Mutfak Cadıları – Haziran 2010
Kasım 2009’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, kendi tarafından oluşturulan akademik komisyon eliyle hazırlattığı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi (TİS) yasa taslağını, İş Kanunu uyarınca oluşan üçlü danışma kurulunda sendikalara iletti. Hükümet sendika yasasındaki değişiklik taslağını elbette durduk yere gündeme getirmedi.
Avrupa Birliği (AB) görüşmelerindeki 19. faslın açılabilmesi, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Türkiye’yi ele alacağı 2010 Haziran görüşmeleri için hükümet, göstermelik de olsa birtakım düzenlemelere gitmek zorundaydı. Nitekim sendikal alanda reform, AB’nin “Sosyal Şart ve İstihdam” faslının açılması için önkoşul oluşturuyor.
Taslağın içeriğine bakıldığında 12 Eylül ruhunun bütünüyle korunduğu görülüyor. Üstelik kapitalizmin emek konularındaki dünya örgütü olan ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) 87 sayılı “sendika özgürlüğü ve örgütlenme hakkının korunmasına ilişkin sözleşme”si ile 98 sayılı “kolektif müzakere hakkı prensiplerinin uygulanmasına ilişkin sözleşme”si taslağın kıyısından dahi geçmiyor. 12 Eylül’le birlikte yürürlüğe giren Sendikalar Yasası ile birlikte örgütlenme özgürlüğünü engelleyen işkolu ve işyeri barajını mevcut yasalara yerleştirdi. Sendika seçme özgürlüğünü (referandum), genel grev, siyasi grev, dayanışma grevi ve hak grevini yasakladı. Grev oylaması ve ertelemesi yolu ile grev kırıcılığı yapmayı yasaların ruhu haline getirdi.
12 Eylül’den bu yana geçen sürede sendikalara dair pek çok sayıda yasa tasarısı hazırlanmakla beraber hiçbiri örgütlenme, toplu sözleşme yapma, grev hakkı bakımından yürürlükteki yasalardan önemli bir farklılık getirmedi. Bu taslak, ileriye yönelik olarak, özellikle işçilerin başına yeni sorunlar açacak “işyeri ve meslek sendikacılığı”nın da yolunu açıyor. Mustafa Şimşek’e göre işyeri ve meslek sendikacılığı, sınıf hareketini bölecek, eylem birliğini bozacak, sarı sendikacılığa yol açabilecek bir “yenilik” olarak ortaya çıkıyor. Türkiye’de sanayi sektöründe çalışan kadınların daha ziyade kayıt dışı, küçük iş yerlerinde çalıştıkları düşünüldüğünde, işyeri ve meslek sendikacılığı kısa vadede kadınların örgütlenmeleri açısından olumlu gibi görünebilir. Öte yandan topyekûn saldırıya geçen günümüz neoliberal politikalarına karşı, parçalı ve bölünmüş bir sendikal mücadelenin içinde en fazla küçük çaplı örgütlenmeler gerçekleştirebilecek kadınların başarı şansının pek yüksek olmadığı tahmin edilebilir. Ayrıca işyeri ve meslek bazında örgütlenen sendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilmeleri, işkolu ve işyeri barajını aşma koşuluna bağlanmıştır. Taslakta işkolu barajını düşürme yönünde öneriler mevcutsa da işyeri barajının değiştirilmesi gündemde değil. Diyelim küçük bir tekstil atölyesinde işyeri sendikacılığı dolayımıyla kadınlar sendikalı olmaya başladılar. Bu defa bir sendikanın o iş yerinde çalışanların yarıdan fazlasını üye yapma zorunluluğu anlamına gelen iş yeri barajını da aşması gerekiyor. Bir başka deyişle bir sendikanın, o işyerinde yarıdan fazla sayıda çalışanı örgütlemesi gerekiyor. Sendikal mücadeleyi parçalamaya dönük olarak şu ya da bu biçimde bir iş yerine birden fazla sendikanın sokulduğu şu günlerde bir sendikanın iş yeri barajını aşıp yetki alması hiç de kolay görünmüyor.
Taslakta ayrıntı olarak görülebilecek olan farklı türde sendikalara aynı anda üye olunabilmesi de kâğıt üstünde hoş görünüyor. Ancak, özellikle esnek çalışma sisteminin kolaylaştırılması ile kadınların kayıt dışı sektör kadar kayıtlı sektörde de gerek iş saatleri gerekse ücret açısından güvencesiz çalışmalarının yaygınlaşması ve örgütlülüğe yönelik ideolojik saldırıların hız kesmeden devam ettiği düşünülünce uygulamada kadınlar için anlamlı bir değişiklik yaratmayacağı ortada.
En önemlisi ise bu taslak ile sendika kurma hakkı halen aktif olarak çalışanlarla sınırlanması ve halen örgütlenen ve sendikalarını kurma hazırlığında olan birçok kesim gibi gündelikçilik yapan ya da ev eksenli çalışanlara dair sendika kurma yasağının devam etmesi. Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının 2009’da yüzde 26’ya düştüğü ve hala ücret ya da yevmiye karşılığı çalışan 4 kadından birinin kayıt dışı istihdamın hüküm sürdüğü ev eksenli işlerde çalıştığı düşünülürse, yasa taslağı ile getirilen düzenlemelerin, kadınların sendikalaşmaları önündeki engelleri kaldırmayacağı açık.
Ayrıca yasa taslağına bakıldığında kadınlar için hiçbir özel düzenleme getirilmediği görülüyor. Ne iş yerinde ve sendikalarda kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık ya da kota getiren öneriler var, ne de kreş açma zorunluluğundan söz ediliyor.
DİSK, Sosyal-İş raporlarına göre, Türkiye’de hâlâ işgücüne katılım çalışma yaşamındaki dört kadından biri ile sınırlı, işgücüne katılan kadınların yüzde 14’ü işsizlik sorunu ile karşı karşıya, cinsiyete dayalı işbölümü devam ediyor, kadınların çoğu sosyal güvence ve iş güvencesinden yoksun biçimde çalışıyor, ayrımcılığa uğruyor, çalışma yaşamının her alanında sadece işçi olmaktan değil, kadın da olmaktan ötürü çok çeşitli sorunlar yaşıyor. Sendika yasasındaki olası değişiklikler ne yazık ki biz kadınların sorunlarına çözüm olmaktan uzak. Pek çok alanda olduğu gibi emek alanında da kadınlara görünür olmak için sorunlarına gerçek anlamda çözüm bulabilmek için bağımsız feminist mücadeleden başka bir yol görünmüyor.
Kaynaklar
DİSK Sosyal iş, (2010), 8 Mart’ın 100. Yıldönümünde Türkiye’de ve Dünyada Kadın Emeği ve İstihdam Raporu, http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=29650
Şimşek, Mustafa, “Yeni Sendika Yasası İşçi Hareketini Yeniden Sınırlıyor”, Bianet, 16 Aralık 2009.
2821 VE 2822 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Öngören Yasa Tasarısı, http://www.petrol-is.org.tr/hukuk/kanunlar/2821-2822degteklifi.pdf.