Mutfak Cadıları, Mart – Nisan 2011
Ofis ortamına hapsolmuş milyonlarca kadından bir kısmının sevgilisiyle ya da eşiyle aynı ofiste çalışmak gibi bir derdi oluyor bazen. Kadın erkek arasındaki eşitsizliği dile getirmenin bir nevi her daim mızmızlanan insanlar gibi görülmemizi sağladığı bir cehennem burası. O yüzden bir takım insanlar; genellikle erkekler çıkıp, çok rahatça “kadın erkek tabii ki eşit değil, olamaz” gibi laflar etmekte sakınca görmüyor. Ancak hizmet sektöründe çalışan milyonlarca kadın maalesef “haklarda” eşit olmadıkları için hayatları kerelerce kez daha da zorlaşıyor. Basit hak taleplerimizi dile getiriyoruz biz; başbakan ve çalışma bakanı, patronlar, ilgili adamlar ise sürekli bizi ters köşeye yatırma derdindeler. E bizim de ekmek götüreceğimiz evlerimiz olduğu yahut çalışmanın karnımızı doyurmamız ya da bir film izleyebilmemizin koşulu olduğu düşünülürse taleplerimiz pekala anlaşılabilir ya!
Hasbel kader bulabildiğimiz, seçim şansımızın erkekler kadar fazla olmadığı işlerden birini seçmek zorundayız bir kere. Onlarla aynı ofiste çalışmak, kadınlara verilecek klişeleşmiş “onu idare et” “senden fazla maaş alsa ne olur, o erkek” öğütlerini beraberinde getiriyor hemen. ***
İş ortamındaki cinsiyetçiliği güçsüz tarafın sınava tabi tutulması gibi algılamak ve sürekli böyle dillendirmek durumu doğallaştırıyor. Mesela sevgilisiyle aynı ofiste/iş yerinde çalışan kadınların daha düşük ücret alması, terfi sırası geldiğinde erkeklere öncelik tanınması, çalışmaktan doğan temel haklarımızı dile getirdiğimizde bunun kıskançlık olarak addedilmesi gibi bir takım ekstra haksızlıklarla da uğraşmak zorunda kalıyoruz.
Bir de ‘yuvayı yapan dişi kuş’ olduğu için bu tür sıkıntıların sonunda haliyle erkeklerle ilişkilerini de ister istemez sorgulamaya girişiyor kadınlar. Sonuçta ilişkilerin ömrü çok uzun ömürlü olamıyor. Kapitalizmin ve patriyarkanın dayattığı ihtiyaçları karşılamak için didinen kadın, iş hayatında görünmezleştikçe sosyal yaşantısında da sarsılarak fark ediyor ‘yürümeyenleri’ ve ilişkiyi bitirmeyi daha kolay tercih edebiliyor. Sonucunda ise suçlanan yine kadın oluyor ve kolayı seçmekle suçlanıp kariyer hırsıyla yuvasını yıkan kadın rolü “etrafça” üstüne yapıştırılıyor.
“Aynı ofiste çalışmak ayrılık sebebiniz olmasın” başlığıyla klişeleri art arda sıralayan bir haberde kadınları yine ve her zaman edilgenleştiren dille şu telkin ediliyor: “Başlangıçta her sabah onu görecek olmanın heyecanı ile işe gitmek, her işe şevkle sarılmak, akşam ofiste biraz daha vakit geçirmek için bahaneler yaratmak ne güzeldi. Kırılma noktası neydi, onun varlığına ne zaman tahammül edemez oldunuz?
Kırılma noktası mı: Bayılmıyoruz!
Oysa bir erkek için bu şehvetten, bu karısını/sevgilisini görme arzusundan hiç bahsedilmiyor. (Ki gerçekten bu duruma bilhassa sevinen kadın görmedim, bir mülkiyet ilişkisi olan evlilikte kadınlar erkeklerin tapulu -evlilik cüzdanı- malı gibi görüldüğünden, kadınların etek boyundan sürdüğü ruja, ne yediğinden kiminle konuştuğuna karışacak denli cüretli oluyor bizim topraklarda kocalar. O yüzden bayılmıyoruz onlarla dip dibe olmaya o kadar da!) Çünkü yaygın olan, işine daha çok sarılmış olan, aşkından sevgisinden önce işini düşünen erkek imgesi. Ki bu, erkeği hep 1-0 öne geçiriyor. Kadın ise iş hayatında böyle olduğunda hırslarına yenilen, erkeğini boşlayan, evini idare edemeyen biri haline geliyor ve dışlanıyor. Yani her durumda 1-0 yenik başladığımız bir maçta bizden orta sahadan şutu çekip bir de ceza sahasında röveşata yaparak topu ağlara göndermemiz bekleniyor. Bu çok bileşenli ve bilimsel olarak imkansız ortamda kadın her zaman iş hayatında daha da zor koşullarla mücadele etmeye çalışan, bu zorlukların getirdiği yıpranmış ruh ve beden sistemiyle hep başarılı olması beklenen taraf oluyor. Herkes size bakıyor tribünlerden. Hiçbir hatanız affedilmez! Yedek kulübesini boylarsınız! İşinize o akılsız piyasa koşulları içinde yeterince vakit ayırıp yeterince önem verirken ev içindeki ‘görevlerinizi’ de sonuna kadar yerine getirmekle mükellefsiniz aynı zamanda. Çocuk varsa çocuklara bakmak, yaşlı varsa yaşlılara bakmak, evin ekonomik idaresi için ucuzlukları takip etmek falan gibi ekstralar…
Hal böyleyken kadınla erkeğin eşit olmayan koşullarda yarıştığı bir ortamda dirayet gösterip o piyasa mekanizması içindeki pespaye “başarıyı” elde edip üç kuruş fazla maaş almayı hak eden, yönetici pozisyonuna geçebilen kadınlara da kendi kocaları/sevgilileri tarafından set çekiliyor. O yüzden “Bizim karnımız bu numaralara tok sayın yetkili!”