Posts Tagged ‘istanbul feminist kolektif’

Özgecan’ın Öldürülmesinin Sorumlusu Kim/Kimler?_İstanbul Feminist Kolektif

ifkİstanbul Feminist Kolektif’in açıklamasını aşağıda okuyabilirsiniz:

Özgecan’ın tecavüz sonrası öldürülmesinin toplumun tüm kesimlerinden aldığı tepki, kuşkusuz kadın cinayetlerinin önlenmesi, erkeklerin engellenmesine yönelik bir fırsat yaratması açısından önemli. Fakat Özgecan’ın öldürülmesi hakkında yapılan tartışmaların çoğu bu yönde bir umut doğurmuyor. Çünkü başta iktidar olmak üzere hiçbir siyasi grup Özgecan’ın öldürülmesinin sorumluluğunu almak istemiyor. Özgecan’ın tecavüz sonrası öldürülmesi münferit bir olay gibi tartışılıyor. Ancak canilerin yapabileceği bir olay. Dolayısıyla eylemden eyleme koşan, demeç üzerine demeç veren erkekler kendilerini bu vahşi cinayetin dışında görüyorlar. Oysa Özgecan’ın katledilmesi hiç de tesadüf değil.

Özgecan’ın başına gelenleri önlenmeyen erkek şiddetinden, sürekli kadınlar hakkında konuşan siyasetten, kadınların kahkahasına, dekoltesine karışıp iffetli-iffetsiz kadın ayrımı yapanlardan, kadınların hayatını kontrol etmeyi kendine hak gören erkeklerden bağımsız göremezsiniz. Tecavüze faili olan erkekten ve erkek egemenliğinden soyutlayarak bakamazsınız.

GB”>Yapılan değerlendirmelerin bir kısmı ise Özgecan’ın ve tüm kadınların maruz kaldığı erkek şiddetinin tüm biçimlerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Sokakta, dolmuşta özellikle de hava karardığında tek başına kalmanın tedirginliği yaşamamış tek bir kadın dahi yok. Ne bu ülkede, ne de dünyada. Erkekler tarafından hayatında en az bir defa tacize-şiddete uğramamış kadın olmadığı gibi.

Kadınları kontrol ve denetim altında tutmak erkeklere tanınmış bir hak. Kızının gece sokağa çıkmasına izin vermeyen baba, sevgilisine tokat atan erkek, kadınlara annelik kariyerini teşvik eden bakan, “kadın- erkek eşit değildir” diyen Cumhurbaşkanı, kadın ve erkek arasındaki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen, bu eşitsizlikten güçlenen, erkeklikten faydalanan her erkek Özgecan’ın, her gün şiddete, tacize ve tecavüze maruz kalan kadınların failidir. Bilhassa “Tecavüze uğrayan kadın doğursun,” “O da mini etek giymeseymiş” gibi tecavüzü meşrulaştıran, kadınları sindirip erkekleri cesaretlendiren mesajlar veren devlet, kadınlara yönelik sistematik erkek şiddetinden, kadın cinayetlerinden, tecavüzlerden sorumludur.

Bugün idam naraları atanlara soruyoruz: erkek egemenliğine karşı, kadınları güçlendirecek ne yaptınız şu zamana kadar? İdam naraları atanlar, “her yerde kadın cinayeti, tecavüz var, o zaman, herhalde erkek şiddeti uygulayan her erkek idam edilsin” diyorsunuz. Demek kendinizi biliyorsunuz! Tecavüzü erkekleri hadım ederek, cinayetleri katilleri idam ederek önleyemezsiniz.

Her gün erkek şiddetine maruz kalıyoruz çünkü sokakta-yan komşunuzda bir kadını kocası-sevgilisi-babası- abisi dövdüğünde sesinizi çıkarmıyorsunuz, mahkeme salonlarında tecavüze uğrayan kadınların beyanı sorgulandığında, “rıza” arandığında galeyana gelmiyorsunuz, erkekleri engellemek yerine kadınlara mahsus pembe otobüs isteyenlere gereken cevabı vermiyorsunuz, “tecavüze uğrayan kadın kürtaj yaptırmasın, kendisi ölsün” diyen adamın koltuğunda oturmasına izin veriyorsunuz. Bazılarınız kadın haklarını savunduğunu iddia edip kadınları aşağılamaya, alanlara sokaklara kendini dayatmaya kalkıyor. Nasıl bir erkek dayanışması içinde hareket ettiğinizi sürekli hatırlatıyorsunuz.

Bugün pek çok kadın bu kadar baskıya rağmen, üzerimize salmaya çalıştığınız korkuya, her gün öldüren erkeklere rağmen hayatlarını savunuyor. “Hayır” diyerek, öldürmeye çalışan erkekleri öldürmek zorunda kalarak. Katil erkeklerin öne sürdüğü gibi “aldattıkları”, “boşanmak istedikleri”, “erkeklik görevlerini yapmadıkları” için değil, bunu kendimize hak gördüğümüz için de değil; hayatta kalabilmek için!

İstanbul Feminist Kolektif / 15 Şubat 2015

Feminist Bir Anneler Günü Değerlendirmesi

ykf-agZeynep Kurtuluş Korkman

Anneliğin sahtekarca yüceltildiği (“anneler kutsaldır” ve “cennet annelerin ayakları altındadır”) ve bu yüceltmenin tüketime yönlendirildiği (“anneler gününü kutlamanın ve annenize verdiğiniz değeri göstermenin doğru yolu, mutfak eşyaları ve kozmetik ürünleri hediye etmektir”) bir ortamda, feministlerin anneler günü eleştirisi de bu yüceltmenin ve onun aldığı ticari formun ifşa edilmesine yöneldi.

Devamını Oku…

Erkek adalet değil gerçek adalet/iİstanbul Feminist Kolektif-24 Aralık 2013

filizdavafoto“Kendisini öldürmeye çalışan erkeğin soyadını taşımak istemediğini” söyleyen Fatma Yürek (Şen) ve “şiddet uygulayan erkeklerin, kadınları öldürene kadar serbest dolaştıklarını” söyleyen Filiz Yücel Karakuş hakkında mahkeme heyetine hakaretten açılan dava beraat kararı ile sonuçlandı. Bakırköy Adliyesi’nde buluşan İstanbul Feminist Kolektif dahilindeki kadınların dava öncesinde erkek adaleti teşhir edip gerçek adalet taleplerini dile getirmek üzere düzenledikleri basın açıklaması metnini aşağıda bulabilirsiniz.Devamını Oku…

Kadın Cinayeti Davalarına Müdahiliz!

Şefika Etik, Türkiye’de her gün öldürülen kadınlardan biri. 6 Ekim 2011 tarihinde boşanmak istediği kocası tarafından öldürüldü. Kamuoyu onu Habertürk’ün medya şiddeti olarak tanımladığımız, sürmanşetinde yayınladığı, sırtından bıçaklı fotoğrafıyla tanıdı.

Devamını Oku…

CEDAW ve İstanbul sözleşmelerine İmza Atmak Yetmiyor

CEDAW ve İstanbul sözleşmelerine imza atmak, yetmiyor,
Türkiye cinsiyet ayrımında 135 ülke içinde 124.sırada.

Aileye değil kadınlara destek!

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Türkiye’de yapılacak Cedaw 30.yıl toplantısına ev sahipliği yapıyor.

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti kadınlardan taraf olduğunu dünyaya Cedaw ve İstanbul sözleşmelerine ilk imza atan ülkelerden olmasıyla anlatıyor.

Oysa ki imza atmak yetmiyor! Hala Türkiye “Dünya Cinsiyet Ayrımı” raporunda 135 ülke arasında 124. sırada.

Kadınları eve, aileye, kocaya mahkum eden politikaları güçlü bir şekilde sürdüren, kadınları birey olarak değil aile olarak gören, aile içinde ise anne, ev kadını, çocuk, hasta, yaşlı bakıcısı olarak gören AKP Hükümeti’nin ve Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı’nın yaklaşımını CEDAW toplantısı vesilesiyle bir kez daha duyurmak ve hükümete imza attığı sözleşmeleri uygulama yükümlülüğünü hatırlatmak için;
1 Kasim 2012 Perşembe saat 9:30’da Renaissance İstanbul Bosphorus Hotel önündebasın açıklaması yapacağız.

Katılımınızı bekliyoruz

İstanbul Feminist Kolektif

İstanbul Barosu Seçimlerinde Filiz Kerestecioğlu’nu Destekliyoruz./İstanbul Feminist Kolektif

filiz-kerİstanbul Barosu seçimlerinde “oylarımız”
“Çağdaş, Katılımcı, Özgürlükçü Avukatlar Grubu”nun feminist başkanına ve kadın adaylarına

Taciz ve tecavüz davalarında yaşanan ispat sorunları, çoğu zaman hayatı didik didik edilenin/ yargılananın, yani yeniden yeniden tecavüze uğrayanın şikâyetçi kadın olması, kadın cinayeti davalarında “namus” gerekçesiyle yapılan haksız tahrik indirimleri… Tümü adalet mekanizmasındaki su katılmamış cinsiyetçiliğin birer yansıması sadece.

Devamını Oku…

Fatma’ya Bu Sonu Hazırlayan Sadece Kocası mı?

img_7448255b1255d

 

 

 

 

 

Kocası tarafından ölüm tehdidiyle 4. kattan düşürülen Fatma Şen’in davasının ilk duruşmasında, “intihara yönlendirme” değil “insan öldürmeye teşebbüs” suçlamasıyla görevsizlik talep edildi. İstanbul Feminist Kolektif üyeleri de davayı avukatlarıyla birlikte izlediler. İstanbul Feminist Kolektif “Fatma’yı korumadınız. Çetin Şen’i engellemediniz” pankartıyla adliye önünde bir basın açıklaması yaptı. Duruşma sonrasında da bir grup feminist duruşmaya katılamayan Fatma’yı ziyaret ederek duruşmanın bilgisini verdiler. Duruşmada Fatma Şen’in ifadesinin hastahanede alınması kararlaştırıldı. Duruşma görevsizlik konusunda karar vermek üzere 13 Ağustos’a ertelendi.

Fatma Şen 29 yaşında, 12 yıldır evli. 12 yıl boyunca eşi Çetin Şen’den gördüğü şiddet, en son Fatma’nın canına kast etme noktasına geldi. Çetin Şen, Fatma’yı öldürmeye ve bu cinayetten cezasız kurtulmaya o kadar kararlıydı ki, cinayetin intihar gibi görünmesi için gereken bütün önlemleri almıştı.

Önce Fatma’yı, birbirine eklediği iki fularla kendisini doğalgaz borusuna asmaya zorladı, fularlar kopunca birinci plan gerçekleşmedi. Sonra yine hazırda bulundurduğu bıçakla tehdit ederek Fatma’yı balkondan atlamaya zorladı. Fatma balkondan atladı ve şimdi bir aydır hastanede. Bacakları ve omurga kemikleri kırıldı; bir dizi ameliyat geçirdi. Felç kalma ihtimali var.

Fatma’ya bu sonu hazırlayan sadece kocası mı?

Maalesef işin içinde yine görevini yapmayan devlet kurumları var.
Fatma Şen, evliliği süresince gördüğü şiddete artık dur demek için karakola başvurmuş, mahkemeden koruma kararı almıştı. Ancak mahkemenin verdiği koruma kararının, Esentepe Karakolu’nda hükmü geçmedi. Karakolda görevli polislerden biri Fatma’yı bu koruma kararından zorla feragat ettirdi.

Savcı, Fatma’nın hastanede bilinci tam yerinde değilken verdiği ifadesine dayanarak, davayı intihara teşvikten açtı. Oysa dosyada Çetin Şen’in kurduğu darağacını, birbirine bağlanmış ve kopmuş fuları, bıçağı, itişme izlerini yani Çetin Şen’in Fatma’yı öldürmeye teşebbüs ettiğini gösteren olay yeri krokisi de vardı. Savcının davayı intihara teşvikten açması, cinayete intihar süsü vermeye çalışan Çetin Şen’i eminiz çok rahatlatmıştır.

Bütün sorunları çözecekmiş gibi lanse edilen ancak yürürlüğe girdiğinin 4. ayında ardarda ihlal edildiği ortaya çıkan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, Mahmure Karakule, Ferdane Çöl, Sevda Karatekin’i ve basına yansımadığı için adını bilmediğimiz kadınları korumaya yetmiyor. Polis kadını korumuyor, erkeği engellemiyor; savcı soruşturmuyor; hakim salıveriyor.

Bu yasayı uygulamakla ve uygulatmakla yükümlü hükümete, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına soruyoruz: Kadınları böyle mi koruyacaksınız? Yasanın verdiği görevleri yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz? Kadın katili erkekleri korumak, cezasız bırakmak, az ceza almalarını sağlamak için birbiriyle yarışan kamu görevlileri hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Bakanınız, polisiniz, savcınız erkek adaletsizliğine çanak tutsa da, biz kadınlar, bu erkek dayanışmasını teşhir etmeye devam edeceğiz. Kadın katliamları son bulana kadar, katil erkekleri durdurana kadar, gerçek adaleti sağlamak için mücadelemizi sürdüreceğiz!

İstanbul Feminist Kolektif/1 Ağustos 2012

Hangi Polis Kadını Şiddetten Koruyacak?

 img_5866Deniz Bayram

6284 Sayılı Yasa, 8 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girdi. Yasanın yapım sürecinde,  Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kadın örgütlerini birçok kez toplantıya çağırdı ve görüş aldı. Bu süreç içerisinde bütün emeklerini bu yasa taslağına veren kadın örgütleri zaman zaman atıl kalan taleplerinin arkasında sonuna kadar durdu. Kadın örgütleri süreç içinde hem alan çalışmasının deneyimini hem de kadına yönelik şiddet ile mücadelenin esasen nasıl politik bir mücadele olduğunu kadın erkek eşitsizliklerinin yeniden üretilmesinin şiddetin arkasında en önemli dinamik olarak karşımıza çıktığını, kadın erkek eşitliğine inanmıyorum diyen bir Başabakan’a ragmen her toplantıda ifade etti.

Sonuç itibariyle  yasa çıktı ama  genel kurulda halihazırda da eksik olan taslağa müdahaleler devam etti ve bugün yasanın eksiklikler ve yapılan müdahaleleri ile uygulamayı geriye götüren bir yasa yürürlükte ve şiddete karşı etkili olmuyor.

Şiddet halinde polise başvurulduğunda polisin, `aile mahkemesi tarafından alınmış bir tedbir kararı olmadan harekete geçemiyor olması yani yetksinin bulunmaması, şiddete müdahale bakımından onemli bir mesele idi. Mevcut yürürlükteki yasanın stratejik noktalarından biri, kadına yönelik şiddetle mücadelede polisin rolü oldu. Yeni yasa polisi sadece görevlendirmekle kalmıyor aynı zamanda “yetkilendiriyor“. 6284 Sayılı Yasa`nın 4. ve 5. maddelerinin son fıkraları uyarinca polis, şiddete maruz kalan ve-veya şiddet tehlikesi altına olan kadın ve varsa beraberindeki çocuklara şiddet uygulanmaması, şiddet uygulayanın yaklaştırılmaması tedbir kararını doğrudan alır. Görülmektedir ki, polisin hakim ve-veya mülki amir tarafından verilmiş “bir tedbir kararı olmasa dahi doğrudan müdahale yetkisi“ mevcuttur. Şiddete maruz kalan veya şiddet görme tehlikesi altında olan kadın ve beraberindeki çocukların kalacak yerleri yoksa, polis hangi gün ve saat olursa olsun, kadın ve beraberindeki çocukları, güvenli, uygun bir sığınağa yerleştirme görevi ve yetkisine sahiptir. Polisin doğrudan aldığı bu yetki, şiddet uygulayanın veya şiddet uygulama tehdidinde bulunan kişinin, kadın ve çocuklardan uzaklaştırılması, hakaret ve sözlü şiddet uygulamamasını, hayatı riskinin olduğu durumlarda geçici koruma tahsis edilmesini gerektirmektedir.

Polisin; `kocandır sever de döver de`, `evine don hiçbirşey yapamayız`, `sen kocana nasıl bir iftira attığının farkında mısın“ ve şiddete maruz kalmış kadının cesaretini kıran daha pek çok söz ve davranışla (örneğin, ifade tutanağı düzenlememe, harekete geçmek için isteksiz davranma, şiddete maruz kalan kadını saatlerce karakolda bekletme gibi) kadının şikayetinden vazgeçmesini, şikayette bulunmamasını ve nihayetinde şiddet ortamına geri dönmesine neden olmaktadır. Gerek Mor Çatı`ya başvuran pek çok kadının deneyimleri, gerekse de basına yansıyan pek çok haberde polisin “görevi ihmal suçunun“ artık ortak bir deneyim haline geldiğini gördük.

Alanda polisin yetkisinin olmaması, şiddet anında şiddet uygulayana müdahale etmek ve şiddete maruz kalan kadının can güvenliğini sağlamak bakımından pek çok sıkıntı ortaya çıkarıyordu. Çünkü kadınlar sadece mesai saatleri içinde şiddet görmüyorlar, gecenin bir vakti ya da sabaha karşı, fiziksel, sözlü, psikolojik, cinsel şiddete maruz kalabiliyorlar. Bu zamanlarda, kadınların ilk başvurdukalri yer karakollar oluyor. İşte bu nedenlerden dolayı 6284 Sayılı Yasa bakımından, polisin görevlendirilmesinin yanı sıra “yetkilendirilmesi“ bu yasanın önemli kararlarından biriydi.

Ne var ki, çoğu kez kadınların şiddet durumunda her ne kadar başvuracakalri ilk yer olsa da, karakollarda maruz kaldıkları davranışlar nedeni ile polis ile yüz yüze gelmek istemiyor.  Alanda çalışan kadınlar olarak bizim deneyimlerimiz gösteriyor ki, polis, erkek egemen bir toplumun parçası olarak `şiddetin varlığına inanmıyor, şiddetin varlığına inansa da bunu normal, aile meselesi, kadının hatası olarak görüyor, uzalaştırma ve arabuluculuk yapıyor ve görevini yerine getirmiyor`. Bu nedenle, artık görevi olduğu gibi yetkisi de olan polisin kadın erkek eşitliği, kadına yönelik şiddetin özel dinamikleri , gerek iç hukuk yoları gerekse de uluslararası belgeler konusunda eğitim alması çok önemli. Sadece polisin değil, kadının şiddet nedeniyle başvurduğu her kamusal makamda onunla iletişim halinde olacak herkesin bu eğitimden geçmesi çok önemli. Ancak, prosedür gereği verilen bir eğitim ve denetleme – kontrol mekanizması olmadan polisin yetki verilmesi ancak ve ancak o yetkinin keyfi kullanımasına neden oluyor.

Polis Ne Yapıyor?

Kadına yönelik şiddet konusunda “prosedür gereği“ eğitim almış olması, şiddet birimlerinin kurulmuş olması, erkek egemen ilkeler asılmadığı sürece, kadına yönelik şiddetin arkasındaki toplumsal meşruiyeti kırmaya yeterli olmuyor.

Yeni yasanın uygulmasında, polis şiddet nedeni ile başvuran kadınlara bir form dolduruyor. Bu form kadının şiddete uğrayıp uğramadığı, hangi şiddet türlerini yaşayıp yaşamadığına ilişkin çeşitli soruların yer aldığı bir form. Mülki amir tarafından tedbir kararı alınması durumunda ilgili emniyet birimleri tarafından kadına yakın koruma tahsis edilmesi sağlanıyor. Ne var ki, yasa çıkmadan önce de polisin her zaman kadının can güvenliğini korumak görevi vardı. Sorunsal, burada polisin görevini yapıp yapmayacağı, görevini yerine getirip getirmediğinin sıkı bir denetim altına alınıp alınmayacağı, görevini yerine getirmeyen polisin görevini ihmalden oturu sıkı koşullar altında soruşturularak gerekli sürecin işletilip iletilmeyeceği meselesi.

Yasanın bu eksikleri daha doğrusu “devletin bu eksikliklere göz yumması“ nedeni ile hala etkin bir korumadan bahsetmek mümkün değil. Sığınak bilgisinin verilmesi, kendisini ve beraberindeki çocukları güvenli bir yere götürülmesi, şiddet uygulayanının uzaklaştırılması gibi akut ve büyük öneme sahip tedbirler halen ivedilikle alınmıyor. Tahsis edilen yakın koruma olan polisler görevini gereği gibi yerine getirmiyor. Özellikle çok sık olarak yakın koruma tahsis edilen kadınlar, yakın korumaların bu durumdan sürekli söylendikleri, şikayet ettikleri, durumdan ne kadar memnuniyetsiz olduklarına gösteren hal ve tavırlara girildiği, ifade ediyorlar.

Toplumsal meşruiyet zemini üstünde, polisin özen yükümlülüğü yeni yasanın uygulaması çerçevesinde oturtulmamıştır. Herşeyden önce, polis halen kendisine şiddet nedeni ile başvuran kadını geri göndermek, şikayetini almamak, karakolda saatlerce bekletmek, kendi istediği gibi kadının beyanlarının aksine dilediği gibi tutanak tutmak ve beyanları saptırmak, ifadeyi değiştirmek, kadını geri göndermek ve hatta azarlamaya kendini muktedir görmektedir. Çünkü erkektir, çünkü eril devletin memurudur.

Yeni Polis Akademisi Başkanı ve Polisin Perspektifi

Şiddete karşı mücadele alanın polise karşı verilen bu ayrıca mücadelenin tam da ortasında, her gün kadın cinayetleri haberleri gelirken, Polis Akademisi Başkanlığı`na Prof.Dr. Remzi Fındıklı atandı.

Remzi Fındıklı`nın neler yapacağını görmeye gerek kalmadan, kendisinin yazdığı kitabında, kadina karsi cinsiyetci yaklasimini gorduk; halihazırda da Polis Akdemisi Başkanı Remzi Fındıklı kitabında,

“bal arıdan kavga karıdan olur“

“kadının cihadı eşiyle güzel geçinmesidir“

“15inde kız ya erde ya yerde olmalıdır“

“erkeğin göbeklisi, kadının bebeklisi makbuldür“ diyor.

İstanbul Sözleşmesi`nin ilk imzacısı ve tarafı olan devlet olmakla övünen (!), kadına yönelik şiddet konusunda ulusal eylem planı hazırlamış olan, 6284 Sayılı yasanın yürürlükte olduğu fakat polisin persepektifinin, Polis Akademisi Başkanı Remzi Fındıklı`nın sözleri ile husule geldiği Türkiye`de geçtiğimiz yakın zamanda kadınlar polisin görevini ihmali nedeni ile öldürüldü, şiddete maruz kaldı.

Polis memuru Gülşah Karakafa, polis olan kocası Ümit Karakafa tarafından öldürüldü. İki gün önce koruma istemişti, yakın koruma bazı bürokratik işlemler nedeni ile ivedilikle tahsis edilmemiş kendisine koruma verilmemişti.

Mahmure Karakule, defalarca Şehit Tevfik Fikret Karakolu`na gitti ve kendisine şiddet uygulayan ve tehdit eden kocasını şikayet etti. Karakol polisleri kendisini azarlayarak karakoldan dışarı çıkarırken, “sen yalan söylüyorsun senin koçan iyi bir adam“ dediler. İstanbul Feminist Kolektif, Fatih Karakolu önünde Mahmure Karakule`yi korumadıkları için eylem yaptıklarında, polis memurlarından biri, “ben kaç defa gelen kadınlara cebimden para çıkartıp verdim` dedi. Sanki devletin polisi değildi, sanki kadının hayatını korumakla görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiş kişi değildi.

Cumhuriyet Savcılığına ve polise defalarca dilekçe verilmesine rağmen, Demet Üçler, Kayseri`de boşanma davasının duruşmasından bir gece önce kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

Fatma Sen, kocasının kendisini öldürmeye teşebbüsü nedeni ile hastanelik oldu. Koruma kararı olan Fatma Sen, karakola gittiğinde, bir polis memurunun, “senin artık koruma kararın sona ermiş, evine git, koruma kararı talebinden de feragat etmek zorundasın“ dedi, hastanede ifadesini alan bir başka polis memuru ise, Fatma`nın ifadesini değiştirdi. Polis memurları hakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Şefika Etik Davasına Müdahiliz!/İstanbul Feminist Kolektif

erkek-adalet-deil-gerek-adaletŞefika Etik, Türkiye’de her gün öldürülen kadınlardan biri. 6 Ekim 2011 tarihinde boşanmak istediği kocası tarafından öldürüldü. Kamuoyu onu Habertürk’ün medya şiddeti olarak tanımladığımız, sürmanşetinde yayınladığı, sırtından bıçaklı fotoğrafıyla tanıdı.

 Şefika Etik 20 Eylül tarihinde, kocasının uyguladığı şiddete isyan etti ve karakola başvurup şikayetçi oldu. Kendi talebi üzerine Kadın Sığınma Evi’ne yerleştirildi. Sığınakların amacı kadınların şiddetsiz bir yaşama geçiş yapabilmelidir. Sığınakların yerleri ve sığınaklarda kalan kadınların bilgisi gizli tutulmalıdır. Şefika Etik’in yeri ise kocası tarafından tespit edildi ve sığınaktan çıkmaya ikna edildi. Bir başka deyişle sığınak görevlilerin “arabulucuk” yapması sonucu ölüme gitti. Evine gider gitmez kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Devlet bir kadını daha korumadı. Devletin, failler ile kadınlar arasındaki uzlaştırma ve arabuluculuğu kadınları öldürüyor!

Nasıl oluyor da şiddet uygulayan erkek sığınma evinin yerini bilebiliyor? Nasıl oluyor da sığınma evinden çıktıktan iki saat sonra canından olan Şefika’nın ölümünün sorumluluğu ”kendi isteğiyle gitti” cümlesiyle devletin/kadından sorumlu bakanlığın üstünden atılabiliyor? Nasıl oluyor da hergün üç kadının öldürüldüğü bilindiği halde kadınların sığınma evinden şiddet ve ölüm yuvası evlerine geri dönmesi engellenmiyor?

Bu soruları ısrarla devlete sormaya devam ediyoruz. 23 Ocak 2012 tarihinde ilk celsesi görülecek Şefika Etik cinayeti davasını feministler olarak takip ediyoruz.

Biz kadın örgütleri kadın cinayeti davalarında “tarafız, müdahiliz”. Biz, feminist kadın örgütlerinin müdahillik taleplerini kabul etmeyen mahkemelere rağmen müdahiliz. Kadın cinayetlerine failler lehine indirim uygulayan mahkemelere rağmen müdahiliz. Biz erkek zihniyete rağmen, erkek adalete rağmen, kadın örgütleri olarak, kadına karşı işlenen her suçtan zarar gören ve her davaya taraf olan feminist kadınlar olarak, kadına yönelik şiddet davalarının tarafı ve 7/24 takipçisiyiz!

İstanbul Feminist Kolektif/Kadın Cinayetlerine İsyandayız Kampanyası

 

Habertürk Protestosu: Siz Öldürülmüş Kadınları Teşhir Ettikçe Biz Daha Çok Öldürülüyoruz!/İstanbul Feminist Kolektif

Şefika Etik, her gün öldürülen 3-5 kadından biri.  Manisa’da yaşıyordu. 19 yıllık evli ve 2 çocuğu vardı. Şiddet görüyordu. 20 Eylül’de şiddet gördüğü için polise başvurdu ve sığınmaevine  yerleştirildi.   Katili olacak kocası İbrahim Etik; nasıl olduysa gizli olması gereken sığınmaevi kapısına dayandı. Elinde çiçekler vardı.  Şefika 7 Ekim’de eve dönmek zorunda kaldı. Eve döndükten 2 saat sonra ise duştayken arkadan bıçaklanılarak kocası tarafından katledildi.

Devamını Oku…

Kadın Cinayetlerine İsyandayız

logoİstanbul Feminist Kolektif – “Kadın Cinayetlerine İsyandayız” Kampanyası

Kadın cinayetleri feministlerin uzun yıllardır mücadele gündemlerinden biriydi. Kampanya fikri bu mücadeleyi daha güçlü olarak sürdürme gerekliliğinden doğdu. Kampanyaya gelene kadar İstanbul’da farklı gruplardan ve bağımsız feministler, birlikte faaliyet sürdürürken kimi zaman “feministler”, çoğunlukla “feminist kolektif” imzasını kullanıyorlardı. Bu kampanya ile birlikte İstanbul Feminist Kolektif imzasında karar kılındı.

Devamını Oku…