Deniz Bayram
6284 Sayılı Yasa, 8 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girdi. Yasanın yapım sürecinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kadın örgütlerini birçok kez toplantıya çağırdı ve görüş aldı. Bu süreç içerisinde bütün emeklerini bu yasa taslağına veren kadın örgütleri zaman zaman atıl kalan taleplerinin arkasında sonuna kadar durdu. Kadın örgütleri süreç içinde hem alan çalışmasının deneyimini hem de kadına yönelik şiddet ile mücadelenin esasen nasıl politik bir mücadele olduğunu kadın erkek eşitsizliklerinin yeniden üretilmesinin şiddetin arkasında en önemli dinamik olarak karşımıza çıktığını, kadın erkek eşitliğine inanmıyorum diyen bir Başabakan’a ragmen her toplantıda ifade etti.
Sonuç itibariyle yasa çıktı ama genel kurulda halihazırda da eksik olan taslağa müdahaleler devam etti ve bugün yasanın eksiklikler ve yapılan müdahaleleri ile uygulamayı geriye götüren bir yasa yürürlükte ve şiddete karşı etkili olmuyor.
Şiddet halinde polise başvurulduğunda polisin, `aile mahkemesi tarafından alınmış bir tedbir kararı olmadan harekete geçemiyor olması yani yetksinin bulunmaması, şiddete müdahale bakımından onemli bir mesele idi. Mevcut yürürlükteki yasanın stratejik noktalarından biri, kadına yönelik şiddetle mücadelede polisin rolü oldu. Yeni yasa polisi sadece görevlendirmekle kalmıyor aynı zamanda “yetkilendiriyor“. 6284 Sayılı Yasa`nın 4. ve 5. maddelerinin son fıkraları uyarinca polis, şiddete maruz kalan ve-veya şiddet tehlikesi altına olan kadın ve varsa beraberindeki çocuklara şiddet uygulanmaması, şiddet uygulayanın yaklaştırılmaması tedbir kararını doğrudan alır. Görülmektedir ki, polisin hakim ve-veya mülki amir tarafından verilmiş “bir tedbir kararı olmasa dahi doğrudan müdahale yetkisi“ mevcuttur. Şiddete maruz kalan veya şiddet görme tehlikesi altında olan kadın ve beraberindeki çocukların kalacak yerleri yoksa, polis hangi gün ve saat olursa olsun, kadın ve beraberindeki çocukları, güvenli, uygun bir sığınağa yerleştirme görevi ve yetkisine sahiptir. Polisin doğrudan aldığı bu yetki, şiddet uygulayanın veya şiddet uygulama tehdidinde bulunan kişinin, kadın ve çocuklardan uzaklaştırılması, hakaret ve sözlü şiddet uygulamamasını, hayatı riskinin olduğu durumlarda geçici koruma tahsis edilmesini gerektirmektedir.
Polisin; `kocandır sever de döver de`, `evine don hiçbirşey yapamayız`, `sen kocana nasıl bir iftira attığının farkında mısın“ ve şiddete maruz kalmış kadının cesaretini kıran daha pek çok söz ve davranışla (örneğin, ifade tutanağı düzenlememe, harekete geçmek için isteksiz davranma, şiddete maruz kalan kadını saatlerce karakolda bekletme gibi) kadının şikayetinden vazgeçmesini, şikayette bulunmamasını ve nihayetinde şiddet ortamına geri dönmesine neden olmaktadır. Gerek Mor Çatı`ya başvuran pek çok kadının deneyimleri, gerekse de basına yansıyan pek çok haberde polisin “görevi ihmal suçunun“ artık ortak bir deneyim haline geldiğini gördük.
Alanda polisin yetkisinin olmaması, şiddet anında şiddet uygulayana müdahale etmek ve şiddete maruz kalan kadının can güvenliğini sağlamak bakımından pek çok sıkıntı ortaya çıkarıyordu. Çünkü kadınlar sadece mesai saatleri içinde şiddet görmüyorlar, gecenin bir vakti ya da sabaha karşı, fiziksel, sözlü, psikolojik, cinsel şiddete maruz kalabiliyorlar. Bu zamanlarda, kadınların ilk başvurdukalri yer karakollar oluyor. İşte bu nedenlerden dolayı 6284 Sayılı Yasa bakımından, polisin görevlendirilmesinin yanı sıra “yetkilendirilmesi“ bu yasanın önemli kararlarından biriydi.
Ne var ki, çoğu kez kadınların şiddet durumunda her ne kadar başvuracakalri ilk yer olsa da, karakollarda maruz kaldıkları davranışlar nedeni ile polis ile yüz yüze gelmek istemiyor. Alanda çalışan kadınlar olarak bizim deneyimlerimiz gösteriyor ki, polis, erkek egemen bir toplumun parçası olarak `şiddetin varlığına inanmıyor, şiddetin varlığına inansa da bunu normal, aile meselesi, kadının hatası olarak görüyor, uzalaştırma ve arabuluculuk yapıyor ve görevini yerine getirmiyor`. Bu nedenle, artık görevi olduğu gibi yetkisi de olan polisin kadın erkek eşitliği, kadına yönelik şiddetin özel dinamikleri , gerek iç hukuk yoları gerekse de uluslararası belgeler konusunda eğitim alması çok önemli. Sadece polisin değil, kadının şiddet nedeniyle başvurduğu her kamusal makamda onunla iletişim halinde olacak herkesin bu eğitimden geçmesi çok önemli. Ancak, prosedür gereği verilen bir eğitim ve denetleme – kontrol mekanizması olmadan polisin yetki verilmesi ancak ve ancak o yetkinin keyfi kullanımasına neden oluyor.
Polis Ne Yapıyor?
Kadına yönelik şiddet konusunda “prosedür gereği“ eğitim almış olması, şiddet birimlerinin kurulmuş olması, erkek egemen ilkeler asılmadığı sürece, kadına yönelik şiddetin arkasındaki toplumsal meşruiyeti kırmaya yeterli olmuyor.
Yeni yasanın uygulmasında, polis şiddet nedeni ile başvuran kadınlara bir form dolduruyor. Bu form kadının şiddete uğrayıp uğramadığı, hangi şiddet türlerini yaşayıp yaşamadığına ilişkin çeşitli soruların yer aldığı bir form. Mülki amir tarafından tedbir kararı alınması durumunda ilgili emniyet birimleri tarafından kadına yakın koruma tahsis edilmesi sağlanıyor. Ne var ki, yasa çıkmadan önce de polisin her zaman kadının can güvenliğini korumak görevi vardı. Sorunsal, burada polisin görevini yapıp yapmayacağı, görevini yerine getirip getirmediğinin sıkı bir denetim altına alınıp alınmayacağı, görevini yerine getirmeyen polisin görevini ihmalden oturu sıkı koşullar altında soruşturularak gerekli sürecin işletilip iletilmeyeceği meselesi.
Yasanın bu eksikleri daha doğrusu “devletin bu eksikliklere göz yumması“ nedeni ile hala etkin bir korumadan bahsetmek mümkün değil. Sığınak bilgisinin verilmesi, kendisini ve beraberindeki çocukları güvenli bir yere götürülmesi, şiddet uygulayanının uzaklaştırılması gibi akut ve büyük öneme sahip tedbirler halen ivedilikle alınmıyor. Tahsis edilen yakın koruma olan polisler görevini gereği gibi yerine getirmiyor. Özellikle çok sık olarak yakın koruma tahsis edilen kadınlar, yakın korumaların bu durumdan sürekli söylendikleri, şikayet ettikleri, durumdan ne kadar memnuniyetsiz olduklarına gösteren hal ve tavırlara girildiği, ifade ediyorlar.
Toplumsal meşruiyet zemini üstünde, polisin özen yükümlülüğü yeni yasanın uygulaması çerçevesinde oturtulmamıştır. Herşeyden önce, polis halen kendisine şiddet nedeni ile başvuran kadını geri göndermek, şikayetini almamak, karakolda saatlerce bekletmek, kendi istediği gibi kadının beyanlarının aksine dilediği gibi tutanak tutmak ve beyanları saptırmak, ifadeyi değiştirmek, kadını geri göndermek ve hatta azarlamaya kendini muktedir görmektedir. Çünkü erkektir, çünkü eril devletin memurudur.
Yeni Polis Akademisi Başkanı ve Polisin Perspektifi
Şiddete karşı mücadele alanın polise karşı verilen bu ayrıca mücadelenin tam da ortasında, her gün kadın cinayetleri haberleri gelirken, Polis Akademisi Başkanlığı`na Prof.Dr. Remzi Fındıklı atandı.
Remzi Fındıklı`nın neler yapacağını görmeye gerek kalmadan, kendisinin yazdığı kitabında, kadina karsi cinsiyetci yaklasimini gorduk; halihazırda da Polis Akdemisi Başkanı Remzi Fındıklı kitabında,
“bal arıdan kavga karıdan olur“
“kadının cihadı eşiyle güzel geçinmesidir“
“15inde kız ya erde ya yerde olmalıdır“
“erkeğin göbeklisi, kadının bebeklisi makbuldür“ diyor.
İstanbul Sözleşmesi`nin ilk imzacısı ve tarafı olan devlet olmakla övünen (!), kadına yönelik şiddet konusunda ulusal eylem planı hazırlamış olan, 6284 Sayılı yasanın yürürlükte olduğu fakat polisin persepektifinin, Polis Akademisi Başkanı Remzi Fındıklı`nın sözleri ile husule geldiği Türkiye`de geçtiğimiz yakın zamanda kadınlar polisin görevini ihmali nedeni ile öldürüldü, şiddete maruz kaldı.
Polis memuru Gülşah Karakafa, polis olan kocası Ümit Karakafa tarafından öldürüldü. İki gün önce koruma istemişti, yakın koruma bazı bürokratik işlemler nedeni ile ivedilikle tahsis edilmemiş kendisine koruma verilmemişti.
Mahmure Karakule, defalarca Şehit Tevfik Fikret Karakolu`na gitti ve kendisine şiddet uygulayan ve tehdit eden kocasını şikayet etti. Karakol polisleri kendisini azarlayarak karakoldan dışarı çıkarırken, “sen yalan söylüyorsun senin koçan iyi bir adam“ dediler. İstanbul Feminist Kolektif, Fatih Karakolu önünde Mahmure Karakule`yi korumadıkları için eylem yaptıklarında, polis memurlarından biri, “ben kaç defa gelen kadınlara cebimden para çıkartıp verdim` dedi. Sanki devletin polisi değildi, sanki kadının hayatını korumakla görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiş kişi değildi.
Cumhuriyet Savcılığına ve polise defalarca dilekçe verilmesine rağmen, Demet Üçler, Kayseri`de boşanma davasının duruşmasından bir gece önce kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Fatma Sen, kocasının kendisini öldürmeye teşebbüsü nedeni ile hastanelik oldu. Koruma kararı olan Fatma Sen, karakola gittiğinde, bir polis memurunun, “senin artık koruma kararın sona ermiş, evine git, koruma kararı talebinden de feragat etmek zorundasın“ dedi, hastanede ifadesini alan bir başka polis memuru ise, Fatma`nın ifadesini değiştirdi. Polis memurları hakkında suç duyurusunda bulunuldu.