir düşünce olur. Var olan yapıdan bazıları ziyadesiyle faydalanıyor, bunu alenen destekliyor ve değiştirmek için kılını kıpırdatmıyor olsa da sanki sorun bari bireylerin ötesinde hepimizin bilincini oluşturan ve bizim de desteklediğimiz çerçevede yatıyor gibi geliyor bana. Dünyanın pek çok yerinde hala meşru cinsel özneleştirme aygıtı olarak evlilik, bunun yasal imkânının sine qua non yani olmazsa olmaz koşulu ve burjuva ailenin temelini oluşturan tek eşlilik pratiği – erkek egemenliğinin kristalleşmiş biçimi olarak bu yasal hakkı cinsiyetlerden sadece birisine sunan bazı devletlerin politikalarının meşruluğunu tanımayarak es geçiyorum –hala çok yaygın bir şekilde geçerliliğini sürdürmekte.
Ancak hem evliliğin hem de tek eşliliğin alternatifleri üretilmeye çalışılıyor. Yine de bu ilişkilenme biçimlerine geçmeden önce bunun yapısal sorunlarına değinmekte fayda var. Evlilik bir sosyal kurum olarak kadınlara sağladığı haklar açısından değerlendirildiğinde, bunun yasaklanması için çalışmak, bağlamı göz ardı ederek sadece batılı kadın modelini tanımaktan öteye gidemez. Bu modern biçimi tek özgürleştirici model olarak temel almak ve diğer tüm kadın olma biçimlerini yok saymak ilerlemeci-sömürgeci bir mantığa hizmet eder. Bu nedenle farklı ilişkilenme biçimlerini şehirli ve duygusal/kültürel olarak olmasa da ekonomik açıdan belli bir bağımsızlığa ulaşmış kadınların kurma ayrıcalığına sahip olduğunu kabul ediyorum. Ancak oluşturulan ve giderek yaygınlaşan yeni ilişkinime biçimlerini baştan eliter olarak eleştirip bir kenara atmak yerine ciddiye alarak yakından incelemenin en azından bir kısım kadın için ataerkilliğe karşı mücadelede ilham kaynağı olabileceğine inanıyorum.
Gözlemlerim Berlin’deki aşırı solcu [otonom, (yeşil)-anarşist, (anarko)-komünist] örgüt mensuplarının tartışmalarından ve bunlar arasında ya da diğer kendini solcu addeden bireylerden çoklukla Türkiyeli/Almanyalı ama farklı uluslardan insanların kişisel deneyimlerine dayanmaktadır. Bu çevrelerde boy gösteren ve giderek yaygınlaşan ilişki biçimi “açık ilişki” olarak tanımlanıyor. İlginç bir şekilde Vikipedia’da Türkçesi bulunmayan açık ilişkinin temeli, diğer dillerde tek eşlilik karşıtlığı olarak tanımlanıyor. Ancak evlilikte adlandırılan aldatmadan farklı olarak açık ilişkideki romantik ve cinsel münasebetlerinizde yakalanma ihtimaliniz ve bununla birlikte duyulan suçluluk teorik olarak ortadan kalkıyor. Tabi kavramın temeli “romantik” ve “cinsel ”in ne demek olduğu/sınırları, yani özne temelli tanımlara dayandığından, yaşanış biçimleri de her çift/gruba göre değişiyor.
Bununla birlikte evlilik ile cinsellik ve beraberinde çocuk sahibi olmak da birbirinden geriye dönüşü zor biçimde koparılıyor. “Açık ilişki”yi politik bir tutum olarak on bir senedir ayni birey ile birlikte oluşturan orta doğu kökenli erkek (hetero, cis, yaş 40) bir arkadaşın bu konu hakkındaki yorumu şöyle: “Almanların çok büyük bir kısmı hala askın sadece tek eşlilik ile sağlanabileceğini düşünüyor. Ancak birbirlerinden sıkılıyorlar. Evliliklere bak belli bir seneden sonra kimse sevişmiyor bile. Ben karımı (evli olmadıkları halde “karım” kelimesini kullanıyor) çok seviyorum. Ondan ayrılmayı hiç düşünmüyorum ancak ikimizin de birbirimize başkalarına da aşık olma lüksünü tanıyabilmesi bana gerçek sevgi gibi geliyor. Ancak bunu dengelemek tabi ki kolay değil. Her zaman diğerinin bir sevgilisi olmuyor. Mesela şimdi onun görüştüğü biri var, benim yok. Ama ben onun için mutluyum. Bazı zamanlar ben aşıktım ve o değildi. Ama onu ne kadar çok sevdiğimi biliyor ve zaten ister istemez onunla diğerleri arasında bir hiyerarşi oluşuyor. O benim için hep bir numara”. Bu durum tam transparanlığı gerektiren ve gösteren, her iki tarafın da durumu bir tehdit olarak algılamadığı bir dengeye işaret ediyor. Ancak bu denge her zaman kolay kurulamadığı gibi, bazen de facto algılanabiliyor.
Tanıdığım bir çift ilişkilerinin başından itibaren açık ilişki yasadıklarını söylemelerine rağmen birbirlerinin paralel ilişkilerinden kesinlikle haberdar olmak istemiyorlar. Kıskançlığın, güvensizliğin ve her an terk edilebilme korkusunun dayanılmaz olması teorik olarak varlığını kabuk etseler dahi, ilişkiye müdahil olan diğerinin varlığını kategorik olarak reddediyorlar. Bu hetero, cis, beyaz otuzlarında olan her iki taraf için de geçerli. Bazen beliren aşk morlukları ya da bulunan saçlar sorun yaratsa dahi, huzurlu bir denge tutturmuş gibi gözüküyorlar. Bu iki çift de ayrı evlerde yaşıyor ve birbirlerini genellikle haftada 3-4 defa görüyorlar. Beraber yaşayan diğer Türkiyeli bir çift ise, adamın eski karısından olan çocuklarının yarı zamanlı varlığıyla ayni evi paylaşıyor. Buna rağmen birbirlerine başkaları ile flört etme ayrıcalığını tanıyorlar. Burada en önemli noktalardan biri şu gibi gözüküyor, her iki taraf için çiftlerin bir yarış edasıyla bir şeyleri kanıtlamak için kendilerini ilişkiye gitmek zorunda hissetmemesi. Ancak böyle bir imkânın olduğunu bilmek ve bununla sev(-ebil)mek, sürekli “aldatma/aldatılma” stresi ile genellikle erkeklere tanınan ayrıcalıkların biraz daha transparanlaşarak kadınlara da sunulmasına imkân veriyor. Her ne kadar zorlukları da olsa “açık ilişki” daha kurumsallaşmasının ilk aşamasında ama davet e-maillerinde “partnerleriniz, sevgilileriniz, kaçamaklarınız” ile gelebilirsiniz diye ibareler belirmeye başladı bile. Yani bu açıklık belli bir tanınırlık kazandı ve yakında burjuva hayat biçiminin bir parçası olması isten bile değil…